Huseyin Demirkapi – Yaban Kugulari

Evvel zaman içinde bir kral varmış. Kralın on bir oğluyla Elisa adında bir kızı varmış. Bu çocuklar, çok mutluymuş. Aradan biraz zaman geçmiş; kral, kötü kalpli bir kraliçeyle evlenmiş. Çocukların mutlulukları gitmiş, yerine hüzün gelmiş. Sarayda eğlenceler yapılıyor, dışarıdan gelen aileler, çocuklar eğleniyormuş. Fakat kralın çocukları, kötü kalpli kraliçe yüzünden eğlenceye katılamıyormuş. Pastalardan, böreklerden, meyvelerden yiyemiyorlarmış. Kötü kalpli kraliçe, Elisa’yı uzaklara, köydeki akrabalarının yanına göndermiş. Prenslerle ilgili olarak da krala kötü şeyler anlatmış. Kralı, çocuklarından soğutmuş. Kötü kalpli kraliçe bir gün, prenslere büyü yapmış: – Hadi gidin ve başınızın çaresine bakın. Birer kuş olup buralardan uzaklaşın, demiş. Prensler, on bir güzel yaban kuğusu olmuş, garip çığlıklar atarak gökyüzüne doğru yükselmişler. On bir yaban kuğusu, ertesi gün Elisa’nın kaldığı evin önüne gelmişler.


Çatının üzerine inip kanat çırpmışlar ama kendilerini gören olmamış. Sonra oradan ayrılıp uzaklara doğru uçup gitmişler. Elisa için günler sıkıcı geçiyormuş. Oynayacak oyuncağı bile yokmuş. Yapraklardan bebek, çalılardan at yapıyor; onlarla eğlenmeye çalışıyormuş. Elisa, on beş yaşına gelince saraya geri dönmüş. Kraliçe, onun güzelliğini görünce öfkesinden küplere binmiş. Onu, kardeşleri gibi yaban kuğusuna dönüştürmek istiyormuş ama şimdilik bunu göze alamıyormuş. Çünkü kral, kızını çok seviyor; onu yanından bir an bile ayırmak istemiyormuş. Kraliçe, Elisa’ya kötülük yapmak için çalışıp durmuş. Bir türlü kötülüklerin sonu gelmiyormuş. Kraliçe, Elisa’yı ceviz kabuğu suyuna yatırmış, kızın derisi kapkara olmuş; saçlarını da darmadağınık etmiş. Kızını bu durumda gören kral, ondan korkmuş ve onun kendi kızı olmadığını söylemiş. Artık kimse zavallı kızı tanıyamıyormuş. ELİSA’NIN YOLCULUĞU Elisa, çok kederliymiş, günlerce ağlamış.

Saraydan ayrılıp tarlalardan, bağlardan geçmiş, geniş ormanlara ulaşmış. Fakat üzüntüsünden nereye gideceğini bilmiyormuş, üstelik kardeşlerini de çok özlemiş. Elisa, onların da saraydan kovulmuş olduğunu düşünüyormuş. Artık onun tek isteği, kardeşlerini arayıp bulmakmış. Elisa, ormana girdikten bir süre sonra akşam olmuş. Yorgun prenses, yosunların üzerine oturmuş ve akşam duasını yapmış. Başını bir ağacın gövdesine dayamış. Her yerde derin bir sessizlik varmış, hava ılıkmış ve yosunların üzerinde küçük böcekler parlıyormuş. Elisa, yorgunluğun da etkisiyle bir süre sonra uykuya dalmış. Prenses, rüyasında kardeşlerini görmüş. Kardeşleri, çocuklar gibi şenmiş. Resimli kitapları karıştırıyorlar, resim çiziyorlarmış. Elisa, uyandığı zaman, Güneş’in epeyce yükselmiş olduğunu görmüş. Güneş ışıkları ağaçların yaprakları arasından yere sızıyormuş. Yeşillikler arasından güzel bir koku yayılıyor; kuşlar, Elisa’nın omuzuna konuyormuş.

Elisa, ormanda dolaşırken bir su şırıltısı işitmiş, şırıltının geldiği tarafa doğru gitmiş. Suyu takip ederek bir göle ulaşmış. Gölün çevresi sazlıklarla kaplıymış ama geyiklerin açtığı bir yoldan göle ulaşılıyormuş. Elisa, bu yoldan giderek göle ulaşmış. Göldeki su o kadar temizmiş ki bir ayna gibi parlıyormuş. Elisa, suya eğilince bir de ne görsün? Yüzü, kapkara ve çok çirkinmiş. Korkuyla yüzünü yıkamaya başlamış, yıkadıkça yüzünün güzelliği ortaya çıkmış. Daha sonra ormanın içinde yürümeye devam etmiş. Yolun üzerinde çeşit çeşit meyve ağaçları varmış. İnsanların açlığını gidermek için meyveleri yaratan ve kendisini de koruyan Allah’ı düşünmeye başlamış. Allah, ona birçok meyvesi olan bir ağaç nasip etmiş. Elisa, açlığını gidermek için ağacın yanında durmuş, meyvelerle karnını doyurmuş. Sonra ormanın içindeki yolculuğuna devam etmiş. Orman öyle sessizmiş ki üzerine bastığı kuru yaprakların hışırtısından başka bir şey işitilmiyormuş. Orman sık ve büyük ağaçlarla doluymuş.

Güneş ışıkları, güçlükle yere ulaşabiliyormuş. Elisa, aklına bile getirmediği bir yalnızlık yaşıyormuş.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir