John Mac Donald – Dusgorenler Gezegeni

KURŞUNÎ otomobil karanlığı delercesine güneye doğru yol alıyordu. New Mexico geceleri serin oluyordu ama, gündüzün hava bunaltıcıydı genellikle. Bard Lane hem kafaca, hem bedenen yorgundu. Karanlık yolda arabayı hızla sürerken gözleri sık sık kapanacak gibi oluyor, kendini zorla topluyordu. Uzakta ıssız bir kasabanın ışıkları görününce, Bard hızı yavaş yavaş azalttı. Önündeki trafik lambası yeşilden kırmızıya dönünce durup beklemeye koyuldu. Sokak lambalarının ışığı arabanın içini de az-çok aydınlatmıştı. Bard döndü, arka kanepede uyumakta olan kıza baktı. Çocuk gibi uyuyordu, gencecikti; çaresiz bir görünüşü vardı ama, Bard Lane, arkadaşı Sharan Inly’nin gerçekte bunun tam tersi olduğunu pek iyi biliyordu. Kentin güney varoşlarına doğru, gözkapakları gene ağırlaşmaya başladı; silkelenip uykuyu üzerinden atmaya çabaladı, oyalanmak için uzanıp radyonun düğmesini çevirdi. Spiker haberleri okuyordu. «Bugün, uluslararası ilişkiler yönünden oldukça sakin bir gün. Paris Konferansı devam ediyor. Tüm Asya ülkelerini temsil eden delege uçakla Moskova’ya döndü. Her uyduya belli bir yörünge çizilmesi, uyduların olur olmaz her yere inmemesine ilişkin Sibirya Antlaşması’nı daha yakından inceledikten sonra, gene buraya gelecek.


Güney Afrika Birliği, Ay’daki üsleriyle ilgili iddialarında ayak diretiyor. Bir aydır üsten haber alamadıklarını, büyük olasılıkla keşif heyetindekilerin ölmüş olduklarını ileri sürüyorlar. Yarın acı bir olayın yıldönümü: Mars’a gidip de geri dönemeyen ilk insanlı roketin anısına bütün dünyada altmış dakikalık bir saygı duruşu yapılacak. «Şimdi de kent haberlerini okuyoruz. Bliss Bailey adında bir vapur kaptanı, her zamanki şehir içi seferini yapacağına, vapurun dümenini açık denize kırdı, yolcularla birlikte Bermuda’ya doğru açıldı. Polis bugün kaptanı yakalayarak kente geri getirdi. Olay gecesi güverteden denize atlayan sarışın kadının kim olduğu hâlâ anlaşılamadı. Kaptan Bailey’e bu garip davranışının nedeni sorulduğunda: «Birden aklıma öyle esiverdi.» diye karşılık verdi. «Gazeteler bugün Temsilciler Meclisi Sözcüsü Wally Blime’a dün yaptıklarından dolayı ateş püskürüyor. Bilindiği gibi, Blime dün bezelye atan oyuncak bir tüfekle sağa sola ateş etmişti. Basın organları, Blime’ı kınayarak, böyle yüksek mevkideki birine bu denli çocukça bir davranışı yakıştıramadıklarım ileri sürüyorlar. Blime ise, kendini şöyle savunuyor: «Bir şey bana öyle yapmamı öğütledi sanki.» Dinleyicilerimizin içinde kimileri Blime’ın bundan iki yıl önce de buna benzer bir olaya yol açtığını, New York’un ana caddelerinden birinde tam on dört evin camını kırdığını hatırlayacaklardır. Polis kendisini tutukladığında, Blime o zaman da buna benzer sözlerle kendini savunmak istemişti.

«TV’nin gözde sanatçılarından Larry Roy, kalmakta olduğu otelin kırk birinci katından kendisini aşağıya atarak öldü. «Geçen salı günü altı kiracısını uyurken öldüren Jersey’li pansiyoncu kadın Martha Needis hâlâ yakalanamadı. «Brandt Reilly davası devam ediyor. Hatırlanacağı üzere, gönüllü bir er olan Brandt Reilly, bundan on gün önce bir uçaksavarı rasgele ateşleyerek on altı kişinin ölümüne, yirmi bir kişinin de yaralanmasına yol açmıştı…» Bard Lane homurdana homurdana radyonun düğmesini kapadı. Sharan Inly, uyanarak: «Soğuk bir bira olsa da, içsek.» diye mırıldandı. Bard: «Seni uyandırdım galiba, kusura bakma.» dedi. — «Sen değil, spikerin sesi uyandırdı beni. Uykularıma girdi âdeta. Onu dinledikçe, ne denli bozuk, sağlıksız bir çağda yaşadığımızı düşündüm durdum, Bard.» — «Her olayı mesleğin açısından ele alıyorsun, değil mi, Sharan? Ruh hekimi olduğunu bir an bile aklından çıkarmıyorsun.» Sharan, gözlerini Bard’a dikerek: «Biliyor musun, Bard?» dedi. «Nedense psikiatriye karşı tuhaf bir çekingenliğin vardır öteden beri. Bu konudan söz ederken de sesinde her zaman hafif bir acılık seziliyor.

Neden?» — «Tutumumun nedenini açıklamaya kalkışırsam, iş tartışmaya dökülür. İyisi mi, hiç söz etmeyelim bundan. Şurada bira satan bir yer var galiba.» Bard Sharan’ı bir masaya oturttuktan sonra, gidip iki bira ısmarİadı. Sonra gene genç kızın yanına döndü. Sharan: «Vaktimiz var mı, Bard?» diye sordu. «Yetişebilir miyiz, dersin?» — «Rahat rahat yetişiriz. Hatta yarım saat daha bile oyalanabiliriz burada. Konferansın başlamasına daha dünya kadar vakit var.» — «Arabayı biraz da ben kullanayım istersen?» — «Sağol, istemez. Boş boşuna oturmaktansa, bir şeyle uğraşmak daha iyi oluyor.» Sharan, Bard’ın iri, esmer elini sevgiyle okşadı. «Kendini bu kadar yorma.» dedi. Arkadan vuran ışık genç kızın saçlarını ışıldatıyordu.

Çok güzel, aynı zamanda da zeki bir kızdı. Bardla çok yakın arkadaştılar ama, aralarında başka bir şey yoktu. Birbirlerine büyük saygıları vardı. Birlikte çalışmak onları birbirlerine daha da yaklaştırmıştı. Sharan Inly doktordu; görevi Bard’ın yönetmekte olduğu uzay gemisi projesinde çalışan personelin ruh durumlarını günü gününe denetlemekti. Sharan, sıkıntılı sıkıntılı: «Sanırım, General’den epey laf işiteceğiz.» dedi. Bard: «Keşke yalnız laf işitmekle kalsak.» diye karşılık verdi. Sharan bardağındaki birayı içti, şişeyi alıp bardağa yeniden bira doldurdu. «Şu tartışmaya gelince,» dedi, «istersen, hemen şimdi yapabiliriz.» — «İlle de mesleğini yerin dibine batırayım mı istiyorsun yani, Doktor lnly?» Sharan: «Neden olmasın?» diye karşılık verdi. «Söyleyeceklerine gereken karşılıkları verir, o dar kafanın içini aydınlatırım hiç değilse.» — «Öyle olsun. Ben ruhbilimden anlamam anlamasına ama, kendim de bir bilim adamıyım.

Bence, sizin o testlerinizin topu da palavradan başka bir şey değil. Bir dakika önce üzerinde test yapılıp sağlam çıkmış bir adam, hemen bir dakika sonra, beklenmedik bir gerilim karşısında olmadık şeyler yapabilir. Bunu sen de kaç kez gözünle gördün, değil mi? Ben gördüm böylelerini. Neden böyle oluyor? Bill Kornal’a olanları biliyorsun. Bütün testler yapıldı, sağlam çıktı. Sonra ansızın, sanki bir şey – evet, sanki yabancı bir şey – aklını başından alıverdi. İşte şimdi arabada kös kös oturuyor; tam dört aylık emek de boşa gitti.» — «Şu eski görüşe mi döneceğiz yoksa gene, Bard? Şeytanın insanların ruhlarına egemen olup akıllarını çeldiği görüşüne mi?» — «Belki de yapmamız gereken budur. Az önce radyo haberlerini duydun. İnsanları böyle olmadık davranışlara kışkırtan ne? Bu sorunun karşılığını siz hekimler verebiliyor musunuz? Hayır, değil mi? Belki çok yararlı işler başarıyorsunuz ama, bilginizin eksik bir yanı var, bence. Bilimin daha keşfedememiş olduğu, bilinmeyen bir neden var insanları olmadık davranışlara sürükleyen. O neden bulununcaya kadar psikolojiye de, psikiatriye de kuşkulu bir gözle bakmamak elimde değil, Sharan.» Hafif bir uğultu duyuldu: Bard başını kaldırıp yıldızlı gökyüzüne baktı. Bir jet geçiyordu. Işıkları yıldızlara karışıyor, arkasında uzanan altı alevden dil parıl parıl parlıyordu.

Rüzgâr Sharan’ın saçlarını uçuruyordu. Hafif bir sesle: «Mesleğime büyük saygım var ama, belki dediklerinde haklı olabilirsin.» dedi. «Ancak, sözünü ettiğin gibi bilinmeyen bir neden gerçekten varsa bile, bunu nasıl saptayabiliriz ki? Uyarmadan vuran, sonra da geldiği gibi kayboluveren bir şey nasıl bulunabilir?» Bard, alaylı alaylı güldü: «Anlamayacak ne var, canım? dedi. «Şeytan giriyor ruhlarına!» Sharan, ayağa kalkarak: «Öyleyse, şeytanlar şu son günlerde her zamankinden daha çok çalışıyor olmalılar.» diye karşılık verdi. — «Gözle görülmez, elle tutulmaz şeytancıklar…» Sharan: «Ama bir gün yakalanacaklar, göreceksin.» dedi. — «Tam dört yıldır uğraşıp duruyorum ama, bir türlü ele geçiremedim onları.» Otomobilin yanına ulaşmışlardı. Aralık duran arka pencereden doğru Bill Kornal’ın horultusu duyuluyordu. Sharan: «Savaşını sürdürmelisin.» diye mırıldandı. «Dayanmalısın, kendini hiç bırakmamalısın.» Bard anahtarını çıkarıp arabanın kapısını açtı.

Sharan geçip yanına oturdu. Bard gaza bastı, araba hızla ileriye doğru atıldı. — II — GÖKYÜZÜNÜN doğusunda beliren hafif bir kurşunilik, toplantı odasını aydınlatıyordu. Bard Lane, Sharan Inly, üç kişi daha oturmuşlar, General Sachson’ı bekliyorlardı. Proje üzerinde çalışanlardan biri olan Albay Powys gür, ak saçlı bir adamdı. Elindeki sarı, altı köşeli kalemi toplantı masasının üzerinde yuvarlayıp duruyordu. Kalemi öyle de bastırıyordu ki, masadan kulak tırmalayıcı sesler çıkıyordu. General Sachson’ın yardımcısı Binbaşı Leeber bıyığının ucunu kemiriyordu. Zayıf, çelimsiz kâtip de, önündeki kül tablasını bıkıp usanmadan döndürüyor, döndürüyordu. Bard, Sharan’a göz attı. Genç kız gülümsedi. Albay Powys: «General olanlara çok kızdı.» dedi. Sessiz odada bu sözler, sakin bir göle atılan bir taş etkisi yaptı. Bu sözlerin ardında bir suçlama gizliydi.

Binbaşı Leeber kedi gibi esnedi. Sharan’a dönerek: «Bunca sorumluluk yüklenmek için oldukça gençsiniz, Doktor Inly.» dedi. Sharan, nazik bir sesle: «Gereğinden genç miyim, demek istiyorsunuz?» diye sordu. — «Sözü ağzıma tıkadınız, Doktor.» Birden kapı ardına kadar açıldı; General Sachson, ufak, mavi gözlerinden ateşler saçarak, içeri daldı. Topuklarını yere vura vura yürüyordu. Kupkuru, kırış-kırış bir yüzü vardı. Ayakkabıları gıcırgıcır boyalı, üniforması uzman bir terzinin elinden çıkmaydı. Sharan Inly’den başka hepsi ayağa kalktılar. General Sachson masanın çevresini döndü, konuşmadan ötekilere teker teker baktı, sonra yerine oturdu. Eliyle ötekilere de oturmalarını işaret etti. Sert sert: «Toplantı başlasın!» diye homurdandı. «Bu kez olsun adları doğru yaz bari, Çavuş.» Çavuş: «Emredersiniz, komutanım!» diye karşılık verdi.

Sachson: «Zarar üzerindeki raporunuzu verin bakalım, Doktor Lane.» dedi. Bard Lane anlatmaya başladı: «Kornal kontrol panolarının bulunduğu laboratuvarın kapısını kırarak içeri dalmış. Aşağı-yukarı on dakika kadar içeride kalmış. Adamson’ın hesapladığına göre, Kornal’ın verdiği zarar yüzünden, işimiz tam dört ay gecikecek.» Sachson: «Anlaşılan, o kapıya gereken önemi vermemişsiniz.» dedi. «Önüne nöbetçi falan koymadığınıza göre…» Pek tatlı bir sesle konuşuyordu ama, belli ki aldatıcıydı bu. Bard Lane: «İki nöbetçi vardı.» diye karşılık verdi. «Kornal eline geçirdiği bir demir çubukla ikisini de yere devirmiş. Birinin durumu iyice. Ama öteki ölüm tehlikesini hâlâ atlatamadı. Kafatası parçalanmış.» — «Askerlikte parola kullanmanın hiç de çocukça bir tedbir olmadığı çoktandır saptanmıştır, Doktor Lane.

» Bard: «Komal istediği her saatta laboratuvara girip çıkma hakkına sahipti, efendim.» diye karşılık verdi, «Orada saatlarca çalışırdı.» Bir sessizlik oldu. Sachson bile bile sessizliği uzatıyordu. Kâtip parmakları daktilonun üzerinde, hazır bekliyordu. General Sachson mavi gözlerini bu kez Sharan Inly’ye dikti. — «Anladığım kadarıyle, görevinizin gereği olarak, proje üzerinde çalışanların ruh durumlarıyle, sinir bozukluklarıyle uğraşmak sizin sorumluluğunuz, öyle değil mi,. Doktor Inly?» Sesinde yalancı bir nezaket seziliyordu. Bu tür projelerde kadın görevlilerin çalıştırılmasına karşı olduğu belliydi. Sharan Inly’nin yüzü hafifçe kızardı. «Bill Kornal’ın projeyle ilgili her yere girip çıkmaya yetkisi vardı.» dedi. «Ayrıca, daha üç gün önce kendisine, herkese uyguladığımız testi uygulamıştık, General.» — «Bence yanlışlık burada işte, Doktor Inly. Özel durumlarda herkese uyguladığınız testleri uygulamanız hata.

Nasıl yapılıyor şu sözünü ettiğiniz test?» — «Test uygulanacak olan kimse; yapay olarak uyutuluyor. Sonra kendisine işiyle ilgili birçok soru soruyoruz. Verdiği karşılıkları daha önceki testlerde söylemiş olduklarıyle karşılaştırıyoruz. Bir aykırılık, düşüncelerinde herhangi bir sapma görürsek, o zaman kendisine daha ayrıntılı, özel testler uyguluyoruz.» General Sachson: «Bill Kornal’a bu sıradan testin uygulandığını kanıtlayacak durumdasınız, umarım?» dedi. Sharan kıpkırmızı kesildi. «Bu dediğinizi bir soru mu saymalıyım, General?» — «Özür dilerim, Doktor Inly. Açık sözlü bir adamım ben. Bundan önce de üzerine düzmece bir tarih atılmış raporlar gördüğüm oldu. Kısacası, bana öyle geliyor ki…» Bard, sert bir sesle General’in sözünü kesti: «Doktor Inly’nin doğru söylediğine ben de tanıkım. Bu konuda herhangi bir kuşkunuz varsa, .yani.» General’in çiğ mavi gözleri Bard Lane’e çevrildi. «Kime soru soruyorsam, doğrudan doğruya onun karşılık vermesini yeğ tutarım, Doktor Lane.» Sonra Sharan’a dönerek ekledi: «Neden bütün testler sıradan? Herkese özel testler uygulansa, daha iyi olmaz mı?» Sharan: «Olur elbet, General.

» diye karşılık verdi. «Yanımda çalışanların sayısı üç katına çıkarılırsa, bir de üzerinde test uygulanacak kimselere üç gün çalışmama izni verilebilirse, neden olmasın?»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir