Jacques Mourgeon – İnsan Hakları

“İnsan özgür doğdu ve her yerde zincire vurulmuş bir durumda.” J.-J. Rousseau’nun Toplumsal Sözleşme’sinin ilk bölümünün başlangıç cümlesini oluşturan bu ünlü açıklama günümüzde insan haklarına ilişkin bütün düşüncelerin başında yer almalıdır. İlk başta insanın özgür dogduiJu ya da özgür olmak için doğduğu kesinlikle savunulamaz. Tam tersine, apaçık, yadsınamaz gerçeklik önümüzde duruyor: Dünyanın her yerinde insan en katıksız köleliğe gömülmüş durumda. Yumuşak ya da acımasız, açık ya da sinsi, bedeni sakatıayan ya da binlerce şekilde ona gem vuran, bilinci yok edene kadar eğip büken ve varoluşlan en ince kıvnmlanna kadar belirleyen kölelik. O halde insan haklan konusunda uzun uzun yorumlar yapmaya çalışmak anlamsız değil mi? Birçok başka özelliğiyle birlikte köleliğin sımrsızhğını, çeşitli]jğini ortaya koymak yeterli değil mi? Her tarafta, hakların yok oluşu ilan edildiği, üzüntüyle anıldığı ve kınandığı zaman, bunlann doğası ve geleceğine dair konuşacak tek bir ses duyulmadığına göre, haklılığını başka sessizliklerden alan bir sessizlik uygun olmaz mı? Bu küçük kitaba hiçbir araştırmanın sığmayacağı ve bu yüzden insan hak7 }arına ilişkin bütün düşüncelerin bu kitabın sınırları içinde başarısızlığa aday olduğu iddiası bahane edilmez mi? Ancak, bu konuda düşünmek vazgeçilırtez önemdedir ve çağdaş köleliğin boyutlan ile orantılı bir aciliyet taşımaktadır. İnsanın kendi hakları için mücadelesinde, yani kendisine emanet edilen mücadeleterin en çetininde aralıksız ürettigi umut ve bilinç çabasına katkıda bulunmak için bu işe girişilmelidir. Haklar gerçeklik ve fiiliyattan çok spekülasyon ve yanılsamaya dair olduklan için yine bunun anlamsız olduğu söylenecektir. Felsefeci, dinbilimci, ideolog, sosyolog, ahlakçı ya da hukukçu tarafından yapılan araştırma ve soruşturmalar kolayca tasarlanan fakat nadiren bulunan, kesin olmaktan çok öyle olması dilenen ve ancak kesinlikle bazı şeylerden durmaksızın kaçınma pahasına sürekli bir ilerlemeyi teşVik edebilen haklarla sonuçlanırlar. Sözkonusu hakiann adlandırılmaları, semantik biçimleri bile, hukuksal çeşitiemelerin ınuğlaklaştırdığı belirsizlikler içerir. Böylece insan hakları sorunsalı sadece daha karmaşık hale gelıııiş olur. Bununla beraber onu açıklığa kavuşturmak gerekir, çünkü bu sorunsal insan haklarını politikanın kalbine, İktidar ile kişi ilişkilerinin merkezine yerleştirir; bu yolla, haklar politikasını, yani toplumdaki insanların, muhtemel haklan karşısındaki tutumlarını belirler. I.


İnsan Haklannın Semantilfi “İnsan hakları” kavramı ne kadar sık kullanıl- · mışsa o kadarender olarak açıklanmıştır. ı. İnsan, sözcüğün en jenerik anlamında insani varlık demektir. İç ve uluslararası hukuk belgelerinin onu sık sık bir varlıklar kategorisine indirgen8 miş olarak tasarladığı doğrudur: Yurttaş, kadın, çocuk, işçi, yabancı, mülteci vb. Aynca, bunlar bazen tek tek bireylere değil, olduklan gibi ele alınan topluluklara ilişkindir; dernekler (politik partiler), sendikalar ve mesleki nitelikte başka topluluklar … Fakat şu ya da bu insan kategorisinin hakianna özgü güçlükler genel olarak insani varlığın haklan tarafından ortaya konan sorunlardan temelde farklı değildir. Yine de bu sonuncu kavram kimi kez öze ilişkin, kimi kez geçici bir belirsizlik içinde karanlıkta kalmış gibi görünüyor. İlk olarak, insan (insani varlık) sık sık bireyle kanştırıhyor: İnsanı sadece fizyolojisine indirgeyen antropolojik anlayış. Oysa, haklar beden kadar ruhla da ilgilidir ve kaderleri her zaman düşüncelere bağlıdır. O halde, daha doğru olduğu için, insanı hem beden hem de bilinç anlamında, kişi olarak düşünmek tercih edilmelidir. Ancak bu tercih de en ciddi güçlüğü ortadan kaldıramıyor: Kişinin, töz olarak ona işlev ve hatta nesne sağlamak üzere toplumsal olandan (ve dolayısıyla, politik olandan) mı türediğinin, yoksa toplumsal olanın başlangıç noktası ve dolayısıyla özne­ �i mi olduğunun ya da İktidar-kişi ilişkisi içinde, kişinin İktidar’dan önce mi sonra mı geldiğinin bilinmesi. Bu soruya verilecek yamta bağlı olarak “insan hakları” formülü o kadar farklı, hatta zıt anlamlar ve sonuçlar ortaya koyacaktır ki, nominalizmden başka bir şeye ait olmayan bu kategorinin tutarsızlığı savunulacaktır. İkinci olarak, hukuksal öğretiler ve rejimler insani varlığın geçici tanımı konusunda, daha kesin bir deyişle, hakiann kişi yaşarnma bağlanması konusunda değişiklik gösteriyorlar. Ölmüş ve daha doğmarinş olan insanlar haklardan yararlamdar mı? Birincilere ilişkin olarak, çok eski görünen olum9 lu bir yanıt sık sık karşımıza çıkıyor: Kabir_ve onun korunması hakkı bunu ortaya koyuyor; bedenin tıbbi ve deneysel kullanırnlarının yanısıra yakılrna izni gerektiren karar gibi, bedenin post mortem (ölümden sonraki) durumuna karar verme hakkı da buna bir örnektir. İkincilere gelince, sorun, ana karnındaki varlığın, bütün dinsel ya da ahlaki buyrukların dışında, sadece bir kural gereği olarak bir yaşarn hakkından yararlanıp yararlanmadığının bilinmesidir. Ernbriyon halinden itibaren bir “bilincin” varlığım doğrulamaya izin veren güncel tıbbi araştırmalara karşın hukuki yanıt olumsuzdur.

Bunun sonucunda gebeliğin gönüllü olarak sona erdirilrnesine izin veren çok sayıda yasa ortaya çıkar; ya da hamile bir kadının öldürülmesi durumunda çocuk katli sözkonusu olmaz. Bir yaşarn hakkım belirtik biçimde ilan eden kurallar pek nadirdir. Avrupa insan haklan sözleşmesi bundan sözediyor (madde 2), fakat bu maddenin bazı üye devletler tarafından (özellikle Federal Almanya ve Avusturya Anayasa Mahkemeleri) yapılan yorumu da, sadece yaşayabilir halde doğan birey lehine tanınmış bir hakkın söz konusu olduğunu düşünmeye izin vermektedir. Arnerikan insan hakları sözleşmesi bu hakkın “yasa tarafından ve genel olarak gebelikten itibaren korunma,sı gerek”­ tiğini ilan ederek (madde 4) daha ileri gitmiş görünür; fakat bu madde embriyonun haklarını tammayan eyaJet yasalanndan çıkartılmıştır. Yalnızca, uluslararası hukukta (medeni ve politik haklara ilişkin uluslararası sözleşme, madde 5-6), iç hukukta (eskiden Fransa’da, madde 17, ceza yasası) yer alan, hamile bir kadına ölüm kararı uygulama yasağına dayanılarak bunun tersi iddia edilmez; bu yasak tek başına yaşam hakkı sorununu aşan nedenlerle açıklanabilir. lO 2. İnsan hakları, teorik, hatta felsefi bütün yorumların dışında, ancak doğalannın ve içeriklerinin tanımlanmasıyla çözümlenebilir. A) Tersine bir kanıt ortaya konmadıkça, kişinin, doğası gereği ayrıcalıklarla yani bilinçli olarak yapma ya da etkileme, bir şeyden vazgeçme ya da reddetme, isteme, elde etme ve en önemlisi korunma yetenekleriyle donatıldığı söylenebilir. Bu yetenekler kendi başlanna hiç de hak değildirler. Bu özelliğe sahip olabilmeleri için özel bir statünün konusu olmaları gerekir: Hukuki statü. Kuralın herhangi bir şekilde bu statüye değrnesi gerekli ve yeterlidir. Bu, kabul, sınırlama, örgütleme, düzenleme, yükümlülük ya da yasak yoluyla olabilir: Hukuk’suz hak olmaz ve ayrıcalık olmayan hak yoktur, fakat bunun tersi her zaman doğru değildir. Birçok ayncalık, kayıtsız kaldığı Hukuk’un gözünden kaçabilir ve kaçar. Bazılan ona tamamen yabancıdır; çok genel olarak, intihar eden için sözkonusu girişimin hiçbir adli sonuca yol açmadığı (arkaik toplurolann bazı adetleri hariç olmak üzere) intihar durumunda olduğu gibi. Kişinin kendisine değil, fakat varoluş koşullarına ilişkin olan diğer ayrıcalıklar kısmen Hukuk’un gözünden kaçmıştır.

Örneğin, eş seçimi genellikle adli olmayan bir seçimdir, kural sadece istisnai durumlarda (erginlik, tekeşlilik, akraba olmama zorunlulukları) müdahale eder ve evlenme özgürlüğünün, ilkesel olarak reddedildiği durumlar pek azdır (ırklararası evliliklerio yasaklandığı Güney Afrika’da; evleome özgürlüğünün ortadan kaldınldığı Hitler Almanyası’nda olduğu gibi). Fakat, Hukuk tarafından değinilen ayrıcalıklar haklan meydana getiriyorsa da, bunların hepsi insan hakları değildir. Toplumsal ilişkiler özünde toplumsallığı somutlaştıran hakiann uygulanmasını ll kapsar. Çoğu doğrudan bireye değil, fakat sözleşme gibi hukuki bir belgeye ya da bir şeye ilişkindir; alacaklının borçlu, mülk sahibinin kiracı karşısındaki -ya da tersi- hakları gibi. Bu nedenle mülkiyet hakkı insan haklanndan çıkanlabilir, çünkü tersini ifade eden bütün iddialara rajtmen özel mülkiyetİn kişinin özünde içkin (consubstantiel) oldu� ya da varoluşuna özsel olduğu ne kanıtlanmıştır ne de kanıt1anabilir. Özet olarak, insan hakları kişinin tek tek kişilerle ve İktidar’la ilişkileri içinde ken.di malı olarak elinde bulundurdugu, kurallarla yönetilen ayrıcalıklar olarak tanımlanır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir