Margery Hilton – Gec Gelen Mutluluk

Hic de umutlandirici olmayan o ilk karsilasmalarindan sonra, cok gecmeden Robert Steele’nin karisi olacagi Miranda’nin aklinin ucundan bile gecmemisti. Butun kadinlarin etrafinda pervane oldugu bir hovardaydi Robert. Ustelik gonul maceralarini evlilige tercih ettigini de kimseden gizledigi yoktu. Tutucu teyzesinin kati disiplini altinda yetismis olan Miranda ise bu cekici, ama ucari adamla mutlulugunun uzun surecegine bir turlu inanamiyordu. Hele o Lissa denilen kadin varken… …………….BIRINCI BOLUM……………… Byrne alanindaki uc numarali evin kapisi, yirmi dakika icinde ikinci kez siddetle kapanarak agaclarla cevrili alanin sessizligini bozdu. Kapi hizla carpinca, bir kosede yalanip duran ufacik bir kedi, alti basamagi ofkeyle inen uzun boylu genc adama korkuyla bakti. Adamin flanel pantolonu kedinin tuylerini yalayip gecmis, pahali ayakkabisiyla hayvancagizin patilerinden birine basmasina ramak kalmisti. Az sonra bir araba kapisinin carparak kapandigi duyuldu. Sarap kirmizisi bir Mercedes ok gibi firladi gitti. Kedi cevresine dikkatle bakindiktan sonra sakin sakin temizlenmeye devam etti. Robert Steele hizla trafik selinin icine daldi. Insanin deli olmasi isten degil, diye dusunuyordu.


Hem vaktini bosa harcamis, hem de insanlara olan guvenini nerdeyse butunuyle yitirmisti. Bu fahise icin neler feda etmisti oysa. Bu son dedi, kendi kendine. Tas yurekli olmayani yok muydu bu kadinlarin? Masum yuzlerine, yumusacik vucutlarina aldanmamak gerekiyordu. Bir cingirakli yilanin masumlugu ve yumusakligindan farki yoktu cunku bunun… Bir daha mi, asla! Ucuncu kez kirmizi isiga takilinca, “ Allah kahretsin!” diye ofkeyle homurdandi. Sert bir ickiyle guvenebilecegi bir dosta ihtiyaci vardi. Direksiyonu oyle kavramisti ki, ellerinin kani cekilmisti. Mike Frears’i bogazlayabilirdi. Sozumona sag koluydu, en guvendigi adamdi. Oysa o ve Catrina… Iki kadehten sonra biraz sakinlesir gibi olmustu. Sokaga ciktiginda saatine bakinca sekizi biraz gectigini fark etti. Sonra birden, buroya ugrayip Strangco sirketiyle yapilacak anlasmanin notlarini almaya karar verdi. Gecesi berbat olmustu. Gresham’da dostlarindan hicbirine raslayamamisti, ustelik zerre kadar istahi da yoktu. Ama yine de geceyi kurtarmak icin bir seyler yapabilir, hic degilse dag gibi yigilmis bekleyen dosyalari gozden gecirebilirdi. Catrina gibi kadinlarin pesinden kosmak guc isti; son haftalarda onun isteklerini yerine getirebilmek icin isleri savsaklamak zorunda kalmisti. Carona- Steele sirketinin burosu, Blackiriars yakinlarinda, Thames nehrine bakan yirmidort katli bir binadaydi.

Giris katindaki donuk lamba ve ust katlardan birindeki isik, binanin Robert’in sandigi gibi bos olmadigini gosteriyordu. Robert arabayi park edip iceri girerken, temizlikci kadinlardan biri de binadan cikmaktaydi. Kadin onu taniyarak merakli bakislarla suzdu. Ama Robert kadini gormezden geldi, ufak bir kapidan cikiveren gece bekcisiyle bir seyler konusup yurudu. Adamin yanindaki iri kopegin gozleri, genis adimlarla asansore ilerleyen Robert’a dikilmisti. Robert Steele, dimdik yuruyusuyle cevresindeki herkesin ilgisini cekerdi. Otuz bes yasinda olmasina karsin, uluslararasi bir sirketin ingiltere burosunun basindaydi. Asansorun kapisi yirmibirinci katta sessizce acildi. Robert koridorda, butun sesleri bogan kalin halinin ustunde yururken ansizin bir gariplik hissederek durakladi. Birden, asagidan gordugu isigin kendi burosundan geldigini fark etti. Oysa butun isiklarin sondurulmus olmasi gerekirdi. Hele kendi burosunun isiginin acik olmasi daha da tuhafti. Iki saat once cikarken isiklari sondurdugunu cok iyi hatirliyordu. Koridorun isigini yakmadan, kaslarini catarak usul usul bekleme odasina yaklasti. Gozleri karanliga alisinca, kapinin araligindan suzulen isigi fark etti.

Bir an durakladiktan sonra kapiyi ardina kadar acti. Ilk bakista buro bombos gorunuyordu. Ama bir soluma duyunca yanildigini anladi. Duvara yaklasip alarm ziline uzanirken, “ Cik ortaya,” diye bagirdi. “ Orada oldugunu biliyorum…” Ama birden zile uzanan eli oyle kaldi. Beyaz deri koltugun ardindan beliren yuze hayretle bakiyordu. Korku dolu iki iri goz, Robert’a dikilmisti. Genc kizin koltugu tuttugu yerlerde ellerinin izi kalmisti. Kizcagizin dudagi bukuldu, dehsete kapilarak bir seyler soyleyecek oldu, ama agzindan yalnizca boguk bir ses cikti. Hemen kendini toparlayan Robert iki adimda koltugun yanina vardi. Kiz, Robert’tan kacmak istercesine gerilemeye basladi, ama Robert onu kolundan yakalayip kabaca sarsti. “ Sen de kimsin?” Kiz dudaklarini aralayarak dehset icinde bakti. Robert ne yaptigini bilmeden kizin kolunu sikti. “ Burada ne ariyorsun?” “ Ben… ben…” Kurumus dudaklarini yalayarak, “ Beni tanimadiniz mi?” diye kekeledi. “ Ben burada calisiyorum.

” “ Yalan soyluyorsun.” Robert kizin kolunu birakti, ama bakislari hala buz gibiydi. “ Burada en az bes yuz kisi calisiyor, henuz hepsiyle tanismaya firsat bulamadim.” Genc kiz kolunu ovustururken, “ Anliyorum,” diye soylendi. “ Sizi sasirttiysam ozur dilerim.” Kizin ne kadar guc durumda oldugunu gordugu halde Robert’in bakislari yumusamadi. Bara gidip kendine bir viski doldurdu, ustune soda eklerken kaslarini catarak sordu. “ Bir aciklama bekliyorum, Miss… adini da bilmiyorum ki…” Bir sessizlik oldu. Robert kadehin ustunden kiza bakarken aklindan bir suru ihtimal geciyordu. “ Karar verdin mi? Yoksa polis mi cagirayim?” “ Yoo, hayir, lutfen… Adim Meake,” dedi gen kiz yutkunarak. “ Miranda Rose Meake.” Robert alayci bir bicimde dudak buktu. Kiz herhalde dogru soyluyordu, ama kim akil etmisti bu garip adi koymayi? Miranda Rose Meake… Annelerle babalar cocuklarina ad koyarken daha fazla dusunmeliler, diye gecirdi aklindan. Sonra pahali esyalarla dosenmis buroya goz gezdirdi. Beyaz deri koltugun yaninda suet bir canta, agzi acik bir alisveris torbasi, lacivert bir esarp ve en garibi, minicik bir ic camasiri carpti gozune.

Derin bir nefes alip bakislarini her zaman duzenli duran masasina cevirdi. Masanin ustunde, icinde sandvic oldugu anlasilan bir kesekagidi, yarisi yenmis bir pasta, acik bir sut kutusu, bir cikolata, bir pecete ve Iris Murdoch’un son romanlarindan biri durmaktaydi. Artik kizmaya basliyordu. Kiza soguk bir ifadeyle bakarak, “ Hala bir aciklama bekliyorum, Miss Meake,” dedi. Miranda kendini korumak istercesine buzulmustu. “ Biliyorum, butun bunlar size cok cirkin geliyor, belki de benim sey yaptigimi saniyorsunuz…” dedi basini umutsuzca sallayarak. Birden gozune cantasi ilisince, esyalarini cabuk cabuk cantaya doldurdu. Sonra da, “ Sizi urkuttugum icin uzgunum, ne hissettigimi…” diye devam etmeye calisti, ama sozlerinin gerisini getiremeden gozlerini Robert’in suclayan bakislarindan kacirdi. “ Gozyaslarinin beni yumusatacagini sanma. Simdi iyi dinle. Seni buraya getirdigin butun bu esyalarinla birlikte kapi disari etmeden once, odama nicin boyle izinsiz girdigini ogrenmeye karar verdim,” dedi Robert sesini yukselterek. “ Aslinda her sey apacik ortada. Kimi iceri alacaktin? Belki kucuk neseli bir parti, belkide bir hippi toplantisi ha?” Robert’in sozleri etkisini gostermisti. Miranda simdi omuzlarinin titremesini ve gozlerinden dokulen yaslari gizlemek icin hicbir caba harcamiyordu. Dudaklari titreyerek mirildandi.

“ Ozur dilerim, Mr. Steele. Bagislanmaz bir sey yaptigimi biliyorum, keske size anlatabilsem…” Sonra bir sey yapmis olmak icin cikolata kagitlarini, sandvic kirintilarini toparlayip hepsini cantaya tikti, caresizlik icinde acik sut kutusuna bakmaya basladi. Bir an kutuya uzandi, ama sonra vazgecti. Umutsuzca basini sallayarak iskemlesinin arkasinda asili duran koyu mavi ceketini aldi. “ Ozur dilerim,” diye tekrarladi. “ Soyleyebilecegim tek sey, dusunduklerinizin hicbirinin dogru olmadigi. Ne hippiyim, ne de hirsiz. Inanmiyorsaniz cantami arayabilirsiniz. Bana kizmakta hakli oldugunuzu kabul ediyorum, ama artik gitmek zorundayim.” “ Bir dakika pek anlamadim.” Robert bilincsizce Miranda’nin kolunu yakaladi. “ Butun soyleyebilecegin bu mu?” Miranda’nin yuzu karisti, bitkin bir sesle, “ Ne soylememi bekliyorsunuz?” diye sordu. “ Daha inandirici bir aciklama yapabilirsin.” Miranda derin bir nefes alip, kendisine suclayarak bakan Robert’a dondu.

Aglamamak icin kendini zor tutuyordu. Ama basini gururla diklestirdi. “ Lutfen kolumu birakin,” dedi yavasca. “ Canimi acitiyorsunuz.” Aralarinda bir denge kurulmustu simdi. Robert yabancisi oldugu bir duyguya kapildi, zor durumda kalmisti. Kabaca, “ Canini acitmak istememistim,” diye soylendi. Miranda icini cekerek, “ Sanirim size anlatmam gerekiyor, yoksa bana hic inanmayacaksiniz,” dedi. “ Beni nasil olsa kovdunuz, basima bundan daha kotusu gelemezdi. Geceyi burada gecirecektim…” Robert saskinlikla, “ Burada mi?” diye bagirdi. “ Evin yok mu?” Miranda bu soruya aci aci gulumseyerek cevapladi. “ Bir evde uc kizla birlikte kaliyorum. Tabii ev denebilirse.” “ Peki, bu gece neden orada degilsin?” Genc kiz basini onune egdi. “ Bu gece orada kalmami engelleyen bir sey oldugunu soylesem yeter mi?” “ Hastalik mi?” Miranda cevap vermeyince, Robert yine tuhaf bir duyguya kapildi.

Sert sert, “ Basin dertte mi?” diye sordu. Miranda tuhaf bir bakisla, “ Yo, hayir,” dedi. “ Tabii su an icinde bulundugum durumu saymazsak!” Robert, sabirsizca masaya kadar yuruyup birden geri dondu. “ Peki neden? Sen sacmaliyorsun, kizim.” “ Farkindayim.” Beklenmedik bir davranisla Robert’in yanina gelip gozlerini, gozlerine dikti. “ Size dogruyu soylesem, anlayacaginizdan kuskuluyum… Benim bir hirsiz olmadigima inanin yeter… Tek istedigim, bu gece basimi sokabilecegim bir yer bulmakti.” Robert hemen cavap vermedi. Miranda, artik kuskulanmaktan vazgecmesini dileyen gozlerle bakiyordu. Birden bire, “ Zaten burada da calinacak pek fazla birsey yok,” diye soylendi. Miranda, “ Bana inaniyorsaniz gitmeme izin veremez misiniz acaba?” diye yalvardi. “ Nereye gideceksin?” Miranda, Robert’in bu umulmadik sorusuna sasirmisti. “ Ne onemi var ki?” “ Gidecek bir yerin olmali.” “ Bu benim sorunum, oyle degil mi,” Cantasini alip kapiya dogru ilerledi. “ Bir dakika.

” Miranda heyecanla dondu. Savunmaya gecercesine dudagini isirdi, ama ne kadar savunmasiz oldugu kapinin kenarini simsiki kavrayan ince ellerinden anlasiliyordu. “ Anlatirsan anlarim belki de!” dedi Robert. Miranda durust gozlerle Robert’i suzdu, “ Cok kizginsiniz, ustelik benimle ilgilenmeniz icin bir neden de yok.” Robert nedense yeniden kuskuya kapilmisti. Bu kez ne demek istiyordu? Onu meraklandirmak miydi amaci acaba? Ama hayir rol yapmiyordu. “ Bana aciklamada bulunmak istemeyebilirsin, ama hic degilse kuskularimi gidermen gerektigine inanmiyor musun? Miranda uzun bir sure yerinden kipirdamadi. Belli ki heyecanlamisti. Kararsizligi, kuskusu, umutsuzlugu apacik okunuyordu yuzunden. Bakislarini Robert’in omuzlari ustunde bir yere dikerek, “ Soylemistim, uc kizla birlikte oturuyorum.” dedi yavasca. “ Bilmem, ufacik bir evde uc degisik insanla oturmayi denediniz mi?” Bir an durakladiktan sonra surdurdu sozlerini. “ Insanin ozel hayati diye bir sey kalmiyor, bu isi ancak oldugu gibi kabullenirseniz yurutebilirsiniz. Icinizden avaziniz ciktigi kadar bagirmak geldiginde bile kendinizi tutmayi ogrenmek zorundasiniz…” Miranda yeniden duraklayinca Robert sabirsizlandi. Neden kisa kesmiyordu? Demek arkadaslariyla takismis, kizlar da onu kapi disari etmislerdi.

Is bu kadar basitti. Kizin bunu nicin bu kadar ciddiye aldigini anlayamiyordu. Biraz dusundukten sonra, “ Bu gibi seyler herkesin basina gelebilir,” dedi. “ Kendi kanatlarinla ucmayi ve aceleci olmamayi ogrenmelisin. Seni disari mi attilar?” Miranda hemen atildi. “ Hic de sandiginiz gibi degil, anlamiyorsunuz. Sadece bir geceligine ayrildim evden. Bu gece orada bulunmam sakincaliydi.” Robert anlamaya basliyordu, hafifce guldu. Baskalariyla paylasilan evlerde gonul islerinin ne gibi guclukler cikardigini bilmez miydi? Miranda sert sert, “ Hic de gulunc degil,” diye soylendi. Robert birden irkildi, kizi tamamen unutmustu. “ Cok ozur dilerim,” diye mirildandi, “ baska seyler dusunuyordum.” “ Beni dinlemiyorsunuz bile, oysa o kadar direttiniz anlatayim diye!” Robert’in yuzundeki gulumseyis kayboldu. Sikilmisti; bu kizin arkadaslari da, kucuk sorunlari da umurunda degildi. Kisaca, “ Dinliyorum” dedi.

“ Ama bu isi neden bu kadar buyuttugunu anlamiyorum. Oda arkadasin sevgilisiyle sakin bir gece gecirmek istiyorsa, yapacagin sey cok basitti; ya baska birinde kalirdin, ya da bir otele giderdin.” Miranda, “ Ay sonu,” diye sizlandi. “ Bes param kalmadi, siz hala anlamadiniz tabii.” “ Anladigim Miss Meake, kustahlikta kimsenin elinize su dokemeyecegi!” Miranda, pencerenin onune gitti; Londra’nin gokyuzunu aydinlatan isiklarini seyre daldi. “ Bir parti veriyorlardi, benim de bir numara hazirlamami istediler. Yapamayacagimi soyledim. Onun icin buradayim.” Miranda’nin sesinin sakinligi, Robert’in kaslarini catmasina yol acmisti. O garip sikintiyi yeniden duydu. Neyi vardi bu kizin? Miranda’nin kasilmis omuzlarina, dik tutmaya calistigi basina ve cama vuran profiline bakti. “ Nasil bir partiydi bu?” diye sordu. “ Siz erkekler boyle partileri normal karsiliyorsunuz, degil mi? Karsi cikmak aklinizin ucundan bile gecmiyor. Katilmak istemeyeni de namusuna cok duskun olmakla sucluyorsunuz.” “ Eger benim dusundugum seyden, yani esrar partisinden soz ediyorsan hic de o kanida degilim,” diye soylendi Robert.

“ O evde hoslanmadigin seyler donuyorsa, yapacagin tek sey pilini pirtini toplayip gitmektir. Seninle alay etmelerine izin verme. Hemen cik git.” Sesi sandigindan da sert cikmisti, Miranda donup alayla gulumsedi. “ Ben de oyle yaptim, neden boyle heyecanlandiniz ki?” Robert suratini burusturdu, ama o uygun bir cevap buluncaya kadar Miranda omuz silkip yeniden pencereden disari bakmaya koyulmustu. “ Bu seferki esrar partisi degildi, Mr. Steele,” Robert’in kaslari catildi. Alacagi kagitlari da, kizdan kurtulmayi dusundugunu de unutuverdi. Miranda’nin az once soyledigi bir soz aklina takilmisti: Namusuna cok duskun! Gercekten oyle miydi, yoksa bu da kendisini kandirmak icin basvurdugu bir yalan miydi? Peki, oyleyse geceyi neden burosunda gecirme geregini duymustu? Kuru bir sesle, “ Arkadaslarin senden daha ileri fikirler, degil mi?” diye sordu. “ Onlar benim arkadasim falan degil.” diye mirildandi Miranda. “ Mecburen ayni evde kaliyorduk.” Miranda’nin cevabi Robert’i sasirtmisti. Ayni seyi Catrina soylese, yuzunde mutlaka ikiyizlu bir ifade belirirdi. Robert bir an her seyi unuttu, Miranda’yi, buroyu… Catrina, onun yumusacik, cekici, buyuleyici dudaklari canlandi gozlerinin onunde… Sonra birden, seytan gorsun yuzunu, diye gecirdi icinden.

Ondan kurtulmustu. Kendini anilardan siyirip bakislarini pencerenin onunde duran Miranda’ya cevirdi. Alayci bir ifadeyle, “ Gercekten namusunuza bu kadar duskun musunuz, Miss Meake?” dedi. Miranda acik kahverengi saclarini geriye atarak bir an durakladiktan sonra, “ Bunun sizi pek ilgilendirdigini sanmiyorum, Mr. Steele,” dedi. “ Sizi ilgilendiren, bosa harcadiginiz vakit olsa gerek.” Yuzunde kaygili bir ifadeyle gitmek icin izin cikmasini bekliyormuscasina duruyordu. Robert sesini cikarmayinca Miranda birden, “ Artik gitmeliyim,” dedi. “ Eger beni birakirsaniz…” Yeniden korkuya kapildigi apacik belli oluyordu. Robert ansizin kendini disari atma istegine kapildi. Saat dokuzu geciyordu. Oysa buroya geleli saatler olmus gibi geliyordu. Kagitlari toparlayip cantasina doldurduktan sonra Miranda’ya bakti. Hala pencerenin onundeydi kiz. “ Gel, cikip bir seyler yiyelim.

” Dedi Robert. “ Ne!” Miranda’nin buyuk bir saskinlik icinde baktigini gorunce, davetinin pek ani oldugunu fark etti. “ Lutfen tartismayi birak.” Cantasini aldi, masanin ustundeki lambayi sondurup kapiya yurudu. “ Korkma seni yemem!” “ Biliyorum ama.” Hala duraksiyordu Miranda. “ Anlamiyorum…” “ Anlayacak bir sey yok. Karnim zil caliyor ve yalniz basima yemek yemek istemiyorum, hepsi bu!” Miranda ona yaklasarak, “ Benimle yemek isteyeceginizi dusunemezdim,” dedi. Robert derin bir nefes aldi, Miranda’yi omuzlarindan tutup sarsmamak icinde kendini zor tutuyordu. “ Dinle kucuk hanim, kararini cabuk ver. Ya dedigimi yaparsin, ya da gece bekcisini cagirip seni disari attiririm. Ikisinden birini sec.” Miranda son bir cabayla, “ Peki, kabul ediyorum,” dedi. “ Ama kiyafetim sizin gideceginiz yere uygun degil galiba.” Robert inatla, “ Bu gece luks bir yere gitmek istemiyorum,” diye soylendi.

“ Yemegin iyi ve bol oldugu, sessiz bir yere gidecegiz.” Miranda cantasini aldi. “ Sessiz bir lokanta bulunabilir mi acaba?” “ Lokantanin yerine bagli bu,” dedi Robert. Kizin odadan cikmasini bekledikten sonra buroya son bir kez goz gezdirip isigi sondurdu. Miranda gozlerini asansordeki isikli levhaya dikmis, Robert’tan elden geldigince uzak durmaya calisiyordu. Zemin katta asansorden indiklerinde, gece bekcisi bir Robert’a, bir Miranda’ya bakip anlamli anlamli, “ Iyi aksamlar,” dedi. Robert arabanin kapisini acip genc kizin binmesine yardim etti, sonra kendi de yerinde gecip oturdu. Miranda asansorde oldugu gibi elinden geldigince uzak duruyordu. Robert’in yuzunde alayci bir ifade belirdi. Arabayi calistirirken kizin kafasindan neler gectigini anlamaya calisiyordu. Gercekten gorundugu kadar korkuyor muydu, yoksa rol mu yapiyordu acaba? Ses cikarmadan koseye buzulmustu. Robert kizi goturmeyi tasarladigi lokantaya yaklasirken, birden gecenin ikinci beklenmedik kararini verdi. Bir sonraki sokaktan saga sapti. Green Park’in cevresini dolasip ara sokaklardan gecti, Soho’nun cilgin isiklarinin icine daldi. Yagmur yeni dinmisti.

Isil isil neon lambalari islak yolu aydinlatiyordu. Arabayi bir kenara park edip durdugunda, Miranda’nin soru dolu gozlerle baktigini fark etti. Hala tek bir soz etmemis olan Miranda, magara agzinini andiran karanlik kapiya dogru ilerlerken Robert’a hafifce sokuldu. Icerisi agir agir donen kirmizi isiklar ve siyah cizgili garip desenlerle suslenmisti. Robert yuzunu eksitti; Charlie’nin orayi bastan asagi yeniden duzenledigini tamamen unutmustu. Bu yeni dekorasyon, kirmiziyla siyahin ic ice gectigi bir cehennemi andirmaktaydi. Charlie birden yanlarinda bitiverdi. “ Sizi gordugumuze cok sevindik.” Bu kez Robert’in yaninda baska bir kadinin bulundugunu fark etmemis gibi davraniyordu. “ Her zamanki masaniz mi, yoksa hanimefendi Kubbeli Salonu mu tercih ederler?” Robert, “ Kubbeli Salon,” diye cevapladi. Miranda belli ki, boyle bir yere ilk kez geliyordu. Masalarina oturduklarinda, Miranda kinayan bakislarla suzdu onu, “ Sessiz sakin bir yere gidecegimizi saniyordum.” “ Fikrimi degistirdim.” Robert simdi kendini epey keyifli hissediyordu. Miranda’ya gulumsedi, Ama bir etkisi olmadi bunun .

“ Ustelik elbisem buraya uygun degil,” dedi genc kiz. “ Onemli degil, ben de is kiliginda sayilirim.’ “ Siz faklisiniz…” “ Nasil yani?” Konusmanin bu yone dokulmesi hosuna gitmisti. Miranda’nin kendisinden ovguyle soz etmesi icin dayanilmaz bir istek duyuyordu icinde. “ Bu kentteki yuzlerce is adamindan ne farkim var?” “ Soylememi gercekten istiyor musunuz?” Miranda’nin sakin sesi, ciddi bakislari Robert’ta bir cekingenlik uyandirdi. “ Bir numarali adam olmanin da kotu yanlari vardir, bilirsin,” dedi. “ Bunlardan biri, isler kotu gittiginde butun sorumlulugun senin omuzlarinda olmasidir, cevrendekiler en ufak bir hatani bile bagislamazlar.” “ Ama istediginiz her yere gidebilirsiniz,” dedi Miranda. “ Bir taksiye seslendiniz mi duruverir, bir lokantaya gitseniz garson aninda fark eder sizi. Emir verdiginizde yapilip yapilmadigini denetleme geregini bile duymazsiniz. Oyle bir havaniz var ki, insanlar bir dediginizi iki etmiyorlar. Bu bir Tanri vergisi; hayatta yukselmenizin asil nedeni de bu bence. Iste bu yuzden otekilerden farklisiniz.” Robert saskinlik icinde, “ Vay canina!” dedi. “ Bunlari nereden bulup cikardin, beni dogru durust tanimiyorsun bile.

” “ Bir insanin yeteneklerini kesfetmek icin onu ille de tanimak gerekmez.” Robert cenesini sivazlayarak, “ Oyle gorunuyor,” dedi. Sonra garsonun masaya getirdigi nefis yemeklere dalgin dalgin bakarken, bu kizin kafasi isliyor, diye dusundu. Yoksa kendisinden korktugu icin pohpohlamaya mi calisiyordu? Gercekten herkesin birbiriyle yattigi bir seks partisinden mi kacmisti acaba? Miranda yemegini yerken Robert’da onu incelemeye calisiyordu. Belli bir egitim gordugu soylenebilirdi. Oldukca uyanik bir kizdi. Sesi son derece etkileyiciydi. On sekizinde gosteriyordu. Hatta vucudunun henuz tam anlamiyla gelismedigi soylenebilirdi. Dudaklarini fazla oynatmadan konusmasinda bir urkeklik, bir guvensizlik sezilmekteydi. Yumusacik parlak saclari ve sivri cenesiyle ilgi cekici bir havasi vardi. En guzel yeri, kocaman mavi gozleriydi. Bakislari insanin icine isliyordu sanki. Saf ve dirust bir kiz oldugu belliydi. Robert bir an dusundu; genc kizla bir daha birlikte olacagini sanmiyordu.

Ama kendini avutacak bir insana en cok ihtiyac duydugu anda imdadina yetismisti. Aslinda bu gece yeni biriyle tanismak hic de fena olmamisti dogrusu. Robert’in kadinlara karsi her zamanki sevimliligi etkisini gostermis, Miranda ona yavas yavas alismaya, cekingenliginden siyrilmamakla birlikte sorularini daha rahat cevaplamaya baslamisti. Butun hayatini anlatmisti neredeyse. Yetim oldugunu, yasli teyzesi tarafindan buyutuldugunu soylemisti. Robert da, cok gecmeden, bu Hester teyzenin Miranda’yi bagnaz bir anlayisla, kati kurallarla yetistirdigini sezmisti. Kizin gercekten namuslu oldugu zaten ilk bakista belli oluyordu. “ Herhalde kendi hayatini yasamaya karar verdiginde epey patirdi kopmustur,” dedi Robert neseyle. “ O koruyucu canavarlari bilirim, ana babalardan cok daha kati olurlar.” Miranda guc duyulur bir sesle, “ Hester teyze hic de canavar degildi.” diye mirildanarak basini onune egdi. Genc kizin toylugu Robert’in dikkatini cekmisti. Yavasca, “ Oyle mi,” diye sordu. “ Dort ay once oldu,” dedi Miranda. “ Ozur dilerim.

” Uzun bir sessizlik oldu. Robert kizin aglamaya baslayacagindan korkuyordu ki, Miranda basini birden kaldirip, “ Kendimden biraz fazla soz ettim galiba,” dedi. Robert kibarca, “ Yok canim,” diye karsilik verdi. Tanidigi kadinlarin cogu kendilerinden ve cilginca isteklerinden bu kadar kolay soz etmezlerdi. “ Anlat,” dedi. “ Onca yil sakin sakin yasadiktan sonra birdenbire ozgurlugunu kazanmak nasil oluyor?” Sonra arkasina yaslanip gulumsedi. “ Kucukken en buyuk dilegim piyanist olmakti, ama Hester teyze buna kesinlikle karsi cikti. Ona kalirsa, sekreterlik ya da ogretmenlik gibi guvenli bir is secmeliydim.” “ Ileri goruslu bir kadinmis.” Miranda omuzlarini silkti. “ O da kendi yonunden hakliydi. Muzik calismalarim ilerledikce daha fazla para harcamak zorunda kalacagimi, ama nasil olsa bir gun evlenip yuva kuracagim icin butun masraflarin bosa gidecegini soyluyordu…” “ Demek seni evlendirmeyi tasarliyordu? Peki, senin de amacin evlenmek mi?” Diye sordu Robert purosunu yakarken. “ Amac. bu pek yerinde bir soz degil sanirim.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir