Marie Nicole – Seytan Tuyu

“Aman Tanrim !” Gazeti ve dergilerle her gun ayrintilariyla yayimlanan bir yigin suc dosyasi bile, insani boyle bir seye hazirlayamazdi. Kutuphaneden her zamankinden daha gec ayrilmisti. Bir kac gun once, cogu yuz elli yildan da eski birtakim kitaplar getirmislerdi. West Virginia’li Simeone A. Montaigne vasiyetinde onlari kutuphaneye birakmisti. New York Halk kutuphanesi’nde kimse adamin adini dahi duymamisti. Saatlerce kitaplarin kayitlarini hazirlamisti. Aslinda ikide bir durup okumaya dalmasa bu is daha az zaman alirdi. Alexis ise kitaplara asikti, ozellikle da eskilerine. Onlara dokunmus insanlari, bu insanlarin hayatlarinin nasil oldugunu, dusunmekten hoslanirdi. Yirmi alti yasindaki Alexis Travis, yasamini pekala da renksiz olarak niteyebilirdi. Ama zaten kutuphaneciler cilgin ve renkli hayatlarin delifisek yaratiklari sayilmazlardi pek. Meslekleri geregi durgun, bilincli ve bilgili insanlar olurlardi. Genc kadinin icindeki guclu romantizm bile meslegin geregi sayilabilirdi. Ne de olsa butun ask kitaplari kutuphanecilerin ellerinin altindaydi.


Meslegin gerekleri icine girmeyen seyse bir soygundu. Kutuphanecilerin aklina hirsizlik kurbani olabilecekleri gelmezdi. Hele Alexis’in hic mi hic! Ancak kirik ust kilitte sikisan anahtarini kurtarmaya calisirken evindeki karsilik genc kadinin gozune carpiverdi. Ucuncu kattaki dairesinin oturma odasina girince, anahtarlari da, kapinin halini de unutuverdi. Bir duygular karmasasi icini kapladi. Saskinlik, Hiddet, ofke… ve korku. Neden? Kim? Odanin ortasinda durmus, sanki tamamen yabanci bir yerdeymis gibi etrafina bakiniyordu. Peki ya o, hala buradaysa? Is basinda yakaladigi icin, genc kadinin ustune atlamak uzere bir kosede pusudaysa? “ Fazla polisiye oyun gormussun sen,” dedi yumusak bir sesle kendisini yatistirmaya calisarak. ‘Polisiye oyun’ sozu aklina baska bir sey getirdi ayni anda. “ Pekala pete, neden polisi aramiyorsun?” Yuksek sesle bunlari soylerken, iceri sizani yalniz olmadigina inandirabilecegini umuyordu. Adami korkutup, yatak odasinin penceresinden yangin merdivenlerine firlamasini saglayabilirdi belki… Eger yatak odasindaysa? Ya da en azindan… Aslinda o kadar uzun boylu dusunemiyordu. Beyni zonkluyordu. Babasinin vermek istedigi dobermani kabul etseydi keske. Hayatinda ilk kez, boyle uc odali bir apartman kati yerine, bir studyoda yasiyor olmayi diledi. Aslinda topu topu iki kucuk odayla, icinde zar zor donebildigi minik bir mutfak vardi evde.

Ama simdi bir adamin saklanabilecegi bir dolu yer varmis gibi gorunuyordu ona. Kalbi deli gibi gumburduyordu.Karmasa yigininin kenarindan agir agir ilerlerken kendine disari cikip polisi aramasi gerektigini soyleyip duruyordu. Bir ara ayagi takilinca kalp atislari iyice hizlandi. Bileginde, boynunda ve sakaklarinda kalbinin gum gum atisini duyabiliyordu. Basi da agriyordu…. Hayir birdenbire migrene tutulmus olmaliydi. Kendini toparladiginda takilgigi seyin yegeninin beyzbol sopasi oldugunu gordu. Sekiz yasindaki Timmy, annesiyle son gelisinde Alexis’in korunmaya ihtiyaci oldugunu soyleyerek burada birakmisti onu. Peoria’lilar New York hakkinda boyle dusunuyorlardi iste. Sekiz yasindakiler bile… Hele teyzeleri en gozdeleriyse. Alexis sopayi alip ihtiyatla ilerlerken, Timmy’ye ve onun uzak goruslulugune dua etti. Askili cantasini koluna kaydirdi. Onu birakmak aklina gelmemisti. Iceri girdigindeki kadar sarsilmaz gorunmek istiyordu.

Nedense bu kendisini daha az korunmasiz hissetmesini sagliyordu. Eger bir parcacik akli olsaydi kosup Mr. Dobrowski’ye seslenecegini dusundu. Ne var ki evini boyle tecavuz edilmis bulmanin hiddeti onu hayatinda yapabilecegi en cesurane davranisa itti. Isiklari yakip golgeleri yok ederek adim adim darmadagin edilmis dairesini dolasti. Hic kimse yoktu! Bir rahatlama damarlarini doldurdu. Sonra da yerini bu kez, muthis bir hiddete birakti. Ne cesaretle yapabilirdi bunu, “O” her kimdiyse? Ozel dairesine ne hakla girebilirdi? Genc kadinin kendisine ait huzur dolu dunyasina boyle tecavuz edip onun kendisini goz altinda ve korku icinde hissetmesine nasil cesaret edebilirdi? Ofkeli yaslar gozlerini doldurdu. Ama gozyaslarinin bir yarari yoktu, ayni sekilde polisin de herhalde. Alexis sarsilmis gozlerle, cevresine bakindi. Calinmis olan her neyse bulabilseler bile genc kadinin paramparca olmus huzurunu geri getiremezlerdi artik. Icinde kok salip birden yasaminin bir parcasi haline geliveren korkuyu yok edemezlerdi. Iceri giren kimdiyse Alexis’in malindan fazlasini, ic huzurunu calmisti. “ Alcak!” diye soylendi genc kadin. Kendisinde bu kadarcik olsun kufur etme hakkini bulmustu.

Ama bunun da bir yarari yoktu. Ise yarayacak seyin yeni bir kilit olacagini dusundu, yuzune dusen sari saclarini parmaklariyla tarayarak. Hem de iyi bir kilit! Artik kendisini bitkin hissetmiyordu, tam tersine verdigi kararla canlanmisti. Bunun bir daha basina gelmemesini saglamaya kararliydi. Bu gece dinlenmek, eve getirdigi o kitapla vakit gecirmek falan yoktu. Eglenceler bekleyebilirdi. Kapiya dogru ilerlerken portatif televizyonun hala her zamanki yerinde durdugunu gordu. Bir an icin sasirdi. Bir hirsizin ilk alacagi sey televizyon olsa gerekti. Belki de adam celimsiz bir hirsizdi. Bu dusunceyle neredeyse adami is basinda yakalamis olmayi dileyecekti. “Neredeyse” ama! Tamamen degil… Kapiyi ardindan kaparken alt kilidi kilitlemeye ozen gosterdi. ‘ Pek bir ise yarayacagindan degil ya,’ diye dusundu urpererek. Tam uzaklasmaya baslarken durakladi. Ya soyguncu geri gelirse? Televizyonda bir zamanlar gormus oldugu bir polisiye diziden hatirladigi gibi not defterinden kucuk bir parca kagit yirtip kilidin hemen ustune kapiyla duvar arasina sikistirdi.

Sonra aceleyle uzaklasti. “ Ama madem siz kendiniz aramamakta bu kadar inatcisiniz, izin verin de polisi sizin yerinize ben cagirayim.” Kapicinin birinci kattaki kose dairesinin onunde dururlarken genc kadina catik kaslariyla bakiyordu. Genellikle Alexis, Mr. Dobrowski’nin gevezeligine tahammul edebilirdi. Adam nefes almadan konusmaya bayilirdi, ama pek kimse dinlemezdi onu. Bu gece Alexis de bu cogunluga katilmisti. Sabirsizligini kontrol etmeye calisiyordu. “ Polis cagirmayacagimi soyledim, ama once bir sey calinmis mi diye kontrol etmeliyim. Belki de birisi iceri dalip sinir krizi gecirmistir yalnizca. Su anda benim icin tek onemli sey, yeni bir kilit taktirmak.” Nalbura girebilmek icinde yalvarmak zorunda kalmisti, cunku dukkan sahibi kapamak uzereydi. Neyse sonunda meseleyi halletmisti. Simdi is Mr. Dobrowski’yi ikna etmeye kalmisti.

“ Sizden butun istedigim matkabiniz. Sizde bir tane var, biliyorum?” Sesine dogal sevecenliginden birazini katarak devam etti! “ Gerci kullandiginizi gormedim ama.” Mr. Dobrowski konusmayi, calismaktan ve tamirattan daha fazla severdi. Alexis’e gore yetmis dordunde bunu hak etmisti artik. Bu yasta onun kadar hareketli birisini tanimiyordu. Aslinda yetmis dort yasinda baska birisini de tanimiyordu. “ Evet, evet,” diye homurdandi adam sanki kirilmiscasina. Aslinda apartman sakinleri icinde en cok sevdigi genc kadindi. “ Bir matkabim olacakti. Simdi bulur, yukari cikip…” “ Yo, bana verin ben yaparim,” dedi Alexis cabucak. Adamin evindeki o karmasaya dalmasini goze alamazdi, gunlerce bir daha gozukmeyebilirdi cunku. Kaslarini catan Dobrowski’nin alnindaki cizgiler derinlesti. “ Bir kadin matkap kullanamaz,” dedi inatla. “ Siz cok naziksiniz hem.

” Alexis icini cekti. O sovalye ruhuyla ugrasacak hali yoktu. “ Mr. Dobrowski, lutfen. Nasil kullanilacagini biliyorum. Ama kullanabilmek icin once onu almam gerek. Simdi lutfen, bana matkabinizi verin de sizi daha fazla mesgul etmeyeyim.” Genc kadinin icindeki huzursuzluk artmaktaydi. Ya o iceri giren kimse geri donmeye karar verdiyse? Adamin neden geldigi hakkinda hicbir fikri olmadigindan geri gelmeye niyeti olup olmadigini da bilemiyordu. Bir suclunun aklindan gecenleri kim bilebilirdi ki zaten? Kendini evinde ne kadar kisa surede emniyete alirsa o kadar rahatliyacakti. “ Rica ediyorum Mr. Dobrowski,” diye yalvardi yeniden. “ Pekala, pekala,” dedi adam gevsek pantolonunu bir eliyle cekistirerek. Iceri gelin.” Alexis onun ardindan kucuk sikisik daireye girdi.

Adam bulabildigi ya da satin alabildigi ne varsa buraya doldurmustu sanki. Basiyla en az otuz yillik bir koltugu isaret ederek, “ oturun,” dedi isteksizce. Sonra da yatak odasina girip kayboldu. ‘ Alet edevat saklamak icin yatak odasi pek garip bir yer,’ diye dusundu Alexis. Ama Mr. Dobroxski de garip, ufak bir adamdi zaten. Icinden yukselen sinir krizini bastirmak icin aklini sudan ayrintilarla ve Mr. Dobrowski’yle mesgul etmeye calisiyordu. O Bir New York’luydu ve isteri krizine tutulmamasi gerekirdi. Hem New Yorklular suclulara aliskin ve tepkisiz olurlardi, degil mi? Boyle seyler her zaman basa gelirdi zaten! Ama Alexis’in basina degil. Aklina hemen kucuk bir not dustu, Bu olayi annesine yazmayacakti. Aksi halde babasinin ilk ucakla gelip onu aldigi gibi Peorio’ya geri goturecegi kesindi. Genc kadin koltukta oturusunu diklestirirken, kendi kendine korunmaya ihtiyaci olmadigini soyledi. Kendisini pekala koruyabilirdi. Kendi basinin caresine bakabilecek modern bir kadindi o.

Hem New York’a gelisinin asil sebebi bu degil miydi? Eh aslinda pek de basarili olmamisti gercekte. Broadway sahnelerini fethetmeye niyetliyken, haybeye giden bir yilin ardindan Broadway onu altetmisti tersine. O da universite diplomasinin kendisi icin en iyisi oldugunu soyledigi alana, kutuphanecilige donmustu. Aklina, eger isten sonraki bir saatini, son danscilik denemesindeki fiyaskosunu dusunerek, dertli dertli ickisini yudumlayip Phoebe Stern’i seyrederek gecirmemis olsa, evine dalani tam is ustunde yakalayabilecegi geldi. Yesil gozlerinde bir kivilcim parladi, urpermisti birden. Sogukkanliligi ancak bir yere kadar ise yariyordu. Kendini toplayip ayaga kalkarak, “ Mr. Dobrowski,” diye seslendi. “ Tamam, tamam ariyorum. Etrafini zor secen bir cift gozum var sadece, bir dakika izin verin.” Alexis adamin yatak odasina girdi. Burasi neredeyse kendi dairesi kadar kotu gorunuyordu. “ Belki size yardim edebilirim,” diye atildi, ancak nereden aramaya baslayacagini bir turlu bilemiyordu. Kucuk oda tiklim tiklim doluydu, esyalarin arasinda birisinin yan yana gecebilecegi daracik patikalar vardi yalnizca. Mr.

Dobrowski ise yarar gordugu her hangi birseyin kenara atilmasindan nefret ederdi. Ah! Iste buldum!” diye bagirdi Mr. Dobrowski elindeki matkabi havaya kaldirarak. “ Peki ya uclar?” dedi Alexis gozlerini matkabin kalin sivri ucuna dikerek. Bununla kapisina acacagi delikler vida filan tutmazdi. “ Neler?” Adam basinda kalan on bes teli kasidi. “ Delik acmaya yarayan seyler. Digerleri nerede?” Yasli adam bu soruyla allak bullak alocaga benziyordu, ama sonra gulumsedi yeniden. “ Iste,” dedi matkabin durdugu koseden eski kahverengi bir torba cikararak. Alexis aleti almak icin uzandiginda kapicinin onu vermeye isteksiz oldugunu anladi. Genc kadin saskinlikla bakti ona. “ Sizin icin taksam iyi olacak,” diye israr etti adam homurdanarak. Vicdani onu rahatsiz ediyor olmaliydi. Genc kadin gulumsedi. “ Tek basima da pekala yapabilirim.

Babamin bir nalbur dukkani vardi, yeni gelen her seyi denemeye bayilirdim. Sizin adini bile duymadiginiz aletleri kullanabilirim ben.” Mr. Dobrowski kendi kendine lehce bir seyler geveleyerek onu birakti. Genc kadin merdivenlere atilirken de “ Polisi aramayi unutmayin,” diye seslendi ardindan. “ Cok ise yarar dogrusu,” diye soylendi Alexis. “ Bu sehirde her hafta sekiz milyon hirsizlik oluyor.” Bu da onlardan biriydi iste. Ikinci kata gelmisti. Askili cantasini omzundan iyice geriye atarak basamaklari tirmanmaya devam etti. Dairesine vardiginda kapiyi kuskuyla inceledi. Tipki yarim saat once biraktigi gibiydi, ama bunun bir anlami yoktu. Isten dondugunde de duzgun gorunuyordu, ama oyle degildi. Nefesini tutarak alt kilidi kurcaladi. Kapiyla kasa arasina sikistirdigi kucuk kagit parcasi yere suzuldu.

Kimse gelmemisti demek. Derin bir soluk alarak, kapiyi yavasca itti. Belki de hasar sandigi kadar fazla degildi… Belki… Gozleri ayni goruntuyle karsilasti. Yastiklar hala darmadaginik yerde duruyorlardi. Cekmecelerin agizlari acikti, iclerindekiler de on dorduncu Louis stili yazi masasinin ayaklarinin etrafina sacilmisti. Ve kitaplari… Sevgili kitaplari da raflarindan gelisi guzel atilmisti. Alexis icini cekti iki kez. “ Korkunc! Simdi her seyin ustune bir de tansiyonum cikacak iste,” diye soylenerek cantasini birakti. “ Mansetleri gorur gibiyim: Sarisin kutuphaneci dairesinde olu bulundu. Olum nedeni: Hirsizin birinin eglenceli bir gun gecirdigi evini toplamak zorunda kalmasi uzerine gecirdigi sok.” Genc kadin basini sallayarak Mr. Dobrowski’nin verdigi eski kagit torbayi karistirmaya basladi. Gozleri televizyona kayinca matkabi birakti. Ic rahatlatici sesler duymaya ihtiyaci vardi. Televizyonu acip kanallara bakmaya basladi bir bir.

Secenekleri haber program ve Tokyo’yu kasip kavuran kartondan yapilma bir canavarla ilgili ikinci sinif bir filmdi. Alexis canavari secti. Televizyonun odayi dolduran ugultusu ve isigiyla birazcik rahatlayan genc kadin, durumu bir kez daha dusundu. Hala anlayamiyordu. Dairesindeki tek degerli sey televizyonuydu. Ne mucevheri, ne parasi, ne de pahali ya da ilginc bir koleksiyonu vardi. Evine giren kimse, eger niyeti bir ganimet goturmek olsaydi, televizyonu alirdi. Ama iste, ekraninda hic de inandirici gorunmeyen bir metro sebekesini yemekle mesgul sakar bir yaratikla, televizyonu oracikta duruyordu. Hirsiz neden onu almamisti ki? Bu soru cevabiyla birlikte korkutucu, buz gibi bir duygu da getiriyordu. Ya bu yagmalama mahsus yapildiysa. Mekanik hareketlerle matkabin ucunu degistirirken parmaklari titriyordu. Iste hayal gucunun kendisini yiyip bitirmesine izin veriyordu. Bunu ona kim yapmak istayebilirdi? New York’a tasindigindan beri karincayi incitmemisti. Arkadas cevresindeki insanlar da boyle bir sey yapmazlardi. Suclu herhalde kolay yoldan para kazanmak istayen genc bir punk olsa gerekti.

Bula bula da yalnizca uc yillik, kirk santim boyunda bir televizyonla karsilasinca hincini evden alip, yerle bir etmisti ortaligi. “ Alcak!” diye soylendi Alexis vidalari yerlestirecegi noktalari kursun kalemle kapiya isaretlerken. Matkabi calistirdi, artik Tokyo’dakiler kagittan bir canavar disinda bir de ekranda aniden beliren kar firtinasiyla ugrasmak zorundaydilar. “ Tek derdiniz bu olsun,” diye soylendi genc kadin. Matkabin ziriltisindan kendi sesini duyamiyordu. Ama o gurultuye ragmen pek tanidik bir ses duydu. Hic suphesiz supurgenin sopasiyla tavana vuruyor olmaliydi asagidaki. Sirf bu kadin yuzunden Alexis oturma ve yemek odasina hali almisti. Yuksek topuklarla bir salyangozdan biraz daha hizli her yuruyusunde, yasli dulun bitmez tukenmez sikayetleri canina tak demisti cunku. Ama ses asagi daireden geliyora benzemiyordu pek. Matkabi durdugunda sesin kapinin ardindan geldigini fark etti. Kapidaki vurma sesi iki defa daha hizla, sonra da susan matkaba uyarak sessizce devam etti.Alexis gozetleme deliginden bir adamin disarida durdugunu gordu. Butun secebildigi de buydu. Koridor los, gozetleme deligide ufacikti, ustune ustluk saclari da gozune giriyordu.

“ Kim o?” dedi dudagini kemirerek. “ Ms. Travis’misiniz? Alexis Travis yani?” Bu derinden gelen seste yumusak, ipeksi bir guneyli aksani vardi. Adam onun kim oldugunu biliyordu ama Alexis’in Guneyli hic tanidigi yoktu. Tiyatroda gecirdigi bir yil boyunca yiginla insanla tanismisti, ancak aralarinda Guney’den birilerinin olup olmadigini hatirlayamiyordu. Bir an durakladi genc kadin. “ Evet,” diye cevap verdi sonra. “ Ne istiyorsunuz?” “ Eh, baslangic olarak iceri girmek tabii. Kapilarla konusmaya alisik degilim de.” Alexis kapiyi acma fikrini soyle bir tartti. Normak kosullarda baska turlu davransa bile simdi, icerisinin halinden dolayi kuskucu olmak icin yeterli sebebi vardi. Fonda kagit canavarin, cigliklar atan maceraperest askerlerden olusan bir mini ordu tarafindan saldiriya ugradigi isitiliyordu. Matkabi silah gibi tutarak kapiyi bir kac santim araladi.adamin ilk gordugu sey bu alet oldu. “ Sey, bunun benden cok kapinin uzerinde ise yarayacagini dusunmuyor musunuz?” Sesindeki tedirginlige ragmen adamin nesesi belli oluyordu.

“ Kapi hic degilse, beni soymaya kalkmadi.” “ Kapinizi yumruklamaya ben, olsam ‘ soymak ‘ demezdim.” Alexis’in omzunun uzerinden iceri bakinca adamin ifadesi acik bir saskinliga donustu. “ Aman Tanrim, dekoratorunuz kim?” Onu hala kuskuyla suzer gibi, “ Bilmem,” dedi. “ Belki de sizsiniz.” Adam bu suclamaya busbutun sasirmis gorunuyordu. “ Boyle bir sey yaptiktan sonra geri donmem icin aptal olmam gerek degil mi?” Duzgun, bicimli elini hafifce salladi. “ Bilemem,” diye tekrarladi Alexis. “ Ne hakkinizda tek bir sey, ne de kim oldugunuzu biliyorum.” “ Eger iceri girmeme izin verirseniz, anlatacagim,” dedi adam aydinlik bir gulumsemeyle. “ O zaman da aptal olan ben olurdum, oyle degil mi?” Yaptigi isin akilliligindan kuskuya dusmeye basliyordu. Her ne kadar karsisindaki hayatinda gordugu en yakisikli erkek olsa da…Farkinda olmaksizin kapiyi adamin yuzune kapamak icin matkabi geri cekti. “ Evet olurdunuz. Eger beni iceri almazsaniz. Size anlatacagim sey yasaminizi degistirecek.

” “ Icimden bir ses yasamimin coktan degistigini soyluyor,” dedi Alexis icini cekerek. “ Bu basima gelen ilk soygun.” “ Ne Aldilar,” diye merakla sordu adam. Alexis onun endiseli ifadesini saskinlik ve kuskuyla karsiladi. “ Bilmem.” Genc kadin kendini o ipi cekilince belli cumleleri tekrarlayip duran geveze oyuncaklardan biri gibi hissetmeye basliyordu, yalniz plagi takilmisti. Adamin gunes yanigi yuzu ciddilesti. “ Eger kutuphanedeki o kitap hala duruyorsa, bir sey almamislardir.” Matkap, Alexis’in elinden dusuverdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir