İsmet Özel – Waldo Sen Neden Burada Değilsin

Bu kitabı, intihar eden birkaç arkadaşıma ve paranoyadan, şizofreniden mustarip birçok arkadaşıma ithaf ediyorum. Onlar, öyle sanıyorum ki çağımızın (belki de bütün çağların) belâsını en yakından görecek noktaya yaklaşmışlardı. Bu tehlikeli noktadan salim bir bölgeye adım atmaya yeltendiler belki; belki tekinsiz hareketleri yüzünden meşum bir darbeyle devrildiler. Onlara isabet eden yıldırım bana çarpmadıysa, bunu önce şiir binasının saçağı altına sıçrayarak ataklığı göstermiş olmama ve sonra siyasi anlamda bir bağlanmanın hayat içindeki karşılığını arama çabasına borçlu olduğuma inanıyorum. Şiir ve siyaset, bana verilen tekinlikti. Dolayısıyla bu kitabın konusunu şiirin ve siyasi bağlanmanın birbirine geçiştiği bölge veya bölgeler oluşturacak. Hemen bildirmem gerekir ki, size sistematik bir temellendirme sunacak değilim. Böyle bir şey yapmayı hem istemiyorum, çünkü yaparsam dile getirme gereğini duyduğum hususlarda kesip biçmeler, eğip bükmeler, kırpmalar ve eklemeler yapmak zorunda kalacağımı görüyorum; hem de sistematik bir temellendirme için elverişli yöntemi henüz ele geçirdiğimi sanmıyorum. Burada, oluşmakta bulunan bir zihniyetin hikâyesini, bu oluşumdan en çok ve doğrudan doğruya etkilenen birinin kaleminden okuyacaksınız. O halde önünüze karmakarışık bir yığın bırakıyorum. Doğrusu onu orada ben de öyle bulmuştum. Sunuş Bu çalışmasında İsmet Özel, kendi zihin macerasının hikâyesini bir yönüyle sunuyor. Şiirin ve siyasi bağlanmanın birbirine geçiştiği noktalan esas alarak yazdıklan otobiyografi değil, son yirmibeş yılın bir değerlendirmesi. Kitap boyunca şiir-şair ilişkisinden, siyasi dalgalanmalar içinde bir ferdin konumuna kadar birçok konuda yazarla birlikte yeniden düşünme fırsatına kavuşuyoruz. Sosyalizmin ve İslamiyet’in Türkiye için taşıdığı anlamı ilgiye değer bulan herkes, her iki düşünce evreninde kendince yol almış bir tanığın ifadesinin ülke geleceği bakımından da dikkat çeken bir yanı olduğunu görecektir.


Yazar kapanmış bir defterin artık kimseyi etkilemeyecek olan hesabını yaparak değil, canlılığı bugün de hepimiz için belirleyici olan kavrayış biçimlerini irdeleyen bir yaklaşımla olaylan ele alıyor. Değişik bir bakış belki, ama birçok şeyin neden değişmediğinin de izahı. Şûle Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarım savuşturma yoluyla yaşanz, hayatta kalınz. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir. İnsan yavrusu, uğradığı saldırıdan korunmak için önce en yakın çevresinin yardımından yararlanır. Ana kucağı, bütün saldırılara karşı ilk bannak, ilk sığmaktır. Sonra derece derece başka korunma bölgelerine uğrar insanoğlu. Ailesi, dostlan, kavmi ve belki bütün insanlık, bir tek insanın yüzyüze geldiği saldınlarda bazan bir zırh, bazan bir kalkan olarak kullandığı unsurlar sayılabilir. İnsanlann ilk nefesten son nefeslerine kadar 9 süren savaşta kullandıkları korunma araçları ve silâhlar sadece fizik varlıkları ile işe yaramaz, bir de bunların anlamları, değerleri dolayısıyla sahip oldukları bir güç vardır. İnsanların yaşama hakkı ve imkânı, fizik dünyasının kaçınılmaz zorlamaları yüzünden değil, düşünceler ve kabuller dünyasının gerekleri yüzünden doğar.

Hiç bir insan bir diğerini eli, ayağı, beyni vardır diye «var» kabul etmez. Bir insanı diğeri için var kılan, karşısındakinin kendisiyle kurduğu anlam bağıdır. Bu anlam bağı içinde bir başka insanı, bize saldıranlardan biri veya uğradığımız saldırıda müttefiklerimizden biri olarak telâkki ederiz, işte bu noktada insan tekinin insan elinden çıkma kurumlarla ilişkisi önem kazanır. Toplum dediğimiz yapı içinde bizi fizik dünyasının saldırısından koruyacak anlam bağlarını esas kabul ederiz. Öyle ki korunmaya müstahak olmak, sözkonusu anlam bağlan içinde olmakla eşanlamlı hale gelir. İnsanlar insanlara belli anlam bağlarını koruma adına saldırır. Bu durumda insanlar, kendi kabulleri aracılığıyla meydana getirdikleri dünyayı, fizik dünyadan daha gerçek sayar hale gelirler. Giderek fizik dünya, bizim anlamlar ve değerler dünyamızın korunması ve devam edebilmesi için kullandığımız gereçlerden ötede bir önem taşımaz. Değerlerimiz uğruna ölür ve öldürürüz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir