Ihsan Atasoy – Bayram Yuksel ve Ali Ucar

SAF BİR KÖYLÜ ÇOCUĞU olarak dünyaya gelen Bayram Yüksel’in Risale-i Nur hizmetinde önemli bir yeri vardır. Yıllarca o Büyük Ruh Mimarı’nın ocağında piştikten sonra onun nurlu ellerinde âdeta şekilden şekle girmiş, olgunlaşmış, Nur talebelerinin şefkatli, ihlaslı, sadakatli ve gayretli Bayram Ağabey’i olmuştur. Etrafındakilere en çok telkin ettiği şey, “Ben bir grubun değil, bütün Nur talebelerinin ağabeysiyim” sözüdür. Gerçekten o, bütün Nur talebelerini bir baba şefkatiyle kucaklamış ve bağrına basmıştır. Üstad’ından aldığı hizmet şuuru ve prensipleri istikametinde sadakatle yoluna devam etmiştir. İman ve Kur’an hizmetinde geçen ömründe bir gazilik nişanı olduğu gibi, yurt dışı hizmet seyahatinden dönerken bunu bir şahadet rütbesiyle de taçlandırmıştır. Nihayet şairin: “Zatını seyran ettir / Kendini hayran ettir / Öyle yaşat ki bizi / Ebedî bayram ettir” dediği gibi, öyle yaşamış ve ebedî bayram yerine ve sonsuz saadet yurduna kavuşmuştur. Bayram Yüksel, bu büyük davada ihlas ve sadakatle öne geçenlerden biridir. Bu sebeple kendisini bu unvanla yâd ettik. Hayat ve hatıraları okundukça, ona bu unvanın ne kadar yakıştığı ve bunu fazlasıyla hak ettiği görülecektir. “İhlas ve Sadakat Abidesi Bayram Yüksel,” Üstad’ın tarz-ı hizmetine yakından şahit ve vâkıf bir fedakârın hayat ve hatıratı olarak sadece bazı hizmet prensiplerine ışık tutmakla kalmayacak, aynı zamanda Nur toprağına düşen bir kabiliyet çekirdeğinin meyveli koca bir ağaca nasıl inkılap ettiğini göstermesi bakımından da ilginç bir örnek teşkil edecektir. Nitekim daha bir çekirdek hâlindeyken o kabiliyeti keşfeden ve ileride yapacağı büyük hizmetleri o günden gören, bu sebeple birkaç kez köyüne kadar giderek kendisini annesinden isteyen Büyük Maneviyat Mimarı, zaman zaman yanındakilere: “Bayram’ı küçük görmeyin, Bayram ileride büyük hizmet edecek” diyerek, ona atfettiği önemi dile getirmiştir. Üzerinde manevi bir sıbga vardı ki, bu sadece Said’le oturup kalkmış olmanın ona kazandırdığı bir meziyetti. O sultanın manevi evlatlığına kabul edilmiş olması ise bu rütbeyi daha da parlatmakta, âdeta bir Küçük Said hâlinde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bir zaman Ankara’nın havasından sıkılıp Emirdağ’da Üstad’ın ziyaretine gidip şikâyetçi olan Bingöl Milletvekili Said Bey’e: “Yok yok kardeşim! Ankara’nın her semtinde, her mahallesinde bir dershane olacak! Ankara’da en kara bir hâlet hissettim, fakat sonra Ankara nurlandı” diyerek âdeta ileride bu talebesi eliyle orada yapılacak hizmetleri görüp haber vermiştir… Bayram Yüksel önce ülkemizin bu en kara hâlet içindeki merkezinde tezgâhını kurmuş ve burada başlattığı hizmetle, helake sürüklenen nesillerin elinden şefkatle tutup ebedî kurtuluşlarına vesile olmuştur.


Etrafına topladığı fedakârlar kadrosu ve ektiği Nur tohumlarıyla ülkemizin yüzünü ak etmiştir. İmanlı, ihlaslı yüzlerce gencin Nur’a vakf-ı hayat edip hizmet meydanına atılmasına sebep olmuştur. Hemen her semtinde açtığı dershanelerle Ankara’yı nurlandırmış, böylece Üstad’ının kendisine atfettiği öneme layık olduğunu fiilen ispat etmiştir. …Ve Ali Uçar Anadolu’nun bağrından çıkan, Nur dairesinin cevval bir ismi ve nevi şahsına münhasır bir Nur fedaisi olan Ali Uçar, 1972 yılından itibaren yurt dışı hizmetleriyle temayüz etmiş ve özellikle Avrupa’da yeni bir hizmet çığırı açmıştır. Ali Uçar, muhteşem ve etkili hitabetiyle etrafındakileri coşturduğu gibi, yazdığı edebî ve şevk dolu mektuplarıyla da muhataplarını gayrete getirmiş, etrafında bir fedakârlar kadrosu oluşturmuştur. Bu fedakârlarla Avrupa’yı baştan başa manen fethetmiştir. Bugün Avrupa’da yükselen hizmetlerin temelinde onun emeği olduğu gibi, hâlen yapılmakta olan hizmetlerde de onun hissesi vardır. Bayram Yüksel’le çıktığı son yurt dışı seyahatinden dönerken geçirdikleri trafik kazasında el ele Hakk’a yürümüşler ve konuldukları Barla kabristanındaki makamlarından şimdi, “mağrez-i acayip ve garaip olan” mahşer meydanını gözlemektedirler. Nur hizmetine büyük katkıları ve BayramYüksel’le olan yakınlıkları sebebiyle, kitabın sonunda bu fedakârın hayat ve hatıralarına –bir nebze de olsa– yer vermeyi bir vefa borcu bildik. Ruhları şad, makamları cennet olsun! Bir Soru Biyografi türündeki çalışmalarımızın dördüncüsünü kendisine ayırmamız ve bu seride tercih ettiğimiz diğer isimler sebebiyle bazı dostlar tarafından zaman zaman şöyle bir soru sorulmaktadır: “Geçmişte Nur dairesinde ismi geçen ve önde gelen daha pek çok isim varken, neden özellikle Bekir Berk, Zübeyir Gündüzalp ve Tahiri Mutlu’dan sonra Bayram Yüksel?” Bu sorunun cevabını, Üstad’ın vasiyet mektuplarından birinde geçen şu ifadelerinde buluyoruz. Şöyle ki: “Şimdi bütün talebelerin fevkinde değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler… Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilenler…” Üstad bu tarif içine girenler arasında “Tahiri, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki kişi” daha diyerek, “Üçüncü Said” döneminde, çoklukla yanında bulunan talebelerini kastediyor. Çünkü Üstad’ın gelecek nesillere intikal edecek hizmet tarzına yakından şahit olup, o tarzı sadakatle tatbik etmeye Üstad’a söz vermiş isimler bunlardır. Gerçi Risale-i Nur’un lahika mektuplarında yer alan ve kıyamete kadar devam edecek olan hizmet prensipleri herkese yol gösterici mahiyettedir. Ancak bu prensiplerin hayata intikali ve kökleşmesi için, işin başında doğrudan Üstad’dan alınmış canlı örneklere ihtiyaç vardır. Bir davanın köklü bir çığıra dönüşebilmesi, büyük ölçüde teori ile pratiği birleştiren böylesi örneklere bağlıdır.

Buna binaen, Nur hizmetlerinin meşrep ve meslek esasları çerçevesinde yerleşip gelişmesi için, Üstad’ın dizi dibinde yetişen bu zatlara büyük ihtiyaç vardı. Onların hayat ve hatıralarının tespit edilmesindeki öncelik buradan ileri gelmektedir. Yoksa, haklarında Üstad’ın yapmadığı bir fazilet tercihini veya üstünlük takdirini yapmaya ne hakkımız var, ne de haddimize düşer. İşte, Bayram Yüksel, Üçüncü Said dönemindeki halkada yer almakla kalmamış, Üstad’ın ders rahlesinden geçerek âdeta büyük mürşitleri geride bırakacak muhteşem bir hizmet sergilemiştir. Büyük bir gayretle hayatını davaya vakfetmiş yüzlerce genç ve onların devam eden ihlaslı hizmetlerini geride bırakmıştır. Şimdi onlar, devamlı okuyup okuttukları Nurlarla, Barla sırtlarından ebediyeti seyreden kabrine her an feyiz ve nurlar yağdırmaktadırlar. “Köşk Yapıyorum!” Büyük Üstad’ın kıymetli yadigârları, bu çalışmalarımızla yakından alakadardırlar. Âlem-i misale açılan parlak rüyalar buna şahadet ediyor. Bunlardan birini, bana hususiyetinin ötesinde bir mana ifade ettiği için buraya kaydetmek istiyorum. Bayram Ağabey’le ilgili çalışmaya başladığım günlerde, 2006 Ramazan’ını geçirmek üzere dostların ısrarıyla Londra’ya gitmek ve bu yüzden çalışmaya bir süre ara vermek zorunda kalmıştım. Çalışmaya ara verdiğim için içimde bir burukluk vardı. Ramazan’ın ikinci günü sabah namazından sonra rüyamda, Barla’da Üstad’ın kaldığı misafirhanede Bayram Ağabey’le Ali Uçar’ı gördüm. Rahmetli Ali Uçar, elinde bir kitapla cemaate ders yapmak için önümden hızlıca geçti. Bayram Ağabey’le, Üstad’ın misafirhanesinin merdivenlerinden inerken göz göze geldik. Üzerinde krem renkli bir Arap entarisi ve başında güneşten korumak için konulmuş bir örtü vardı.

Yüzü güneş yanığı, gürbüz bir delikanlıyı andırıyordu. Hasret ve heyecan dolu bir ifadeyle: “Hayrola ağabey, nasılsınız, nerdesiniz, ne yapıyorsunuz?” dedim. Soruma, ona dost olan herkesi sevindirecek bir cevap verdi: “Kardeş, dostlara köşk yapmakla meşgulüm!” dedi ve ayrıca eliyle, yaptığı köşkün kat kat olduğunu işaret etti. Kısa bir aradan sonra tekrar göz göze geldik. Bu defa bana sitemli bir bakışla âdeta: “Nerdesin, çalışmaya niye ara verdin?” der gibiydi. Uyandım ve hemen onunla ilgili çalışmaya koyuldum. Onlar birer kutup kadar yüksek manevi makamlara sahipken, kendilerini mahviyet toprağı altında gizlemişler. Rabbim, bizleri dünyada da, ukbada da bu Nur kahramanlarının yakınlığından, dostluk ve kardeşliğinden ayırmasın! Âmin…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir