Kosta Danaos – Java Büyücüsü

İnsanın aklının ve ruhunun en yüksek potansiyeline ulaşmakta özgür olduğu, olağanüstü ve paranormal olarak görülen güçlerin hayatın gerçekleri olduğu bir dünya hayal edin. Şimdiye dek tedavi edilemez olduğu düşünülen hastalıkların, şifacınm kendi bereketli hayat enerjisinin basit yönetiminde iyileştiği, insanoğlunun dünyada kalan ruhlarla kolayca iletişime geçebildiği, güçlü- yogilerin Yaratıcı Tanrılarıyla bizzat konuşabildiği bir yer hayal edin. Peri masallarının, mitlerle efsanelerin, hikâye kitaplarının ve Hollywood filmlerinin konusu olan böyle bir yerde yaşamak muhteşem olmaz mıydı? Eğer böyle şeyler gerçek olsa, hayatın ayrı bir lezzeti, farklı bir tadı olmaz mıydı? Dünyama hoş geldiniz. Aklıma getirdiğim her şeyin gerçek ve yadsınam az olduğu böylesi bir dünyada yaşıyorum ben. Benim dünyamda Batı bilimi ve Doğu mistisizmi sarmaş dolaş ve ayrılmaz şekilde, aynı gerçekliğin aynadaki yansımaları olarak, eşit ölçüde gerçek ve geçerli halde kol kola yürür. Uyanık kaldığınız her anda, büyük potansiyelimizin bir vergisi olarak gelişme fırsatı buluruz. Böyle bir kaderin çok uzaklarda olduğunu sanabilirsiniz, ancak gerçekte insanlık bunun eşiğinde durmaktadır. İnsanlığın bir kez daha değişme sürecinde olduğuna kuşku yok. Gelenekler kültürlerarası engeller kalkmaya devam ettikçe evrimleşiyor. Eski değerler, idealler ve kavramlar artık körü körüne kabul görmüyor. Bütün inançlardan, ırklardan ve uluslardan insanlar sorgulamakta ve neden diye sormakta daha az tereddüt ediyor. İnsan aklı daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir çılgınlık içinde, teknoloji logaritmik şekilde büyük adımlarla gelişiyor. 7 JAVA BÜYÜCÜSÜ Aya ayak bastık ve okyanus diplerine ulaştık. Çoğu kez ses hızını aştık. Artık çalışmayan bir insan kalbini uygun (ve gönüllü) bir donörünkiyle değiştirebiliyoruz.


Yapay, silikon bazlı bir zekâ yaratmanın yalnızca bir adım ötesindeyiz. Genlerin kutsal topraklarını istila ettik ve klonlar yaratmayı başardık. Görünen o ki, bilgi arayışımızı yalnızca enerji, zaman ve finansal ödenekler sınırlıyor. Sosyal olarak da epeyce ilerledik. Dağılımında farklılıklar olmasına karşın insan ırkı için eğitim seviyeleri zirveye ulaştı. İnsan köleliği ve sömürüsü azalıyor. Başkaldırı dünyanın her yerinde görülüyor. İnsanlar haklarını biliyor ve onlar için savaşmaya, hatta ölmeye gönüllüler (tarihteki imparatorluk ekonomilerinin kölelik düzeni üzerine kurulduğunu düşündüğümüzde, bu hiç de hafife alınacak bir şey değil). Daha da şaşırtıcı olansa pek çok insanın, belki de tarihimizde hiç olmadığı kadar, başka insanların hakları için savaşmaya ve ölmeye gönüllü olmaları. Aynı ölçüde önemli olan bir başka konu, kendini feda eden bu insanların belli bir dini inanca veya uygulamaya bağlı olarak değil, yalnızca insan haklarının korunması gerektiğine inandıkları için bunu yapıyor olmaları. Buna karşı beklenmedik tepkiler de var elbet. Etnik ve dinsel fanatiklik yükselişte. Faşizm bizler için bir kez daha sorun. Çok uluslu şirketler daha büyük kârlar için, çürüm üş yönetimlere ülkelerine saldırmak ve kendi vatandaşlarını kullandırmak için rüşvet vererek güçlerini kötüye kullanıyorlar. Gezegenin ekolojik dengesi, bazılarının iddialarına göre kalıcı olarak, mahvolmuş durumda.

Flora ve fauna ölüyor, gezegen can çekişiyor. Büyük Güç olan Para dünyaya hükmediyor. Tüketicilik günümüzün dini haline geldi. Görünüşe göre bütün gücümüze karşılık -çünkü bizler güçlüyüz- hâlâ cevap bulmamız gereken sorularımız var. Bizler kimiz? Nereye gidiyoruz? Neden buradayız? Yaratılıştan gelen kapasitemiz ne kadar, nihai potansiyelimiz ne kadar? Ölümden sonra, inanıldığı gibi, yaşacak mıyız? Gerçek mutluluk nedir ve ona nasıl ulaşabiliriz? Gerçekten de bir Yaratıcı var nıı? Bu liste, en az insa8 GİRİŞ nın yaşı kadar sonsuz. Bizlerin bu sorulan yanıtlaması mümkün. Bu temel sorunlara başarılı bir çözüm bulmanın sırrı, buna karşın, bu temel cevapları bulmak için uluslar ve insan toplulukları olarak değil de insan türü olarak adanmış bir çaba harcamamıza bağlı. İstenen yöntem, işte bu denli basit ve zor. İnsanlık pek çok farklı yol boyunca gelişti. Hayata karşı geliştirilen kültürel yaklaşımların sayısı doğal ve duyusal uyaranların sayısı kadar. Bazı kültürler görselken, bazıları işitsel, bazıları kokusal, bazıları ise sezgisel. İnsan kültürünün niceliğini tam olarak belirlemek zor ve böylesi bir analiz bu kitabın çapını aşar. Buna karşın, (çok genel konuşursak) baskın bir eğilim olarak Batı bilimi, insanın isteklerine uydurmak için insanın çevresini ölçmek ve değiştirmek niyetiyle hep dışarıya dönük oldu. Öte yandan Doğu bilimi, insan türünün yaratılıştan gelen yeteneklerini ölçmeye ve geliştirmeye çabalamak, genel plandaki rolünü anlamak için içeriye dönük. Bu türde ifadeler kullanmak her ne kadar tehlikeli, bilime aykırı ve batıl olsa da, yalnızca bu metnin amacını berraklaştırmak için şimdilik bu bakış açısını benimsiyorum.

İzninizle türün adanmış gayretleri cümle kalıbına geri dönmek istiyorum. Bu ifade, biz insanların etnik ve ulusal engellerimizi delip geçm em iz ve birlikte çalışmamız anlamına geliyor. Tarih bizlere, geçici olarak gönüllülük eşiğimizi aştığımızda bile inanılmaz olayların ortaya çıktığını anlatmaktadır. Helenistik çağ, örneğin, kültürel etkileşimle neler elde edebileceğimizi açık biçimde gösterir. MÖ 4. yüzyılda Yunanlar, antik Hindistan’la buluşmuş ve dünyanın kaderi ebediyen ve radikal biçimde değişmiştir.1 Kral İskender’le adamlarının kahramanlıkları bu kitabın doğrudan konusu değildir. Buradaki ana fikir kadim insanların o zam an elde ettiklerini bugün de tekrarlamamamızdır. Diğer bir deyişle gelişmememiz ve birbirimizden hayatta kal1 Bu ve diğer numaralanm ış notlar için bkz. Ek 1. 9 JAVA BUYUCUSU mayı, hatta ilerlemeyi öğrenmememiz için herhangi bir nedenin olmamasıdır. 9. yüzyılda Kipling, “D oğu Doğudur, Batı da Batı. Bu ikisi asla buluşmaıhalıdır,” diye yazm ıştır.2 Bu konuda yanılır.

Doğu bugün Batı’yla buluşmuştur ve eğer bizler onların beraberliğini beslersek bunu yapmaya da devam edeceklerdir. Bunun farkında olmak için, her iki kültürün de birbirlerine karşılıklı saygıyla yaklaştığından, birbirlerine tamamen açık olduklarından ve sonuçları paylaştıklarından emin olmalıyız. Bu kolay bir iş değildir. Çin kültürü ve özellikle de Taocu kültür Batı’yı adeta istila etmiştir. Akupunktur hemen her yerde uygulanmaktadır. Her tarafta Çin restoranları vardır. Kung fu filmleri ve TV dizileri dört bir yanda popüler olmuştur. Meditasyon, Batı tıbbı tarafından biyodavranışsal bir durum olarak tanımıştır.3 Tao Te Ching dünyadaki üniversite öğrencileri tarafından okunmaktadır ve çoğu işadamı günlük kararlarında I Ching ve feng shui (Çin kehanet yöntemleri) kullanmaktadır. Çinli Taocu kültüre olan bu popüler ilgiye karşın, Doğu ve Batı arasındaki kaynaşma son zamanlarda yer almaya başlamıştır. Batılı insanlar, genellikle Doğulu yaklaşımı bir ayinsel zırvalık olarak reddeder ya da Batı biliminden daha kadim ve ruhsal olduğu için onu dini bir şevkle kucaklar. Her iki tavır da hatalıdır. İlki burnu büyüklük ederek Çin öğretilerinin değerini reddetmektedir, İkincisiyse denenmiş ve kanıtlanmış binlerce yıllık biyofiziksel teknikleri alıp onları birer dogmaya çevirmiştir. Bu sorun, çoğu Batılının ve Çinlinin umutsuz bir para kazanma arzusuyla bilgi lokmacıklarını benzer şekilde tüketicilerin boğazından aşağı ittirmeye istekli olmalarıyla artmaktadır. Bunun büyük kısmından bizzat Çinliler sorum ludur.

Ne yazık ki Çin bilimi diye bir şey yoktur. Bunun yerine, aile ve klan bilimleri ve Çin ulusundaki insanlar tarafından bin yıl bo2 Rudyard Kipling, “The Ballad of East and West,” 1889. 3 H erbert Benson, Tbc Rclaxation Response (New York: VVilliam Morrovv ve Co., 1975). 10 GİRİŞ yunca geliştirilen sanatlar vardır. Çinliler tarafından geliştirilen bilim hiçbir zaman, Çin’de bile yaygınlık kazanmamıştır. Yalnızca, ayrıcalıklı, iktidar tabanlı azınlıkları ve onların aileleri arasında yaygındır. Geçmişte Çinli bir usta, çıraklarına bildiklerinin yüzde yüzünü öğretmezdi. Bunun yerine, diyelim ki yüzde onluk bir kısmını kendine ayırırdı. Belki de, geri kalanını en gözde öğrencisinin onun ölümünden sonra açması için bir kâğıda yazıyordu. Bu yaklaşımın sonucu olarak her klanın bilgileri toplamı her nesille birlikte yüzde on azalırdı, ta ki karizmatik bir öğrenci gizemi deşifre edip ilk hocanın mevkiine ulaşana kadar. O noktadaysa aynı döngü onun öğrencileriyle sürüp giderdi. Ustaların yetenekleri ve yiğitlikleri efsanelerin ana malzemesini, sonraları da Çin operasının hikâyelerini oluşturmuştur. Günümüzde bütün kung fu filmlerinin kaynağı bunlardır. Daha da kötüsü, ustalar neredeyse hiçbir zaman birlikte çalışmamışlardır.

Bilgilerin paylaşıldığı ve tecrübelerin karşılaştırıldığı bir. Batı üniversitesi fikri onlara büsbütün yabancıdır. Güç, maddi ve ruhsal kâr sağlamak için kullanılmalıdır. Savaş ustaları birbirlerine sık sık meydan okuduğu için bilgi bu yolla kaybolmuştur çünkü çoğunlukla en iyi usta ölmüştür. Bizim Batı kültürümüz için, bu tür bir yaklaşım oldukça şaşırtıcıdır. Bilgi bu denli yayılıyorken bilimi sır olarak saklamak veya mülkiyet altına almak zor ve aslında bizim toplumumuzda istenmeyen bir durumdur. Yine de bu iki kültürün tam bir bütünlük içinde olmasını sağlamak için bir yol vardır, bu da ne Doğulu ne de Batılı olup bu ikisinin birleşimi olan yeni bir bilimin yaratılmasıdır. Geçmiş nesillerin cesur hayalcileri böyle bir disiplini önceden haber vermişlerdir. Bense, bu şekilde bir araya gelmenin insanlığın kaderi olduğuna ve Batı’nın ortolojik4 yaklaşımını Doğu’nun mistik disipliniyle birleştiren böylesi bir bilimin 4 Grekçe’deki ortho -doğru, uygun, düz anlamlarına gelir – ve logic kelimelerinden türeyen ortolojik “uygun m antığı barındıran” anlamındadır. 11 JAVA BÜYÜCÜSÜ günümüzde ve çağımızda şekillendiğine inanıyorum. Bu hikâye, özünde, insanlığın daha iyi bir hayat ve daha üst bir gerçeklik arzusu tarafından seçilen geleceğin gittiği yönü temsil etmektedir. Bu kitapla bir başkası arasındaki temel fark, bir zamanlar var olan bir şeyin tarihsel kaydı değil, halihazırda işleyen, mevcut bir sistemi temsil etmesidir. Bir faraziye veya dogmatik bir inanç sistemi değil, gerçeğin kendisidir. Bu kitapta, Endonezya’da kadim Çin bilimi olan neikung veya “içsel güç”ün ustası olan biri anlatılmaktadır. Adı John Chang’dir ve benim hocamdır.

Bay Chang ilk kez, Lorne ve Lawrence Blair kardeşler tarafından çekilen ödüllü belgesel dizisi Ring ofF ire’la dünyaya tanıtılmıştır.5 Adamın mahremiyeti daha ziyade aşağılayıcı bir takma ad olan Dinamo Ju ckle korunmuştur. Bu belgeselde, Chang Usta imkânsızı sergileyerek dünyayı hayrete düşürmüştür. İlk önce, gözünde iltihap olan Lom e’yi iyileştirmek için kendi vücudunda amper değeri yüksek bir elektrik akımı üretip sonra bu enerjiden yararlanarak Lawrence’ı (ve onun ses kaydedicisini) “vurm uştur”.6 Daha çarpıcı bir sonuç olarak, Chang Usta araştırmacıları, Lom e’yi iyileştiren gücün bir insanı öldürmek için de kullanılabileceği konusunda uyarıda bulunarak bu biyoenerjiyi, buruşturulm uş bir gazete kâğıdını tutuşturmak için kullanmıştır. Bu, neikung hakkındaki Batı dünyasına sunulan ilk belgelenmiş gösteridir. Daha da etkileyici olansa (ben de dahil) dünyadaki on binlerce insanın buna çabucak inanması ve iki kardeşin o an neyi filme aldıkları konusunda hiçbir fikirlerinin olmayışıdır. Neikung teriminin ne anlama geldiğini tam olarak anlamanız için, bu metne bakarak çalışmalısınız. Bu noktada önemli olan, insan gelişiminde ilk kez, Çin kültürüne göre bir hsien, 5 Lom e and Lavvrence Blair. Ring o f Fire: East ofK rakatoa, 1988. 6 Onunla fiziksel temas sağlamak bu noktada elini bir duvar prizine sokmak gibidir. Bu yeteneği, daha iyi bir terimin yokluğundan dolayı elektrogenez (veya elektrikiyet üretimi) olarak adlandırdım. 12 GİRİŞ yani Taocu bir ölümsüz olan bir adamın öne çıkıp, Batı’ya öğretisinin ardındaki gerçekleri açıklamaya gönüllü olmasıdır. John Chang, insan tarihi için eşsizdir. Star Wars efsanesindeki Jedi Şövalyeleri gibi onun da doğaüstü yetenekleri vardır: telekinezi, pirogenez, elektrogenez, telepati, levitasyon, uzak görü, hatta astral görü (daha iyi bir terim olmadığından).

Binlerce insan bunları yaptığına şahit olmuştur. Hocamın güçleri Batılı zihniyete akıl erdirilemez gelebilir. Onun biriktirilmiş enerjisinin ufak bir yüzdesi bile bir insanı, hatta daha büyük bir hayvanı yere serebilir veya iyileştirebilir. Üstelik Bay Chang bir Batılıdır, Java şehrinin bir sakini olarak Avrupa’yı ve Birleşik Devletleri sık sık ziyaret eder. Kendi gibi olan kişileri, öğrenmek ve paylaşmak -onun gibi biri için eşsiz bir özellik, ileride anlayacaksınız- amacıyla bulmak için Çin’i araştırmıştır. Bay Chang’in Doğu ve Batı’nın nihai birleşmesi veya daha şiirsel şekilde, Doğu ve Batı arasındaki köprünün temel ayaklarından biri olduğu söylenebilir. Bu metin özü itibarıyla John Chang’in başlangıç öğretilerini ve onun hayat hikâyesini kapsamaktadır. Yazar olarak ben, Jedi fikrinin akla getirdiği metodu takip etmeye ve Doğulu kavramları bütün Batıkların anlayabileceği bir şekilde sunmaya çalıştım. Bu kitabın vazifesini yerine getirmesi, John Chang’i ve onun öğretilerini onurlandırması için dua ediyorum. Belki de bizler aslında gelişimimiz içinde Tanrı’nın, insan biliminin farklı dallarının bir araya gelişine hükmettiği bir çağda yaşadığımız için talihliyiz. Belki de biz Batıkların, Doğuluların dünyayı bizden korumasına ihtiyacımız var.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir