Halil Cibran – İnsanoğlu İsa

Ve alacakaranlık olmuştu. Bizlere döndü ve dedi: “Aşağıya inelim. Gece önümüzde. Işık bizimleyken ışıkta yürüyelim.” Ve tepeden aşağıya doğru inmeye koyuldu, biz de onu izledik. Ve Yahuda gerilerden geliyordu. Ve düzlüğe indiğimizde gece olmuştu. Ve Diyofan oğlu Tomas O’na dedi: “Efendi, hava karardı, yolumuzu göremiyoruz. Eğer istiyorsanız, yiyecek ve barınak bulabileceğimiz ötedeki köyün ışıklarına götür bizi.” Ve İsa, Tomas’ı yanıtladı ve dedi: “Açlığınızda sizi yükseklere çıkardım, ve daha büyük bir açlıkla düzlüğe indirdim. Ama bu gece sizlerle kalamam. Yalnız kalmayı yeğliyorum.” Derken Simun Petrus öne çıktı ve dedi: “Efendi, bizi karanlıkta koyup gitme. Seninle bu yolda kalmaya da razıyız. Eğer bizimle kalırsan gece ve gecenin gölgeleri fazla sallanmayacak ve sabah bizi az zamanda bulacaktır.


” Ve İsa yanıtladı: “Bu gece tilkiler deliklerine, havadaki kuşlar da yuvalarına dönecekler. Ama İnsanoğlu’nun yeryüzünde başını koyabileceği bir yer yok. Eğer beni istiyorsanız sizi bulduğum gölün kıyısında bulabilirsiniz.” Ve ağırlaşmış yüreklerle O’ndan uzaklaştık; çünkü O’ndan ayrılmak isteğimiz değildi. Pek çok kez durup yüzümüzü O’na çevirdik ve yalnız görkemi içinde batıya doğru ilerlediğini gördük. Aramızda yalnızlığı içinde O’na bakmak için başını çevirmeyen tek kişi, Iskaryot’lu Yahuda idi. Ve o günden sonra Yahuda asıkyüzlü ve mesafeli oldu. Ve gözçukurlarındaki tehlikeyi görür gibi oldum. 16 MERYEM’İN ANASI ANNA Lımın oğlu İsa, Ocak ayında burada, Nasıra’da doğdu. Ve İsa’nın doğduğu gece Doğu’dan insanlar geldi ziyare­ . timize. Mısır’a giden Medyalıların kervanlarıyla Esdraelon’a gelen Perslilerdi. Handa yer bulamadıkları için evimizde barınmak istiyorlardı. · Ve onları karşıladım ve dedim: “Kızım bu gece bir erkek evlat doğurdu. Sizi bir ev sahibesine yaraşır bir şekilde ağırlayamazsam, kuşkusuz beni bağışlarsınız.

” Ardından kendilerine barınma olanağı sağladığım için bana şükranlarını bildirdiler. Ve yemek yedikten sonra bana dediler: “Yeni doğanı görmek isteriz.” Ve Meryem’in Oğlu görülecek güzellikteydi ve o da hoştu. Ve Persliler Meryem’i ve bebeği gördüklerinde çantalarından altın ve gümüş ve mür ve günlük çıkardılar ve bunların tümünü çocuğun ayaklarına serdiler. Ardından dizlerinin üzerine düşüp anlamadığımız garip bir dilde duaya koyuldular. Ve onları kendileri için hazırlanmış yatak odalarına götürdüğümde, gördüklerinden dehşete düşmüş gibi yürüyorlardı. Sabah olduğunda, bizden ayrılıp Mısır’a doğru yola koyuldular. İnsanoğlu İsa – 2 17 Ama ayrılırken bana dediler: “Çocuk daha bir günlük, ama gözlerinde Rabbimizin ışığını ve ağzında Rabbimizin gülümseyişini gördük. “Senden O’nu korumanı diliyoruz ki O da hepimizi korusun.” Ve bunları söyledikten sonra develerine bindiler ve onları bir daha görmedik. Ve Meryem, ilk yavrusuna karşı sevinçten çok, hayret ve şaşkınlık besliyor gibiydi. Uzun uzun bebeğinin yüzüne bakıyor, sonra yüzünü pencereye çevirip, sanki görülere kapılıyormuş gibi uzaklara daldırıyordu gözlerini. Ve yüreğiyle yüreğim arasında sanki uçurumlar girmişti. Ve çocuk bedence ve ruhça büyüdü, ve öbür çocuklardan farklıydı. Uzaklarda gibiydi ve yönetilmesi zordu, ve ben O’na el süremiyordum.

Ama Nasıra’da herkes onu seviyordu ve yüreğimde bunun nedenini biliyordum. Sık sık evimizdeki yiyeceği alıp, gelen geçenlere verirdi. Ve O’na verdiğim şekerleri kendi ağzına sürmeden başka çocuklara verirdi. Meyva bahçemdeki ağaçlara çıkıp meyvaları toplar, ama onları asla kendi yemezdi. Ve diğer erkek çocuklarla yarışır ve zaman zaman, ayağı daha çabuk olduğundan, öbürkülerin hedefe kendisinden önce varması için gecikirdi. Ve bazen, O’nu yatağına götürdüğümde, derdi: “Anneme ve öbürkülere yalnız bedenimin uyuduğunu söyle. Akılları sabahıma erişene dek aklım onlarla olacak.” Ve daha çocukken başka pekçok şaşırtıcı sözcükler söylerdi, ama bunları anımsayamayacak kadar yaşlıyım. 18 Şimdi O’nu bir daha göremeyeceğimi söylüyorlar. Ama onların bu sözlerine nasıl inanayım? Gülüşü hala kulaklarımda ve evimde koşturan ayak seslerini duyuyorum bugün de. Ve kızımın yanaklarını her öptüğümde O’nun letafeti” yüreğime dönüyor ve bedene sanki kollarımı dolduruyor. Ama kızımın ilk evladından bana hiç sözetmemesi şaşırtıcı değil mi? Bazen O’na özlemimin, kızımınkinden daha büyük olduğunu düşünüyorum. Günışığında tunçtan bir heykel kadar sağlam duruyor, oysa benim yüreğim ığıl ığıl erimekte. Belki o, benim bilmediğimi biliyor. Bana da söylemesini öyle isterdim ki.

• Letafet: Güzellik, nezaket, yumuşaklık. 19 ‘SUR’LU HATİP ASAF Onun konuşması üzerine ne diyebilirim ki? Belki kişiliğinden birşey sözcüklerine güç katıyor ve O’nu dinleyenleri çoşturuyordu. Çünkü O güzeldi ve günışığı yüzünde şavkırdı. Erkekler ve kadınlar sözünü dinlemekten çok O’nun yüzünç bakarlardı. Ama zaman zaman bir ruhun kuwetiyle konuşurdu ve bu ruhun O’nu dinleyenler üzerinde yetkesi vardı. Gençliğimde Romalı ve Atinalı ve İskenderiyeli hatipleri dinledim. Genç Nasıralı hiçbirine benzemiyordu. Onlar sözcüklerini kulakları büyülemek üzere sanatla donatırlardı, ama O’nu dinlediğinizde yüreğiniz kafesinden koparak ayak değmemiş bölgelere.le gezintiye çıkardı. Bir öykü anlattığı ya da bir mesel söylediğine.le, öykülerinin ve mesellerinin benzeri, Suriye’de duyulmamış olurdu. Onları sanki mevsimlerden dokurdu; tıpkı zamanın yılları ve kuşakları dokuduğu gibi. Öyküye şöyle başlardı: “Çiftçiler tohumlarını ekmek için tarlaya gittiler.” Ya da, “Bir zamanlar pekçok bağı, bahçesi olan zengin bir adam yaşardı.” Veya, “Çobanın biri akşam üzeri koyunlarını sayark�<t içlerinden birinin eksik olduğunu farketti.

” Ve böylesi sözcükler dinleyicilerini yalın benliklerine ve 20 günlerinin eskisine taşırdı. Yüreğimizde hepimiz birer çiftçiyizdir ve bağı severiz. Ve belleğimizin otlaklarında bir çoban ve bir sürü ve yitik koyun yaşar; ve saban demiri ve üzüm cenderesi ve harman yeri vardır. Eski benliğimizin kaynağını ve dokunduğumuz sağlam ipliği biliyordu. Grek ve Romalı hatipler dinleyicilerinin akıllarına seslenirlerdi. Nasıralı yüreklerde barınan özlemi çağırırdı oysa. Onlar yaşamı sizinki ve benimkinden az biraz daha açık seçik gözlerle görmekteydiler. O ise yaşamı Rabbin ışığında seyrediyordu. Sık sık, onun kalabalıklara bir dağın ovaya seslenişi gibi seslendiğini düşünmüşümdür. Ve konuşmasında, Atina ya da Romalı hatiplerin sahip olmadığı bir güç vardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir