Jasper Cooper – Taşlar Krallığı Üçlemesi 2 – Gümüş Kuyu

Periler Ormanı yarı karanlığa bürünmüştü. Gecenin berraklığında, ay ışığı ağaçların tepelerini aydınlatıyor, dallar ve yaprakların arasından geçecek açıklık bulduğu yerlerde ormanın zeminine kadar geliyordu. Hava sakin ve ılıktı. Tatlı bir orman kokusu her yanı dolduruyor, gece hayvanlarının eğrelti otları ile çalıların arasında hışırdamaları rahatlıkla duyulabiliyordu. Prenses Amalek, Prens Seph ve Albatros Neville, geceyi geçirmek için mola vermişlerdi. Üzerlerini örten bir kaya uzantısının altında yapraklardan oluşan yataklarının üzerinde çok rahattılar. Sadece birkaç ağaç ötelerinde, bir karaağacın yükseklerindeki bir dalın üzerinde, adları Crayle ve Jum olan iki yaşlı kuzgun duruyordu. Daha önce aşağıdaki çocukların seslerini dinlemişler, aradıklarını bulduklarını sevinçle fark etmişlerdi. Bir süre geçtikten sonra sesler kesilmiş, kuzgunlar kımıldamadan ve ses çıkarmadan beklemişlerdi. Yarım saat boyunca hiç konuşmadan aşağıdakileri seyredip dinlemişlerdi. Şimdi Jum konuşuyordu: 21 Gümüş Kuyu – Bence, diye söze başladı. – Şşşş, diye Crayle kafasını hızla ona doğru oynattı. Yan yana duruyorlardı. Bu ani hareket üzerine Crayle’in gagası Jum’un kafasına vurdu, onun dengesini kaybetmesine neden oldu. Jum neredeyse daldan düşüyordu ama kanatlarını çırparak yeniden yerine yerleşmeyi başardı.


– Pardon, diye fısıldadı Crayle. Ama sessiz olmak zorundayız, belki daha uyumamışlardır. Hem uyumuş olsalar bile onları uyandırmamamız lazım. – Biliyorum, canım, diye fısıldayarak cevap verdi Jum. Ama bence onlar uyuyorlar. Baksana, ne zamandan beri sesleri çıkmıyor. Ne yapıyoruz şimdi? Crayle bir süre düşündü. Aşağı bakabilmek için başını yana eğdi. Sadece bir gözü vardı; o yüzden, görebilmek için sürekli birtakım ani hareketler yapmak zorundaydı. – Ben aşağı inip bir göz atacağım. – Ne lüzumu var şimdi bunun, diye fısıldadı Jum. Artık eskisi kadar genç değilsin, canım… Yere çakılıp onları uyandırabilirsin. 22 Tuzak ^ – Salaklaşma, dedi Crayle başını kaldırarak. Dinç görünmeye çalışıyordu. İyi ki bir kere General’e çarptım, diye fısıldadı.

Daldan atladı ve ağaçların altındaki derin karanlığa doğru süzüldü. Kanatlarıyla bir çalıya çarptı. Jum çarpmanın çıkardığı hışırtıyı duydu. Biraz sonra Crayle dala geri dönmüş yeniden Jum’un yanma tünemişti. Ama dala ters konmuştu. O yüzden şimdi iki kuzgun ters yönlere bakıyorlardı. Crayle küçük küçük adımlarla kendi etrafında dönmeye çalıştı. İlk denemesinde kuyruğunun dönmesine engel olduğunu fark edip öbür taraftan dönmeyi denedi. Sonunda doğru yöne bakarak tünemeyi başardı. – Uyuyorlar, diye bilgilendirdi Jum’u. Çıt yok. Jum başını salladı. – Ama kulaklarının nasıl işittiğini biliyorsun, Crayle! Ağır işiten kulaklarınla nerden bilebilirsin ki çıt çıkmadığını? Neyin var senin? Bütün bu olan bitenler başına vurdu senin. Sanki yine genç bir kuzgun olmuşsun gibi davranmaya çalışıyorsun. Jum gagasını kaldırdı ve uzaklara baktı.

Gözleri buğulanmıştı. – Sen genç bir kuşken, gücünün doruğunda olduğun günlerde, senin o parlayan kanatlarınla uçuşuna gerçekten hayrandım. O görünüşün aklımı başımdan alırdı… – Onları takip edeceğiz diye fısıldadı Crayle, Jum’un söylediklerine aldırış etmeden. Uyanıp tekrar yola koyuldukları zaman, onları takip edeceğiz. Jum hiçbir şey söylemedi. Hâlâ Crayle’in gençlik günlerinin hatıralarıyla doluydu kafası. 23 Gümüş Kuyu – Jum, diye yüksek sesle fısıldadı Crayle ve gagasıyla Jum’u dürtükledi. Beni dinliyor musun? Bunun üzerine Jum rüyasından uyandı ve dalgın dalgın konuştu: – Ne oldu, canım? – Dedim ki, diye ters ters cevap verdi Crayle, uyandıkları zaman onları takip edeceğiz, tamam mı? – Tamam, diye fısıldadı Jum. Peki, ondan sonra? Onları takip ettikten sonra ne olacak? – Eee, diye söze başlamaya çalıştı Crayle. Ondan sonra, ne yapacağımıza o zaman karar veririz. Jum dönüp Crayle’in yüzüne baktı. – Sence General’e haber vermemiz gerekmez mi? – Tabii, işte o zaman kahraman olacağız, dedi Crayle. – Kahraman! Tabii, kahraman olacağız! Sonra bir an düşündü. General’e söylememiz lazım, tamam da şöyle bir sorun var: Hem generale haber verip hem aşağıdakileri takip etmeyi nasıl başaracağız? – Gayet basit, dedi Jum, şaşkınlıkla bakarak. İkiye ayrılacağız.

Birimiz takip edecek birimiz de gidip GeneraTe haber verecek. Crayle kaygılı göründü. – Ama ben seni düşmanla yalnız bırakmak istemiyorum, onun için onları ben takip edeceğim, sen de gidip GeneraTe haber vereceksin. – Tamam ama daha değil. Uykuya ihtiyacın var. Ben zaten uyudum. Onun için şimdi sen uyuyacaksın, tamam mı? Crayle gerçekten kendini çok yorgun hissediyordu. Uykusu vardı. Onun için bu fikri kolayca benimsedi. 24 Tuzak – Tamam, diye fısıldadı Crayle. Dalın üzerinde birbirlerine yaslandılar. Crayle uyumak için gözlerini kapadı; Jum gözlerini dört açıp etrafı dinledi. Vakit gece yarısını yeni geçmişti. Joog, Burney Tepesi’ne doğru ağır adımlarla ilerleyen Yaşlı Howard’i takip ediyor, aranın fazla kapanmamasına dikkat ediyordu. Yaşlı adam geldiği yoldan geri dönüyordu.

Büyük Sween Nehri’ni sonra da Küçük Sween Nehri’ni geçmiş, güneye yönelmişti. Nehirleri salla geçtiğinden çizmeleri suyla dolmuştu. Çizmelerindeki suyu bir kez daha hissetti ama aldırmadı. Önünde yerine getirmesi gereken bir tek ödev vardı şimdi: Kara Büyücü Bela, ona kediyi öldürmesini emretmiş, karşılığında mükâfat vaat etmişti. Bu daha fazla altını olacak demekti. Arada sırada, bu düşüncenin heyecanıyla kendi kendine gülümsüyordu. Hatta birkaç defa ıslıkla rastgele birkaç şarkı bile çaldı. İkide bir eli cebine gidiyor, orada tuttuğu altın külçesini yokluyordu. Böyle yaptıkça açgözlülüğü daha da artıyordu. Mükâfatını almayı çok istiyordu. Joog, arayı kapamamaya dikkat ederek ustaca ağaçların arkasına gizleniyor, açık alanlarda yeri yalarcasına alçaktan uçuyordu. Yumuşak beyaz tüyleri havada yelpaze gibi gidip gelirken en ufak bir ses çıkmıyordu. Mükemmel baykuş gözleri Yaşlı Howard’i uzaktan da olsa rahatlıkla seçebiliyordu. Yaşlı adam, izlendiğinden habersizdi. Yaşlı Howard, Bumey Tepesi’nin eteğindeki kırık dökük barakaya yaklaşırken Joog yaşlı adamın soluna doğru 25 Gümüş Kuyu uçarak geniş bir daire çizdi, gümüş rengi bir ok gibi ağaçların arasına daldı.

Yaşlı Howard’ı gözden kaybetmişti. Yön değiştirerek barakanın arkasına geçti, süzülerek barakanın üzerine eğilen bir ağacın dalma tünedi. Gölgede kalan yaprakların arasına gizlenmişti. Desenli tüyleri de fark edilmemesini sağlıyordu. Dalların arasından baktı. Ağır adımlarla oraya doğru yürüyen Yaşlı Howard’in kalın gövdesini rahatlıkla görebiliyordu. Joog, soluk ay ışığında, yakındaki bir ağaca iple asılmış bir çuval olduğunu da gördü. Acaba bu nedir, diye kendi kendine sordu. Flop ile Miriam’ın bir çuvalın içinde tutsak edildiklerini biliyordu. Şimdi gördüğü çuvalda da tam kedi büyüklüğünde bir kabartı vardı. Sonra Flop’un sesini duydu: – Biz buradayız; çuvalın içinde, diyordu Flop, yumuşak bir sesle. Joog’un kalbi sevinçle çarptı. Hayattaydılar. Çuvalın arkasında bir delik gördü. Flop ile Miriam’ın kaçmaya teşebbüs ettiklerini anladı.

Keşke Yaşlı Howard gelmeden önce kaçmayı başarabilmiş olsalardı. Joog cevap vermek istedi ama Yaşlı Howard artık çok yaklaşmıştı. Yorgun argın Joog’a doğru yürüyordu. Ayak sesleri sakin gecenin sessizliğinde rahatlıkla duyuluyordu. Biraz sonra Yaşlı Howard oraya varmıştı. Durdu. Çuvalın önünde dikilip çuvala baktı. Alnından birkaç damla ter damlıyordu. – Tamam, kedi, dedi kararlı bir sesle. Önce senin işini bitireceğim. Umarım orada keyfin yerindedir. Çünkü hayatının son anlarını yaşıyorsun. Bir an düşündü. Sonra barakaya girdi. Bir dakika sonra elinde yanar hâlde bir gaz lambası ve bir torbayla yeniden 26 Tuzak ortaya çıktı.

Torbayı çimenin üzerine bıraktı. Lambayı başının hizasına yükseltip çuvala baktı. Deliği gördü. – Ne, diye böğürdü. Demek kaçmaya çalışıyordun öyle mi? Ama hiç iyi yapmadın, bilmiş ol! Yüzünde öfkeden kudurmuş bir insanın ifadesi vardı. Yumruklarını sıktı, çuvala kızgın gözlerle baktı. Çuval, aşağı yukarı başıyla aynı hizadaydı. – Kediyi hemen öldür, diye uğursuz bir ses geldi gaipten. Yaşlı Howard sıçradı. Kara Büyücü Bela’mn hayaleti aniden tam önünde belirivermişti. Yaşlı adam hâlâ çuvala bakmaktaydı ama şimdi çuvalı hayaletin içinden görüyordu. Hayalet de yaşlı adama öfkeli gözlerle dik dik bakıyordu. Bela’nın hayaleti şeffaftı; lambanın loş ışığında sadece bir siluetten ibaretti. Yaşlı Howard’a uğursuz bir ifadeyle bakıyordu. – Şimdi öldür, diye tısladı hayalet.

Şimdi. Beni duyuyor musun? Artık gecikme istemiyorum. Yaşlı Howard’in gözleri fal taşı gibi açıldı, korkuyla geri geri gitti ve kekeledi: – Tabi tabi: Unutmadım, hiç unutur muyum? Hayalet titreşti, bir parça daha yoğunlaştı. – Öyleyse hadi iş başına! Yaşlı Howard tamam anlamında başını salladı. Hayaletin delici bakışlarının etkisi altındaydı. Altın karşılığında Bela hesabına çalışmayı kabul etmişti. Ama şimdi Büyücünün tehditlerinden ödü kopuyordu. Korkuyu sanki kamında hissediyordu. Hayalet kaşlarını çatarak Yaşlı Howard’a baktı ve sertçe buyurdu: 27 Gümüş Kuyu – Hadi o zaman. Daha ne bekliyorsun? Yaşlı Howard öne doğru bir adım attı, bir elinde gaz lambası, hayaletin içinden geçti gitti. Hayalet dönüp Yaşlı Howard’in arkasından baktı. Joog gerilmişti. Kanatları yarı açık hâlde iyice çömeldi. Her an havalanıp arkadaşlarını savunmaya hazırdı. O daha harekete geçemeden, Yaşlı Howard aniden ileri atıldı.

Neredeyse düşüyordu. Çuvala güçlü bir yumruk savurdu. Hırsla çuvalı dövdü. – Aaaaaah, diye haykırdı Yaşlı Howard. Yumruğunu atmadan önce bol tüylü bir kedinin yumuşak gövdesini hissedeceğini sanmıştı ama vurduğu şey sertti. Hem de çok sert. Yuvarlak yüzü acıyla buruştu. Acıyan elini öbür eliyle ovuşturdu. – Elim, ay elim! Ay, diye bağırdı. – Kedi nerede, diye sordu hayalet, sertçe. – Bilmiyorum! Elim acıdı, görmüyor musun? Yaşlı Howard şimdi elini havada tutuyor, çok yavaşça açıp kapatıyor, bir yandan da acıyla inliyordu. – Kediyi bul, diye tısladı hayalet. Hemen ara onu. Fazla uzakta olamaz. – Ya uzaktaysa, diye sordu Yaşlı Howard.

– Onu yakala ve öldür, o kadar, diye homurdandı hayalet. Yine öfkesinden titreşti daha da koyulaştı ve sonra yine belirsizleşti. Ama önce çuvalı kontrol et. Yaşlı Howard çuvalın yanma gitti, lambayı kaldırdı ve delikten içeri baktı. – Bunlar taş, diye haykırdı. Çuvalın içi taş dolu, kedi yok! 28 Tuzak – Göster bana, diye emretti hayalet. Yaşlı Howard sağlam elini çuvala soktu, iri bir taş yakaladı. O bunu yaparken çuvalı tutan halat koptu, çuval küt diye Yaşlı Howard’in ayağına düştü. – Ayyyy, diye ciyakladı Yaşlı Howard, bir kez daha acıyla kıvranarak. Gaz lambasını elinden düşürdü. Lamba, yere dik olarak düştü, biraz yana yatarak durdu. Sonra daha da olağanüstü bir şey meydana geldi. Yaşlı Howard eğilip çuvalı ayağının üzerinden almak isteyince, birden ayağının dibinde yer yarıldı, bir çukur açıldı ve Yaşlı Howard çukurun içine düştü. Daha ne olduğunu bile anlayamadan göğsüne kadar çukura girmişti. Etrafındaki gevşek toprak bir anda çukura doldu ve başı ve omuzları hariç bütün vücudu toprağa gömüldü.

Dışarıda kalan kollarını deli gibi sağa sola sallıyordu. – Ne oldu bana, diye sordu Yaşlı Howard, ağlamaklı. – Komik duruma düşürüldün, diye aşağıladı hayalet. Kelimeleri öfkeyle tıslayarak söylüyordu. Hem de bir kedi tarafından! Hayalet ürkütücü bir kahkaha attı. – Zamanında kedinin işini bitirmen gerekirdi. Sana onu öldür demiştim! Benim dediklerimi yapsaydın şimdi bu rezil duruma düşmezdin. Haksız mıyım? Yaşlı Howard paniğe kapılmıştı. Kollarıyla yere kuvvetle bastırdı, kalın gövdesini topraktan kurtarmak için kendini yukarı çekmeye çalıştı ama etrafındaki toprak çok sıkıydı. Eğer bir parça daha kuvvetli veya bir parça daha ince olsaydı, kendini çukurdan kurtarabilirdi. Ne yazık ki şimdi olduğu yerde çakılıp kalmış, umutsuzluğa kapılmıştı. İyice 29 Gümüş Kuyu öfkelenip yumruklarıyla toprağa vurmaya başladı. Yaralı elini unutmuştu. Yine cam yanınca acıyla haykırdı. Joog hâlâ ağaçtaydı ve olan bitenleri şaşkınlıkla izliyordu.

Sakin bir kafayla ne olduğunu anlamaya çalışıyor, bir şey yapmam gerekir mi acaba, diye düşünüyordu. Sonra Kara Büyücü Bela’nın daha da belirsizleştiğini fark etti. – Çıkar beni buradan, diye bağırdı Yaşlı Howard. Sesi umutsuz çıkıyordu. Beni bu hâlde bırakma! Neden belirsizleşmeye başladın? – Şu anda sana yardım edemem. Artık burada kalamam, dedi hayalet. Sürekli daha da belirsizleşip silikleşiyordu. Gene geleceğim ve seni oradan çıkarmanın bir yolunu bulacağım, yani istersem. Galiba seni kurtaracağım çünkü hâlâ işime yarayabilirsin. Ha, bir şey daha var, ihtiyar, dedi ve haince bir kahkaha attı. Sakın kaçayım deme! Hayalet, kahkaha atarken görüntüsü bir an titreşip bir parça netleşti. Sonra da hızla belirsizleşti ve tamamen ortadan kayboldu. Joog aşağı süzülüp çimenlerin üzerine indi. – Neredesiniz, diye seslendi Joog. – Burada, çalının içindeyiz, diye cevap verdi Flop.

Çuvalın asılı olduğu ağacın hemen yanındaki gizlenme yerinden sallana sahana yürüyerek çıktı. Miriam sırtındaydı. – Flop! Miriam, dedi Joog. Ben sizi çuvalın içinde sanıyordum. Sizin için o kadar korktum ki. – Demek seni de kandırmışız, dedi Flop. Lambayı ağzına aldı, zeminin daha düz olduğu yerde tekrar yere koydu. Küçük tuzağımızı beğendin mi? – Şahaneydi. Ama nasıl yaptınız?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir