Hikmet Kıvılcımlı – Uretim Nedir

En çok anlaşılmayan iki terim var: “BASİT YENİDEN ÜRETİM”, “GENİŞ YENİDEN ÜRETİM.” Bu sözler, daha konuşulurken anlaşılıverecek gibi görünüyorlar. Ne var ki, Türkiye Solu bu çeşit deyişlere henüz eleştirici bir önem veremiyor. Ekonomi-Politik sektörü sosyalistlerimizin çoğu için ikinci kertede kalıyor. Ya küçük ve günlük pazar, borsa olaylarının kargaşalığı içinde kalınıyor. Yahut, “YÜKSEK SOSYALİZM” sloganlarının parlaklığına kapılınıyor… Küçük ve parlak olaylar yanında, derinliğine olduğu için nankör kalan ekonomik konularla uğraşılmıyor. Bu yüzden ekonomi-politikamız kimsenin içinden çıkamadığı “SÖNÜK” problemler gibi sinip kalıyor. Ekonomi Politik deyince, hâlâ “büyük yazar” ve “büyük lider” geçinenlerimiz bile: falan ülkenin ilkokul öğrencilerine belletilmiş alfabetik olaylardan sınava çekilseler sınıfta “çakar” kalırlar. Böyle bir ortamda iddiasız ortahalli sosyalistlerin, işçilerin, köylülerin, esnafların, aydınların ve hele herşeyi yeni baştan öğrenmek istiyen gençlerimizin kimi konuları anlamayışlarına bir eksiklik gözüyle bakmak ukalâlık olur. “Yüksek sosyalist” lerimize bakın! Hiç birisi kıl kadarcık olsun eksikleri bulunabileceğini üzerlerine sıçratıyorlar mı? Hepsi birden anadan doğma sosyalizm biliminin topuğuna varılamaz heykelleridirler. Erkekseler: bıyığını takan STALİN kesiliyor. Kadınsalar: sosyologluk makyajı ile kürsüye fırlıyan dünya güzeli ROZA LÜKSENBURG’tan daha eteğine erişilemez “ideologluk” kırıtıyor. Anladık: bu üstadlardan hayır yok! Çünkü onlar için eleştirinin diyalektiği öldürücüdür. Onlar “Sosyalizm” skolastiğine boğaza dek batmışlar. “Bilimsel Sosyalizm” mezarına gömülmüşler.


O düşünce ve davranış ölülerimizi hayırla anmayı sonra gelenlere bırakalım. Üstâdlara karşılık, anlamadıklarını açıkça söyliyen öğrencileri var. Yüzümüze karşı, hattâ söverek haykıranlar yok mu? İşte bunlarda gerçek sosyalizm için “EKMEK VAR”. Onlar Bâbil artığı küçük burjuva bataklığımızda bitmiş genç çiçeklerdir. En zehirlilerinin cevherinden, dozunda kullanılırsa, şifa verici ilâç bulunabilir. Onlar elbet “Anlamıyoruz” demiyeceklerdir. “Anlaşılmıyorsun” diyeceklerdir. Ne yapalım? Küçükburjuva yiğitlerinin yoğurt yeyişleri her zaman böyle olur. “Kadı kızında bile bulunan” o kadarcık kusurlarına bakmıyacağız gençlerin. Madem ki sövüşlerinde bile az çok bir düşünce tepkisi yatıyor, ve bir düşünce gerekçesi öne sürüyorlar: demek, kafaları işliyor. Madem ki kafaları işliyor: demek, gövdeleri de olumlu davranışlara yakın düşüyor. İnsanoğlunun etlerini, damarlarını, organlarını genellikle sinir sistemi içinde beyni yöneltir. Onun için, burjuva psikolojisi bile, insan davranışlarında bir “Forceideomotrice” (fikrin kımıldatıcı gücü) bulunduğunu keşfetmiştir. Eskiler: Bilmeyenlerden değil, bilmediğini bilmiyenlerden kork, demişler. Anlaşılmıyor diyenler: bilmediklerini bilecek insanlarımızdır.

Onlarla konuşabiliriz. Onların anlamayışları nedir? Anlayışa doğru köprüler kurmaktır. Ya sövüp sayışları nedir? Köprü kuran istihkâm birliklerinin kazma kürek gürültüleridir. Bu bakımdan anlamak uğruna her tekmeyi iyimserce karşılıyoruz. Anlaşılmıyan deyimlere onlar için geçiyoruz. Ötekiler, gidebildikleri yere dek yuvarlanacaklar. Ötekilere birşey öğretmek kimsenin ne haddi? Anlamadığını ve anlaşılmadığımızı yüzümüze çarpanlardadır iş. Kuşku yok: anlatmaya mecburuz. Anlatamıyorsak, kabahat bizdedir. Ona göre sözü açacağız. BASİT yahut GENİŞ sıfatları ile damgalanan YENİDEN ÜRETİM ne demektir? Bilimcil Sosyalizmin iki kere iki dört ederce basit ve güçlü bir kavramı var: Toplum ve insan varolmak için elbet düşünce ve davranışların türlüsünü başarmalıdır. Ancak, insan düşünce ve davranışlarının en “saklı” bölümü ÜRETMEK ile ÜREMEK düşünce ve davranışlarında toplanır. ÜREMEK nedir? Artık bunu bilmiyen olmasa gerektir. Her canlı yaratık gibi insan da kadın-erkek buluşmaları ile çocuk doğması biçiminde ürer. Toplumun ve insanlığın varolması için üremek şarttır.

Bunda anlaşılmıyacak hiç bir şey yok. Yalnız, üremek için herşeyden önce geçinmek ve yaşamak gerektir. Yaşamak ise, insan için üretimsiz, yâni yaşatacak maddeleri yaratmaksızın olamaz. Şu halde, üreyim (üremek) konusunu kavrıyabilmek için, önce üretim (üretmek) konusunu aydınlatmalıyız. Her kişi sabah uykusundan gözlerini açtı mı, önce dün yapılmış üretimden kalan bir ürün varsa onunla yaşıyabilmesi için gerekli kaloriyi gövdesine indirmek zorundadır. Buna TÜKETiM diyoruz. Sonra, gövde ve beyin makinelerinin aldığı o besi kalorisi, bir çeşit kömür, yağ ve benzin ile o gün akşama dek birşeyler yaratmak gerekir. Bu yaratışa ÜRETiM diyoruz. Tüketimle üretim yapmaksızın toplum ayakta duramaz. Tüketim yapmak için mutlaka üretim şarttır. Sözcük olarak üretim Osmanlıcada “istihsal” adını alıyordu. İstihsal sözcüğünün Türkçe ÜRETMEK’ten gelme “üretim” olduğunu bilelim. ÜRETİM NEDİR? Üretim deyince ilk akla gelen şey insanın yaşaması için gerekli maddeleri elde etmesi oluyor. Ancak “madde elde etmek” deyince, bugünkü toplumumuzda insanı çok şaşırtıcı karışık olaylara alışmışızdır. Köy ağası da: konağında oturmuştur, adamlarıyla “bey gibi yaşamak için” ortalıkta kaplıyabildiği toprakları benimsemiştir.

0 toprakta çalışmadıkça yaşıyamıyacak durumda bırakılmış insanlar: Marabalar, Ortakçılar, Yanaşmalar, Ameleler, ve ilh. uğraşırlar. Bu uğraşmalarla yaratılan maddelerden Ağa pazar kanunlarına göre insafına kalmış bir bölük “maddeyi elde eder”. Ağa’nın böyle madde elde etmesi üretim yapması mıdır? Hayır. Bezirgân ve tefeci hacıağa ile eşraf ta başka türlü davranmazlar. Ellerine üç beş kuruş para sermayesi geçirmişlerdir. Bu para ile köylüleri, esnafları ve benzeri sıkışık insanları haraca bağlarlar. Kendi geçimleri için, çoluk çocuklarının bugün ve yarın rahat etmesi için, öbür dünyaya dek nimetler sağlamak için “madde elde etmek” zorundadırlar. Bunların madde elde edişleri üretim yapmaları mıdır? Gene hayır. Köy ağasının yaptığı madde elde ediş te, tefeci-bezirgân hacıağa ve eşrafın yaptığı madde elde ediş te “ÜRETiM” yapmak değildir. Hattâ ağalık ve tefeci-bezirgânlık üretimle doğrudan doğruya hiç ilgilenmeyi sevmezler. Onların yerine üretimde ortakçılar, yanaşmalar, köylüler ve esnaf: nasıl isterse öyle çalışsın, “ne işi varsa görsün” yeter ki ağaya ve tefeci-bezirgâna şu kadar süre için kullandığı toprak veya para (sermaye) karşılığı şu kadar iradı, faizi ve kârı sağlayıp getirsin. Ondan ötesini ve ondan berisini ne ağa, ne tefeci ve ne de bezirgân aramaz. AĞANIN ARADIĞI: mülk edindiği geniş topraklar üzerinde yapılacak üretimin (madde yaratmanın) biçimi veya yordamı veya verimi falan değildir. 0 ağa, toprakta çalışmasına MÜSAADE ettiği yarıcının, yanaşmanın; belli bir süre sonra ağasına sağlıyacağı İRAT (rant) tutarına bakar.

TEFECİNİN ARADIĞI: ödünç verdiği paranın nerede, nasıl kullanılacağı, yahut bir üretime yâni madde yaratmaya yarayıp yaramıyacağı değildir. 0 tefeci, ödünç para olarak kullanılmak üzere sermayesini kiraya vermiştir. Köylünün, esnafın, aydının, hatta kapitalistin belli bir süre sonunda tefeciye sağlıyacağı FAİZ (tefe, rıba) tutarına bakar. BEZIRGANIN ARADIĞI: satmak üzere parasıyla veya para vaadiyle satın aldığı maddeleri, karşılığı ödenmek üzere sattığı köylüden, esnaftan, aydından, hattâ kapitalistten belli bir süre sonunda sağlıyacağı KÂR tutarıdır. Bezirgân sattığı malın mirasyedice harcanmasından memnun olur, hatırı kalmaz. Yâni, bezirgân sattığı malın üretici biçimde, üretim uğrunda kullanılmasına aldırmaz. Bezirgânın mallarını alan kişi ne dilerse yapsın. Yeter ki, malların karşılığını öderken: bezirgânın o maddeleri satınaldığı paradan çok fazlasını bezirgâna ödesin. Bütün bu sebeplerle ağanın, tefecinin, bezirgânın yaptığı sözümona madde elde ediş: ÜRETİM değildir. Belki üretimin sonunda elde edilmiş ürünleri, üretmenlerle paylaşmaktır. Yeryüzünde bir İNSANLAR (canlı kişiler), bir de TABİAT (cansız varlık) vardır. İnsanın kendisi organlarıyla bir tabiat parçasıdır. Ne var ki, tabiattan ayrı gibi duran bir bağımsız parçadır. Buna ORGANİZMA denir. İnsanın organizması ile tabiat arasında yaşama süresince bitmez tükenmez madde alış verişleri yapılır.

Ama, bu alış verişlere “üretim” denmez. Çünkü, insandan başka her hayvan ve her bitki kendi organizmasıyla tabiat arasında madde alış verişi yaptığı için ve yapabildiği sürece yaşar. Oysa insan organizmasının tabiatla yaptığı madde alış verişi ÜRETİM adını alır. Çünkü, insan tabiatla alış verişini bütün öteki canlı organizmalardan bambaşka biçimde yapar: 1- Başka her canlı organizma tabiatla madde alış verişini TEK BAŞINA yapar. İnsan tabiatla alış verişini hiç bir zaman tek başına yapamaz. Daima tek kişilerin dışında, bütünü ile bir toplumun yarattığı şartlara ve biçimlere uyarak yapar. Onun için, tabiatla alış verişinde toplumdan gelme bir bilinç taşır. 2- Başka canlı organizmalar tabiatla madde alış verişini ORGANLARI ile (yâni, vücutlarının canlı âletleriyle) yaparlar. İnsan tabiatla alış verişini, insan oldu olasıya, hiç bir vakit yalnız canlı organlarıyla, sırf eliyle ayağıyla, dişiyle tırnağıyla yapmaz. Toplumdan aldığı düşünce ve davranış metodlarıyla ve üretim araçlarıyla yapar. Toplumun kişilere hazırca sunduğu ve kuşaklar kuşağı geliştirdiği METODLAR’a ve ARAÇLAR’a toptan TEKNİK adı verilir. Demek insanın bitkilerden ve hayvanlardan başlıca farkı şudur: 1- TOPLUMCUL (sosyal) ilişkiler içinde tabiatla madde alış verişi yapar. 2 TEKNİK ilişkiler içinde tabiatla madde alışverişi yapar. İşte böyle hem toplumcul, hem teknik yoldan madde alış verişi yapmaya ÜRETiM denilir. Yâni, üretim deyince gene ortada bir madde alış verişi vardır.

İnsan tabiata kendi vücudunun ve kafasının çalışma gücünü verir; tabiattan o harcadığı çalışma gücünü sürdürecek maddeleri alır. İş yalnız tabiatla madde alış verişine kalsa, bu yapılan işe üretim denemez. Onu bütün hayvanlar yapar. Hattâ toplum içinde bütün hazır-yiyici hayvanlar da yapar. Ağalar da, beyler de tefeciler de, bezirgânlar da tıpkı hayvanlar ve bitkiler gibi çevrelerinde buldukları ürünleri ve maddeleri alıp tüketirler. Ama bu hayvanların, bitkilerin, ağaların, tefecilerin ve bezirgânların bir maddeyi elde etmelerine üretim adı verilemez. Üretim: insanın (TOPLUMCUL + TEKNİK)ilişkiler içinde tabiattan madde alış verişi demektir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir