İlhan Aksel – Tevrat ve İncilin Eleştirisi

Akilci “düsün” insanlarinin (özellikle 17. ve 18. yüzyildan bu yana) söylediklerine göre “insan” denen yaratik, konusmaya ve derdini anlatmaya basladigi andan bu yana her türlü olumsuzluk yalanlarla baslamistir. Buna inananlar, Napolyon’un: “Tarih yalanlar serisinden ibarettir” seklindeki sözlerinde büyük bir gerçek yattigini kabul ederler. Fakat yine bu düsünürlere göre gerçek olan bir sey daha vardir ki, o da yalanlarin en kurnaz, ve en kötü sonuç yaratan nitelikte olanlarinin “Kutsal” diye bilinen kitaplarda yer almis olmasidir. Su bakimdan ki kendilerini “peygamber” diye tanitan ve “Tanri bana sunlari söyledi, su emirleri verdi, bu emirlere uymazsaniz sapiklardan olursunuz, cehennemi boylarsiniz, vs…” seklinde konusan kisiler, bu konustuklarini insanlara kabul ettirdikleri an yalan san’ati yerlesmistir. Yine onlara göre “Kutsal” diye kabul edilen kitaplarda anlatilan olaylar ve hikâyeler, genellikle uydurma ya da geçmis dönemlerin ve milletlerin efsanelerinden alinma seyler olup, bunun böyle oldugu, bilimsel arastirmalarla ortaya vurulmustur. Verdikleri nice örneklerden biri Tevrat’da geçen ve Musa’nin, Tanri yardimiyle Israilogullarini Misir’dan ve kölelikten kurtardigina dâir olan hikâyedir ki, eski bir Misir efsanesinin Israilogullarinin yasamina uydurulmus seklinden baska bir sey olmadigi kabul edilir. Gerçekten de Karl Richard Lepsius adindaki bir bilim adami, bunun böyle oldugunu, 19cu yüzyilin ortalarinda yayinladigi Denkmaler aus Agypten und Athiopien adli 12 ciltlik yapitinda (Berlin 1849- 1850) ortaya vurmustur. Bu açiklamaya göre olay sudur ki, Firavun’lar döneminde Misir’da cüzam hastaligina yakalanmis bir sinif halk, sinir disi edilmis ve bunlarin sinir disina çikarilmalari sirasinda baslarinda “Musa” adinda bir Misirli din adami bulunmustur 1. Ve iste bu hikâye, Yahudilerin “kutsal” bildikleri Tevrat’i hazirlayanlar tarafindan alinmis ve alinirken de, sepet içinde Nil nehrine birakilan bir Yahudi çocugunun, Firavun’un kizi tarafindan kurtarilip saray’a alindigi, “Musa” adiyle büyütüldügü, büyüyünce Yahudileri Misir’dan, Firavun’un zulmünden, kurtardigi ve Tanri topragina götürdügü seklindeki bir masal sekline sokulmustur (Tevrat/Çikis , Bap 2: 1-10) 1 Karl Marx bu olayin dogrulugunu, Frederick Engel’e yazdigi bir mektubunda dogrular. Bkz. The Letters of Karl Marx, (Selected And Translated…. by Saul K. Padover, Prentice-Hall Inc.


New Jersey 1979, sh. 459) 2) “Inanmayan dinliler” ve “Inanan dinsizler” ! 19cu yüz yilin en büyük düsünürlerinden biri olan Feuerbach: “Ben Tanrisiz bir dindarim” derdi1. 20ci yüzyilin ayni çapta bir baska düsünürü sayilan Einstein : “Ben inanmayan koyu bir dindarim” diye eklerdi. Bu sözler, Bati dünyasini bir uygarliktan bir baska uygarliga götüren ve insanligi sinirsiz gelismelere dogrultan düsünür ve bilginlerin, bir bakima “yazit”i (“düstur’u”) sayilir ki, kökenini eski Yunan’da bulur. Bundan iki bin yil önceleri Tanri fikrini, “Kutsal” bilinen kitaplara ters düsercesine, “sevgi denizi” seklindeki bir tanima oturtan Aristo’lardan baslayip, Bati dünyasini 1500 yillik karanlik çag’dan “aydinliga” ve sinirsiz bir uygarlik asamasina dogrultmak üzere, Tanri’yi “akil” ve “akli” Tanri ile yer degistirten, ve böylece “Kutsal” kitaplara ve bu kitaplardaki (Örnegin “Kitab-i Mukaddes”teki) Tanri anlayisina karsi çikanlar (örnegin Voltaire ve benzerleri) ve onlari bugüne dek izleyenler (örnegin Bertrand Russel’lar, v…), hep bu “yazit”in insanlari olmuslardir. Daha baska bir deyimle uygarlik gelismesi tarihi, “inanmayan” bu tür “dindarlarla” doludur ki, sayilari çok az olmakla beraber, Bati dünyasi bakimindan, 2500 yil boyunca, birbirinden pariltili simalari kapsar: kim ki tüm insanligin gelismesine, insan sahsiyetinin haysiyeti ve insanlar arasi sevgi duygusunun yerlesmesine hizmet etmistir, kim ki dehâ, zekâ ve düsünce üstünlügü ile bezenmistir, o mutlaka “inanmayan dindarlardan” olmustur. “Inanmayan dindarlar” için din ve “dindarlik” , kutsal sayilan kitaplara boyun egmek degil fakat aklin vicdan süzgecinden geçirmis oldugu verilere uymaktir. Daha dogrusu onlar, “Tanri” sözüdür diye insanlara belletilen kitaplari ve verileri “Tanri yapisi” degil fakat “insan yapisi” seyler olarak tasnif edip buna göre degerlendirirler ve bu kitaplarda yer alan “Tanri” tanimini geçersiz bilrler. Çünkü bu kitaplarda tanimlanan Tanri, insan kiliginda, insana özgü niteliklere sahip bir varliktir: kindardir, acimasizdir, kiskançtir, keyfîdir, insanlari diledigi gibi sekillendiren ve sonra birbirleriyle dövüstürendir, vs…, Onlar için gerçek “Tanri” denilen sey, vicdan ile isbirligi yapan aklin tâ kendisidir. Bundan dolayidir ki onlar, bir Tanri’nin kalkipta : “Bir sehre karsi cenketmek için onu barisikliga çagiracaksin. Ve vaki olacak ki eger sana baris cevabi verirse ve kapilarini sana açarsa o vakit vaki olacak ki içinde bulunan bütün kavm sana angaryaci olacaklar ve sana kulluk edecekler.Ve eger seninle musalaha etmeyip (baris yapmayip) cenketmek isterse o zaman onu kusatacaksin ve Allahin Rab (bu sehri) senin eline verdigi zaman onun her erkegini kiliçtan geçireceksin; ancak kadinlari, ve çocuklari ve hayvanlari ve sehirde olan her seyi, bütün malini kendin için çapul edeceksin ve Allahin… sana verdigi düsmanlarinin mallarini yiyeceksin” (Tevrat, Tesniye Kitabi, Bap 20: 10-14) seklinde konusabilecegini düsünemezler? Bir Tanri ki, bütün yarattigi insanlar içerisinden sadece bir grupu (örnegin Israil ogullarini) seçip kendisine “kavm” edinsin ve sonra bu kavmi baska milletlere karsi savasa ve “çapula” kiskirtip ele geçirilen esirlerin kellelerini kiliçla dogratsin, kadinlari ve çocuklari ve mallari çapul ettirsin ve sonra bu vahseti devam ettirmek için: “Bu milletlerin sehirlerinden olmayip senden çok uzakta bulunan bütün sehirlere böyle yapacaksin” (Tevrat, Tesniye, Bap 20: 15) diye emir versin! Hayir, “Inanan dindarlara” göre olmaz böyle bir sey. Yine bunun gibi, “Inanmayan dindarlar”, Tanri’nin, insanlari diledigi gibi sekillendirip müslüman ya da kâfir kilacagini (örnegin En’âm sûresi, âyet 125) , ve kildiktan sonra, onlari birbirlerine bogazlatacagini, örnegin “Müsrikleri nerede görürseniz öldürün” (Kur’ân, Tevbe Sûresi, âyet 5) ya da “Kendilerine kitap verilenlerden (Yahudiler’den, Hirisitiyanlar’dan) … hak dini ØIslâm’i) kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savasin” (K. Tevbe Sûresi , âyet 29) seklinde emir verebilecegini düsünemezler. “Inanmayan dindarlar”, “peygamber” diye bilinen kimselerin deger ve önemlerinin, öldürdükleri insana göre hesaplanmak gerektigini kabul edemezler.

Oysa ki “Kutsal” bilinen kitaplarda hangi peygamber daha çok insan öldürmüs ya da öldürtmüs ise o, okadar önemli sayilmistir. Örnegin Tevrat’a göre Saul kiral, ve Davud onun emrinde kahraman bir asker olarak is görürken, her ikisi de çok sayida insan öldürmekle ün salmislardi. Saul binlerce, Davud ise onbinlerce insan öldurtmüstü. Hele Davud’un nami ve sani, Filisti’yi öldürdükten sonra ayyuka çikmisti. Çünkü o, Filistîler ordugahinda adi Golyat olan pehlivani sapanla ve tasla vurup öldürdükten ve sonra onun kilicini belinde alip kafasini kestikten ve böylece bütün Filistîleri kaçirttiktan sonra, büyük söhret yapmistir. Bunun üzerinedir ki Israil kentlerinde halk bayram yapmistir. Kadinlar oynarken karsilikli olarak: “Saul vurdu binleri, Davud da on binleri” diyerek sarkilar söylemislerdir (Ahd-i al-atik, 1 Samuel, Bap 18: 7). “Kutsal” kitapta, Tanri’nin bile Saul’u birakip Davud’tan yana oldugunu , çünkü Davud’un, Saul’dan daha çok insan öldürüp kahraman kesildigini düsünmüstür. (Bkz. 1 Samuel, Bap 18: 12) “Inanmayan dindarlar”, Tanri’nin, sirf kendisine tapsinlar, boyun egsinler diye insanlara mükafatlar verecegini kabul etmezler, ve böyle bir Tanri tanimini Tanri fikrindeki “kutsallik”la bagdastirmazlar. Oysa ki “Kutsal” bilinen kitaplarda Tanri’nin, boyun egen kendi kullarina nîmetler, hurî’ler, güzel kizlar, hattâ “memeleri yeni sertlesmis kizlarla” dolu cennetler va’d ettigi ayzilidir. “Inanmayan dindarlar” Tanri’nin, vahy gönderip kendi elçilerini savas, yagma ve talan yolu ile dini yaymaya memur edecegini, insanlari birbirlerine bogazlatacagini ya da onlara ogulluklarinin karilarina asik kilip evlendirecegini, ya da kendi kizlari ile çinsî münasebete bulunduracagini ya da bunlara benzer daha nice davranislarda bulunabileceklerini kabul etmezler? Bütün bu tutum ve davranislari Tanri fikrindeki “yücelikle” bagdastirmazlar, akla, vicdana ve ahlâka ters bulurlar. Oysa ki “inanan dinliler”, akla ve vicdana aykiri bütün bu hususlari: “Mademki Tanri’dan gelmedir, o halde kabul etmek gerekir” diyerek benimsemeyi “dindalik” bilirler. Her ne kadar bunlar, her zaman için yer yüzü nufusunun çogunlugunu olusturmus olmakla beraber, gerçek sudur ki insanligi uygarlik vadilerine, büyük gelismelere ve daha mutlu yarinlara sürükleyenler bunlar degil ve fakat daima “inanmayan dindarlar” olmustur. Ancak ne var ki “inanmayan dindarlar”, bagnaz ortamin hismindan ürkmüs olarak çogu zaman kendi gerçek hüviyetlerini ortaya vuramazlar; çogu kez yapmacik bir kiliga, daha dogrusu “inanan dindarlar” kiligina bürünmüs olarak kalirlar.

Eger siz Kutsal bilinen kitaplarda tanimi yapilan Tanri’nin keyfî ve gaddar olabilecegine inanmiyorsaniz: eger siz Tanri’nin kiskanç ve intikamci olabilecegini sanmiyorsaniz; eger siz Tanri’nin öfkeye kapilip insanlara küfürler savuracagina inanmiyorsaniz; eger siz Tanri’nin esitsizlikler yaratamayacagina ihtimal veremiyorsaniz; eger siz Tanri’nin her ne suretle olursa olsun olumsuzlukta bulunabilecegine yer veremiyorsaniz, bu demektir ki siz de “inanmayan dindarlar”dansinizdir. Hemen eklemek gerekir ki “inanmayan dindarlar”a göre, “Kutsal” kitaplarin kutsal olmayan yönlerini kesfedebilmek için üstün bir zekâya ya da bilgi hamulesine sahip olmak kosul degildir: vasat bir kültüre ve sag duyuya sahip ve akilci yetenege sahip her insan, “Kutsal” diye bilinen kitaplari akil süzgecinden geçirmek, ya da “peygamber” diye benimsenen kisilerin yasamlarini incelemek süretiyle kendisini kolaylikla “inanmayan dindarlar” sinifi içinde bulur. Nitekim tarih içerisinde “dindar” sayilabilecek insanlari “inanmayanlar” ordusu haline getiren sey, “Kutsal” bilinen kitaplarin kutsallikla bagdastirmadiklari yönleridir. Kim ki akilcidir ve akil rehberligi ile düsünmesini ögrenmistir o mutlaka “inanmayan dindarlardan” olmustur; çünkü aklini kullanip düsünmege basladigi an “Kutsal” diye bilinen kitaplarin kutsallikla bagdasmayan yönlerini görmege baslar; özellikle bu kitaplarda yer alan Tanri tanimina karsi çikar. * “Inanmayan dindarlar”, insanligi “insanlik” sevgisine ve gerçek ahlâkîlige sürükleyenler olarak kabul edilirler; onlar için “din”, aslinda , “sevgi” denen seyin tâ kendisidir; bu itibarla Tanri’yi “sevgi” olarak tanimlarlar; en büyük “insan severler”in ve en büyük “ahlâkiyatçilar”in, “laik” düsünceye sahip bu tür “dindarlar” arasindan çiktigini söylerler. Buna karsilik tarihin yarattigi en olumsuz, en gaddar, en yalanci simalarin “inanan dinsizler” arasindan çiktigini, ve çünkü bunlarin, “Kutsal” diye bildikleri kitaplari körü körüne rehber edinmis olduklarini belirtirler. Yüzlerce yil boyunca insanlarin birbirlerini bogazlamalarina vesile olan savaslarin, bagnazliklarin, hosgörüsüzlükler ugruna girisilen öldürüsmelerin, hep bunlarin eseri oldugunu eklerler. Akilci ahlâka ters düsen her türlü davranisa saplananlarin bunlar olduguna inanmislardir. “Kutsal” bilinen kitaplar disinda “gerçek” olmadigina, ya da “peygamber” diye kabul edilen kimselerin, tüm olumusz yönleriyle kendilerine örnek edinenlerin, yine bunlar oldugunu bildirirler. Verdikleri örnekelrden biri söyle: Amerikali Müslüman siyahilerin “peygamberi” diye kabul edilen Elijah Muhammed, (ki kendisini Tanri’nin yer yüzüne inmis temsilcisi, hattâ bizzat kendisi olarak bilirdi), sekreterlerinden iki kadinla cinsî münasebet kurar ve onlardan gayri mesrû çocuklar edinir. Durum Amerikan toplumunda, ve özellikle müslüman siyahileri arasinda sok yaratir. O tarihlerde Elijah Muhammed’in sag kolu Malcolm X, adinda bir zencidir ki daha sonralari ondan ayrilip muhalefet kuracaktir. Fakat o tarihlerde Malcolm X’e göre Elijah Muhammed “Tanri” mesabesinde bir kimsedir. Her ne kadar Malcolm X’, daha sonralari görüs degistirmekle beraber, önceleri: “Inandigim su idi ki (Elijah) Muhammed, eger bizzat Tanri degil ise, mutlaka Tanri’dan sonra gelen varliktir” diye konusurdu 2. Ve iste bu inanç içerisinde vaziyeti idare etmek üzere “Tanri elçisi” ile konusur ve bu olayi, “Kutsal” kitaplarda (örnegin Ahd–i al-atik, Kur’ân’da) sözü geçen benzerî olaylarin isigi altinda “peygamberligin gereklerinden” imis gibi gösterme olasiliginin bulunup bulunmadigini tartisir.

Elijah Muhammed’in verdigi yanit su olur: “Ben Davud’um. Eger Davud’un, bir baskasinin karisini nasil elinden aldigini okuyacak olursan (benim Davud oldugumu anlarsin). Yine bunun gibi içkiden sarhos olan Nuh’un (yasamini) okursan, (bunun ben oldugumu görürsün). Kendi öz kizlariyle sevisen (cinsî münasebette bulunan) Lut hakkinda yazilanlari oku. Iste ben bütün bu yapilan seyleri yapmakla görevliyim” 3. Bunun üzerine Malcolm X, Tanri kertesinde gördügü Elijah Muhammed’in, bazi kadinlarla gayri mesrû münasebetler kurup evlilik disi çocuklar edinmesi olayini zenci müslümanlara kabul ettirmenin yollarini arar. Elijah Muhammed’in oglu Wallace Muhammed ile birlikte Tevrat’i, Incil’i (Ahd-i Atiyk’ i ve Ahd-i Cedid’i) ve Kur’ân’i arastirir ve bu kitaplardan benzerî nitelikteki olaylari inceler. Bu arastirma ve inceleme sonucunda Nuh’un sarhosluguna, ya da Davud’un, kendi yakin arkadasinin karisi ile zinâsina, ya da Lut’un kendi kizlariyle yatmasina ve Musa’nin Habes’li bir kadinla zinasina dair olaylara tanik olur. (Her ne himetse Muhammed’in, kendi ogullugu Zeyd’in karisi Zeyneb’e asik olup onunla evlenmesi olayina deginmez). “Kutsal” kitaplarda buldugu bu verilerle planini kurar ve oldukça becerikli sayilabilecek bir “ahlâk” oyununa basvurur. Dinleyelim Malcolm X’e kendi agzindan: “Islâma bagli kisilere su ögretilebilir ki bu yer yüzü yasami sirasinda kisinin basarilari, onun kisisel ve fâni acizliklerini (zaafini örter). Wallace Muhammed bana, Incil ve Kur’ân kaynaklarini gözden geçirmeme yardimci oldu. (Sunu anladim ki) Davud’un Betsabe ile olan zînasi olayi, tarih terazisinde, onun Golliath’i öldürmüs olmasi gibi olumlu bir olaya oranla az degerdedir. Lut’u düsünürken, onun kendi kizlariyle sevismesini degil fakat halki Sodom ve Gomorah elinde helak edilmesinden kurtarmasini düsünürüz. Nuh hakkindaki görüsümüz, onun sarhoslugu ile degil fakat gemi insa edip insanligi tufandan kurtarmasi davranisi ile ilgilidir.

Musa”nin yasamini gözden geçirirken, onun Habesli bir kadinla zina etmis olmasina degil fakat Ibranileri Misir köleliginden kurtarmis olmasina önem veririz. Inceledigim bütün bu olaylarda, olumlu davranislar olumsuz davranislari bastirmistir!” 4 Ve iste bu inanç içerisinde konunun zenci müslümanlara bu sekilde yansiltilmasi için, emri altinda bulunan camilerin imamlarina gerekli talimati verir. Onlara sunu anlatir ki, Elijah Muhammed’in kendi sekreterleriyle cinsî münasebette bulunusunu müslümanlara “peygamberlik görevinin yerine getirilmesi” seklinde belletmelerinin kendilerinden istenmesini saskinlikla karsilamamalidirlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir