Lance Armstrong – Yasama Cevrilen Pedal

Sırtımda bir Amerikan bayrağı ve kaskımda Teksas yıldızıyla yüz yaĢımda, bisikletle çığlık çığlığa bağırarak saatte 120 kilometre hızla Alpler’den indikten sonra ölmek isterim. On çocuğum ve onların bile eskitemediği karım beni alkıĢlarken varıĢ çizgisini son bir kez daha geçmek ve sonra, o.bir zamanlar beklediğim dokunaklı ölümümle mükemmel Ģekilde çeliĢircesine, meĢhur Fransız ay-çiçeklerinin bulunduğu bir tarlada yere uzanıp gururla son nefesimi vermek isterim. YavaĢ bir ölüm bana göre değil. Hiçbir Ģeyi yavaĢ yapmam, nefes alırken bile hızlıyım ben. Her Ģeyi hızlı bir ritimle yaparım; hızlı yemek, hızlı uyku. Karım Kristin arabamızı kullanırken çıldırıyorum, çünkü ben yan koltukta sabırsızlıkla kıvranırken, o bütün sarı trafik ıĢıklarında fren yapıyor. “Hadi ama, korkak olma!” diyorum ona. O da bana “Lance, bir erkekle evlensene sen” diyor. oLance Armstrong Hayatımı Teksas’ın arka sokaklarından Champs-Elyse-es’ye kadar her yerde bisikletimle yarıĢarak geçirdim ve hep ansızın ölürsem, bunun, dört çekerli Dodge’uyla beni tepetakla hendeğe yuvarlayacak bir çiftçi yüzünden olacağını düĢünmüĢümdür. Bu gerçekten olabilir, inanın bana. Bisikletçiler büyük kamyonlu adamlarla sürekli bir savaĢ içindedirler. Bana da çarptılar, hem de birçok kereler, birçok ülkede, birçok defa… Kendi kendime dikiĢ atmayı bile öğrendim; tüm ihtiyacınız bir tırnak makası ve dayanıklılık. YarıĢ kıyafetimin altındaki vücudumu görseniz, neden bahsettiğimi anlardınız. Her iki kolum ve sürekli tıraĢlı tuttuğum bacaklarım yara izleriyle dolu.


Belki de kamyonlar bu yüzden üstümden geçmeye çalıĢıyorlar; parlak baldırlarımı görüp fren yapmaktan vazgeçiyorlar. Ama bisikletçiler tıraĢlı olmak zorundadır. Çünkü yoldaki çakıllar derinize battığında, o bölgede tüy olmayınca temizleyip bandaj yapmak daha kolay oluyor. Bir dakika önce otobanda giderken bir sonraki dakika küt diye kendinizi yüzükoyun ve toza batmıĢ bir durumda yerde bulursunuz. Sıcak bir hava dalgası yüzünüze çarpar, yakıcı ve yağlı egzosun tadı ağzınızdadır ve tüm yapabileceğiniz, uzaklaĢan stop lambalarına doğru yumruğunuzu sallamaktır. Kanser de iĢte böyleydi. Tıpkı bir kamyonun sizi yoldan atması gibi ve Ģu an bunu kanıtlayacak yara izlerim de var. Kalbimin tam üstünde, göğsümün yukarı tarafında sondanın yerleĢtirildiği buruĢuk bir yara mevcut. Kasığımın sağ tarafından uyluğumun üstüne kadar kesip testislerimi çıkardıkları yerde bir ameliyat çizgisi uzanıyor. Ama esas ödülüm, kafatasımdaki, bir atın ardı ardına bıraktığı çifte izlerine benzeyen iki derin yarım ay Ģekli. Bunlar beyin ameliyatından geriye kalanlar. Yirmi beĢ yaĢımdayken prostat kanseri oldum ve neredeyse ölüyordum. YaĢama ihtimalim % 40’tan daha azdı ve açık konuĢmak gerekirse bazı doktorlarım bu risk yüzdesi12 Önce ve Sonra o ni verirken bile oldukça cömert davranmıĢlardı. Ne ölümün, ne kanserin, ne beyin ameliyatının ne de bel altı sorunlarının kokteyl partisi muhabbetlerine benzemediğini biliyorum. Ama burada bulunuĢum zevkli bir sohbet için değil.

Size gerçeği söylemek istiyorum. Eminim hepiniz Lance Armstrong’un nasıl olup da bu kadar önemli biri haline geldiğini ve herkes için nasıl bir esin kaynağı olduğunu, 2290 millik bir yol yarıĢı olan ve dünyanın en zorlu sportif yarıĢması olarak kabul edilen Fransa Bisiklet Turu’nu (Tour de France) nasıl kazandığını merak ediyorsunuzdur. Ġnancımı, sırrımı, mucizevi dönüĢümü ve Greg LeMond ve Miguel In-durain gibi büyük isimlerin arasına, rekorlar kitabına nasıl girdiğimi duymak istiyorsunuzdur. Alpler’e lirik tırmanıĢımı, Pireneler’i kahramanca fethediĢimi ve bunun nasıl hissettirdiğini öğrenmek istiyorsunuzdur. Ama aslında Fransa Bisiklet Turu hikâyenin en önemsiz kısmını oluĢturuyor. Bazı Ģeyleri ne söylemek, ne de dinlemek kolaydır. Ġlk olarak sizden, kahramanlar ve mucizelere dair düĢüncelerinizi bir kenara bırakmanızı istiyorum; çünkü ben hikâye kitabı malzemesi değilim. Bu, Disneyland veya Hollywood değil. Örneğin Fransa’nın dağ ve tepelerinde uçtuğumu söyleyen yazıları okudum. Ama tepede uçulmaz; yavaĢ yavaĢ ve acı çekerek mücadele edilir ve belki, eğer çok çalıĢırsanız zirveye herkesin önünde varırsınız. Kanser de bunun gibi bir Ģey. Ġyi ve güçlü insanlar da kanser olur ve kanseri yenmek için bütün doğru Ģeyleri yaparlar, ama yine de ölürler. Öğrendiğiniz gerçek doğru budur. Ġnsanlar ölür. Bunu öğrendikten sonra diğer bütün sorunlar önemsizdir.

Ufak tefek görünürler. Hâlâ neden hayatta olduğumu bilmiyorum. Sadece tahminde bulunabilirim. Sert bir mizacım var ve mesleğim bana uzak ihtimallere ve büyük engellere karĢı nasıl mücadele edeceğimi öğretti. Sıkı antrenman yapmayı ve sıkı yarıĢmayı seviyorum. Bunlar, iyi bir baĢlangıç için yardımcı oldu; ama esas belirleyici unsur bunlar değildi. Hayatta olu13 oLance Armstrong sumun daha çok talihin bir cilvesi olduğunu düĢünmeden edemiyorum. 16 yaĢımdayken Dallas’ta, aerobik’in bir devrim gibi doğduğu yer olarak kabul edilen Cooper Clinic adında güvenilir bir araĢtırma merkezine bir dizi testten geçirilmek için davet edildim. Orada bir doktor, ne kadar oksijen alıp kullanabileceğinizi belirleyen ‘maksimum VO2’ testimdeki sonuçların, karĢılaĢtığı en yüksek değerler olduğunu söyledi. Ayrıca çoğu insandan daha az laktik asit üretiyordum. Laktik asit, vücudumuzun yorulduğunda ve yıprandığında ürettiği, ciğerlerimizin yanmasına ve bacaklarımızın ağrımasına sebep olan bir kimyasal maddedir. Kısacası, çoğu insanın dayanabileceğinden daha fazla fiziksel baskıya dayanabilirim ve bunu yaparken de yorulmam. Bu yüzden, bu durumun yaĢamamı sağladığını sanıyorum. Nefes alma konusunda, ortalamanın üstünde bir kapasiteyle doğduğum için Ģanslıyım. Ama böyleyken bile çoğu zaman umutsuz ve berbat bir sisin içindeydim.

Hastalığım beni aĢağılarcasına kendini açığa vuruyor ve bu beni, hayatımı acımasız bir gözle sorgulamaya zorluyordu. Hayatımda utanç verici bölümler vardı; bayağılık örnekleri, yarım kalmıĢ görevler, zaaflar ve piĢmanlıklar. Kendime Ģu soruyu sormalıydım: YaĢarsam kim olmaya niyetleneceğim? Bir erkek olabilmek için aĢmam gereken daha birçok Ģey olduğunu fark ettim. > Sizinle dalga geçmeyeceğim. Kanser öncesi ve sonrası olmak üzere iki Lance Armstrong var. Herkes en çok, “Kanser seni nasıl değiĢtirdi?” diye soruyordu. Aslında esas soru “Beni nasıl değiĢtirmediği” olmalıydı. 2 Ekim 1996 günü evimden ayrıldım ve bambaĢka biri olarak geri döndüm. Nehir kıyısında bir evim, Porsche arabam ve bankada çabalayarak edindiğim bir servetim vardı. Dünyanın en iyi bisikletçilerinden biriydim ve kariyerim mükemmel derecede baĢarılı bir grafik çiziyordu. Sonra, kelimenin tam anlamıyla farklı bir insan haline geldim. Bir yönüyle, eski ben öldü 14 Önce ve Sonrao ve bana adeta ikinci bir yaĢam verildi. ġu an vücudum bile farklı; çünkü ilaç tedavisi sırasında önceden geliĢtirdiğim kasları kaybettim ve iyileĢtiğimde eskisi gibi değillerdi. ĠĢin doğrusu Ģu ki kanser baĢıma gelen en iyi Ģeydi. Niçin hastalandığımı bilmiyorum; ama benim için harika bir Ģeydi ve bundan uzaklaĢmak istemiyordum.

Bir günlüğüne bile olsa neden yaĢamımın en önemli ve en Ģekillendirici olayını değiĢtirmek isteyeyim ki? Ġnsanlar ölür. Bu gerçek, o kadar cesaret kırıcı bir Ģey ki bazen açıkça söylemeye bile dayanamıyorum. “O halde niçin hayatımızı devam ettirmek zorundayız?” diye sorabilirsiniz. Neden hepimiz durup, olduğumuz yere uzanmıyoruz? Ama bir gerçek daha var. Ġnsanlar yaĢar. Bu, diğeriyle aynı derecede gerçek olan bir zıtlıktır. Ġnsanlar en dikkat çekici Ģekillerde yaĢar. Hastayken, bir günde, içinde bir bisiklet yarıĢında göreceğimden çok daha fazla güzellik, zafer ve gerçek gördüm. Ama bunlar mucizevi değil, insanî anlardı. Sonraları baĢarılı bir cerrah olan, ama o sıralar yıpranmıĢ eĢofmanlarla dolaĢan biriyle tanıĢtım. LaTrice isminde oldukça koĢuĢturup duran yorgun bir hemĢireyle arkadaĢ oldum. Bana o kadar iyi baktı ki bu, sadece derinlerden gelen Ģefkat dolu bir yakınlığın sonucu olabilirdi. Ġlaç tedavisi yüzünden saçları dökülen, kirpikleri ve kaĢları olmayan, ama yine de kocaman yürekleriyle savaĢan çocuklar gördüm. Bunu hâlâ tamamen anlayabilmiĢ değilim. Tek yapabileceğim, size ne olup bittiğini anlatmak.

TABĠĠ KĠ BENDE BĠR ġEYLERĠN YANLIġ GĠTTĠĞĠNĠ BĠLMELĠYDĠM. Ama sporcular, özellikle de bisikletçiler inkârla yaĢarlar. Bütün ağrı ve acıları inkâr edersiniz, çünkü yarıĢı bitirmeniz gerekir. Bu bir kendi kendini tatmin etme sporudur. Bütün gün, altı yedi saat boyunca, her türlü hava koĢulunda, çakıllı, çamurlu yollarda, rüzgârda, yağmurda ve hatta dolu altında bile bisiklet üstünde olsanız da acıya teslim olmazsınız. 15 o Lance Armstrong Her yeriniz yaralanır. Sırtınız, ayaklarınız, elleriniz, boynunuz, bacaklarınız ve tabii ki bisiklete oturduğunuz kısmınız yaralanır. Bu yüzden 1996’da kendimi iyi hissetmediğimde buna çok önem vermedim. O kıĢ sağ testisim hafifçe ĢiĢince, kendime bu durumu idare etmem gerektiğini söyledim; çünkü bunu bisiklette kendi kendime yaptığımı veya sistemimin birtakım erkeklere özgü fizyolojik bir durumu telafi etmekte olduğunu sanıyordum. Gerçekten de her zamanki gücümle bisikletime binebiliyordum, o halde durmaya gerek yoktu. Bisiklet, olgun Ģampiyonları ödüllendiren bir spordur. Yıllar süren bir çalıĢmanın sonucunda elde edilen bir fiziksel dayanıklılık ve sadece tecrübeyle elde edilebilecek stratejik bir kafa gerektirir. 1996’da nihayet formumun zirvesine çıkmakta olduğumu hissettim. O bahar, daha önce hiçbir Amerikalının kazanamadığı, Ardennes boyunca devam eden ve çok zorlu bir sınav olan Fleche-Wallonne YarıĢı’m ve Carolina Dağları’nda 12 gün süren 1225 millik Du Pont Bisiklet Turunu kazandım. Klasik bir yarıĢ olan ve bir günde kat edilen 167 mil mesafeli Liege-Bastogne-Liege Yarı-Ģı’nda elde ettiğim ikinciliğe beĢ tane daha ekledim ve kariyerimde ilk kez uluslararası sıralamada ilk beĢe girmek üzereydim.

Ancak Du Pont Bisiklet Turu’nu kazandığımda yarıĢse-verler tuhaf bir Ģey fark ettiler: YarıĢı kazandığımda, bitiĢ çizgisini geçerken, çoğunlukla yumruklarımı aĢağı yukarı piston gibi hareket ettirirdim. Ama o gün bisikletimin üstünde kutlama yapamayacak kadar yorgundum. Gözlerim kan çanağı gibiydi ve suratım da kıpkırmızıydı. Bahar performanslarıma bakılacak olursa kendimden emin ve enerji dolu olmam gerekiyordu. Halbuki düpedüz yorgundum. Göğüslerimin ucu ağrıyordu. Hakkında birazcık bilgim olsaydı, bunun bir hastalık belirtisi olduğunu anlardım. Bu belirti, HCG seviyemin yükseldiği anlamına geliyordu. Hamile kadınlarda salgılanan bu hormon, testisleri 16 Önce ve Sonra o kötü çalıĢmadığı sürece erkeklerde çok az bulunur. Ben sadece bitkin olduğumu düĢünüyor, kendi kendime, “Kahretsin! Yorulacak durumda değilsin” diyordum. Önümde sezonun en önemli iki yarıĢı vardı: Fransa Bisiklet Turu ve Atlanta’daki olimpiyatlar. Bu ikisi tüm çalıĢmalarımın amacını oluĢturan en önemli iki yarıĢtı. BeĢinci günde Fransa Bisiklet Turu’ndan elendim. Sağanak yağıĢ altında devam ettiğim yarıĢta boğaz ağrısı ve bronĢit baĢladı. Öksürüyordum, sırtımın alt kısmı ağrıyordu ve sonuçta bisiklete binemedim.

Basın mensuplarına “Nefes alamadım” dedim. ġimdi o günleri düĢünüyoaım da bu sözler hayra yorulmayacak sözlermiĢ. Atlanta’da vücudum yine pes etti. Zamana karĢı yarıĢta altıncı, yol yarıĢında ise on ikinciydim. Bu performanslar oldukça iyiydi; ama bana iliĢkin beklentilerle kıyaslandığında düĢ kırıklığından baĢka bir Ģey değildi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir