Howard Selsam – Etik (Yeni Değerler ve Özgürlük)

2300 yıl kadar önce Aristoteles, insan «Politik ·bir hay:yandır» demişti. Bununla o, insanın ancak örgütlü toplumda insan olduğunu ve insan olarak var ola:bildiğini söylemek istiyordu. Aynı şekillde insanın ahlaksal bir hayvan olduğu da söylenebilir. İnsan hem yaptıklannın hem de bunları yapış yollarının haklı ve doğru olduğunu açıklamanın bir çabası olmaksızın ne yaşayabilir ne de eylemde bulunabiUr. Baş�a ıbir deyişle, o sürekli ahlaksal yargıtara varır. Bir davranış biçimine haklı ya da doğru derken onun ter-, sine haksız ve yanlış der. Başka hiç bir varlık ıahlaksa! yargıtara varmaz. Hayvanlar ülkesinin bütün öteki üyeleri yaptık!lannı basitçe yaparlar w her şey orada biter. Ama en ilkel insanlar bile davranış standartlarını haklı çıkarmak için nedenler ve kanıtlar ileri sürerler. Atalarından onlara miras kalmış, şu hayvanı öldürüp yemek doğruyken ötekine aynı şeyi yapmanın yanlış olduğunu söyleyen ahlaksal yasalan vardır. Aile ve kabile ilişkile7 rini yönebm kurallan vardır. Ba.şka bir kuraHar dizisi onlara öteki insaniann hangilerine dostça davranmaJları, hangilerine düşman olmaları gerektiğini söyler. Yaşamın her önemli olayı için yapılacak dini törenler vardır, ama yaşam boyunca belli şeylerin yapılmaması da doğa1ldır. Kuşkusuz, bu doğru ve yanlış kurallarının, davranışm bilinçli nedenlere oturtulmuş ilkeleri ile ilgi.


lli ahlak ile bir ilişkisi olmadığı ya da çok az ilişkisi olduğu söylenebilir. Ama insan yan�ızca ahlaksal bir hayvan değildir; o aynı zamanda, gene Aristoteles’in dediği gibi akılcı hayvıandır. Gelişme süreci içinde davranışın toplumca kabul edilmiş yasalan için nedP.nler aramaya zorlanır. Ve işte tam burada ahlaktan ahlak bilimine; davranışın herkesÇe kaıbul[enilmiş kurallardan bunların akıllı açıklanışına geçeriz. Bu davranış kuralları atalarca mı düzenlendiler? Böylece bunların iyi nedenleri olmalıydı. Ya da bunlar daha yüksek varlıklar, şu ya da bu tür tannlarca mı emredi’ldiler? Her iki durumda da daima kabullenilmiş kuralların yalnızca sürekliliğini ve bunlara uyulmasını değil, aynı zamanda insanların gereksindiği açıklamalan ve akılcılaştırmayı da sağlayan yaşlı akı’llı insanlar, bü­ yillder ya da rahipler vardı. Ahlak bilimi, insanlar, gelenekçe kutsallaştırdıkların. dan kuralları basitçe izlemeyip davranışın kabu1lenilmiş kurallarına akılcı nedenler aramadıklan zaman başlar, «Niçin bu doğrudur? Niçin şu yanlıştır?» gibi sorularla başlar. Soru1lar daha sonra ne daha iyidir ne daha kötüdür ve niçin bu daha iyidir şu daha kötüdür diye gelişir. Böyile arayan soruşturmanın gidişi içinde, başka bir soru kaçınılmaz olarak doğar: N eden ben şunu değil de bunu yapmalıyım? Annemi ve b8ibamı saymak için ahlalrsal bir wrunluluk mu var? Eğer öyleyse, bu nereden g&­ liyor? Bunu uygun biçimde hangi koşullar altında bilmezlikten gelebilirim? Niçin yalan söylememeli, çalmamalı 8 ya da öldünnemeliyim? Kime ne konusunda yalan söylemek; neyi kimden hangi durumlarda çalmak; hangi kişiyi noe zaman nasıl öldürmek? Başka deyişle, ahlaksal standartlar kabullenilldiği varsayıldığında ikinci bir soru doğmaktadır: Neden doğru denileni yapmalıyım da yanlış olanı yapmamalıyım? Bu dünyada ya da başkasında olan aklı ödüller ve cezalar tek neden midir? Önemli nokta şu, birey ya ilke Olarak ahlak yasasını reddedoebilir ya da buna uyulmada kafa tutabilir. Gerçekten, bazı çağdaş feylezofları da kapsayan bir çok insanlar doğru ve yanlış, iyi ve kötü, daha iyi ve daha kötü ahLak yargılarını da herhangi bir anlam- ‘kişisel uyum ve coşkulu seçimin ifadesi dışında herhangi bir anlam olup olmadığını soruyor’lar. İnsanlarm çoğu basitçe soruyu bilmezlikten geliyor, ama bazı feylezoflar bütün böyle yargıların, bunlar ötkilerce paylaşılsın paylaşı1masın, kişisel duyguların belirtilmesinden başka bir şey olmadığını ve asla olmayacağını, söylüyorlar. Ahlak sorunları insanların çoğunun düşündüğü gibi pek o kadar basit değildir. Ne de birçoklannın bizi inandırmaya çalıştığı gibi bunlar günlük yaşamın ve dünya olaylannın sorunlarından uzakbrlar.

Tanrının Musa’ya gönderdiği varsaydan On Emir’in mutlak olarak bağlayıcı olduklarının ve insanın Tannyla ilişkisinden, ,kocanın karısıyla çocukların ebeveynloeyle ve komşunun komşuyla ilişkilerine dek ahiakın tüm alanını fiilen kapsadık[annın düşünüldüğü günler geçmiştir. Yoksulluk, ırk aynmı, savaş, özellikle nükleer savaş tehtidi, politik örgütlerin biçimleri. bütün haklar ve u1us1arın ekonomik kültürel özgürlüğü, bireysel haklar – bun­ !ar zamanımızın büyük ivedi ahlak sorunlarıdır. Hepsi de haklı ve haksıZ,, iyi ya da kötiinün ahlaki yargılanyla rıgilidir ve insan yaşamının ve ol ab il eceği ve noe olması gerektiği konusundaki genel diişünlere ya da kavrarnlara 9 dayanmaları gerekir. Bugün dünya öylesine birleşmiş ‘\1\e karşılıklı olarak ilişki kurmuştur ki ahlak f!Orunlar1 yerel ve ulusal hızla yitirmekte ve gitgide evrensel olmaktarur. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki zenci ayrımı ya da Güney Vietnam’daki köylü bağımsızlık savaşunları gibi Güney Mrika’daki ırk -‘kıyım da tüm dünya için hlr ah-· lak sorunu olmaktadır. Ayru şey tüm dünya için düşünce ve konuşma özgürlüğü, haber a!lma ve haberleşme özgürlüğü için de geçerlidir. Katolik Kilisesi’nin doğum kontrolü ü:cerine konumu ve Hollyowd. fihnlerindeki seks ve şiddet aynı şekilde tüm dünyıayı ilgilendiren ahlak sorun· larıdır. Bu çalışmanın tezi dünyanın çoğunluğ!mun davranış standartları ve biçimlerinin, iyi bir yaşamm ne olduğu konusundaki genel bir tesri ile çok az ilişkisi olduğudur. Bu davranış standartları ve biçimlerinin insanın yaşamının ne olabHoeceği ve ne olması gerektiğiyle çok az ilişkisi vardır, insanlığın i’lerlemesi ve daha iyiye gitmesinin ni·· teliği düşünlerine katkıları hiç yoktur. Bu sorunları tanımlamadan .adına layık hiç bir ahlakmuz olamaz. Yoksa, uzun erimli terimler içinde iyi ya da kötü olabilen ama insanlığın en İ’\1\edi sorunlarını çözmeye ve i’lerlemesine yardım edemeyen dar görüşlü ve geleneksel standartlarımız ve düşüncelerimiz olur. İnsanların doğru ve yanlış, daha iyi ve daha kötü konusunda’ki düşünleri uzun ıerimde yaşamalarının koşulları ile belirlenir.

Dünya çapında insan yaşamının koşulları insanlan daha bolluklu bir yaşam ülküsü oluşturmaya ve bunu başarmaya çalışmaya zorluyor. Tüm dünyada insanlar bugün, ·kuru�muş eski stan- ‘ dartlardan yüz çeviriyor ve yoksullukla, bilgisizlikten arınmış ve insanın sımrsız yeteneklerinin olanaklı tam gelişimini sağlayan bir yaşamı imgıeleyen ve araştıran daha zengin, daha tam bir in�an ahlakı yaratıyorlar. tnsan1ar kendi ahlak kuralları ve ,ahlak teorilerini yapıyor10 lar ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak, kan ve terle yeryüzündeki insan yaşamının dünya tarihinin geçmişteki herhangi bir döneminden daha derin, daha güvenli bir duygusuyla bu ahlak teorilerini bugün dünyada halk yığınlan oluşturuyor. Bugün ahlak teorisinin anlamını bNmek, ahlak ülkülerinin kökeninin bilgisini, bunların, büyük halk yığınlarının yüzyüze olduğu somut ve özgül sorunlara ilişkisini, ekonomik, toplumsal ve politik gelişmenin ulaşılmak istenen hedeflerini bilmek demektir. Bu konuların tartışılması aynı zamanda kişisel sorumluk ve bunun temellerini, ahlaksal dürüstlüğü, araç’larla amaçlru-:ın ilişkisini, ahlaksal hedeflerimizin oluşmasında bilimlerin rolünü ortaya koymayı gerektirir. İlerde bu sorunlara, çalışan halkın ve özellikle bunların arasında insanlığın büyük çoğunluğunu oluşturan haklarını alamayanların gereksinmeleri ve çıkarları açısından yaklaşılacaktır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir