Jeffrey Burton Russell – İblis. Erken Dönem Hıristiyan Geleneği

Bu kitap, Şeytan kavramının tarihiyle ilgili çalışmamın ikinci cildidir. Bu tarihin ikili bir amacı vardır: birincisi, kötülüğün doğası konusunda daha iyi bir anlayış kazanmak; ikincisi, kavramların tarihi ve kavramların tarihsel teolojisi için bir yöntem geliştirmek. lngilizcesi 1977’de yayımlanan birinci cilt, Şeytan: Antikiteden Ilkel Hıristiyanlığa Kötülülı [Kabalcı Yayınevi, 1 999) , kötülük düşüncesinin kültürlerarası bir araştırmasını sunmuş ve lbrani ve ilkel Hıristiyan düşüncesindeki Şeytan kavramının gelişimini Hıristiyan çağın birinci yüzyılına kadar izlemişti. Bu cilt ise, Hıristiyan düşüncesinde kavramın gelişimini, geleneğin ana çizgilerinin saptandığı beşinci yüzyıla kadar incelemeye devam eder. Postapokaliptik Yahudi düşüncesinin kısa bir özetiyle birlikte, öncelikle Hıristiyan geleneğini inceliyorum; çünkü Şeytan, Yahudilikte, Hıristiyanlıkta olduğundan daha az önemli bir figür oluşmuştur. Hıristiyan cemaatin hem doğu hem batı kısmını ve ortodoks sayılanların yanı sıra sapkın olarak tanımlanan düşünürleri de ele alıyorum. Hem yazarın bakış açısı tarihsel yazından · uzaklaştırılamayacağı . ve uzaklaştırılmaması gerektiği için hem de insanlık için kötülük kadar önemli bir konuda kendimi gizlememin samimiyetsiz ve korkakça olacağını düşündüğüm için, birinci cilde kendi inançlarımın kısa bir anlatımını eklemiştim. Dürüstlüğün önemine inancım değişmedi, fakat . Şeytan’a ilişkin görüşüm bir bakıma değişti. Bunun, araştırma 7 iBLiS ve derin düşünmeyle harekete geçirilebilen açık bir zihnin işareti olduğunu umuyorum. Şeytan’ı yazdığım sırada, tarih ile teolojinin arasına çok kesin bir çizgi çektim. Tarih teolojiden bağımsız olabilir, fakat teoloji tarihten bağımsız olamaz. En güvenli teolojik ifadeler tarihsel ifadelerdir. Bu ciltte kavramların tarihi ile tarihsel teoloji arasındaki ilişkiyi araştırıyorum.


Önceki kitapta kavramın varsay ılan gelecekteki odağını aşırı vurguladım; şimdiki görüşüm ise şudur: bir kavramın ne kökenleri ne de gelecekteki odağı o kavramın en iyi tanımını oluşturur; aksine, bütün gelenek gereğince tanımlanmalıdır. Hala Şeytan’ın var olduğuna ve yaptıklarının acı verici biçimde aramızda belirdiğine inanma eğilimindeyim. * Şeytan’la ilgili bilinen en eski Hıristiyan betimleme, 15 586’ya tarihlenen Rabbula lncilleridir. Bu nedenle bu kitaptaki resimlemeler, yılanı (Şeytan’ın kendisini değil) betimleyen dördüncü yüzyıl Adem ile Havva freski hariç, metnin kapsadığı dönemin dışından alınmışlardır. Altıncı ila dokuzuncu yüzyıl resimleri , olasılıkla, daha önceki kavrayışları oldukça yakından temsil ederler; daha yakın zamana ait dört resimlemeden her biri genel bir noktayı oluşturur. Hıristiyan sanatının neden altıncı yüzyıldan önce Şeytan’ı resmetmediği bilinmiyor. Yardımlarından ve öğütlerinden ötürü aşağıdaki kişilere teşekkür ediyorum: Cameron Airhart, Larry Ayres, Car! T. Berkhout, William Donahue, Hal Drake, Abraham Friesen, Richard Hecht, Henry Ansgar Kelly, Ernst Kitzinger, Raimundo Panikkar, Kevin Roddy, Diana M. 8 ONSOZ Russell, Jennifer Russell, Kay Scheuer, Tim Vivian ve Wendy Wright. Ayrıca nazik yardımından ötürü Santa Barbara, California Üniversitesi Araştırma Komitesi’ne minnettarım. JEFFREY BURTON RUSSELL Santa Barbara, Califomia 9 Bir gün hangi kozmosun bir parçası olduğunu ve varlığının hangi kozmos Yöneticisinden geldiğini ve sana sınırlı bir zaman ayrıldığını ve zihnindeki bulutları dağıtmak için bu zamanı kullanmadığında geçip gideceğini ve senin de yok olacağını ve bu zamanın asla tekrar geri gelmeyeceğini sonunda kavramalısın. -Marcus Aurelius, Meditations Dünya, ayağımızı boynundan kaldırmadığımız sürece, içinde bir şeytanı olduğu için daha zengindir. -William james, The Varieties of Religious Experience 1 Şeytan Kötülük sorunu bu kitabın temasıdır. Neden bize kötülük yapılır ve neden biz kendimize kötülük yaparız? Hiçbir kolay yanıt işe yaramaz; insani işlerde hakikat, çoğunlukla ifade edildiği kesinlikle ters orantılıdır. ]im jones kültü hakkında yazan Meg Greenfield, kötülük sorununu basitleştirmenin tehlikelerine işaret etmiştir.

Guyana’daki toplu ölümleri duyan insanlar, hemen, dehşeti kendi önyargıları gereğince ussallaştırma tepkisini gösterdiler. Laikler, olanların dinsel inancın sonucu olduğunu; muhafazakarlar sol-kanat radikalizminin ürünü olduğunu ve radikaller ise, kapitalist toplumun sağ-kanat ırkçılığının kurbanları umutsuzluğa itmiş olduğunu söylediler. Böylesi hızlı açıklamalar, diye yazıyordu Greenfield, “geceyi daha az korkutucu” hale getirir ve “dehşeti önyargılarımıza ve eğilimlerimize uygun hale getirerek ehlileştirip evcilleştirir.” Fakat Greenfield, gerçeklikte dehşetin “her özel ruhta pusuda bekleyen karanlık dürtüler”den kaynaklandığı ve “cangılın sadece bickaç metre ilerde olduğu” sonucuna varıyordu. 1 1 1 Ekim 1 978’de United Press International (UPI) şu haberi verdi: Bir baba “10 yaşındaki kızı Tine Ann’ı [küçük, beyaz boyalı evinde] bir buçuk metrekarelik kapalı bir alana kapatıp öldürünceye kadar yavaş yavaş dövmüş. Evin arkasındaki yıkık dökük bir kulübeye gömmüş ve aile birkaç ay sonra kasabadan ayrılmış.” UPI 1 Ocak l 980’de 1 M. Greenfield, “Heart of Darkness,” Newsweek, 4 Aralık 1978, s. 1 32. 11 iBLiS şu haberi verdi: “Taylandlı korsanlar, 121 Vietnamlı kadın ve çocuğu yedi gün boyunca ıssız bir ormanlık adada esir tuttular; onlara tecavüz ettiler, hayvan avlar gibi kovaladılar . Sekiz yaşındaki küçük bir kıza, 100 erkek tecavüz etti … Korsanlar, yakalamak kadar kovalama , ktan da zevk alıyorlardı.” Kötülük -radikal kötülük- vardır ve onun varlığı, bize, onu anlayıp dönüştürmeye çalışma yükümlülüğünü dayatıyor. Mevcut kötülük açıklamalarından her bi’. i -örneğin, genetik kalıt, toplumsal çevre, sınıf ayrımı, cehalet, zihinsel rahatsızlık- bazı bireysel sorunların çözümüne yardımcı olabilir ve genel algılamalarımıza katkıda bulunabilir; fakat, cangılın bizim içimizde kaldığı olgusuyla bizi baş başa bırakır. Yoksa bir cangıldan daha mı kötüdür? Cangıl doğaldır.

lçimizde kötülük çekirdeği olabilir ya da olmayabilir. john Hick’in Evi! and the God of Love’ında yaptığı gibi, kötülüğü hem çözümlemek hem de ondan dolayı acı çekmek zorundayız.2 Bu kitap kötülük sorununu ele alıyor; fakat Ursula LeGuin’in ifade ettiği gibi, “beşinci derece bir aritmetik problemi gibi çözülebilir olan, bir yanıtı olan bir şey”miş gibi -eğer varsa- kötülük sorununu çözmeyi üstlenmiyor. “Yanıtı isterseniz, sadece kitabın arkasına bakarsınız. Bu kaçmaktır; kötülüğü ne ise o olarak, yaşamımız boyunca karşılaşacağımız ve tekrar tekrar yüzleşmemiz, insanca yaşamak için kabul edip birlikte yaşamamız şereken tüm acılar, ıstıraplar, israflar, kayıplar ve adaletsizlikler olarak ortaya koymak yerine, bir ‘sorun’ olarak ortaya koyarak kaçmaktır.”3 Kötülük sorunu dini aşar. Samimi ateist de, Camus’nun Veba’da yaptığı gibi, sorunla yüzleşmelidir. Hindular gibi, Tanrı’nın hem iyiliği hem kötülüğü içinde barındırdığına inanan monist de, sorunu 2 ]. Hick, Evi! aıul the God of Love (New York, 1966). 3 U. K. LeGuin, The L.anguage of the Night (New York, 1979), s. 69. 12 ŞEYTAN çözmekten çok bastırmaktan kaçınmalıdır; zira napalmı ve sinir gazını içinde barındıran ilahi bir uyum, en aydınlanmış kişinin bile anlayışını aşar.

Kötülük sorunu, monist [tek tanrıcı] Yahudi, Hıristiyan ve lslam geleneğinde özellikle keskindir; bu geleneğin Tanrı’nın insana ulaşma yollarını haklı gösterme çabalarına teodisea denir. Teodise’de dört mantıksal seçenek vardır: (1) Tanrı ne hep-iyidir ne hep-güçlüdür (buna Tanrı denilemeyeceği gerekçesiyle genelde dışlanan bir seçenek); (2) Tanrı hep-iyidir, fakat hep-güçlü değildir; (3) Tanrı hep-güçlüdür, fakat hep-iyi değildir; (4) Tanrı hem hep-iyidir hem hep-güçlüdür. Yahudi-Hıristiyan-lslam geleneğinde genelde benimsenen son seçenek, Tanrı’nın varlığı ile kötülüğün varlığı arasında bir uyumu gerektiren güç bir seçenektir. Kusursuz bir çözüm yine de bizden kaçar; zira genellikle ya gücü pahasına Tanrı’nın iyiliğini koruma ya da iyiliği pahasına gücünü koruma sonucuna varırız. Teodise, her zaman, Tanrı’nın kadiri mutlaklığını ve iyilikseverliğini varsayan her monist teolojinin en güç işi olmuştur: Eğer Tanrı hem hep-iyi hem hep-güçlü ise, niye kötülüğe izin verir? Sorun şöyle özetlenebilir: (1) Madde, enerji ve tin de dahil olmak üzere dünya, Tanrı tarafından yokluktan yaratılmıştır; (2) Tanrı her şeyi bilendir; (3) Tanrı kadiri mutlaktır (mantıksal olarak yaratılabilir olan herhangi bir dünya yaratabilir); (4) Tanrı kusursuz ölçüde iyidir (mantıksal olarak yaratılabilir en iyi dünyayı yaratmayı yeğler); (5) fakat dünya kötülüğü içerir. Hiçbir basit çözüm işe yaramaz ve birçok teodise şunları ö�ermiş- . tir: (1) Kötülük olarak algılanan şey, daha büyük iyilik için gerçekten zorunludur. (2) Kötülük, özünde iyi bir evren yaratmanın zorunlu yan ürünüdür. (3) Uygun bir �şekilde algılanırsa, kötülük gerçek bir ·’ Teodise: lyiliğin olabilmesi için. kötülüğün gerekli olduğunu ileri süren felsefe, -çn. 13 iBLiS varoluşa sahip değildir. (4) Evren kusurludur, fakat Tanrı onu kusursuzluğa doğru çeker. (5) Kötülük sorununun tümü semantik bakımdan anlamsızdır. (6) Kötülüğün anlamı, Tanrı’nın anlayışımızdan sonsuza kadar gizlediği bir sırdır. (7) Istırap bizi sınar, eğitir ve olgunlaşmamızı sağlar.

(8) Istırap, günahlarımızdan ötürü bizi cezalandırır. (9) Kötülük, yalnızca, özgür iradenin eylediklerinden kaynaklanan günahın sonucudur. Tanrı, özgürlüğün daha büyük iyiliğine ulaşmak için kötülüğe izin verir. Bu sonuncusu, Hıristiyan teodisesinin en önde gelen savı olmuştur. Fakat ateistler iki güçlü itiraz ileri sürmüşlerdir: Istırabın derecesi ve miktarı neden bu kadar büyüktür? Bıçak ya da napalm kullanmaksızın birbirimize tokat atmamıza ya da birbirimizi tekmelememize olanak tanımak Tanrı’nın özgürlük planı için yeterli olmaz mıydı? Ve ikinci itiraz: Kasırgalar ve kanser gibi doğal kötülükler nasıl özgür irade günahının sonucu olabilir?4

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir