Jürgen Habermas – Bölünmüş Batı

Batı dünyasını bölen, uluslararası terörizm tehlikesi değil, bugünkü ABD hükümetinin uluslararası hukuku görmezden gelen, Birleşmiş Milletler’i kenara iten ve Avrupa’yla ipleri koparmayı göze alan politikalarıdır. Bu durumda Kant’ın devletler arasındaki doğa durumunun ortadan kaldırılması projesi tehlikededir. Tartışılan tarafların ayrıştığı nokta, görünürdeki siyasi hedefler değil, insanoğlunun en büyük uygarlaşma çabalarından biridir. Kitabın son bölümünün başlığı da buna dikkat çekmektedir. Söz konusu ayrışma elbette Avrupa ve Amerika için de geçerli ve Avrupa’da özellikle yaşamları boyunca en iyi Amerikan geleneklerini -1800’lerdeki siyasi Aydınlanma’nın temelleriyle, zengin pragmatizm akımıyla ve 1945’ten sonra geri dönen enternasyonalizmle- benimsemiş olanları tedirgin ediyor. Almanya’nın bu geleneklere çok açık bir biçimde sırt çevirmiş olması ise adeta bir turnusol testi. Federal Almanya’nın Adenauer’den bu yana Batı’ya yönelişiyle oluşan kimyasal bileşim, bugün çözülerek içinde barındırdığı iki elemente ayrılıyor: Nihayetinde liberalleşen Almanya’nın normatif özkavrayışını borçlu olduğu Batı kültürünün ilkeleriyle ve temel inançlarıyla etik ve entelektüel anlamda özdeşleşme, Soğuk Savaş yıllarında Avrupa’yı atomal şemsiyesi altına alan hegemonyacı güce oportünist uyumdan kesin bir biçimde ayrılıyor. 8 Bölünmüş Batı Kitapta bu ayrımı da hatırlatmak istiyorum. Uluslararası hukukun anayasalaştırılması ile ilgili araştırmam, bu sorunu Avrupa’nm birleşmesi bağlamında ele alan yayımlanmış kimi yazılarımı da böylece bir araya getirmeme vesile oldu. Jürgen Habermas Starnberg, Ocak 2004 Köktendincilik ve Terör Soru: Şimdi ’11 Eylül’ olarak adlandırdığımız olayı -kendimizi algılama biçimimizi radikal biçimde değiştiren- “benzeri olmayan bir olay” olarak mı görüyorsunuz siz de?1 J.H.: İzin verirseniz, başlamadan önce sorularınızı olaydan üç ay sonra yanıtladığımı söyleyeyim. Bu nedenle olayla ilgili kişisel tecrübelerimden bahsetsem iyi olacak. Ekim başından itibaren yaklaşık iki ay Manhattan’da kalmıştım. İtiraf etmeliyim ki, 30 yılı aşkın süredir beni büyüleyen “20.


yüzyılın başkenti”nde daha önce hiç olmadığı kadar yabancı hissettim kendimi bu kez. Kentin havasını değiştiren sadece, her yerde bayrak dalgalandıran ve oldukça cüretkar “United we stand”* yurtseverliği ya da alışılmadık bir dayanışma talebi ve buna bağlı olan sözde Amerikan karşıtlığına karşı duyulan hassasiyet değildi. Amerika’nın yabancılara karşı gösterdiği etkileyici açıklık, onları hevesle ve bazen yaptığının fazlasıyla farkında olarak kabul edişi ve kucaklayışındaki zarafet, bu olağanüstü içtenlikli zihniyet, yerini hafif bir güvensizliğe bırakmış gibiydi. Acaba olayı bizzat yaşamayan bizler de, hiç çekincesiz onların yanında yer alabilir miyiz şimdi? Amerikalı dostlarında en ufak bir kuşku uyandırmama lüksüne sahip olan ben ve benim gibilerin bile eleştiri konusunda ölçülü 1 Söyleşi 2001 yılının aralık ayında Vassar College’de felsefe dersleri veren Giovanna Borradori tarafından yapıldı. • United we stand: Birlikte ayaktayız. (ç.n.) 10 Bölünmü

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir