Korhan Kaya – Buddhistlerin Kutsal Kitapları

Buddha’ÎÖ 6. yüzyılda Kuzey Hindistan’da yaşadı (ÎÖ 563- 483). Asıl adı Siddhatta (Skr. Siddhârtha) alie adı Gotama (Skr. Gautama) idi. Babası, bugün Nepal sınırları içinde kalan Sâkya krallığının başıydı ve adı Suddhodana idi. Annesi kraliçe Mâyâ idi. O zamanın töreleri gereği Siddhatta, çok genç yaşta (on altısında) güzel prenses Ysodharâ ile evlendi. Genç prens sarayında çok lüks bir hayat yaşadı. Fakat onca rahat yaşamdan sonra, hastalık, yaşlılık, Ölüm gibi gerçeklerle tanıştı. Bu, onun düşüncelerini temelinden salladı. Yaşamın ve gerçeğin ne olduğunu bıılmak için dayanılmaz bir istek duymaya başladı. Yirmidokıız yaşma geldiğinde sarayını terk etti. Tam o sırada doğan çocuğa “engel” anlammda Râhula adını verdi, çünkü o, başladığı yeni yolda bir engel gibiydi. Sarayın dışında çilecilere katıldı ve gerçeği bu yolla bulacağını düşündü.


Altı yıl boyunca Gotama, Ganj vadisinde dolaştı, birçok ünlü Öğretmen tanıdı. Onların sistemlerini denedi, çok katı çile yöntemlerini uyguladı. Fakat bunlar onu tatmin etmedi. Onun yaşadığı devirde birçok Brahmana okulları, Upanishad okulları vardı. Ama o, bütün geleneksel din metotlarını terk etti ve kendi yolunda yürümeyi sürdürdü. Otuz beş yaşma, geldiğinde bir akşam, bugünkü Bihar’da bulunan Gaya’da Nerancarâ ırmağı kenarındaki Boclhgaya ağacının altma oturdu ve orada aydmlanmaya erişti. Bu andan sonra o, Buddha (Aydınlanmış Kişi) 14 Budclhistlerin Kutsal Kitapları diye çağnlmaya başlandı. Aydınlanmadan sonra Gotama Buddha ilk vaazını Benares’de îsipatana (Sarnath)’da bulunan Geyik Parkı’nda verdi. İlk müritleri eski arkadaşları olan beş çileciydi. Aşırı çile yöntemlerini terk ettiği için kendisine kızgın olan bu çilekeşler, hemen yumuşayıp Buddha’nm yolunu izlediler. Giderek kendisine inananların sayısı arttı. Bundan sonra tam 45 yıl Buddha krallara, köylülere, Brahman’lara, kast dışı insanlara, zenginlere, yoksullara, her sınıftan, renkten ve cinsten insanlara öğretisini anlattı. Onların arasında hiçbir ayrım gözetmedi. Ona göre, kadın olsun erkek olsun, brahman olsun kast dışı olsun her insan öğretisini dinleyebilir ve izleyebilirdi. Bu, onun yarattığı büyük devrimlerden biriydi çünkü yaşadığı çağda Hindistan’da çok büyük vc se.

fi bir sraıfa.ynını vardı. tku.ün suımanıi ü zerinde ısc cun aaam: an olan üraiirnaniar vardı. Seksen yaşına geldiğinde Buddha, Uttar Pradeş bölgesinde bulunan Kusinara’da hayata gözlerini kapadı. BUDDHIST DÜŞÜNCE BtÇİMÎ Bııddha düşüncesini doğru değerlendirebilmek için onu hayal ve efsaneden bütünüyle ayırmak gerekmektedir, Buddha’nm yaşamıyla ilgili çeşidi efsaneler oluşturulmuştur. Örneğin omın doğumuyla ilgili efsanede Siddhârta Gautama’nm doğuşu şöyle anlatılır: Kapilavastu’da egemenlik süren Gotama soyunun kral ve kraliçesinin hiç çocuğu yoktur. Saf ve temiz bir Bodhisattva sahibi olmak için çok sıkı bir oaıca girerler. Kraliçe Mâyâdevî bilgece rüyasında beyaz bir filin yan tarafından içine girdiğini görür. Kâhinler bunun, doğacak çocuğun Evrensel Hükümdar veya Buddha olacağına delalet ettiğini söylerler. On ay sonra kraliçe, anne ve babasını ziyaret etmek üzere kızkardeşi ve kadın hizmetçileriyle birlikte Kapilavastu’dan ayrılır. Yolda, Lumbini koruluğunda bir mola verir ve o sırada bir ağaç dalma tutunarak çocuğunu doğurur. Bodhisattva onun sağ böğründen hiç acı vermeden çıkmıştır. Ona hiç insan eli değmeden, tanrı tndra ile tanrı Brahma ellerine alırlar ve bebek Bodhisattva’yı temizlerler. Doğduğu yerde mucize eseri oluşan büyük nilüfer çiçeği üstünde otururken, iki Nâga kralı bir kez daha onu yıkayıp temizlerler.

Sonra kalkar, dört yöne ayrı ayrı yedi adım atarak “hastalık ve ölümü yeneceğini” korkusuz bir aslan gibi kükreyerek açıklar. Cennet, cehennem ve tüm dünya bu olayı Autiar.„Aymjında_Böclhisattvalmii^ 16 Budclhistlerin Kutsal Kitapları ğı, atı ve çeşitli krallar da doğarlar. Doğumdan yedi gün sonra Mâyâdevî ölür ve Tushita cennetinde yeniden doğar. Kızkardeşi Mahâpracâpatî kralın ikinci karışıdır ve Bodhisattva’yı yedi yaşına kadar o büyütür. Buddha ile ilgili başka efsaneler de vardır; Asita’nm kehaneti ve Ayartıcı Mâra gibi: Bodhisattva Kapilavastu’ya geri döndükten sonra (bu sırada çevresi tanrılarla sarılıdır), Şâkya geleneğine göre kabilenin baş tanrısı olan Abhaya (Korkusuz)’nın tapmağına gider. Kral ona Siddhârtha (Başarı ve ün sahibi) admı verir. Kâhinler onun yıldız falına bakarlar ve onun 32’si bedensel olmak üzere büyük insanlara ait 80 işaret taşıdığını anlarlar. Bütün işaretler Siddhârtha’nm bir Evrensel Hükümran veya bir Buddha olacağına deiaici etmektedir. Birincisi hiç oğlu Gunayan babasinı scvindîfecekiir ama ikincisi iüm insanlığın iyiliği içindir. Buddha’nm ikinci yolu seçeceğini, Hİmalayalarda yaşayan Asita isimli bir kâhin bilir ve Kapilavastu’ya gelip küçük çocuğun ayaklarına kapanır. Prens ‘Siddhârtha’dakı müthiş zekâyı görerek, onun ileride Buddha olup Erdem Çarkı’m döndürüşüne kendisinin tanıklık edemeyecek kadar yaşlı olmasına da fena halde üzülür. Mâra, kötülüğün simgesidir. Sürekli olarak Gotama İle uğraştığı ve onu ulaşmak İstediği yoldan saptırmaya çalıştığı İçin ona, Ayartıcı Mâra diye seslenilir. Gotama derin düşünceye daldığı ve gerçeği bulup aydınlanmaya erişeceği zamanlarda Mâra onun üzerine kötü Rıhlardan kurulu ordularını göndermiş ama her seferinde yenilmiştir.

Son yenilgiyi de Gotama’nın Bodhgaya ağacının altında aydınlanıp Buddha olduğu zaman almıştır. Bütün bu efsaneler, Buddha’mn ölümünden sonraki yüzyıllar içinde, onu yüceltmek kaygısıyla eski tutucu düşüncelerin etkisiyle ve İlkel eğilimlerle oluştuRilmuştur. Aslında gerçek Buddha düşüncesinin bu tür efsanelerle bir ilgisi yoktur. Buddha’yı anlayabilmek için önce gerçek ile hayali birbirinden Buddha’nın Yaşamt Buddhist Düşünce Biçimi… 17 ayırmak gerekir. • Buddha bir insandır, dengeli ve sağlanı düşünen bir insan. Bir tanrı değildir, ölümünden sonra tanrılaştırılmıştır. Öne sürdüğü ve insanlara sunduğu öğreti de tamamen akla ve mantığa dayanır. Olağanüstü olayların, mucizelerin yeri’ yoktur. Tanrı, ruh, öteki dünya gibi kavramların da onun öğretisinde yeri yoktur. Her insan kendi içinde “Buddha” olabilecek cevheri taşır ama bunun için çabalamadığından Buddha olamaz. Her insan gerçeği kendisi bizzat aramalıdır. Başkalarının kefil olduğu, yemin ettiği olaylar, sistemler, inançlar Buddha’nm gözünde geçerli değildir. İnsan, olağanüstü güçlerden, tanrı veya tanrılardan medet umarak gerçeğe ulaşamaz. İnsanı kötülüğe sevkeden cehalet (aviccâ) ve yanlış görüşler (miççhâ ditthi)dir. İnsan bunları yok etmekte hiç tereddüt etmemelidir, Buddhizm bir din midir yoksa bir felsefe sistemi mi? Bazılarına göre birincisidir, bazılarına göre ikincisidir.

Bazı kimseler de her ikisi veya hiç birisi olduğunu söylerler. Buddhizm kabaca “Buddha’nm Düşünce Sistemi ve onu izleyenlerin oluşturduğu dinsel düzen”dir. Ama özgün Buddha düşüncesi bir din değil, bir yaşam felsefesidir. Metafizik problemlerle uğraşmaz. Tanrı, ruh, öbür dünya kavramlarının olmaması, Brahmanlartn kutsal kitapları olan Vedaları doğaı bilgi kaynağı olarak saymaması, toplumdaki sınıf ayrılığına karşı çıkması, Brahman tören ve törenciliğini hiçe sayması onu Materyalist düşünceye yaklaştırmaktadır. Ancak Buddhizm Madde’yİ İlk saymaz. Buddhizm’e göre düşünce ilktir. İşte bu noktada Buddhizm İdealist bir düşünce biçiminde karşımıza çıkar ve müthiş bir insanlık ideali çizer. Bu durumda onun Materyalizm ile İdealizm arasında bir yerde durduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan bazı düşünürler onun Materyalist olduğunu kabul etmez ve Buddha’yı bütünüyle İdealist sayarlar. Onlara göre bunun nedeni, Buddlıizm’in maddenin akıl üzerindeki önceliğini kabul etmemesi, Buddha’nm aşiret toplumları (Ganalar) ve feodal monarşilere 18 Budclhistlerin Kutsal Kitapları radikal bir biçimde karşı çıkmaması, zengin tüccar ve krallara yakın davranması, onun örgütlü bir feodal devlet dini yaratması, -‘ruhbanlığı sürdürmesi, sömüren sömürülen herkesin bu dünyada acı çektiğini söyleyip sonra da bunu gidermek için geleneksel yogi ve brahman çilekeşleri gibi dünyadan el etek çekmek gerektiğini söylemesi, feodal düzenin adaletsizliklerine karşı savaşmaması, kaçak kölelerin örgüte alınmaması, kadınlara iyi gözle bakılmaması gibi konulardır. Madalyonun öteki yüzünde ise bir başka Buddhizm vardır, irk, ülke ve sınıf ayrımı gözetmeyen, tüm canlılara merhametle bakan, dünyayı ve olayları neden-sonuç ilişkisiyle açıklayan, Materyalizm’in bazı değerlerini içeren bir Buddhizm. Onun düşüncelerini sıradan insanlar ve aşaS; halk tabakalım anlayamazdı. C) nedenle destek, şehidi bnriıjv^krdiu.v soylarda n geldi.

ilkel ropk^da,; Buddhizm’i ancak ilkelleşmesi pahasına kabul edebilirlerdi ve nitekim Buddhizm geniş kitlelere yayıldıkça ilkelleşti. Buddha eğer çalışmaya izin verseydi (örneğin manastırın bir köşesinde birkaç keşişin sebze ekmesine izin verseydi) o zaman yok etmek istediği mülkiyet duygusunu kendi eliyle azdırmış olacaktı ve bunun önü alınamayacaktı. Buddhıst Sangha örgütünde ise her keşişin dilenme tası, giysi gibi birkaç eşya dışında özel mülkiyeti bulunmazdı. Feodalizme karşı pasif kalmasının nedeni de bunu o gün için değiştirebilecek düşünsel altyapının hazır olmamasıdır. Şiddet uygulayacak bir ordu oluşturmak ise Buddha düşüncesine tamamen karşıttır. Kendisi bizzat “şiddet Şiddeti doğurur” diyordu. O bugünkü dünyada yaşamıyordu, onun sınıfsal İlişkilerini, aşiret ve feodalizm bağlantılarını bugünden 2500 yıl geriye bakarak yapmak yanlış olur. O halde Buddha’nın Materyalizm ile idealizm arasında bir yerde durduğum! söylemek çok da yanlış birşey olmasa gerek. Çünkü o, açık bir şekilde, kendisiyle çağdaş olan Materyalist Çarvakalardan etkilenmişti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir