Jean-Christophe Grange – Ölüler diyarı

Le Squonk’ta hoşuna giden bir şey yoktu. 10. Bölge’deki, harabeye dönmüş bir binanın üçüncü bodrumunu mekân tutmuş, sözüm ona revaçta bir striptiz kulübü. Basamaklar, duvarlar, zemin, tavan, tepeden tırnağa her yer siyah. Cinayet Büro’nun 1. Ekip Amiri Stéphane Corso merdivenlere yönelir yönelmez midesine bıçak gibi saplanan sağırlaştırıcı bir vınlama; aklına metro geldi… Hiç alakası yok; sadece, baskıyı üzerinizden atmanızı sağlayacak, David Lynch tarzı bir ses efekti. İnce LED lambalarla aydınlatılmış, ellilerin pin-up fotoğraflarıyla dekore edilmiş bir koridordan sonra bir barla karşılaşılıyordu. Bar tezgâhının arkasında, insanların görmeye alışkın olduğu şişeler yerine eski sanayi bölgelerinin ve terk edilmiş otellerin siyah beyaz fotoğrafları vardı. No comment. Diğer seyircileri takip eden Corso, kademelendirilmiş, kırmızı koltuklu bir salona ulaştı. Bir köşeye yerleşti, artık röntgencilerin arasında bir röntgenciydi, ışıkların sönmesini bekledi. Buraya havayı koklamaya gelmiş, işe de yaramıştı. Programa göre (bir röntgen filmini andıran, üzerinde beyaz yazılar bulunan siyah plastikten bir sayfa) gösterinin üçte biri bitmişti; Corso’nun aklına yüzüncü defadır, bu tarz modası geçmiş gösterilerin (Amerikan terminolojisi yeğlenmiş, herkes “new burlesque”ten1 söz eder olmuştu) tuhaf bir züppelikle nasıl yeniden moda olduğu takıldı. Şu ana kadar vücudu dövmelerle kaplı, Louise Brooks2 tarzı saçlı, esmer Miss Velvet’ye, Candy Moon’a ve yedi tül dansına, 1. Yeni tarz striptizli ve hicivli gösteri, (ç.


n.) 2.1906-1985 yılları arasında yaşamış Amerikalı aktris, (ç.n.) ayakkabılarını bacak arası hareketiyle çıkarma becerisine sahip Gypsy La Rose’a tahammül etmişti. Artık Matmazel Nitouche ile Lova Doll bekleniyordu… Bu tarz gösteriler Corso’yu hiç cezbetmemişti, bu kadınların bedeni onda istek uyandırmıyordu; onu cezbeden kadın tipinden çok uzak, daha ziyade yağlı, aşırı makyajlı ve yapmacık tavırlı kadınlardı bunlar. Bu düşünce, akima Émiliya’yi ve gün içinde avukatının ona ulaştırdığı boşanma davasıyla ilgili ilk iddiaları getirdi. Kızgınlığının gerçek sebebi buydu. Hukuki olarak, bu iddialar davayı sona erdirmek yerine düşmanlıkların başladığını gösteriyordu. Emiliya’nm bizzat dikte ettiği bu hakaret ve yalan rüzgârına onun da aynı sertlikle cevap vermesi gerekiyordu. Bu mücadelenin nedeni çocukları, Corso’nun velayetini almak istediği, tam 9 yaşındaki Thaddée’ydi. Corso oğlunu korumanın dışında onu annesinden uzak tutmak için de mücadele ediyordu; Bulgar asıllı yüksek devlet görevlisi eski karısı, onun gözünde son derece sert sadomazoşist eğilimleri olan bir kötülük timsaliydi. Bu düşünceler etkisini gösterdi, mide asidinin yakıcılığını gırtlağında hissetti; tüm bunlar onu ya ülser ya da karaciğer kanseri yapacak ve belki de neden olmasın, göz göre göre katil olacaktı. Matmazel Nitouche gelmişti. Corso tüm dikkatini verdi.

Sütbeyaz tenli, kocaman kalçalı bir sarışındı. Üzerinde pelüş bir şaldan, meme uçlarım kapatan gümüş rengi iki yıldızdan ve poposunu sarmaktan uzak siyah bir stringden başka bir şey yoktu. Artist kadın kıçım eşelemek için öne doğru eğiliverdi. Küçük bir köpek gibi havlayarak kıçından bir Noel çelengi çıkardı. Corso gözlerine inanamıyordu. Striptizci kadm, hem 12 santimlik topuklularının üstünde dengede duran dev bir topaç gibi dönüyor, hem de seyircilerin coşkulu alkışlan altında elindeki ipek kurdeleyi fır fır çeviriyordu. Nihayet, saat 23’ü geçtiğinde bu karanlık barda bulunma sebebi aklına geldi. On iki gün önce, 17 Haziran 2016 Cuma günü, Le Squonk’un bir sanatçısının, 32 yaşındaki Sophie Sereys’in, namı diğer Nina Vice’in cesedi, İtalya Meydanı yakınlarındaki Poterne des Peupliers Atık Toplama Merkezi civarında bulunmuştu. İç çamaşırlanyla sımsıkı bağlanmış çıplak genç kadının yüzü korkunç bir şekilde parçalanmıştı; katil, dudakların birleşme yerlerinden kulaklara kadar yarmış, ağzm tamamen açık kalması için gırtlağına bir taş yerleştirerek var gücüyle haykıran bir yüzü dondurmuştu. Soruşturma, Cinayet Büro 3. ekibinin patronu Amir Patrick Bornek’e verilmişti. İşinin erbabı olan polis standart yöntemleri uygulamıştı: cinayet mahallinden delil toplanması, fotoğrafla­ rının çekilmesi, kapı kapı dolaşarak bilgi toplama, güvenlik kameralarının kayıtlarının incelenmesi, maktul yakınlarıyla görüşme, tanık arama vb. Bütün dikkatler özellikle Le Squonk müşterileri üzerinde yoğunlaşmıştı. Bornek cinsel takıntısı olanları, iyice azıtmış sapkınları toplamayı düşünmüştü. Boşuna uğraştığıyla kalmıştı: Le Squonk’un, bir başka döneme ait gösterilerinde görünmeyi çok fiyakalı bulan ikinci sınıf amatör entellerden, trendi gençlerden, kokain kullanan finansçılardan oluşan bir müşteri profili vardı.

Öte yandan, bu tür sapkınlıklarıyla bilinen kişiler ve son zamanlarda hapishanelerden tahliye edilen veya Fuhuşla Mücadele Bürosu’nun radarına takılan tecavüzcülerle ilgili araştırmalardan da bir netice alınamamıştı. Bornek’in ekibi aynca kadınları bağlamaktan -iç çamaşırlarıyla bağlanmış olması sadomazoşist eylemleri çağrıştırıyordu- cinsel haz alan kişileri de araştırmıştı. Boşuna. Geçmiş yıllara ait adli sicil kayıtlarından şiddet içeren suçların analiz edildiği sisteme kadar bilgisayara kayıtlı tüm suç dosyalan gözden geçirilmiş, elle tutulur bir şey bulunamamıştı. Aynca kadın iç çamaşın hırsızlığıyla alakalı şikâyetler de incelenmişti. Eğer kadın iç çamaşın satan bir mağaza açma niyetinde değilseniz, işe yarayacak bir şey yoktu. Atık toplama merkezi civarındaki soruşturmalardan, maktulün Ivry-sur-Seine’de bulunan Marceau Sokağı’ndaki evinde yapılan araştırmalardan da hiçbir şey çıkmamıştı. Sophie Sereys, 15 Haziran’ı 16 Haziran’a bağlayan gece, saat l’de Uber’le evine dönmüştü. Şoförün apartmanının önünde bıraktığı kadını daha sonra gören yoktu. Ertesi gün onun tatil günüydü, bu nedenle Le Squonk’ta onun için kaygılanan olmamıştı. Atık toplama merkezinde ise molozlarını bırakmaya gelen PolonyalI işçiler cesedi bulmuştu. Öncesinde de ne gece bekçilerinden bir şey gören olmuş ne de güvenlik kameralarının kayıtlarında şüpheli en ufak bir ayrıntı saptanmıştı. Maktulün portresi çıkarılmış, geçmişi araştırılmıştı. Sophie kendini bir sanatçı olarak görüyor, belirli zamanlarda çalışan herhangi bir sahne emekçisi gibi işinin peşinde koşturuyordu. Çok az arkadaşı vardı, sevgilisi yoktu, ailesi yoktu.

Gizli doğum neticesinde dünyaya geldiği ve terk edildiği için kimse, hatta polisler bile biyolojik ailesinin kimliğini saptayamazdı; Fransa’nın doğusunda, çocuk yurtlarının ve koruyucu ailelerin kurallarıyla büyümüştü. Grenoble’da Yüksek Tekniker Okulu’nu bitirmiş, ken­ dini dans ve striptize, gerçek tutkularına vakfetmek için 2008’de Paris’e gelmişti. İşverenlerinden de fazla bir şey ögrenilememişti. “Koreografı sanatçısı”ydı; gösteri sanatları iş yasasının ana faaliyet kuralına göre, striptizci Le Squonk’ta haftada sadece üç gün çalışıyordu ve haftanın geri kalan günlerinde küçük işlere koşturuyordu. Taşradaki gece kulüplerinde günlük yevmiyesini çıkartıyor, erkeklerin bekârlığa veda partilerinde özel gösteriler yapıyor, kızların bekârlığa veda partilerinde ise onlara striptiz dersleri veriyordu. Sanki striptiz, genç insanların evlenmeden önce akıllarına gelen ilk ve son istekti… Bomek bazı klişelere karşı değildi, ay sonunu rahat getirmek için Sophie’nin hayranlarıyla yattığını düşünmüştü. Yanılmıştı. Ortada onunla yatan bir hovarda yoktu. Genç kadın sportif ve ruhani faaliyetleri tercih ediyordu: hatha yoga, meditasyon, maraton, arazi bisikleti… Ama bu onun gösterilerinde veya bisiklet pistlerinde yüzlerce adamla her ay karşılaşmasına engel değildi. Bu da, çok sayıda kimliği belirsiz şüpheli demekti. Bir haftanın sonunda, Corso dosyanın tehlikeli bir şekilde kendisine doğru yaklaştığını hissetmişti. Bir sonuca ulaşılmadığında, polislerde ekibin değiştirilmesi kuralı vardı, bunun dosyada ilerleniyormuş duygusu yaratmaktan başka da bir amacı yoktu. Zira bu olayda medya baskısı gitgide artıyordu. Fazlaca önem taşımasa da sansasyon yaratacak kadın kalçası, kan, gizem gibi bir harca sahipti. Kısacası, Catherine Bompart, Cinayet Büro’nun patroniçesi, savcıdan soruşturma süresinin -polislerin sorgu yargıcı olmadan ve engelle karşılaşmadan çalıştığı dönem- uzatılması iznini koparmış, sonra Corso’dan ofisine gelmesini istemişti.

Stéphane burnundan solumuştu. Bompart onu azarlamıştı. Başka çaresi yoktu; hem hiyerarşik olarak üstüydü hem de “hamisi”ydi, Corso’yu, yaklaşık yirmi yıldır tutukladığı serseriler gibi kodese düşmekten kurtaran oydu. Devir teslim aynı sabah yapılmıştı. Gün boyu dosyayla -daha şimdiden beş kalın klasör- odasına kapanmış, ardından öğleden sonranın bitiminde, bizzat hazırladığı raporu ekibindeki elemanlara dağıtarak haberi vermişti. Yarından itibaren işe başlayabilmeleri için ellerindeki işleri hale yola koymalarını emretmişti. Sabah 9’da brifing. Salonun ışıkları yeniden yandı. Matmazel Nitouche çelenklerini toplamış, tabii ki Lova Doll da sahneye çıkmıştı. Ne onu ne de ötekini seyretmişti. Şimdi herkes gitmek için kalkıyordu, insanların yüzündeki güleç ve tatmin olmuş ifade şaşırtıyordu onu. Aşina olduğu bir duygu, tüm bu halinden memnun insanlara karşı hissettiği tiksinti bir kez daha yakasına yapıştı. Yanından geçip gitmelerine müsaade etti, sahnenin sağ tarafında siyah bir kapı fark etti; kulis. Mekânın sahibi Pierre Kaminski’ye küçük bir ziyarette bulunmanın zamanı gelmişti. Corso’nun aklına, uzun zamandan beri tanıdığı -Fuhuşla Mücadele Bürosu’nda çalışırken 2009 yılında onu bizzat tutuklamıştı- bu sütü bozuk herifin geçmişi geldi.

1966 yılında Chartres yakınlarında doğan Pierre Kaminski, 16 yaşındayken ailesinin çiftliğini terk etmişti. Önce köpekli bir punk olarak sokaklarda yaşamış, jonglörlük yapmış, sonra 22 yaşında ABD’ye gitmek için bir gemiye binmeden önce ateş yutan olarak sokaklarda boy göstermişti. République Meydanı yakınlarında, La Charisma adlı gece kulübünü açmak üzere 1992’de Fransa’ya dönmeden önce, Brodway dışındaki ortamlarda (en azından kendisi böyle anlatıyordu) dostluklar kurmuştu. Üç yıl sonra da garson kızlarından birini dövmek ve yaralamaktan tutuklanmış, mahkûm olmuştu. Cezası tecil edilmişti. İflas. Ortadan kaybolma. Daha sonra, Saint-Martin Kanalı yakınlarında açtığı, toplu seks âlemlerinin yapıldığı bir gece kulübüyle, Le Chafouin’le yeniden ortaya çıkmıştı. Bu kez pezevenklikten yakayı ele vermeden önce hatırı sayılır bir kazanç elde etmişti. Üç yıl hapis yatmıştı. Bunu iki kez yapmakla da yetinmemişti. Patron 2001’de küllerinden yeniden doğmuş, Ponthieu Sokağı’nda bir striptiz kulübü, Le Shar Pei’yi açmış, burada “insan kaçaklığından dolayı kapatılmadan önce sekiz yıl boyunca faaliyet göstermişti. Kaminski hem yeni bir suçlamayla karşı karşıya kalmış, hem de kulübün birkaç blok uzağında bir çöp konteynerinde, yüzü parçalanmış olarak bulunan dansçı kızlarından birinin cinayetinde şüpheli konumuna düşmüştü. Tüm suçlamalardan aklanmış (tanıklar ve davacılar sırra kadem basmıştı) ve bir kez daha piyasadan kaybolmuştu. İyi ki de kaybolmuştu, kaybolmasaydı onun suçlu olduğu- na inanan Corso meseleyi kendi usulüyle halledecekti.

Sonunda, muhabbet tellalı 2013 yılında yeniden piyasaya çıkmış ve müşterilerle dolup taşan bu kulübü, Le Squonk’u açmıştı. Corso iki duvarı, kostümlerin asılı durduğu ayaklı askılıklarla görünmez olan, üçüncü duvarına ise etrafı ampullerle çevrili makyaj aynaları sıralanan soyunma odasına ulaştı. İçeride neşeli bir dağınıklık vardı: Makyaj malzemelerine boğulmuş masalarla, yerlere saçılmış tekerlekli valizler, ayakkabılar, aksesuarlarla bir savaş alanını andırıyordu. Kadınların çoğunun kıçları hâlâ ortadaydı. Bir köşede, bir stage kitten (tenis kortundaki top toplayıcıyla eşdeğer, ancak burada top yerine sutyen ve külot topluyorlar) elde ettiği hasadı askılara asıyordu. Siyah derili, pembe kostümlü bir klaket dansçısı, bir tabureye oturmuş, ayakkabılarının altındaki demirleri elden geçiriyordu. – Kaminski, dedi Corso, Siyahi adama bakarak. Adam göz ucuyla onu kısa bir değerlendirmeden geçirdi. Görünen o ki, bu yeni polis onu ne şaşırtmış ne ürkütmüştü: Nina’nın öldürülüşünden bu yana aynasızlar sık sık burada boy gösterir olmuşlardı. – Koridorun sonunda. Corso puf boyutunda şişme bir hamburgerin, tüylü başlıkların, parlak korselerin, Tahiti tarzı kolyelerin üstünden atlayıp geçti. Numaralarım yaratan, giysilerini diken ve koreografılerini sahneleyen bu kızlara yakınlık hissediverdi. Çocukluğunu, Indiana Jones olduğu ya da yatakhanenin aynası önünde Bruce Lee’yi taklit ettiği zamanlan düşündü. Corso kapıyı vurmadan içeri girdi. İlk gördüğü şey, bir merdivenin üstüne çıkmış tavan lambasını onaran teknisyen oldu.

İkinci olarak da yumruk yaptığı ellerini beline dayayarak sanki Kwai Nehri köprüsü yapılıyormuş gibi çalışmaya nezaret eden, üstü çıplak, ayağında kamuflaj pantolonuyla bizzat Kaminski. Lejyoner tarzı saç kesiminin altında adamın yüzündeki her çizgiden acımasızlığı okunuyordu. Vücut yapısı da buna uygundu; idmanlı ve emre amade, mükemmel kaslar. Başkentin en ünlü kodoşu savaşa ara vermiş bir paraşütçü komandoya benziyordu. – Bak sen, dedi, Corso’ya kaçamak bir bakış atarak. İşte bir aynasız. Corso adamın ayakkabıları olmadığını ve zeminin de hindistancevizi liflerinden dokunmuş, imitasyon tatami hissi veren bir halıyla kaplı olduğunu fark etti. – Beni gördüğüne şaşırmamış gibisin. – Son günlerde, burada polis görmekten gına geldi. Corso gülümsüyormuş gibi yaptı. – Sana birkaç soru sormak için geldim. Kaminski sessiz sedasız zenkutsu daçi pozisyonu aldı, öndeki bacak hafifçe bükük, arkadaki bacak gergin, gardım almış gibi yumruklar sıkılıydı. – Beni gözaltına almak size yetmedi mi? Bomek’in ilk tepkisi, Kaminski’yi geçmişteki olaylarına dayanarak tutuklamak olmuştu. Bir hata daha. Olay anında başka yerde olduğu doğrulanınca birkaç saate kalmadan amiri onu bırakmak zorunda kalmıştı.

Kaminski teknisyene doğru kendi ekseni etrafında döndü ve adama, bacaklarına birkaç milim kala durdurduğu bir mavaşi geri (“döner tekme”) savurdu. Teknisyen buna alışkın olmalıydı ki, yerinden kıpırdamadı bile. – Buraya onlarca kez geldiniz, diye devam etti kadın satıcısı. Dansçı kızlarımı sorguladınız, çalışanlarımı emniyete çağırdınız, müşterilerimi tedirgin ettiniz. Benim ve kulübümün adı bir haftadır pisliğin içine çekiliyor. Tüm bunlar ticari açıdan hiç de iyi değil. – Deme. Nina’nın öldürülmesinden bu yana mekânın kapalı gişe çalışıyor. Müşteriyi kan kokusu kadar çeken bir şey yoktur. Adam aleluya der gibi kollarını iki yana açtı. – Sonunda bir sebep buldun! – Ciddi konuşalım… Erkek erkeğe. Pezo bir kahkaha patlattı. – Hey, Corso, neden benimle konuşuyorsun? Biz hiç hempa olmadık ki. Yanlış hatırlamıyorsam, en son 2009’da beni kodese tıktığında karşılaştık. Corso, serserilere mahsus bu standart provokasyona karşılık vermedi.

– Bana Nina’yı anlatmanı istiyorum… İnsan olarak Nina’yı, arkadaş ilişkileri açısından Nina’yı. Onunla yakın miydin? Kaminski yeniden zenkutsu daçi pozisyonuna geçti. – Bir patron ile çalışanı arasındaki makul mesafe vardı aramızda. Corso’nun aklına, Kaminski’nin çenesini kırdığı garson kız ile Jean-Mermoz Sokağı’nda bulunan yüzü parçalanmış dansçı kız geldi. – Yatıyor muydunuz? – Nina kimseyle yatmazdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir