Marc Van De Mieroop – Hammurabi

Hammurabi, M.Ö. 179 2’de Babil Kralı oldu. Tahta çı ktı ğı nda epeyce genç olmalı , çünkü kırk üç yı l boyunca tahtta kaldı ; ama kral olduğunda onları nda mı ydı , yirmilerinde miydi, otuzları nda mı ydı bilmiyoruz. O zamanlar yaşam süresi şimdikinden daha kısaydı , ama bazı kişilerin yetmişine kadar yaşamış olduğu biliniyor ve büyük ihtimalle Hammurabi de bunlardan biriydi. Annesinin adı bilinmiyor. Tahtta selefi olan babası nı n adı Sin-muballit’ti ve o da yirmi yıl krallı k yapmıştı . Her ikisi de Babil şehrini ve çevresini yöneten bağı msız krallar hanedanı ndan geliyordu. Hanedanı n 19 00 civarı nda başlayan saltanatı , 1600’lere kadar varlı ğı nı sürdürdü. Bu krallara artı k Babil’in Birinci Hanedanı deniyor; Hammurabi de hanedanı n en şöhretli mensubudur. Siyasal olarak Babil, o zamana dek Mezopotamya’yı baştanbaşa kaplayan sayısız şehir devletinden -bir şehir merkezinden yönetilen küçük bölgelerden- biriydi. En eski şehir devletlerinin kuruluşu M.Ö. 3000’e kadar dayanı yordu, diğerleri daha yeniydi ve Hammurabi tahta çı ktı ğı sı rada Babil de henüz 400 yıldır varlı ğı nı sürdürüyordu. İkinci binyılı n ilk yüzyılları nda şehir devletleri, Basra Körfezi’nden güney Türkiye dağları na, günümüz İran’ı nı n batısı ndan Akdeniz kıyıları na kadar her yere dağılmış durumdaydı .


Çoğu şehir devletinde kral ve etrafı ndakilerin kaldı ğı bir saray bulunuyordu. Hepsinin merkezinde, devletin baş ilahı na tapı nmak için kullanılan en az bir tapı nak vardı . Hepsinin ordusu vardı ; ordunun büyüklüğü nüfusa ve zenginliğe göre değişiyordu. Bu devletler çoğunlukla birbirine yakı n oldukları ve nüfusları nı beslemek için tarım alanları na ihtiyaç duydukları için çatışmalar ilişkilerinin normal bir parçası ydı . Dört bin yıl sonra kadim kaynakları n merceğinden geçirerek oluşturduğumuz bakış açısından, hu şehirlerin sürekli birbiriyle savaş 2 HAMMURABİ halinde oldukları bile düşünülebilir. Kimi zaman bir şehir, askeri başarı elde ederek geniş toprakları fethedip diğerlerine boyun eğdirebiliyordu -belki bir kaç onyıl, belki bir yüzyı l- ama merkezi güç düşüşe geçtiğinde bağı mlı şehir devletlerinin bağımsı z hanedanları yeniden ortaya çı kı ­ yordu. Ama şehir devleti ideali giderek çaptan düşüyordu ve teritoryal kontrolün sağlamlaştırı lması ağır ağır da olsa yaygı nlaşı yordu. Hammurabi’den üç yüzyı l önce Mezopotamya’nın en güneyindeki Ur şehri, günümüz Bağdat’ından Basra Körfezi’ne kadar bir bölgenin (daha sonra buraya Babilonya denecekti) tamamı nı birleştirmişti ve Babil şehri de bu bölgenin içindeydi. Bu birlik dağı ldı ğı nda kökenleri bu şehirlere değil göçebe çobanlara dayanan kişiler, yerel tahtlardan birkaçı nı ele geçirdi. Bu kişiler şehir halkı ndan farklı bir dil konuşuyorlardı , yani Akkadca değil Amurru dili kullanı yorlardı ve kendilerine özgü gelenekleri ve tanrı ları vardı. Ama şehirlerin hükümdarları haline geldiklerinde kadim kent adetlerini kabul ettiler, Akkadca yazı yı kullandı lar ve hem ibadet hem yönetim bakımından şehir hükümdarları nı n uygulamalarını benimsediler. Ne var ki, çifte geçmişlerini de unutmadı lar: onlar aynı anda hem şehir kralları hem de aşiret şeyhleriydi (Bu tabir anakronik ve daha sonraki Ortadoğu terminolojisine dayanı yor, ama aradaki ayrı m aşağı yukarı aynı). Hammurabi de Amurru soyundandı. Antik Mezopotamya’daki tüm isimler gibi kısa bir cümleden oluşan adı ndan da bunu anlamak mümkün. Pek çok isimde tek bir dil kullanı lır.

Örneğin Hammurabi’nin babası Sin-muballit’in adı tamamen Akkadcaydı ve “Tanrı Sin hayat verendir” anlamı na geliyordu. Hammurabi sözcüğü ise Amurru dilinde “aile” (hammu) ile Akkadca sı fat “büyük”ten (rabi) oluşuyordu. (Kimi araştırmacı lar bu adı n tamamı nı Amurru dilinde okurlar: “Ammurapi”, yani “iyileştiren hısı m”. ) Benzer şekilde Hammurabi’nin unvanları da her iki kültüre birden gönderme yapar: çoğunlukla kentsel rolünü gösteren bilindik “Babil Kralı” unvanını kullanmıştır ama zaman zaman kabile ilişkisine göndermede bulunan “Amurru ülkesinin kralı ” ya da “babası ” unvanı nı da kullanır. Hammurabi’nin ailesi de dönemindeki diğer ailelere benziyordu ve kültürel geleneklerin birbirine karışması tüm Ortadoğu’da yaygın bir durumdu. Güney Mezopotamya’da Antik Babil mirası ağır bası yordu: Sümer ve Akkad karışı mı , ayrıca biraz da Amurru öğeleri. Kuzey Mezopotamya’da ilk Yıllar 3 Arnurru ve Hurri gelenekleri hakimdi. Güneybatı İran’da yerel Elam kültürü Babil’in kuvvetli tesiri altı ndaydı . Batı Suriye’de Arnurrular ve diğer yerel kültürler de Babil’in uygulamaları nı kabul ediyordu. Babilliler’in yazı kültürü Ortadoğu’nun tamamında yayı lmıştı . Nüfusun bir hayli küçük bir azı nlı ğı nı oluşturan yazı yazanlar, dördüncü binyı l sonunda güney Mezopotamya’ da geliştirilen çiviyazısı ve kil tablet tekniğini kullanı yordu. Birbirinden farklı diller konuşuyorlardı -Akkad, Arnurru, Elam, Hurri, Sümer dilleri ve muhtemelen başka diller de- ama birbirleriyle temas kurarken hepsi de Babilce yazı yordu. Hamurabi babası nı n yerine tahta geçtiğinde Babil Krallı ğı 60 km’ye 160 km kadar bir büyüklüğe sahipti. Hammurabi’den önceki krallar, Borsippa, Kiş ve Sippar gibi bazı komşu şehir devletlerini kendi krallı kları na ekleyerek, Babil şehri etrafı ndaki küçük toprak parçası nı genişletmişlerdi. Krallı ğa dahil edilen Borsippa, Kiş ve Sippar kentleri, önemli şehirler olarak kaldı lar.

Bu şehirler, Dicle ile Fırat’ı n birbirine en yakı n olduğu yeri, yani Babil’in en kuzeyini kontrol ediyorlardı . Hammurabi başa geçtiğinde, krallı ğı Ortadoğu’daki birçok krallı ktan biriydi ve en önemlisi olduğu kesinlikle söylenemezdi. Jeopolitik durum karmaşı ktı ve önceki yı llarda çok şiddetli değişimler yaşanmıştı . Tam da Hammurabi kral olduğu sıralarda, Larsa’nı n kralı Rim-Sin Babilonya’nı n güneyiyle ortası nı , yani Babil şehrinin güney sı nırı ndan Basra Körfezi’ne kadar olan bölgeyi birleştirmişti. Birlik sağlamak için tüm komşuları nı fethetmiş, en nihayetinde de Ur’un düşüşünden beri orta Babilonya’ya hakim olan İsin’i toprakları na katmıştı . Bu yüzden, Hammurabi güneyde ürkütücü bir hasımla karşı karşı ya kaldı : Rim-Sin, Hammurabi’nin babası Sin-muballit’in kendisine karşı 18 10’da İsin ve Uruk’la birlik olduğunu ve sonrası nda da sı k sı k çatışmalar yaşadı kları ­ nı unutmamıştı . Hammurabi’nin kuzeydoğudaki komşusu da güçlüydü. Dicle’nin öte yanı ndaki Diyala Irmağı boyunda Eşnunna devleti vardı . Eşnunna kralları Zagros Dağları ‘ndan aşağı daki ı rmağı n bulunduğu ovaya kadar olan bölgede iktidarı pekiştirmiş, hatta daha kuzeydeki bölgelere doğru haşarı lı seferlere çı kmışlardı . Babil’i kendi başı na bırakmış görünüyorlardı, ama Dicle’den geçişleri kontrol eden şehirler üzerinde hak iddia ediyorlardı. Örneğin günümüz Bağdat’ı nı n alt tarafı nda kalan birkaç şehir Eşnunna ‘nı n sı kı denetimi altındaydı. 4 HAMMURABİ Dicle’nin doğusunda, Eşnunna’nın 300 km kadar güneyinde güçlü Elam devleti bulunuyordu. Elam’ın batıdaki başkenti Susa’nın dördüncü binyıla kadar uzanan saygın bir tarihi vardı. Dicle ile Fırat arasından geçen tek yol kuzeye, Zagros’un eteklerine doğru gidip ve Eşnunna Krallığı’ndan geçtiğinden, Elam bir bakıma bu topraklardan yalıtılmış durumdaydı. Ama Elam güçlü ve zengindi, üstelik tüm devletlerin saygısını ve korkusunu kazanmıştı.

Yöneticisi Babil’in iç meselelerine karışabiliyor, isteklerini dayatabiliyor ve anlaşmazlıklarda nihai hükmü veriyordu. Ama Hammurabi’nin ilk krallık yıllarında Elam hükümdarı, Mezopotamya topraklarını doğrudan kendi krallığına katmaya yönelmeyerek mesafesini korudu. Mezopotamya’nın işlerine aktif olarak karışan, dönemin bölgesel süpergücü, Babil’in kuzeyinde kalan, uzaktaki Yukarı Mezopotamya Krallığı’ydı. Bu devleti Şamşi-Adad adıyla tanınan bir kral kurmuştu. Bu kralın şahsi geçmişi krallığının geçmişiyle iç içe geçmişti. Şamşi-Adad’ın kökenlerine ve saltanatının ilk dönemine ait çok az bilgi vardır. Tıpkı Hammurabi gibi o da bir şehirde iktidarı alan Amurrular’ın soyundan geliyordu, ama bu iktidarın ilk olarak hangi şehirde alındığını tam olarak bilemiyoruz. Şamşi-Adad’ın babası da bir şehir hükümdarıydı. Adı bilinmeyen bu şehir, muhtemelen Babil ile Eşnunna arasında bir yerlerdeydi. Ayrıca bu hükümdarın komşularına karşı seferlere çıktığını da biliyoruz. Şamşi-Adad, on dokuzuncu yüzyıl sonunda bilinmeyen bir tarihte babasının yerine tahta çıktığında, Eşnunna’nın geçici zayıflığından faydalanarak Kuzey Mezopotamya’nın geniş bölgelerini işgal etti. Olayların kronolojik gelişimi çok net olmasa da bazı ayrıntılar açıkça biliniyor. 1811 ‘de Şamşi-Adad Dicle boyundaki bir şehir olan Ekallatum’u ele geçirdi. Üç yıl sonra yakınlardaki Asur şehrini fethetti. Kuzey Mezopotamya’ daki en eski şehirlerden biri olan Asur şehri, Babil, İran ve Anadolu arasındaki uzun mesafeli ticarette merkezi bir rol oynuyordu.

1 808’de Şamşi-Adad, Asur tahtına geçti ve iktidarını meşrulaştırmak için kendisinin ve atalarının adlarını resmi kral listesine ekletti. Bu belgenin sonraki nüshalarına bakılırsa, otuz üç yıl daha burada hükümdarlık yapmıştır. Dicle Vadisi’nin batısında kuzey Irak ve Suriye’nin engin ve bereketli ovaları, ayrıca Anadolu ve Akdeniz’e giden yollar uzanıyordu. Dolayısıyla, bu yönde genişlemenin çok büyük ekonomik getirileri olabilirdi. Ayrıntılar çok açık olmamakla beraber, görünüşe bakılırsa Şamşi- ilk Yıllar 5 Adad batı da bulunan küçük krallı kları aşama aşama e le ge çirmiş ve kimile rini ke ndi de vle tine katarke n, kimile rini de vassalı olan ye rli kralları n idare sine bırakmı ştı . Batı da en güçlü hasmı , Yahdun-Lim’in hükme ttiği Mari Krallı ğı ‘ydı. Bu krallı k hem Orta Fırat Vadisi’ni he m de Habur’un güne yini e linde tutuyordu. İki de vle t Mari’nin kuze yinde ki b ölge le r için savaştı ve ilk başta Yahdun-Lim daha başarı lı oldu. Ama 179 4 c ivarı nda ke ndi oğlu Sumu-Yaman onu öldürüp Mari Krallı ğı ‘nı n başı na ge çti. Ne var ki, o da iktidarı nı uzun süre de vam ettireme di; üç yı l sonra, · 179 6′ da Şamşi-Adad Mari’yi e le ge çirip toprakları nı ke ndi de vle tine kattı. Şamşi-Adad’ı n yarattı ğı ve bizim Yukarı Me zopotamya Krallı ğı adı nı ve rdiğimiz de vle t, ke ndi dönemine göre muazzam büyüklükte ydi. Kuzey Me zopotamya’da Dic le ile Fı rat arası nda 400 km boyunc a uzanı yordu ve Babil Krallı ğı sı nırı ndan Türkiye dağları na kadar da yine takribe n aynı uzunluktaydı. Nüfus yoğunluğu Güney Me zopotamya’da-kinden çok daha düşüktü ve toprakları nı n büyük bir kısmı kalıc ı ye rle şime imkan ve rme yece k kadar çoraktı . Şamşi-Adad, krallı ğı çok büyük olması na rağme n kazandı ğı zafe rle rle ye tinme di. Kimi zaman mütte fikle riyle birlikte , kimi zaman onlara karşı uzaktaki bölge le re doğru se fe rle rini sürdürdü.

Krallı ğı nı n ge nişliği saye sinde, büyük ölçüde oğulları nı n idare sine dayanan bir örgütse l yapı kurdu. Şamşi-Adad krallı ğı n kuze yinde ke ndisini yüce kral ilan e tti ve Şe hna adlı me vc ut bir şe hri ye nile ye re k adı nı Şubat-E nlil olarak de ğiştirdi. Ölümünde n sonra uzun süre hükümdarlı ğı nı sürdürece k ve sı k sı k Hammurabi’yle temas kurac ak olan büyük oğlu İşme -Dagan, de vle tin doğu kısmı nı yöne tme k üze re E kallatum’un kralı oldu. Küçük oğlu Yasmah-Addu da Mari’ nin hükümdarı oldu ve batı daki me se le le rle uğraştı . Baba oğulları nı sı kı de ne tim altı nda tuttu, me ktupları nda bolc a tavsiye le rde bulunup talimatlar ve rdi ki bu me ktupları n çoğu daha sonra Mari’de ki kazı larda bulunmuştur. Karde şler ke ndi araları nda da süre kli temas halinde ydile r ve büyük olanı , çoğunlukla küçüğüne patronluk taslı yordu. YasmahAddu, babası tarafı ndan hor görülüyordu. Sı k sı k şöyle azarlarla dolu me ktuplar alı yordu: Ne diye tek tel sakal yok yüzünde? Ne zaman evinin idaresini eline alacaksın? Ağabeyinin koca koca orduların başına geçtiğini görmüyor musun? Artık sen de kendi evinin, kendi sarayının idaresini eline al ! 1 6 HAMMURABİ Anlaşı lan Şamşi-Adad pek de destekleyici bir baba değildi. Yukarı Mezopotamya Kralı çok güçlü olduğu için komşuları na isteklerini day atabiliyordu ki bu komşular arası nda, Şamşi- Adad geniş devletini sağlamlaştırdı ktan dört yı l sonra tahta çı kan Hammurabi de vardı . İki kralın diplomatik temasları oldu ve bazı meselelerde işbirliği yaptı lar. Örneğin Fırat boyundaki sı nır kasabası Rapikum’ da iktidarı paylaşmak için bir anlaşmaya vardı lar ve iki tarafı n garnizonları yan yana kuruldu. Sürekli savaşlara giren Şamşi- Adad’ ın müttefik kazanmak için işbirliğine gitmesi akıllı caydı . Hammurabi’ nin daha sonraki diplomatik maceraları nı n değişmez özelliği olan daimi destekçi arayışı , daha o ilk günlerde kendini sı k sık gösteriyordu. Bir noktada İşme-Dagan kardeşi YasmahAddu’ ya şu bilgileri veriyordu. Eşnunna’nın hükümdarı, saraylılar ve özgür insanlar da dahil olmak üzere tüm birliklerini seferber etti.

Upi’de kamp kurup Babil’in hükümdarına sık sık mektup yazarak güç birliği yapmak ve Mankisum şehrini almak istediğini belirtti. Babilli buna rıza göstermedi.2 Mankisum şehri, Dicle nehrinin Eşnunna’ nın kuzey bölgesine geçit verdiği ve o sırada Şamşi- Adad’ ın elinde olan bir bölgeyi kontrol ediyordu. Bu stratejik şehri almak, Eşnunna’ ya büyük bir zafer kazandıracaktı ama yardı ma ihtiyacı vardı . Fakat Hammurabi basiret göstererek bu çatışmanın dışı nda kaldı. Şamşi- Adad, Hammurabi’ yle birlikte çalışmaya gönüllüydü ve zaman zaman ona küçük iyilikler yapı yordu. Yasmah- Addu’ ya bir mektubunda Hammurabi için çoğalttığı tabletler olduğunu belirtmiş ve oğlundan bu tabletleri iletilmeleri için Babil sı nırı ndaki valiye göndermesini istemişti. Ayrı ca kendi ülkesine kaçan Babil uyrukluları da iade etmişti.3 Bunun karşılığında da bazı güçlükleri çözmek için Hammurabi’ nin desteğini istiyordu. Günümüzde Bahreyn olarak bilinen Dilmun Adası’ ndan bir temsilci heyeti saldırı ya uğradı ğı için Mari’ ye ulaşamadı ğında da aynı şey olmuştu. Yasmah- Addu bizzat Hammurabi’ ye ve Babil’ deki dostu olan bir memura yazmış, adamları ­ nı korumaları nı istemişti. Resmi devlet kurumları na gönderilen mektup şöyleydi. ilk Yıllar 7 Sana Zikriya ve İmgurum’u gönderiyorum. Bu heyetin Babil’de size ulaşmasını temin edecekler. Hammurabi’nin gücenmeyeceğini ümit ederim, çünkü bu adamlar daha önce de gelmişti.

Şöyle düşündüm: “Buraya gelmeye kalkıp düşmana yakalanacaklarına, Babil’e giderler ve Hammurabi doğru olanı yapıp onların korunmaları buyruğunu verir, böylece sorunlardan kurtulmuş oluruz.”4 Bu arada Yasmah-Addu, bizzat Hammurabi’ye saygı dozu daha düşük bir mektup yazmıştı : Sana Zikriya ve İmgurum’u gönderiyorum. Bu heyetin Babil’de sana ulaşmasını temin edecekler. Ağabeyin (yani İşme-Dagan) sana gitmeleri gerektiğini söyleyinceye kadar bu heyet seninle kalsın.5 Demek ki Yukarı Mezopotamya’yı yöneten c;1 ile, Hammurabi’yi faydalı bir müttefik sayıyor ama kendi dengi görmüyordu. Yukarı Mezopotamya Kralı ‘nı n işlerinin hep iyi gitmediği başka mektuplardan anlaşılmaktadır. Bazı şehirler, Ş amşi-Adad’ın tarafını terk edip Eşnunna’nı n safı na katı lı yordu ve kimi zaman onları cezalandırmak pek kolay olmuyordu. İşme-Dagan’ ın kardeşine gönderdiği bir başka mektup askeri birliklerin her zaman kolay ve hızlı hareket edemediğini, topyeku n askeri bir tepkiden kaçı nmak için düşmanı kandırmak gerekebileceğini gösteriyordu: Ekallatum’a vardığımda, Harbu şehrinin isyan edip Eşnunna’ya katıldığını duydum. Oraya bir ordu göndermeye karar verdim, ama Yabliya’daki nehir boyunca orduyu taşıyacak kadar gemi yok. Bu tableti alır almaz bana, her biri Yabliya’ya kadar yüz (asker) taşıyacak yirmi gemi gönder. Gemileri boş gönderirsen dikkat çekecektir ve bir casus düşmanı uyarabilir. Bu yüzden gemilerin her birine 50 homer tahıl düşecek şekilde 1 .000 homer tahıl, 100 homer un ve 1 O homer bira yükleyip akıntı yönünde gönder. Bu gemilerin hazırlanması için emir verirken sakın asker sayısından bahsetme. Emirleri şöyle ver: “Yabliya sakinleri için tahıl tayınını, Yabliya kalesinin de un ve bira istihkakını taşıyan bir konvoy göndereceğiz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir