Hasan Serdar Hasgüler – Astroloji ve Tanrısal Düzen

Yaklaşık 22 yıldır astroloji ve metafizikle ilgilenmekteyim. Son yedi yılım çok yoğun bir şekilde tamamen bu konularla yaşandı diyebilirim. Yaklaşık dört yıl önce astrolojide derinleştikçe asıl sorunsal ım olan varoluşla astrolojik düzen arasındaki ilişki hakkında fikirlerim belirginleşmeye başlamıştı. Onbeş yıl sonra tekrar incelemeye başladığım Sadıklar Planı adlı ruhsal tebliğlerdeki bilgi lerde astrolojik kavramların ve kafamdaki fikirlerin açıl ımlarını buluncu kitap yazılmaya başlandı . Ancak üç buçuk yılı buldu bu aşamaya geliş. Hem mükemmeliyetçi oluşum hem de sınırsız sayılabilecek konuları bir kitabın kapakları arasına sığdırabilme zorluğu defalarca yap – boz tekrar yaz şeklinde sürdü. Çok şükür ki bitiyor, bitti sayı labilirse tabii ki … Neden yazdım derseniz; iddialı bulabilirsiniz ama gerçekten de yüksek ve yeni bir bilgi, özgün bir varoluş teorisi niteliği ile hem astrolojiyi, hem insan ve kaderini, hem de varoluşu merak edenlere bir katkısı olabi lir fikri neden oldu. Cesaretim bildiklerimin ve fikirlerimin üstünlüklerinden çok hakim olan cehaletten kaynaklandı. Devamı gelecek. Hep söylenmemiş ve daha yüksek bir realiteye doğru olacak. Bizim de astroloji yoluyla yapabilece11 12 NASIL BAŞLADIM? Astroloji bundan 21 yıl önce hayatıma girdi. Ve zaman içersinde hayatımın bir parçası, uğraşım oldu. Yaşım 49, eğer bana birisi çıkıp da 25-30 yıl önce, medyumik bir algı lama veya bir vizyon görerek astroloji ile profesyonel şekilde uğraşacağımı söyleseydi ne kadar çok gülerdim kim bilir? Ya da, ben, lise veya üniversite çağlarımda, bu yıllarımı bi lebilseydim ve arkadaşlara “bir gün ben astrolog olacakmışım” deseydim, herkes gülmekten kırılırdı herhalde. Çünkü tüm lise ve üniversite çağlarım diyalektik materyalizme inanan bir ateist olarak geçti. Hatta 26-27 yaşlarındaki yeni arayış (teşevvüş) dönemlerine kadar da sürdü.


Aslında çocukken çok imanlıydım. Bilinçsiz bir imandı tabii ki. Fakat, astrolojik kimliğimde (yaradıl ışımda) çok fazla bir metafizik taraf vardı zaten. Ufacık yaşlarda ölüm ve ötesini düşünür, nasıl yaratıldık? Allah nerede? Allahı kim yarattı peki? Falan gibi sorular kafamı kurcalardı. Orta okul çağlarında devrimci sol fikirlerin daha yeni yeni doyulduğu Türkiye’nin 68’1i -o meşhur kuşak o zaman ağa13 beylerimiz olarak üniversiteliydiler- yıllarında “eşitlik”, “özgürlük” ve “Bağımsız Türkiye” sloganları bize çok sempatik geliyordu. Lise yıl larımızda ise ilerici sayı labi lecek bu hareketler ve akımlar, elimize geçirdiğimiz Marks’ın, Engels’in tarihi maddeci liği anlatan kitaplarıyla hele de George Politzer’in “Felsefenin Temel İlkeleri” kitabıyla bizi büyülemişti. Neden büyülendik bu devrimci sol fikirlerle? Bunun hem metafizik hem de sosyal boyutu vardı. Metafizik boyutunda, beni ateizme iten nedenlerin başında okuduğum Kur’an çevirilerini bire bir, 1 400 yıl öncesinin realitesiyle düşünmem ve de hiçbir spiritüel bilgim olmayışından dolayı da o sembolleri, bilgileri çözemeyip “adaletsiz”, “akı l ve bilim” dışı bulmam yatar. “Yakıp, yıkan bir Tanrı” anlayışı “cehennem azabı nda” insanın “sonsuza kadar acılar içinde kıvranması”, kiminin zengin, kiminin yoksul, kiminin güzel, kiminin sakat, kiminin uzun ve sağlıklı yaşaması, kiminin de genç yaşında bazen de feci kazalarla ölmesi ve benzeri “haksızlıklar” kafamda cevap bulamıyordu. Ama elimizdeki materyalist felsefe kitapları “enerji maddeyi değil, madde enerjiyi yaratır” yani, “görünmeyen bir (tanrısal) enerjinin maddeyi yaratması olanaksızdır, o nedenle de görünen, somut bir madde olan beyin Tanrı’yı yarattı , Tanrı’yı insanlar yarattı” diyordu. Bu “bilimsel lik” idi, “ilericilik” ve akılcı lık” idi, “çağdaşlık” idi ve kolayl ıkla, o çağların aktif, başkaldıran, barış yanlısı , idealist aydın gençlerine din kitaplarından daha cazip geliyordu. Bir de işin sosyal boyutu vardı ki, sorgulamaya, bilime, yeniliğe ve başkaldırıya açık, özgürlükçü ve eşitlikçi sol kesimin karşısına militarist ırkçı lığa ve dinci ideolojiye inananlar siyasilerce desteklenerek, koru14 narak çıkarılmakta idi. Yani muhafazakar, tutucu dinci ve statükocu insanlar. Statüko ise zaten, 1 970-1 980 yı lları içinde yeterince demokratik ve çağdaş bir hukuk devleti olamamış, baskıcı, çalışan emekçilerin sömürüldüğü, aydınların baskı gördüğü, hapislere atı ldığı , öldürüldüğü bir durumu yaşatıyordu. Bu nedenle de solcuların Allahsızlaşması ve silahlanması kaçınılmaz oldu.

Yönetenlerde, sermaye kesimi de, devletin imkanları da tüm “ırkçı” ve “dinci” muhafazakarlarla “karşı cephe” oluşturuyordu. Bu şartlar altında o kuşakların, maalesef gerçek bir Tanrı inancına ulaşması neredeyse olanaksızdı. Çünkü “Tanrı adına” hareket ettiklerini söyleyenler böylesi bir düzenin koruyucuları idi ler. Sonuçta, ateistleşme 1 965- 1 980 kuşağında büyük bir yayılma gösterdi. Değerli okurlar, eminim ki bizim yaşlardakiler ve üst kuşaklar bunları çok iyi bil iyorlar. Ayrıca dünyadaki Amerika-Rusya kutuplaşması çıkar çatışması nedeniyle Avrupa’nın bazı emperyalist devletleri de ülkemizdeki bu mevcut kargaşadan ve gerilimden fazlasıyla yararlandı lar. Onbinlerce evladı mızı kaybettik. “Sağ-sol çatışması” denilen , kardeşin kardeşi hatta babasını bile vurduğu bu cinayetlerde yerl i-yabancı bir çok çıkar odağının parmağı olduğunu artık bilmeyen yok. Merak edil iyorsa söyleyelim. Ben hiçbir örgüte üye olmadım, şiddete her zaman karşı çıktım. Ayrıca, aynı ideolojiden grupları n bile nası l birbirini vurduğunu, bunun ne kadar aptalca bir tuzağa düşmek olduğunu görüyordum. Hele de, sürüleşmek, kendi özgün kişiliğini yitirmek hiç bize göre değildi. İnsanı, insan kılan yegane değerleri özgür düşünme 15 ve özgür girişim hakları olmalıydı . Bu fikirlerim çok daha sonra İktisat Fakültesindeki Yüksek Lisans öğrenimim sırasında çok değerli hocamız Asaf Savaş Akad’ın dersleriyle iyice gelişerek pekişti ve bizi çok daha liberal ve sivil toplumcu bir demokrat yaptı . Zaten totaliter yönetimler ve devletçi ekonomiler de aynı dönemde Gorbaçov’un hamleleriyle önce Sovyet Rusya’da sonra Doğu Bloku ülkelerde yıkıldı, büyük bir dönüşümdü bu.

Benim metafiziğe dönüşüm de zaten, aynı, liberal bir sosyal demokrat olma zamanlarımda başlar. Bu iki farklı noktanın benim üzerimdeki ortak tarafı , hem Marksist felsefi anlayışımın hem de maddeci-ateist düşüncemin değişmesidir. Yani 1 980 başlarındaki inanç ve fikirlerimdeki şüpheler, yeni arayışlar çok net ve kesin bir şekle dönüşmüş oldu. Tc;ınrı’yı yeniden çok daha kuvvetli, bilgili ve imanlı bir realite içinde bulmuştum. Metafizik çalışmalarım astroloji ile başladı. O zamanlar ateisttim ve “burç hikayelerine” falan hiç inanmıyorum. Ciddi bir arayış içindeyken, 1 982’de rahmetli Nazım Güven evinde metafizik gruplar kuruyormuş ve astroloji öğretiyormuş. Kuzenim duymuş, “bir gidip bakalım dedim.” Çünkü o sıralar aylakl ık yapıyorum, çal ışmıyorum. Üstelik bazı ruhsal deneyimlere tanık oldum ve ciddi şekilde metafiziği yeniden araştırıyorum. Şüpheler başladı tekrar varoluş hakkında. Birkaç dersten sonra haritamı çıkardım. Yurt dışından getirdiğimiz astroloji kitapları nın ve Nazım Hocamızın verdiği materyallerle beraber haritamı incelemeye başladım. Bir de korkumuz, 1 980 darbesinden sonra toplantılar 16 yasak, gizlice, çekinerek toplanıyoruz. Üç kişi bir araya gelseniz alıp götürecekler.

Doğum haritamda özelliklerimi, özgün karakteristiklerimi buldukça şaşkınlığı m artıyordu. Sonra da annemin, ablamın, arkadaşlarımın haritalarındaki verilerin mükemmel tutarlılığı karşısında, bu iş vakit geçirme uğraşının çok ötesinde devasa bir realite olarak beni elegeçirmeye başladı. 1 983 yılı bahar aylarıydı. Kuzenimle haritam üzerinde yaptığımız analiz korkunç derecede krizli bir dönemin yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu. Acaba gerçekleşecek miydi, emin değildik. Doğum haritası kişilikleri verdiği gibi olayların gidişatını da gösteriyor muydu? Evet, gösteriyormuş. Yaklaşık 3 yıl biz ailece perişan olduk. Çok büyük üzüntüler, maddi-manevi kayıplar yaşadık. Bu işaretler aile bireylerinin haritalarında aynı idi ve haritalarımızın aile-yuva denilen 4. evini sarsıyordu. Ben deki 2-3 yıllık teşevvüş (karmaşa) bitmiş, gerçek bir iman ve kader inancı, Tanrı inancı ile yeniden bütünleşmişti. Yaklaşık 11 yıl kadar bu tesirler bizi etkiledi. Bu dönemden sağ-salim çıkışımız, hem ai lece birbirimize karşı olan sevgi ve dayanışma ile hem de iman ile olabildi. En büyük desteğim ise elimdeki astroloji ilmi idi. Haritalarımıza bakıp, “dayan abla sıkıntı ların 3 ay sonra azalıyor 6 ay kadar rahatsız” veya “az kaldı, önümüzdeki ay biraz nefes alabilirim” şeklindeki somut umut ışıkları yakmaya çal ışıyordum.

Gerçekten de anlatı lmak değil, yaşamakla anlaşı labilecek bir zor deneyimlerin 11 yıllık süresi ancak bunların yaşam planım olarak kaçını lmaz durumları yaşattığını, buna isyan etmeden, sabır ve iman ile dayanmam gerektiğini ve haritamda gördü17 ğüm üzere, bir gün biteceğini ve ben de, ailem de herkes gibi mutlu günler de yaşayabileceğimizi düşünerek, bilerek ve onlara da inandırarak aşı labilirdi. Sonrası mı? Astroloji hayatınıza mal olur tabi i. Tüm dostların, iş yeri arkadaşlarının, yakın akrabaların haritaları çıkarı lır, incelenir, takip edi lir. Yeni kitaplar bulunur yurt dışından. Hele de metafizik iyice var olan ruhsal kişiliği sarsıp sarmalar. Özellikle de Sadıklar Planı adlı ruhsal tebliğler tüm sorularımı yanıtlar. Artık, tereddütsüz, bilgiye dayalı bir iman sözkonusudur. Gece gündüz felsefe, metafizik parapsikoloji vb. okunur. Pluton transiti, kavuşumda ola Ay, Merkür ve Venüs üzeriden geçerek (zaten Natal Chart – doğum anına göre çıkarılan – doğum haritamda Pluton bu yıldızlara kare – en sert açıyı yapıyordu ve 4. evimdedir) tüm real itelerimi değiştirmiştir. Yaşama bakışım, hayatı algı layışım çok farkl ılaştı . Çünkü Pluton transformasyon (değişim-dönüşüm) demektir. Dersleri çok ağır oldu, çok zor oldu. Ama yararları için Tanrı ‘ya şükretmeliyim.

Öncelikle de Pluton transiti ile Yaradanı’mı tekrar buldum. Sağ olasın Pluton !

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir