Harlan Coben – Baska Sansin Yok

İlk kurşun göğsüm e saplandığında, kızımı düşündüm . En azından böyle olduğu na inanm ak istiyorum . Şuurumu çok hızlı kaybettim . Olayla ilgili detaylı bilgi istiyorsanız , vurulduğumu hatırlamıyorum bile . Çok kan kaybettiğimi biliyorum . İkinci kurşun başım ı sıyırıp geçm iş, am a o sırada m uhtemelen kendim de değildim . Kalbim in durduğunu biliyorum . Ölüm e bu kadar yaklaşm ış halde yatarken bile Tara’yı düşünmüş olduğumu hatırlayınca, içim i hâlâ hoş bir duygu kaplıyor. NOT: Parlak bir ışık veya tünel görm edim . G ördüysem de hatırlam ıyorum . Kızım Tara hen üz altı aylık. Karyolasında uyuyordu. Silah sesinden korkm uş m udur acaba? K e sin korkmuştur ve ağlam aya başlamıştır. Kulağımın çok aşina olduğu bu fe ryatlar zihnim de bir iz bıraktı mı, tabii eğe r duyduysam ? Am a yine söylüyorum , böyle bir şey hatırlamıyorum ke sinlikle . Hatırladığım bir şey var am a, Tara’nın doğum anı.


Kızım ı ilk gören bendim . Hepim iz , üzerinde yürüdüğüm üz hayat yolunun kim i zam an nasıl çatallaştığını biliriz . Yeni açılan bir kapının eski kapıları kapatm ası, hayatın cilveleri, değişen m evsim ler. Am a çocuğunuzun doğduğu an… G e rçeküstü olm aktan da öte bir durum . Uzay yolu filmle rindeki dev kapılan andıran bir geçitten ge çe rsiniz ve tüm ge rçekler değişiverir birden. He r şey eskisinden farklıdır artık. Basit bir element ürkütücü biçim de bir katalizöre çarpar ve çok 9 H ARLAN COBEN ru iniyordu. H orasandan belli belirsiz bir vızıldam a sesi geliyordu. Odanın sağ köşesinde , tavana yakın asılmış küçük bir televizyon vardı. Yatağın birkaç adım ötesinde büyük bir pencere vardı. G özle rim i kısarak baktım am a bir şey görem edim . Sanırım hâlâ müşahede altındaydım . Bu da yoğun bakım ünitesinde olduğum anlam ına geliyordu. Yani ortada ciddi bir problem olduğu kesindi. Kafatasım m üstü kaşınıyordu ve saçım da bir gerginlik hissediyordum .

Bandaj sarılm ıştı sanırım . Vücudum u kontrol etm ek istiyordum am a beynim , vücudumla böyle bir anlaşm a yapm aya yanaşmıyordu. Tam olarak ne reden geldiğini kestirem ediğim sabit bir acı hissediyordum vücudum da. Eklem le rim ağırlaşmış, göğsüm kurşun gibi olmuştu. “D oktor Seidm an?” G özlerim i kırpıştırarak kapıya doğru baktım . Am eliyat elbiseleri ve başlığıyla zayıf bir kadın odadan içeri girdi. Üst tarafı buruşm uş ve dağınık duran m askesi boynundan aşağıya sarkıyordu. Otuz dört yaşındayım . Odaya giren kadın da benim le aynı yaştaydı sanırım . Bana doğru yaklaşarak, “Ben D oktor H elle r” dedi, “Ruth H elle r”. İlk ismini ekleme si şüphe siz büyük bir nezaket göste rgesiydi. Ruth H elle r baştan aşağı tüm vücudum u inceler gibi bir süre baktı. Yoğunlaşm aya çalıştım . Beynim hâlâ uyuşuktu am a yavaş yavaş canlandığını hissedebiliyordum . “St.

Elizabeth H astanesi’ndesin” dedi donuk bir sesle . O sırada doktorun arkasındaki kapı açıldı ve içeriye bir adam girdi. Bulanık bir bakışla giren kişiyi ne t olarak göre-m e sem de , tanıdık birisine benzemiyordu. Adam kollarını göğsünde birle ştirerek, gelişigüzel bir şekilde duvara yaslandı. D oktor olm adığını düşündüm . Uzun zam an doktorlarla birlikte çalıştığınızda bunu söylem ek pek de zor olm uyor. D oktor H elle r adam a rastgele bir bakış fırlattıktan sonra tekrar tüm dikkatini bana yöneltti. “Nele r oldu?” diye sordum . 12 başka şansın yok “Vuruldun” dedi. “İki ke z.” Bir dakika konuşm adan öylece kaldık. Duvara yaslanan adam a doğru baktım . Hiç kıpırdam adan duruyordu. Bir şeyle r söylem ek için ağzımı açtım , fakat Ruth H elle r kon uşm asına devam etti. “Kurşunun biri başının üstünü sıyırıp ge çmiş ve kafatasını zedelem iş.

M uhtemelen senin de bildiğin gibi kan oranı çok yüksek bir bölge.” Evet, biliyordum . Ciddi kafatası yaralanm alarında akan kan miktarı, kafası kesilen bir insandan akan kan miktarıyla neredeyse aynıdır. Şim di oldu diye düşündüm . Başım ın üstü ndeki kaşıntının sebebi dem ek buym uş. Ruth H elle r’in bu duraklam asını fırsat bilip hemen söze karıştım . “Ya ikinci kurşun?” H elle r derin bir nefes aldı. “Bu biraz daha karışık bir m esele.” Bekledim . “Kurşun göğsü ne girmiş ve dış kalp zarı kesesini yırtm ış. Ve kalbinle kese arasında çok fazla kanam a olm uş. İlk yardım ekipleri hayat belirtisi bulm akta oldukça zorlandılar. G öğsünü yararak açm ak zoru nda kaldık” “D oktor?” Se s duvara yaslanan adam dan gelmişti. Bir an adamın bana seslendiğini zan nettim . Ruth H eller, kon uşm ası kesildiği için duyduğu rahatsızlığı saklam ayan bir yüz ifadesiyle sustu.

Adam yaslandığı duvardan doğrularak, “Detayları sonra konuşabilir m isiniz? Zam an aleyhim ize işliyor.” dedi. D oktor, kaşları çatık bir şekilde adam a baktı. “Burada kalıp gözlem yapm ak istiyorum , tabii sizin için bir sakıncası yoksa .” D oktor H elle r geriye çekile rek adam a izin verdi. Adamın kafası, omuzlanyla kıyaslandığında fazlaca büyüktü ve boynu bu ağırlığı taşıyam ayarak kopacak gibi duruyordu. Kafasının ön tarafında gözlerine doğru düşen Se zar çizgisini saym az sak aske r tıraşı olm uş gibiydi. Çirkin bir lekeyi andıran top sakalı çenesinde böcek yuvası varmış gibi bir m anzara 13 H ARLAN COBEN çıkarıyordu ortaya. H e r haliyle , ciddi bir yarışm aya katılan bir müzik grubunun üyesi gibi duruyordu. Yüzünde hiç de sam im i olm ayan bir gülümsemeyle konuştu. “Ben Kasselton Polis M e rkezi’nden Dedektif Bob Regan” dedi. “Şu anda kafanın çok karışık olduğunu biliyorum .” “Ailem ” diye söze başladım . “Bu konuya sonra gele ceğiz” diye rek sözümü kesti. “Am a şim di, sana birkaç soru sorm am ge rekiyor, anlaştık m ı? Olayın detaylarına girmeden önce yani.

” Bir karşılık bekle r gibi sustu. Zihnim deki bulanıklığı giderm ek için elim den geleni yapıyordum . “Anlaştık” dedim . “Hatırladığın son şey ne ?” Hafızamı yokladım . O sabah uyandığımı ve giyindiğim i hatırlıyordum . Tara’ya baktığımı hatırlıyordum . Bir iş arkadaşının M onica’ya hediye ettiği ve ısrarla bebeklerin beyninin uyarılm asına yardımcı olduğunu savunduğu, siyah beyaz döne rdurur süsün düğm esine bastığım ı hatırlıyordum . Sanırım düne rdurur süs hiç hareke t etm em iş, yalnız ca m adeni bir ses çıkarm ıştı. Pili bitm iş olm alı diye düşünmüştüm ve yeni bir pil takılm ası ge rektiğini zihnim e not edip aşağıya inmiştim . “G ranola yediğimi hatırlıyorum ” dedim . Reagan sanki bu cevabı tahm in ediyormuş gibi başını salladı. “M utfaktaydın yani?” “Evet, lavabonun yanındaydım .” “Sonra?” Daha çok şey hatırlam aya çalıştım am a aklım a hiçbir şey gelm iyordu. Kafamı iki yana sallayarak, “Kendime geldiğim de geceydi ve sanırım buradaydım ” dedim . “Başka bir şey?” Zihnimi bir kez daha zorladım am a bir işe yaram adı.

“Başka bir şey hatırlamıyorum .” Regan bir bloknot çıkardı. “D oktorun biraz önce de söylediği gibi iki kez vuruldun. Bir silah gördüğünü, silah sesi duyduğunu veya bu na benze r bir şey hatırlamıyorsun, değil mi?” 14 başka şansın yok “Hayır.” “Sanırım bunu anlayabiliyorum . Kötü durum daydın Marc. İlk yardım ekipleri öldüğünü sanmışlar.” Boğazım yine kurumuştu. “Tara ve M onica neredele r?” “Beni dinle , Marc.” Regan bana değil, cebinden çıkardığı bloknota bakıyordu. G öğsüm ün üzerine o turan m üthiş bir korkunun baskısını hissediyordum . “Bir cam kırılm a sesi duyduğunu hatırlıyor musun?” Sarhoş gibiydim . Vücudum a ne ve rdiklerini anlam ak için serum torbasının üzerindeki etiketi okum aya çalıştım . Am a nafile . H erhalde ağrı kesici veriyorlardı.

Serum torbasındaki m uhtem elen m orfindi. Yan etkileriyle başa çıkmaya çalışıyordum . “Hayır” dedim . “Emin misin? Evin arka tarafında cam parçaları bulduk. Suçlu eve bu şekilde girmiş olabilir.” “Cam kırılm a sesi duyduğumu hatırlamıyorum . Söyle r m isin, kim ?” Regan sözümü kesti. “H ayır, şim di söyleyem em . Zaten kim olduğunu ortaya çıkarm ak için sana bu sorulan soruyorum .” Elinde tuttuğu defte rin üzerinden bakarak konuşuyordu. “Hiç düşm anınız var m ı?” Bunu bana ge rçekten sormuş muydu? Yerim de doğrularak oturm ak ve dedektife farklı bir açıdan bakm ak istiyordum , am a bu müm kün değildi. Yataktaki hasta rolünden hiç hoşlanm am ıştım . En kötü hastalar, doktorlardan çıkar derler. Sebebi de bu ani rol değişim i olsa gerek. “Kanm a ve kızım a neler olduğunu öğrenmek istiyorum .

” “Bunu anlıyorum ” dedi Regan. Se s tonunda, tüm vücudumu baştan aşağıya buz gibi soğutan bir şey se zdim . “Şu . an ilgini başka tarafa yönlendirm em elisin. Daha sonra. Yardım cı olm ak istiyorsun, değil mi?” Tekrar defterine baktı. “Evet, düşm anlannda kalm ıştık.” Bu noktadan sonra onunla tartışm anın faydasız , hatta zararlı olacağmı düşü ndüm . Zorla da olsa boyun eğm ek zorundaydım . “Beni vurabilecek birisi mi yani?” 15 H ARLAN CO B EN “Evet.” “Öyle birisi yok.” “Ya eşin?” G özlerini üzerim e dikm işti. Birden M oni-ca’nm en sevdiğim görüntüsü, Raym ondkill şelalesini ilk gördüğüm üzde , sular etrafımızdan kayalara çarparak dökülürken bana sanlısı, zihnim e yapıştı. “Onun düşm anı var m ıydı?” Dedektife baktım . “M onica’nm m ı?” Kon uşm anın tam bu noktasında Ruth H elle r öne doğru bir adım attı.

“Sanırım şim dilik bu kadar yeter.” “M onica’ya ne oldu?” diye sordum tekrar. D oktor H elle r da Dedektif Regan’m yanm a geldi. İkiSi de yan yana durm uş bana bakıyorlardı. H elle r tam itiraz etm eye başlıyordu ki hem en sözünü kestim . “Bırakın bu hastayı korum a saçm alıklarını.” Bağırm aya çalışıyordum , duyduğum korku ve öfke elele ve rmiş beynim i uyuşturan etkilerle savaşıyordu. “Söyleyin, kanm a ne oldu?” “O öldü” dedi Dedektif Regan. Sadece bu kadar. Öldü. Kanm M onica. Onu duym amış gibiydim . Dedektifin sözle ri bana ulaşm amıştı. “Polis eve geldiğinde ikiniz de vurulmuştunuz . Seni kurtarm ayı başardılar.

Am a eşin için çok ge çti. Üzgünüm .” Zihnim de geçm işe yönelik bir şim şek daha çaktı. M onica, M artha’s Vineyard kum salında, yüzü nde bıçak gibi ke skin bir gülüm semeyle bana bakıyor. Bu görüntüyü hem en zihnimden söküp attım . “Ya Tara?” Regan hızlı bir şekilde boğazını temizleye rek konuştu, “Kızın.” Tekrar elindeki defte re baktı am a bir şey yazm ayı düşündüğünü sanmıyordum . “O sabah evdeydi, değil m i? Yani, olay gününün sabahında?” “Tabii ki evdeydi. Kızım ne rede ?” Regan hafifçe çarparak defterini kapadı. “Vardığım ızda olay yerinde değildi.” Ciğe rle rim taş gibi olm uştu, “Anlamıyorum ” dedim hı-nltılı bir se sle . 16 başka şansın yok “Aslında biz bebeğin bir akrabanız veya arkadaşınızda olabileceğini ümit ediyorduk. Hatta belki de bir bebek bakıcısı, am a …” Sesi iyice alçalmıştı. “Şim di bana Tara’nın ne rede olduğunu bilm ediğinizi m i söylüyorsunuz ?” Bu ke z cevap hiç tereddütsüz geldi. “Evet, bilmiyoruz.

” Dev bir el göğsümün üzerinden büyük bir güçle bastırıyordu. Sıkıcı gözlerim i kapadım , başım arkaya düştü, “Ne zam andır?” diye sordum . “Ne zam andır kayıp diye mi soruyorsunuz ?” “Evet.” D oktor H elle r hızlı bir şekilde konuşm aya başladı. “Anlam alısınız . Ciddi biçim de yaralandınız . Açıkçası yaşayıp yaşam ayacağınız konusunda çok da ümitli değildik. Sizi re s-piratöre bağladık. Ciğe rle rinizden birisi iflas etti. Ayrıca kanınıza enfeksiyon karıştı. Siz doktorsunuz , bu yüzden ciddiyetin boyutunu size anlatm am a gerek yok diye düşünüyorum . İlaçlann dozunu düşürm eye gayre t ettik, uyanm anıza yardım etm ek için.” “Ne kadar zam andır buradayım ?” D oktor ve Regan yine birbirlerine baktılar ve sonra H elle r havayı boydan boya yararak bana kadar ulaşan cüm leyi söyledi. “O n iki gündür kendinizde değilsiniz.” 17 İkinci Bölüm “Elimizden çelen he r şeyi yapıyoruz” dedi Regan tiyatro* oyuncularının provalarını andıran bir se s tonuyla.

Sanki şu ursuz yattığım süre içinde başım da dikilm iş ve konuşurken söyleyeceği cümlele re çalışm ış gibiydi. “Sana daha önce de söylediğim gibi, önce kayıp bir bebe k olup olm adığından emin değildik. Bu yüzden biraz zam an kaybettik, am a şim di bunu telafi ediyoruz . Tara’nm fotoğrafı bütün polis m erkezlerine , havaalanına, otoban gişelerine , otogar ve tren istasyonlarına, yani 200 kilometrelik bir alan içinde hem en hem en her yere gönderildi. Daha önce gerçekleştirilen çocuk kaçırm a olaylarını da inceliyoruz , bir ipucu veya şüpheli bulabilir miyiz diye.” “O n iki gü n” diye tekrarladım . “Ev, iş yeri ve cep telefonlarına dinlem e cihazı ye rleştirdik.” “Niçin?” “Fidye için aranm a ihtim aline karşı,” dedi. “H iç arayan oldu mu?” “Hayır, henüz olm adı.” Kafam yastığa ge ri düştü. On iki gün. Tam on iki gündür bu yatakta yatıyordum ve bebeğim , kızım bu süre içinde kim bilir… Bu düşünceyi kafam dan attım . Regan sakalını kaşıyarak soru sorm aya devam ediyordu. “O sabah Tara’nm ne giydiğini hatırlıyor musun?” Hatırlıyordum . Çünkü kendim e bir sabah adeti edinm iştim .

Erkenden uyanm ak, ayak uçlarım a basarak Tara’nın karyolasına yaklaşarak ona bakm ak. Bebek her zam an eğ18 başka şansın yok lence anlam ına gelm iyor tabii, bunu biliyorum . İnsanın canını haddinden fazla sıkan zam anlar da olmuyor değil. Tara’nın çığlık çığlığa ağladığı uykusuz ge celerin insanın sinirini nasıl bozduğunu biliyorum . Bir bebekle hayatımı yüceltm ek istem iyorum am a bu yeni sabah alışkanlığım ı sevm iştim . Tara’nm m inik bedenine bakm ak bana gizli bir güç veriyordu. Daha da öte si, bu hareket sanırım bir çeşit kendinden geçm e haliydi. Kimi insanlar farklı yerlerde bulurlar bu duyguyu. Bense , evet, kulağa ne kad ar garip geldiğini biliyorum am a, bu küçük karyolada buluyorum . “Siyah penguen deseni olan tek parça, pem be bir kıyafet vardı üzerinde” dedim . M onica, Baby Gap m ağazasından satın alm ıştı bu elbiseyi. Söylediklerimi not ediyordu. “Ya M onica?” “Ne olmuş M onica’ya?” Yüzü tekrar deftere döndü. “O ne giyiyordu?” “Kot” dedim . M onica’nm o sabah kot giydiğini hatırlayabiliyordum .

“Ve kırmızı bir bluz.” Regan bir şeyle r daha karaladı. “H iç birşey var mı, yani hiç gelişm e kaydettiniz m i?” diye sordum . “H e r şeyi araştırıyoruz.” “Ben bunu sorm adım .” Regan sade ce bakm akla yetindi. Çok ağır bir bakıştı bu. Kızım . O rada bir ye rle rde. Tek basm a. O n iki gündür. Bebeğim in gözlerini aklım a getirdim , sade ce anne babaların görebileceği o ılık parlaklığı hatırladım karanlık hastane odasında ve aptalca bir şey söyledim . “O yaşıyor.” Regan, garip bir se s duyan bir köpek yavrusu gibi başını yana eğdi. “Sakın vazgeçm eyin” dedim .

“Asla .” M eraklı bakışlarını üzerim de tutm ayı sürdürüyordu. “Şey, sizin çocuğunuz var mı Dedektif Regan?” “İki kızım var” dedi. 19 H ARLAN COBEN “Size aptalca gelebilir, am a bunu biliyordum .” Tıpkı Tara doğduğunda dünyanın bir daha asla aynı olam ayacağını bildiğim gibi. “Biliyordum ” dedim tekrar. Regan hiç karşılık verm edi. Aslında söylediğim şeyin ne kadar gülünç olduğunu biliyordum . Bu “his”sin tam am en insanın istekleriyle bağlantılı olduğunu da biliyordum . O kadar güçlü bir şekilde inanm ak istiyorsunuz ki, beyniniz algılarınızı yeniden düzenliyor. Am a sebebi ne olursa olsun, bu düşünceye yapışmıştım . D oğru ya da yanlış, can sim idi gibi bir şeydi benim için. “Daha fazla bilgiye ihtiyacım ız var” dedi Regan. “Sizinle , karınızla, arkadaşlarınızla ve gelir düzeyinizle ilgili.” D oktor H elle r yeniden sahnedeydi: “Daha sonra.

” Dedektifin bakışlarından beni korum ak iste rmişçesine öne doğru sekti. Sert bir ses tonuyla konuşuyordu. “Dinlenm eye ihtiyacı var.” “Hayır, şim di,” dedim doktora ondan daha ciddi ve em in bir ifadeyle . “Kızımı bulm am ız ge rekiyor.” M onica, Portm an aile m ezarlığına göm üldü. Cenaze sini kaçırm ıştım . Bununla ilgili nele r hissettiğim i bilem iyorum . Cenazeyle ilgili havadisleri, M onica’mn bizimle görüşm eye devam eden tek aile üyesi olan am cası C arson Portm an’dan aldım . M onica, am casına çok de rin bir sevgiyle bağlıydı. Carson, elle ri kucağında, hastanedeki yatağımın kenarında oturdu. Kalın cam lı gözlükleri, yünlü kum aştan yapılm ış eski paltosu ve fazlaca uzam ış Albert Einstein ve D on King karışım ı saçlarıyla tipik ünive rsite profe sörlerini andırıyordu. Am a, o bariton se siyle Edgar’m , yani M onica’nm babasının eşimin cenaze sinin “ufak, güzel bir m erasim ” olm ası için elinden gelen he r şeyi yaptığım söylerken m asm avi gözleri ışıldıyordu. Bundan benim de şüphem yoktu. En azından “ufak bir me rasim ” olduğundan.

20 başka şansın yok Sonraki birkaç gün içinde hastanede ziyaretçilerim i ağırladım . H e rkesin tatlım diye çağırdığı an nem , he r sabah büyük bir enerjiyle odam a dalıyordu. Ayağında hep bem beyaz Reebok tenis ayakkabıları vardı. Sarı süsleri olan m avi süveterini görenle r, onu St. Louis Ram s’in2 kaptanı sanırdı. İtinayla taranm ış saçlarında birkaç farklı rengin soluk ışıltısı fark edilirdi ve izm arit gibi kokardı. M akyajı, sahip olduğu tek torununu kaybetm enin acısını gizlem eye yetm iyordu sanırım . İnanılm az bir ene rjiye sahipti ve günlerce yatağım ın etrafında dört döne rek histeri nöbetlerini defetm eye çalıştı. Bu iyiydi. Benim için histeri nöbetleri geçiriyordu, am a onun bu şiddetli tepkile ri garip bir şekilde benim sakinleşm emi sağlıyordu. Odanın fırın gibi sıcak olm asına ve benim tüm itirazlarım a rağm en, uyuduğum da ısrarla üstüm e bir kat daha battaniye örtüyordu. Bir gece uyandığım da, vücudum tabiî olarak te rden sırılsıklam olm uştu. Annemin beyaz başlıklı zenci hem şireye , yaşım henüz yediyken St. Elizabeth hastanesinde kaldığım ı anlatırken duydum . “Zehirlenm işti.

” Annem bu cümleyi, çok önem li bir sır verirm işçesine kısık bir sesle söyledi. “Eminim hayatın boyunca böyle kötü ishal kokusu duym amışsındır. Re sm en akıyordu. Koku duvar kâğıtlarına sinmişti.” “G e rçi şim di de çok iyi durum da sayılm az,” diyerek karşılık ve rdi hem şire . İki kadın bu söz üzerine kahkaha attılar. Hayata tekrar dönüşüm ün ikinci gününde uyandığım da, annemi yatağın başında dikilirken gördüm . “Bunu hatırlıyor m usun? ” dedi. Annem elinde , zehirlendiğim zam an hastanede yatarken bana hediye edilen içi doldurulm uş O scar m aketini tutuyordu. Eskiden yeşil olan rengi iyice.solm uş, sarıya dönm üştü. Annem hem şireye bakarak, “Bu M arc’ın O scar’ı” dedi. “Anne!” dedim . 2 Bir Am erikan futbolu takımı, (ç.n) 21 H ARLAN COBEN Bana baktı.

Yüzündeki kırışıklığı daha da belirgin hale getiren rim el, bugün biraz daha ağır gibiydi sanki. “O zam anlar O scar senin en iyi arkadaşın olm uştu, hatırlıyor musun? Kısa zam anda iyileşm ende çok etkisi var yani.” G özlerim i kapadım ve geçmişe döndüm . H afızam yeniden canlanmıştı. Çiğ yumurta yediğim için zehirlenmiştim . Babam protein alm am için yum urtaları dondurm am a katardı. Ge ce hastanede kalm am gerektiğini öğrendiğim de içine düştüğüm dehşeti hatırlıyorum . Babam ın bacağı, baldırın-daki kası topuğa bağlayan asil kirişi tenis oynarken yırtıldığı için alçıya alınmıştı ve sürekli acı çekiyordu. Am a benim korkum u görünce kendini feda etmiş, tüm gün fabrikada çalışmış olduğu halde , geceyi hastanede , yatağımın kenarındaki sandalyede ge çirm işti. St. Elizabeth hastanesinde on gün kalm ıştım ve bu on gün içinde babam yatağımın kenarındaki sandalyeden bir an olsun ayrılm amıştı. Annem birden yüzünü başka tarafa çevirdi. Yüzüne baktığım da onun da benimle aynı şeyleri hatırladığını gördüm . Hem şire aceleyle izin isteye rek odadan çıktı. Elim i annem in omzuna koydum .

Hiç kıpırdam ıyordu am a titrediğini hissedebiliyordum . Başını önü ne eğm iş, rengi solmuş O scar’a bakıyordu. Yavaşça elinden aldım . “Te şekkür ederim ” dedim . Annem gözlerini sildi. Babamın bu kez hastaneye gelem eye ceğini biliyordum . Annem nele r olduğunu m utlaka söylem işti am a olayları anlayıp anlam adığından bile emin olam azdık. Babam ilk ke z kırk bir yaşındayken felç ge çirmişti, benim le hastanede geçirdiği tarihten tam bir yıl sonra. O zam anlar sekiz yaşındaydım . Bir de Stacy adında m adde bağımlısı, çatlak kafa da diyebileceğim iz bir kız kardeşim var. Babam felç olm adan önce çektirdiğim iz resim lere bakıyorum , dört kişilik genç ve kendine güvenen bir aile , kabarık tüylü köpeğimiz , çimleri yeni biçilm iş bahçem iz , basket potası ve içine kömür doldurulmuş , küçük bir bacası olan barbekü. Kız karde şimin öndeki 22 başka şansın yok eksik dişlerini ortaya çıkaran gülüm seyişinde gele cekle ilgili ipuçları arıyorum , kötü bir işaret belki de . Am a hiçbir şey göremiyorum . Ev hâlâ duruyor, am a şim di ne redeyse yıkılm ak üzere . Babam hâlâ yaşıyor, am a hastalandığında he r şey H am pty-Dum pty3 gibi param parça oldu.

Stacy hiç ziyaretim e gelm edi, hatta aram adı bile. Am a bu beni hiç de şaşırtmıyor artık. Annem sonunda yüzünü bana döndü. Yeni bir düşünce beynim de yıldırım gibi çaktı ve rengi solmuş O sca^i biraz daha sıkı kavradım : Yine ikim iz kalm ıştık. Babamın hayatı bir sebzeninkinden farksızdı. Stacy zaten m ahvolmuştu. Uzanıp an nem in elini tuttum , son zam anlarda daha da sertle şen derisinin sıcaklığım hissede rek sıktım . Kapı açılana kadar öylece kaldık. Aynı hem şire odaya süzüldü tekrar. Annem doğrularak hemşireye , “M arc oyu ncak bebeklerle oynardı küçükken” dedi. “Oyuncak askerlerle” diye rek hem en düzelttim . “Bebeklerle oynam azdım anne , oyuncak askerlerle oynardım .” En iyi dostum Lenny ve karısı Che ryl de her gün hastaneye uğruyorlardı. Lenny Marcus kariye rinin zirvesinde bir duruşm a avukatı olm asına rağm en, hız sınırını aştığım için aldığım ce zalar veya evimizdeki ek inşaatlar gibi ufak tefek işlerim le de ilgilenir. M e zun olup eyalet savcılığında avukat olarak çalışm aya başladığında, m ahkem ele rdeki saldırgan tutum u, arkadaş ve hasım larının ona “buldok” lakabını takm asına sebe p olmuştu.

Sonraları bu lakabın Lenny için çok hafif kaldığını düşünm üşler ki, Lenny’ye “Cujo” dem eye başladılar. Kendisini ilkokuldan be ri tanıyorum ve oğlu K e-vin’in m anevi babasıyım . Lenny de Tara’nın m anevi babası. Çok fazla uyuyamıyorum . G eceleri tavanı seyrede rek yatarken bip seslerini sayıyor, hastaneyi dinliyor ve zihnim in, küçük kızımın hayaliyle ve sonu gelm e z ihtim alle r zinciriyle boğuşm asına fazla izin verm emeye çalışıyorum . Tabii he r za3 Duvardan düşe rek parçalanan ve bir daha birleştirüem eyen yumurta şeklinde bir çocuk şarkısı karakteri, (ç.n) 23 H ARLAN COBEN m an başarılı olduğumu söyleyem em , İnsan zihninin, aslında içi yılanlarla dolu karanlık bir dehliz olduğunu öğrendim . Dedektif Regan bir gün yine bana uğradı. “Bana kız kardeşinden bahsede r m isin?” dedi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir