Huysmans da, ünlü başyapıtı Tersi11e (A Rebo11rs) de ülkemizde pek bilinmez; dilimizde yazılmış birkaç Fransız yazını tarihinde şöyle bir anılırlar belki, ama, bildiğim kadarıyla, xıx. yiizyıl Fransız yazınını çok iyi bilir gibi görünen uzmanlarımız bile, Huysmans’la Tersi11e’nin çevresinden dolaşırlar hep. Yalnızca Hugo’lar, Nerval’ler, Musset’ler, Balzac’lar, Stendhal’ler, Flaubert’ler değil, Zola, Goncourt kardeşler, Maupassant, Vcrlaine, Mallarme, hatta Jean MorCas ve Henri de RCgnicr bile az çok bilinir, ama Huysmans çoğu yazınseverlerimiz için hiç yoktur, kimi ender yazınscverimiz içinse, en fazla bir addır. Böylesine bir bilmezlik ya da bilmezlikten-gelme fazlasıyla şaşırtıcıdır. Neden derseniz, J.-K. Huysmans Fransız yazınının belki de en zengin dönemi olan XIX. yüzyılın son çeyreğinin en özgün, en verimli, en etkili ve en çok tartışılan yazarlarındandır. Tersi11e’ye gelince, örneğin Pierre Waldner’e göre, “işlevinin ve öneminin bir benzeri daha bulunmayan bir temel kicap”tır, Hcnri Clouard’a göre, “Huysmans’ın yapıtları içinde ve yazın tarihinde çok büyük bir önem taşır”, Rene Dumesnil’e göreyse, “yalnızca Huysmans’ın yaşamında değil, dönemin yazınında da temel bir tarih oluşturur”. Üstelik, günümüzde de Fransız yazınının en çok incelenen, en çok sözi.i edilen yapıtlarından biridir. Georges Charles Huysmans (1848-1907). baba yanından Hollanda kökenini vurgulamak için benimsediği adla Joris-Karl Huysmans, başlangıçca ilginç bir yazar yaşamına adanmış gibi görünmez: orta.öğrenimini bitirir bitirmez, memur olarak içişleri bakanlığına girer, 1898 yılına kadar da görevine bağlı. düzenli ve ölçiilü bir memur olarak hep aynı bakanlıkca çalışır. Ama bu çalışkan memur aynı zamanda iyileşmez bir yazın tuckunudur. Yazınsal etkinliklerine Le Dmgeoir O lpias başlığı altında topladığı on iki dtlzyazı-şiirle başlar (1874). Bu düzyazı-şiirlerde Baudelaire’in ve Baudclaire’in de esinleyicisi olan Aloysius Bercrand’ın etkisi sezilirken, Huysmans copu copu iki yıl sonra, 1876’da, gerçekçi bir roman yayımlar: Martltt, lıistoirt tl’nnt fi/it. Bu roman onu Zola’nın yanına, kendilerini yeni yeni benimseuirmekte olan değalcılann arasına getirir. Genç doğalcılann onak yapıtı les Soirlts dr Mldon’da yer alan LeSaca11 dos adlı öyküsü, günlük yaşamın sıradanlık, bayağılık ve tekdüzeliğini şaşırtıcı bir ayrıncı bolluğuyla anlatan La Smur.r Vatard (1879) ve En Mlnage (1881) adlı romanlarıyla da topluluğun en gözde üyelerinden biri durumuna gelir. Dahası, Rene� Dumesnil doğalcılığın doğrulanmasını Zola’nın MtyAant’sinden çok, Huysmans’ın bu iki romanında bulacağımızı söyler. Belki de haklıdır. Ancak, sıradan ve çıkışı bulunmayan bir yaşam karşısındaki tiksintisi ve umucsuzluğuyla doğalcılardan bir ölçüde uzaklaştığı da söylenebilir. A vanl’tau (1882) daha da ileriye, hana son noktasına göCOrtlr bu karamsarlı�ı: anlatının kahramanı jean Folancin, birtakım umucsuz arayışlardan sonra, “yol değiştirmelerin yararsızlığını, atılım ve çabaların boşunalığını” anlamış, kendini “akıntı aşağı” bırakmaktan başka yol kalmadığı kanısına varmıştır. “Meteliksiz insanlar için daha iyisi yoktur; yalnız en kötOsO gelir başına,” der. Böylece Huysmans, jean Folantin’in kişiliğinde, karamsarlığın, karamsarlıktan da öce, umutsuzluğun filozofu Schopenhauer’in dOştlncesini somutlaştınr. Marc Fumaroli’ye göre, silrekli içi sıkılan bu kadın düşmanı adam, Jean Folantin, Same’ın Bulnntl’sının kahramanı Antoine Roquencin’i, adının adıyla uyaklı olmasıyla anımsatmaz yalnızca, aralarında derin benzerlikler vardır, Duhamel’in Salavin’iyle CCline’in Bardamu’sü de bu yakınlığı paylaşır. RCmy de Gourmont’sa, Flauberc’in Bollf.ltlrrl ilt P«uclıtfsine yaklaştırır Folancin’in öyküsünü. Bu da Huysmans’ın kahramanının özelliklerinin Zola’nın kahramanla- nnda pek bulamayacağımız özellikler olduğunu göstermeye yeter. Ancak, iki yıl sonra, 1884’tc yayımlanan Tersine, Huysmans’la Zola ve doğalcılık arasındaki kopmayı kesinleştiren yapıt olur. Yaklaşık yirmi yıl sonra, Unlu romanının yeni bir basımına yazdığı önsözde kendisi söyler: “Tersine ‘nin YtlJllnlanılllt sırada, yani 1884’tt durum ıuydn: doltJlctlıl: degirmtn IQ/tnt llep ayni daire içinde çevinnel: y�ündm soluk solugoydı. Heryauımı l:tudindm ya da bafl:olanndan çıl:anp /Jiril:lirdigi giizlemler toplamı liil:nımeyt /Joılıyordıı. i yi bir tiyatro del:ort11s11 olan Zola az ya da çol: kesin tablolar olu1111raral: giiliir/i.yordu durumu; dtvinim ve yoıo111 yomlsomostnt çol: gfisel tsinliyortlu; l:ollf11111anlan ntlıton yol:su11dn, yalnısca tepilerin ve İfgUdiilerin yönelimindtydi, bıı da fÖ11iiml11ne fOlıpnosım /Jasitlqtiriyortl11. Dtviniyor, /Jirtal:11n /Jnsiı tdimlergerçtl:lqtiriyor, oldul:fa yalın dekor giilgleriyle dold11rnyor, bunlar do dmmlanntn /Joşltca kişileri oluyordu. ” Bir bakıma, A vau-l’eau’nun tersine çevrilmiş, ama onda bulunmayan birtakım öğelerle zenginleştirilmiş bir biçimidir Tersine. jean Folancin yoksul ve yalnız bir kişidir, yaşamdan tiksinir; Tersine’nin kahramanı Jean Floressas des Esscintes de onun gibi yalnızdır gerçekte, onun gibi yaşamdan tiksinir, ama hem çok zengin, hem de soyludur; yalnızlık içinde geçen bir çocukluktan, Cizvitler okulunda bir öğrenimden sonra, erginlik yaşına gelip de kendini uçsuz bucaksız bir zenginliğin başında yapayalnız bulunca, yönelimlerine uygun bir yaşam kurmaya çalışır. Ai: lesinin çevresinde, varlık nedenlerini yitirmiş soylular arasında bulamaz aradığını; kafasına daha uygun olduklannı diişündüğO yazın adamlarına yaklaşır, yapıtın değerini satışına göre ölçen bu kişiler de dllş kınklığına uğratır onu; kenter sınıfının dOşlinürleri de böyledir. insanlığa duyduğu horgörü gittikçe bi.iyiir. Bu sonsuz horgörii içinde belki yalnız kadın tutkusu ayakta tutabilecektir onu; ama, belli bir süre sonra, imgelemini de kullanarak cinsel isteğini çok değişik yollarla canlandırmaya çalışmasına karşın, gücünli tüketir; üstüne üsclük, sonsuz can sıkıntısı yanında, bedensel rahatsızlıklar da başlar. O zaman, şatosunu ve başka mallarını sacıp varlığını yıllık gelire bağladıktan sonra, kendine başkent yakınlarında bir konut aramaya başlar, Fonccnay-en-Rose’un yukarısında, kalabalıktan uzak, komşusu bile bulunmayan bir ev sacmalır; bu evi gönlünce döşeyerek, yani yoksul Folanrin’in yapamayacağını yaparak, öziindc yapaylık ve yalnızlık ilzerine kurulu bir yaşam sürmek üzere, kapıcısına bir adres bile bırakmadan buraya gelir. Gcn,-ekce, Tersine des Esseinces’in bu evdeki yaşamının öykilsil olduğu kadar da bu evin öykilsiidür, çiinkU, iki yaşlı uşağıyla yerleşmesinin ardından, içindeki nesneler, yapıtlar ve dttzeneklerle birlikte, cüm dünyası burası olacak, burada, nerdeyse hiç dışarıya çıkmadan, imgelemini ve nesnelerin işlevini döniiştllrme yetisini kullanarak yapay bir biçimde, gönlünce bir yaşam siirecektir. Buna olanak var mıdır? Des Esseinces’e göre, vardır, insan imgelemi, gereğince geliştirilmişse, doğanın bize sunduğu şeylerin karşılıklarını ya da karşıdannı kendisi yaracabilir, onu aşabilir. Böylece, her şeyini önceden, inceden inceye tasarladığı yaşam biçiminin gereklerine göre, ıssız evin duvarları arasında yapayın egemenliğini kurar des Esseinres. Örneğin seçtiği halının rengini “canlandırmak” için iizerinde kımıldayan bir şey bulundumuının iyi olacağını düşilnerek kocaman bir kaplumbağa alıp bağasını değişik mücevherlerle kaplatabilir. Örneğin çevresini “yapay çiçeklere özenen gerçek çiçeklerle” doldurabilir. Örneğin koku alma duyusunun da işitme ve görme duyularının verdiklerinden aşağı kalmayacak hazlar verebileceği diişiincesinden yola çıkarak kokuların dilbilgisinden söz edebilir, onları birer ezgi gibi dinleyip birer “metin” gibi çözümlemeye kalkabilir. Örneğin midesi her türlü besini geri çevirmeye başladıktan sonra, hekimin öngördiiğil “besleyici lavmanlar”ı yapaylıkları nedeniyle iilküscl bir beslenme biçimi olarak düşünüp bu konuda dilşlerc dalabilir. Son sınırlarına dek götürülen bu yapaylık arayışının kaynağında da gerçek yaşamda aradığını bulamamanın sıkıntısı, Chateaubriand’dan Musset’ye, Baudelaire’den Mallarmt’ye, XIX. yilzyılın nerdeyse tüm yazar ve ozanlarını bunaltan “ylizyıl hascalıp;ı”, “göğe dek yükselen insan bayağılığı”nın iirpenisi vardır. Sonunda da genellikle tinsel ve/ya da bedensel bir hascalık biçiminde arcaya çıkan yenilgi. Des Esseinres’in bu orcam içinde, yalnızca düşüncede bile olsa, arada bir geriye dönüp üzerlerinde uzun uzun oyalandığı iki alan daha vardır: din ve yazın. Huysmans, daha önce, hem de ta çocukluğundan beri, dinle hiç ilgisi yokken, Teni11e’nin kendisini nasıl inanca yönelcciğini 1903 Önsözii’nde oldukça ayrıntılı bir biçimde açıklar. Ünlii yapıtını yazdığı sırada hiç de böyle bir yönelime kapılmayan romancı, yapın bitirdikten sonra, yavaş yavaş dinin çağrısını duyacak, sonraki kitaplarında şu ya da bu biçimde hep bu çağrıyı dile getirecek, bununla da yetinmeyerek günah çıkartacak, zaman zaman manastıra kapanacak, yaşamının son döneminde, dilindeki bir kanser sonucu yatağa düştüğü zaman da, en azından çekmekte olduğu korkunç acıları dindirecek ilaçları geri çevirecek, böylece, inanmış bir kişi olarak, çilesini eksiksiz bir biçimde çektikten sonra ölecektir. Kahramanı dcs Esseintes’c gelince, onun yaşamının nasıl sona erdiğini bilmeyiz: Huysmans, hekiminin bunu bir ölüm kalım sorunu olarak görmesi sonucu, Fontenay’deki evden ayrılmak üzere olduğu sırada noktalar öyküsüni.i. Ancak, son nokta konulmadan önce, des Esseintcs’in Tanrı’ya yönelttiği yakarı, hele 1903 Önsözü’nü okumuşsak ve Huysmans’ın daha sonraki yaşamını biliyorsak, onun da benzer bir yol seçebileceğini düşündürtür bize. Bununla birlikte, ti.im roman boyunca, inançsız bir kişi olarak kalır. Fazla fazla, dinsel ortama yaratıcısından daha yakın olduğu söylenebilir. Yaşamının en rahat, en dingin giinlcrini Cizvit okulunda geçirmiştir, belleğindeki en güzel görüntüler kilise ve kutsal eşya görüntlileri, en güzel sesler ayin ezgileridir. Roman boyunca, bu sesler ve görünti.iler arada bir birer esenlik ve kusursuzluk örneği olarak yeniden belirir. Ama tüm bunlar des Esseinces’in yolunun yarnucısının yoluyla birleşmeye yargılı bir yol olduğunu kesinlemeye yeter mi? “Evet” demek de zor, “Hayır” demek de.
J. K. Huysmans – Tersine
PDF Kitap İndir |