Kolektif – Kötülük ve Kaynakları

Beşeriyetin bünyesinde, gerçekten boyutları çok devasa olan bir dramatik senaryo sergilenmektedir. Ve bu büyük oyunun iyilik güçleri ve karanlık güçleri olarak belirlenen oyuncuları arasında, amansız, bir mücadele süregelmektedir. Halen yeryüzünde hükümran olan ve fakat giderek korkunç bir yenilgiye sürüklenen İblis çetelerine ise, Sirius İlâhi Konseyi tarafından, yeryüzünden yok edilecekleri ihtarı Hz. Muhammed Misyonu ile yapılmış ve bunun böyle olacağı ‘Besmele’ ile dünya beşeriyetine sözveritmiştir: «Şeytan taşlanacak■ tır.» Yani yeryüzünden taşlanarak koyulacaktır. Fakat şeytanla birlikte yeryüzünden karanlık ve dehşet planetlerine sürülmek istemeyen beşer varlıkları, İlâhi Plânlar’ın bu mücadelesinde, İlâhi Plânlar’dan yana olmaları gerekmektedir. Seçmek serbesttir ve fakat sonuçlarına katlanmak da mukadderdir. Şeytanın sofrasında kemik yalamaya bayılan şer çetelerinin, sosyal yaşam içerisindeki tezahürlerini iyice bilmek gerekmektedir. Doğruluktan, iyilikten, erdem ve bilgelikten ve semavî bilgi’den yana olmayan heryerde, işte o şer çeteleri mevcutturlar. Kendilerini saklamaları beyhudedir. Gören ve bilen gözler kendilerini görmektedirler. Ve bu çeteler zamanı gelince karanlık inlerinden dışarıya çıkarılacaklardır. Para ve zenginlik putu Mammon’un çeteleri, yeryüzünde iş başındadır. Mammon’un ise kanunları; daha fazla namussuzluk, daha fazla namussuzluk ve daha fazla namussuzluk ile özetlenebilir.


Ve bu namussuzluğa hizmet edecek olan daha fazla düşürülmüş beşer varlığı… İşte şimdi yeryüzünde böyle değil midir? Sirius, fakat, hükmünü vermiştir: Şeytan koyulacaktır!. Halûk Egemen SÂRIKAYA 1. BÖLÜM KÂİNAT TAKİ GERİ TESİR PLÂNI «Aslına sadık olan, kendine de sadıktır. Kimin âhı, kimin zulmü yerde kaldı ki!. Şeytanın ortak olduğu işten semere bekleyenler… M e yiyip ne de yedirmeyeııler… «Rabbinîz ufukta görüldüğü zaman, ona doğra koşmakta tereddüt edeceksiniz… Çünkü utancınız vardır. Ne yaparsanız yapınız, kendinizi tâa can evinizden yakalayacak olandan kurtulmak ne mümkün…» (Sadıklar Plânı… 25-8-1980… K-6… Özel Celse) Kademe: 6 … Celse: 24 … 1-1-3965 Geri Tesir Piâm’na, Varlığın Adaptasyonu [Nefsaniyetten ve şeytan’dan bahsedildiği zaman, bir geri plânın tutucu tesirlerini mi anlamak gerekir?] Hayır. Sizin, zaten bizatihi mevcut olan geri plân’m bu tesirlerine olan şu veya bu türlü adaptasyonunuz anlaşılır. O sabittir. Muayyen bir mekânın ve muayyen bir tesir şebekesinin içerisinde belirli bir fonksiyon icra etmektedir. Ona muhtaç sonsuz varlık sistemi vardır. Herkes burdan geçecektir. Ondan tesir alacaktır. ——–* ——- – Kademe: 3 … Celse: 7 … 7-4-1967 Kâinat İçerisindeki Geri Tesir Alanı Yüksek ve geri tesir tefriki, behemehal yapılması gerekir. Fakat bunların menşeleri hakkında, hemen bir bilgiye ulaşmış görünerek bir kanaat ileri sürmeniz nakıstır. Mamafih, üstün tesirler, insanda, vicdan tarzında tecelli etmektedir. Geri tesirler ise, nefis tarzında tecelli etmezler.

Zira nefis, bizatihi varlığın özünde bulunan bir şey değildir. Bencillik arızı’dir. Ve ruhun bedenlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Bedenlenmek ise, sadece bir kalıp içerisinde bulunmak değil, tekâmül realiteleri içerisinde belirli noktaları temsil eder. Geri tesir, insanı; iradesini ve müessiriyetini İlâhi İrade Kanunları istikametinde kullanmaya sarfeden insanı, saptırmaya çalışır. Bu da insanlık realitesinin bir icabıdır. Şüphesiz, insanın mücadele ettiği en zayıf tarafı, bencilliği ile ortaya çıkan taraflarıdır. Görünüşte, geri tesirlerin beslendiği kaynak-mahal, nefismiş gibi gözükmektedir. Halbuki, Kâinat içerisinde bu vazifeyi gören bir tesir alanı mevcuttur. Bu, Mukaddes Metinlerde, iğvaya düşürücü şeytan ile sembolize edilir. Dolayısıyla, maddeden yayılan tesir, bizim ifade etmek istediğimiz tesir’e müşabih değildir (— geri tesire müşabih değildir— ). Madde, muayyen bir realitenin ifadesidir. Onun da kendi arasında yüksek ve geri tarzında sınıflandırılacak tesir kademeleri mevcuttur. Nasıl ki, aynı şey ruhî plânlar için de câridir. Siz, maddî bir avranın içerisinde bulunmanızdan dolayı, bu tesirlerle sıkı irtibattasınız.

Yani karşılıklı bir alışverişiniz mevcuttur. Fakat, esas olarak maddî tesir sizi saptıranı az. İnsan ruhu daima bedenine hakimdir. Dolayısıyla, beden tesirlerine de hakimdir. Yalnız bu hakimiyeti ; bazen bir otomatizma içerisinde, bazan bir takım pratiklerle, daha ileri safhalarda da idrâkli olarak, şuurlu olarak yapar. Halbuki, insanı saptırıcı mahiyette olan gerçek geri tesirlere insan hakim değildir. Farkı anlayabildiniz mi? — [Maddenin bizatihi tesirleri ile, menfi olarak gelen tesirler maddeden geliyor gibi intiba bıraktığına göre, aralarında bir irtibat var mıdır?] Aralarındaki irtibat, insana göredir. Yani, Yüksek Ruhî Tesir dediğiniz bir mahsus tesir, nasıl tefrik etmeden her var olana nüfuz ediyor ise, meselâ dünyanızda menfi olarak isimlendirdiğiniz tesir de aynı derecede nüfuz eder. İşte nüfuz edilen şey [olan] canlı, istikametini en geri otomatizmadan en ileri olan idrakli saf­ ha’ya kadar bizatihi yapmak mecburiyetindedir, tayin etmek mecburiyetindedir. Tekâmülün ana prensiplerinden biri budur. Bu bakımdan bir irtibat düşünebilirsiniz. — [Bir ev imaj ine etmede, o evin tam imaj ine edilemeyişinde geri tesirler mi etken olarak düşünülecektir?] — Hayır, kudretsizliğini düşüneceksiniz. — [Kudretsizliğin geri tesirlerle münasebeti var mıdır?] — Kudretsizliğin geri tesirle olan münasebeti şöyledir ki, sizler müsbet istikamette inkişaf etmek üzere cehit sarfederken, sizi, bu cehdinizi boşa çıkaran bir husus olarak değil, cehit hadisesinden evvel sizi, cehdetmenize veyahut eehdetmemenize bir takım mazeretler uyduran husus olarak düşünebilirsiniz. — [Maddî veya ruhî geri tesirler, kademeler mi oluşturmaktadır ? ] — Şüphesiz öyledir. O da eğer bütün şiddeti ile insanlar veyahut varlıklar üzerinde tesir icra etmiş olsa idi, tekâmül etmenize, daha doğrusu hür tekâmül etmenize hemen hemen imkân kalmazdı.

İşte, Allah’ın Rahim ve Rahman oluşu, tesirler noktayı nazarından bunu ifade eder. Yani, sizin ruhî gelişmenize gene bir mekanizma olarak tertip edilmiş bulunan menfi tesirin şiddet ve müdahalesine, darbelemesine; gene bir mekanizma olarak tesis edilen müsbet tesirle mani olunur. Şefaat’i bir bakıma böyle anlayabilirsiniz. Kâinat içerisinde, tekâmül realitelerinin kalite ve fonksiyonları itibariyle içlerinde sakladıkları bir hususiyet vardır. Bu hususiyeti tesir noktayı nazarından tesbit etmek isterseniz, orada, geri veya yüksek tesirlerin bulunuş nispetlerini bilmeniz icap eder. Yükselen realitelerde yüksek tesirlerin yanısıra, menfi tesirler çok 9 az yer işgal eder. Bunu bir projeksiyon olarak varlıklar üzerine tesbit ederseniz, nefsaniyetin bulunduğu nisbette de orada menfi tesirin icra sahasına tesbit edebilirsiniz. Realite de, ancak, müşahadenize çarpan böyle bir sahnedir. Ve onun için sizler, izafi olmakla beraber, geri tesirleri nefsaniyetle paralel olarak görmeğe eğilimlisinizdir. — [Realiteler yükseldikçe o realitelerde geri tesirlerin azaldığı ve üstün tesirlerin çoğaldığı ve sonunda, daha yüksek realitelerde sadece üstün tesirlerin, bulunduğu şeklinde düşünmek doğru mudur?] — Evet öyledir. Çünkü sizler, Kâinat içerisinde meknuz bulunan tesir şebekeleri hakkında hiç bir bilgiye sahip değilsiniz. Sizler, dünyanızın ve onun temsil ettiği bir realite kuşağının hususi bir hâle tabi olduğunu da bilmezsiniz. Bu hususi hâlin başlıcası, bir dualitenin mevcudiyetidir ki, bu da, bir menfi tesir plânının etkisi altında olmaktır. ——- * ——- Kademe: 3 … Celse: 7 … 1-1-1966 Miisbet, Menfi Tesir Plânları ve Hz, Musa Âdem sembolü, sizin üç buutlu realitenizde ve sizden gayrılarm realitesinde büyük bir denge’yi ifade eder. İkili denge unsuru’nun aktif sembolleridir.

a— ) Gerek maddede ve gerekse madde üstü durumlarda, Kâinat nizamı içerisindeki genel ahengi temin, ancak birbirine müessir olan ayrı ayrı kuvvetlerin mevcudiyeti ile kaimdir. b— ) însan, yani psişik kudreti haiz müessiriyete sahip varlık, tecrübe sahası itibariyle müsbet ve menfi iki tesir plânı arasındadır. Müsbet ve menfi olan bu iki tesir plânı, insandan habersiz olarak, daha doğrusu kendi sahasında bulunan varlıklar zümresinin mukadderiyle doğrudan doğruya ilgilenmeden, kendi araların10 claki cidali yürütürler. îşte insan, bu cidâlin arasından geçmek ve kendini yükseltmek mecburiyetinde olan bir varlıktır. Âdem’in Cennet’te bulunuşu, varlığın, bu iki tesir plânının haricinde yaşayışını temsil eder. Cermet’teki kovulma unsuru ise, içinde bulunduğu plânın dışında mevcut olan realite hakkında, gerçekler hakkında varlığın, bir takım tahayyül ve tasavvurlara ulaşması ve bunu istemesidir. Her istek cevaplandırılır (-). Havva, hem varlığın içinde bulunduğu müsbet ve menfi iki plânın karışımını ifade eder, hem de onun yani varlığın (—burada Âdem’in— ) içinde bulunduğu sistemdeki fonksiyonunu çizer. Bu fonksiyon, Âdem’in, aynı zamanda hem müsbet, hem menfi karakterleri haiz olarak bu cidal sahasında, başarıya ulaşabileceğini gösterir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir