Maeve Binchy – Ask, Bir Kere

Peder Gunn ev işlerine bakan Bayan Kennedy’nin bunu kendisinden çok daha iyi yapacağını biliyordu. Aslında Bayan Kennedy her şeyi kusursuz yapardı; günah çıkartanları dinler, günahları affeder, benedicite duasında Tantum Ergo’yu söyler, defin işlerini yapardı. Bayan Kennedy o role yakışırdı da; Peder Gunn gibi ufak tefek ve toparlak değil, Piskopos gibi ince, uzun boyluydu o. Bayan Kennedy’nin gözleri de çok anlamlıydı ve sanki dünyanın melalini anlıyormuş gibi bakıyordu. Shancarrig’de genellikle pek mutluydu. Ülkenin iç bölgesinde, huzurlu bir yerdi burası. Çoğu kişi burayı yalnızca Barna Ormanı’nın tepesinde yükselen dev bir kaya nedeniyle bilirdi. Bir. zamanlar bu kaya hakkında pek çok varsayım ileri sürülmüştü. Daha büyük bir bütünün parçası mıydı ? Jeolojik açıdan ilginç biryanı var mıydı? Ancak uzmanlar gelmiş ve belki bir zamanlar çevresinde bir yerleşme bulunmakla birlikte, yüzyıllar boyu yağmur ve fırtınaların tüm izleri silip süpürmüş olabileceğini söylemişlerdi. Hiçbir tarih kitabında böyle bir şeyden söz edilmemişti. Ortada yalnızca kocaman bir kaya vardı. Carrig de İrlanda dilinde kaya demek olduğundan, köye de bu isim verilmişti: Shancarrig, yani Eski Kaya. Shancarrig’deki Kutsal Kurtarıcı Kilisesi’nde yaşam güzeldi. Rahip Monsenyör O’Toole titiz, ama sağlıksız bir adamdı ve bu yüzden yardımcısının işleri dilediği gibi yürütmesine izin veriyordu.


Peder Gunn köydeki insanlar istasyona gidip İngiltere ya da Amerika’ya göç eden evlatlarının ardından el sallamak zorunda kalmasınlar diye, onlar için daha çok şey yapabilmeyi aramıyordu. Keşke veremin kolayca kök salıp mezarlığın ölümün yakışmayacağı kadar genç insanlarla dolmasına yol açan rutubetli evlerin sayısı 3 daha az olsaydı. Keşke zaten yorgun olan kadınlar bir de doyuramayacakları kadar çok çocuk yapmak zorunda olmasalardı. Ama kendisiyle birlikte ilahiyat öğrenimi gören tüm gençlerin de benzer kasabalarda aynı şeyleri dilemekte olduklarını biliyordu. Kendisinin dünyayı değiştirebilecek biri olduğunu düşünmüyordu. Öncelikle, öyle birine de benzemiyordu. Peder Gunn’ın gözleri tıpkı bir çöreğin üstündeki iki üzüm tanesine benziyordu. Uzun zaman önce, Peder Gunn gelmeden çok önce bir Bay Kennedy vardı, ama zatürreeden ölmüştü. Her yıl ölüm yıldönümünde ruhuna bir ayin yapılır ve Bayan Kennedy’nin üzgün yüzü, ondan fazlası olanaksız gibi görünse de, her yıl daha da kederli bir ifadeye bürünürdü. Ancak daha kocasının ölüm yıldönümü yaklaşmamış olmasına rağmen şimdiden çok kederliydi ve bunun nedeni de Shancarrig okuluydu. Bayan Kennedy, Piskopos’un ziyareti söz konusu olduğuna ve kendisi de rahiplerin evini çekip çevirdiğine göre, hazırlıkların sorumluluğunun kendisine verilmesi gerektiğine inanıyordu. Kendini zorla kabul ettirmek değildi amacı, bunu her zaman söylüyordu, ama Peder Gunn gerçekten iyice anlamış mıydı ? O öğretmenlerin; okuldaki, din işleriyle ilgisi olmayan o öğretmenlerin ve öğrencilerinin törenin sorumluluğunu üstlenmeleri mi bekleniyordu gerçekten? Bayan Kennedy kendisinin sabah, öğlen ve akşam yüksek makamdan kişilerle beraber olduğunu ima ederek, “Onlar piskoposlara alışık değillerdir” dedi. Ancak Peder Gunn ısrarlıydı. Konu okulun açılmasıydı, Piskopos takdis edecek ve Kutsal Yıl çerçevesindeki bir sürü törene ek bir tören daha düzenlenecekti, ama söz konusu olan öğretmenler ve öğrencilerdi. Kilisenin yöneteceği bir durum değildi.

Bayan Kennedy, “Ama okulun yöneticisi Monsenyör OToole” diye itiraz etti. Yaşlı ve hasta rahip cemaat işlerinde pek az rol oynuyor ve her şey enerjik yardımcısı Peder Gunn tarafından yürütülüyordu. Tabiî pek çok bakımdan işleri Bayan Kennedy’ye bırakmak, onun sistemi kurup kilisenin düzenlediği her türlü etkinlikte ihtiyaç duyulan eski kek kalıplarım, ağır hamurlan, kocaman çaydanlıkları hazırlamasını sağlamak çok daha kolay olurdu. Ancak Peder Gunn ağır basmıştı. Bu okulun töreniydi ve okul yönetecekti. Bayan Kennedy’nin şapkasını ve eldivenlerini giyerek, orada durup kederli bakışlarla seyredeceğini biliyordu. Tanrı’dan her 4 şeyin yolunda gitmesini, öğretmenler genç Jim ve Nora Kelly’ye töreni doğru dürüst düzenlemeleri için yardımcı olmasını diledi. Ders verdikleri o genç yabanîler güruhunu da bir şekilde kontrol altında tutmaları gerekecekti. Ne de olsa, Tanrı’nın da bu işle ilgisi vardı ve Kutsal Yıl’ın köyde anlamlı geçmesi önemliydi. Bu işin başarıyla sonuçlanması yalnızca Piskopos’u etkilemek için değil, çocukların okullarını ve Orada edindikleri değerleri anımsaması açısından da Tanrı’yı ilgilendiriyor olmalıydı. Rahip o dev kızıl kayın ağacının yanı başındaki küçük bir taş bina olan okulu çok seviyordu. Orayı ziyarete gitmeye ve kitaplarının üstüne eğilmiş küçük kafaları seyretmeye bayılıyordu. “Oyalanmak zaman çalan bir hırsızdır” diye yazıyorlardı. Bir seferinde “Sizce bu ne demek?” diye sormuştu. Çocuklardan biri iyi niyetle, “Ne demek bilmiyoruz peder.

Yalnızca yazmamız gerekiyor” diye açıklamıştı. Shancarrigli çocuklar pek de kötü değillerdi aslında; düzenli olarak onların günah çıkartmalarını dinliyordu. En büyük günah, ağır bir ceza vermeyi unutmaması gereken tek günah, bir kamyona takılmaktı. Peder Gunn’ın anlayabildiği kadarıyla bu, hareket halindeki bir ağır vasıtaya asılıp şoförden habersiz gitmek demekti. Doğal olarak hem anne babaların, hem de oradan gelip geçenlerin büyük tepkisini çekiyordu, o yüzden rahip de bu işin cezasını tam on yıl tespih çekme cezası vererek uyguluyordu. Bu, çocuklara yönelik cezalar arasında görülmemiş bir örnekti. Ama kamyonlara takılmalarını bir yana bırakırsak onlar iyi çocuklardı, değil mi? Piskopos geldiğinde hem okulu hem de Shancarrig’i onurlandıracaklardı, değil mi? Çocuklar dönem boyunca hep bunu konuştular. Öğretmenler onlara tekrar tekrar bunun ne büyük bir onur olduğunu anlattılar. Piskopos normalde böyle küçük okullara gitmezdi. Onu ancak ergenlik çağma geldiklerinde büyük şehirdeki ayinde görebilen çocukların aksine, kendi okullarında ağırlayacaklardı. Günlerce temizlik yaptılar. Kapı ve pencereler boyandı. Bisikletlerin durduğu sundurma tanınmayacak ölçüde derlenip toparlandı. Sınıflar pırıl pırıl cilalandı. Piskopos hazretleri belki okulu gezerdi.

Kesin değildi, ama her olasılığı düşünmek lazımdı. Bahçenin ortasındaki kızıl kayın ağacının altına uzun masalar konulacaktı; üstlerine tertemiz, bembeyaz çarşaflar serilecekti. Çarşaf oldukları belli olmasın diye kasabanın terzisi Bayan Barton kenarlarına çok güzel fistolar yapmıştı. Masalara vazolar do 5 lusu çiçekler, demet demet leylaklar ve haziran ayında Barna Ormanı’nda yetişen o güzelim mor orkideler konacaktı. Özel bir masaya da bembeyaz, iyi bir örtü serilip üstüne de Piskopos hazretlerinin okulu takdis ederken gümüş kaşıkla alıp serpmesi için Kutsal Su konacaktı. Çocuklar ilahiler söyleyeceklerdi. Bunları her gün prova ede ede artık kusursuz bir şekilde söylemeye başlamışlardı. Çocukların şölene katılıp katılmayacakları henüz belli değildi. Cesur olanlarından bazıları sormuş, ama tatmin edici bir cevap alamamışlardı. Hayan Kelly, “Bakalım” demişti. Bay Kelly, “Her zaman midenizi düşünmeyin” demişti. Pek umut yok gibiydi. Bütün bunlar okulda yaşanacak olmasına rağmen, aslında çocuklarla pek ilgisi yoktu; her şey kasaba içindi. Tabiî bir şeyler olacaktı, bunu biliyorlardı. Ancak, yetişkinlerin servisi tamamlandıktan sonra Bir parça ekmek ve tereyağı, üstüne de birazcık sandviç malzemesi alabilirlerdi belki; ya da şekerli ve çikolatalı bisküviler bitince sadelerinden birkaç tane artabilirdi.

Şölen Shancarrig’de ortaklaşa bir çabayla gerçekleşecekti, o yüzden hepsi işin bu yönünü biliyordu. Katkıda bulunmayacak tek bir ev bile yoktu. Nessa Ryan, “Kâselerle reçel ve krema, üstünde de çilekler olacak” diyebiliyordu. “O büyükler için!” Eddie Barton bunun haksızlık olduğunu düşünüyordu. “Reçelleri annem yapıyor, kremayı da o veriyor. Bayan Kelly kremanın okulda çırpılacağını ve süslemede kullanıldıktan sonra akmasın diye son anda konacağını söyledi.” Leo Murphy de, “Çikolatalı pasta da var. Hem de iki tane” dedi. Bütün bunların yalnızca Piskopos, rahipler ve diğer büyükler için olması haksızlıktı. Çocuklara da herkesin önünde terbiyeli davranmaları tembih edilmiş, hatta emredilmişti. Maura Brennan, “Bize de biraz vermek zorundalar” dedi. “Yoksa haksızlık olur.” Peder Gunn bu sözleri duyunca çocukların masumiyetine hayret etti. Eline geçen her peniyi içkiye yatıran Paudie’nin kızı Maura gibi bir çocuğun hâlâ adalete inanması çok dokunaklıydı. “Sana ve arkadaşlarına mutlaka bir şeyler kalır Maura” dedi ona Teselli ettiğini zannediyordu, ama kızın yüzü kızardı.

Kutsal bir günde yiyecek istediğini rahibin duymuş olması son derece 6 kötüydü. Kız arkasına yaslandı ve saçlarını yüzüne düşürdü. Ancak, Peder Gunn’ın başka sıkıntıları vardı. Piskopos zayıf, sessiz bir adamdı. Bir yerlere yürümekten çok, kayıyor gibi giderdi. Uzun cüppesinin ya da gösterişli giysilerinin altında ayak değil, tekerlekleri var gibiydi. İstasyondan okula arabayla değil, yürüyerek gelmek istediğini bildirmişti bile. Bu kayar gibi yürüyen biri için, serin bir günde pek hoştu. Ancak sıcak bir günde o kadar hoş olmazdı, çünkü Piskopos Shancarrig’in pek de iç açıcı olmayan yanlarını görürdü. örneğin, Johnny Finn’in barında Johnny, saygı gereği kapılarım kapatacağını, ama müşterilerini rahatsız etmeyeceğini söylemişti Peder Gunn “Şarkı söylerler. Saygısızlık ederler” diye neredeyse yalvarmıştı. Johnny ise ısrar etmiş, “Ya bir de sokaklarda olsalar neler yaparlar, bir düşünün peder” demişti. O gün hakkında öyle çok şey konuşulmuş ve katılacakların sayısı öyle büyütülmüştü ki, çocuklar gitgide huzursuzlanıyorlardı. Niall Hayes, “Bize hiç reçel ve krema kalacağının garantisi yok” dedi. “Ben özel kaselerden, tabak ya da çatallardan söz edildiğini duymadım.

” “Hem Nellie Dunne gibilerini başıboş bırakırlarsa, onlar herkesten önce her şeyi yiyip bitirirler.” Nessa Ryan endişeyle dudaklarım kemirdi. Foxy Dunne, “Biz kendi işimizi kendimiz hallederiz” dedi. Gözlerini iri iri açıp ona baktılar. Her şey sayılacaktı, onları öldürürlerdi, delirmiş olmalıydı. Foxy, “O gün bir çaresine bakarım” dedi. Peder Garındı tören günü yaklaştıkça uyku tutmaz olmuştu. Neyse ki, Foxy’nin planları kulağına gelmemişti. Bayan Kennedy her ihtimale karşı mutfakta birtakım acil durum hazırlıkları yapacağını söyledi. Her ihtimale karşı. Bunu birkaç kez tekrarladı. Peder Gunn ona hangi ihtimale karşı diye sorma zevkim tattırmadı. Pekâlâ biliyordu. Bayan Kennedy, onun muazzam bir dinî törenin yönetimini küçük bir okuldaki din adandığımla ilgisi olmayan kişilere bırakmasındaki aptalca güvenden söz ediyordu. Başım iki yana salladı ve özel gün onuruna baştan ayağa siyahlar giyindi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir