Martin Heidegger – 1933’te Neler Oldu

Yirminci yüzyıl felsefesini derinden etkilemlıj olan Alman dü§ünürü Martin Heidegger (1889-1976), felsefece görü�lerinin siyasal açılımları bakımından bugün de ciddi eleştirllerin hedefi durumundadır. Filozofun, Almanya’da N azilerin iktidara gelmesinden hemen sonra, 1933’te Freiburg Üniversitesi rektörlüğünü -kısa bir süre için de olsa- üstlenıni§ olması, bu eleştirileri “i�birlikçilik” suçlamalanna kadar vardınnıştır. Bu kitabı olu§turan uzun söyleşi, Heidegger’in ölümünden birkaç gün sonra, 31 Mayıs 1976 tarihinde Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanmıştır. Dergi, söyle§i konusunda şu açıklamalarda bulunuyordu: “Heidegger 1%6 Martında Spiegel’e gönderdiği bir okur mektubunda, Üçüncü Reich yıllanndaki tutumuna ilişkin bir takım söylenti ve sözde enformasyonlann yayınından duyduğu tepkiyi dile getiriyordu. Bu okur mektubu, aynı zamanda Heidegger’in kendisine yöneltilen suçlamalara yanıt vermeye hazır olduğunun işaretlerini de taşımaktaydı. 1966 Eylül’ünde Rudolf Augstein ve Georg Wolff rı Heidegger1e, konunun, doğruyu söylemek gerekirse, çabucak 1933 yılının dışına taştığı bir mülakat gerçekleştirdiler. Filozofun kesin talimatıyla, bu mülakat ancak ölümünd�n sonra yayınlanacaktı … ” Gerçekten de, ilerki sayfalarda görüleceği gibi, kitap, yayınevi olarak öngördüğümüz başlığa kar§ın, Heidegger’in Nasyonal-sosyalizmle ilişkilerini doğrulama çabasının ötesinde, çağda§ dünyada felsefeye, işlevine ya da i§levsizle§­ mesine bakı§ını yansıtmakta, çağınuzın bu büyük düşünürorı Der Spiegefin yayınası ve yazı i§leri scınıınluJanndan biri. 8 Hcidcgger’Je Söyleşi nün teknoloji toplumunun bugünü ve geleceği konusundaki önemli değerlendirmelerini içermektedir. Tekniğin ilerlemesine koşut olarak insanoğlunun eski köklerini yitirmesi ve bunlara “ikame” bulma çabası içinde ne tür güçlüklerle karşlaşbğı, günümüz dünyasında felsefenin olası etkileri, toplum içersinde yaşamaktan kaynaklanan siyasal bireysel sorumluluk, varolan dü�nsel ve teknik ·koşullar albnda ya�bilir bir. geleceğin nasıl kurulabileceği gibi konular, söyleşinin asıl temalanru oluşturuyor . Yüzyılı.mızın en ilginç tanıkliklanndan birini belgeleyen söyleşi, bu nitelikleriyle hem bugün, hem de gelecekte, insanın konumuyla ilgilenen herkes için kalıcı bir dü§ünme aracına dönüıjüyor. Okurların, YKY ‘Cogito’ dizisinden çıkan, Deleuıe-Guattari’nin “Felsefe Nedir” başlıklı kitabının “Geofelsefe” bölümüne ba§vurmaları durumunda, Heidegger’in bu söyle�ide de dile getirdiği görüşleriyle, çok temel, çok esaslı bir hesapla§Dlayla kar!jıla�caklannı da ek.lemeliyiz … söyleşi SPiEGEL: Sayın Profesör Heidegger, hayatınızdaki bazı olayların, çok uzun sürmemekle beraber, asla tam olarak aydınlıga kavuşmamış oldukları için felsefece yapıtınızı da bir lilçüde gölgeleyegeldigini öteden beri gözlüyoruz.


’ HEİDEGGER: 1933’ten mi söz ediyorsunuz? S: Eveti öncesinden ve de sonrasından. Bunu daha gmiş bir bağlamda yerli yerine oturtmak ve, oradan yola çıkarak, çok önemli görünen bazı sorulara geçmek istiyoruz. Örneğin; felsefoden kalkarak gerçek üzerinde etkimenin, siyasal gerçek de dahil olmak ii.zere, ne tür olabilirlikleri vardır? H: Bunlar gerçekten de önemli sorular, bilemiyorum hepsini yanıtiayabilecek miyim… Ama ilkin, rektörlüğümden önce, hiçbir türden siyasal faaliyetimin olmadığını söylemeliyim. 1932;.1933 kış yanyılında izindeydim ve, zamanırnın çoğunu, yukandaki kulübemde geçiriyordum. S: Bu durumda Freiburg Üniversitesi rektörlUjüne nasıl seçilebildiniz? H: 1932 Arahk’ında, komşum olan, anatom.i kürsüsü başkanı von Möllendorf rektör seçildi. Bizim üniversitemizde, yeni rektörüngöreve başlama tarihi 15 Nisan’dır. 1932-1933 kış yanyılı boyunca, birlikte sık sık siyasal gelişmelerden konuştuk, ama özellikle üniversitelerin durumundan, öğrencilerin bazı yönlerden çıkışı bulunmayan durumlanndan·söz 12 Heidegger’le Söyle�i ettik. Benim görüşÜm �uydu: gelişmeleri değerlendirebildi.; ğim ölçüde, artık tek bir olabilirlik vardı; ya�mlanru hala sürdürebilmekle olan yapıcı güçlerin yardımıyla, belinneye başlayan geli�imi dizginlemeye çalışmak. S: Şu halde, Alman üniversitelerindeki durumla Almanya’ daki genel siyasal gidişat arasındaki bağiantıyı gözlüyordunuz? H: Elbette. 1933 yılının Ocak ve Mart aylan arasında cereyan eden olaylan izledim ve benden daha genç meslekta�­ lanmla bu olaylan konu�tuğum da oldu. Ancak o sıralarda, çalışmalanmı Solcrates-öncesi düşüncenin geniş bir yorumlanışı üzerinde yoğunlaştırmıştım. Freiburg’a yaz yanyılının başlannda döndüm.

Bu arada profesör von Möllendorf da, 16 Nisan’da rektör olarak göreve başlamı�tı. Yaklaşık iki hafta sonra, Baden Eyaleti Eğitim Bakanı tarafından görevden alındı. Bakan, herhalde bazı çevrelerce arzu edilen bu kararı alırken, rektörün frniversite kampüsü içindeki Yalmdiler Konusunda Afiş(J) adı verilen afi�lem-e faaliyetini yasaklam� olmasını fırsat bilmişti. S: Profesör von Möllendorf sosyal-demokrattı. Görevden alındıktan sonra ne yaptı? H: Von Möllendorf, görevden alındığı gün beni görmeye geldi ve bana �öyle dedi: “Heidegger, rektörlük görevini üstlenmek şimdi size düşüyor. n Üniversitede yönetimin i�leyişi konusunda hiçbir deneyimimin bulunmarlığına i�ret ettim. Beri yanda, o sıralar rektör vekili olan Sauer (ilahiyatçıydı) de, yeni rektör seçiminde aday olmam için baskı yapıyor, çünkü, aksi takdirde bir devlet memurunun bu göreve atanma tehlikesi bulunduğunu söylüyordu. Birçok yıldır, kçndileriyle üniversitenin örgütlenme biçimine ilişkin konularda uzun boylu tartışmalar yaptığım daha genç meslektaşiarım da, rektör olmam için beni ikna etmek üzere harekete geçtiler. Uzunca bir süre duraksadım. Sonunda, genel kurulun oybirliği ile ·seçilebileceğimden emin olmak koşuluyla, yalnızca üniversitenin çıkarlan doğrultusunda bu görevi üstlen- Heidegger’le Söyleşi 13 meye hazır olduğumu aÇıkladım. Bununla birlikte, yöne�im konusundaki yetersizliğiiDe ilişkin kuşkulanm . sürüyordu; hatta öyle ki, seçimin yapılacağı sabah rektörlüğe giderek orada bulunan meslektaşlanm von Möllendorf ve rektör vekili Sauer’e, bu görevi yapamayacağımı bildirdim. Bunun üzerine meslektaşlarım, �mdiden sonra arbk vazgeçemeye- � ceğimi çünkü bl)tün seçim hazırlıklannın yapılmış olduğu yanılını verdiler. S: O zaman kesin olarak göreve hazır olduğunuzu açıkladmız. Nasyonal-sosyalıstlerle ilişkileriniz ondan sonra nasıl gelişti? · H: Göreve başlamarndan iki “gün sonra Nasyonal-sosyalist öğrencilerin başl<aru, iki arkadaşıyla rektörlüğe geldi ve Yahudiler Konusunda Afiş’in yeniden asılmasını istedi<2>.

Reddettim. Üç öğrenci, yasaklamamın Reich’ın NS Öğrenciler Yönetimi’ne bildirileceği konusunda beni uyararak çekildiler.· Birkaç gün sonra, SA genel merkezindeki yüksel öğrenimle görevli bürodan, grup ba§kanı Dr. Baumann beni telefonla aradı. Başka üniversitelerde de olduğu gibi, afişleme işleminin yapılmasında diretiyordu. Redderlecek olursam görevden alınabilirdirn, hatta üniversitenin kapatıl:Qı.ası bile söz konusu olabilecekti. Baden Eyaleti Eğitim Bakanının yasaklarna karanmı desteklemesini sağlamaya çalıştım. Bana, SA’ya rağmen herhangi bir girişimde bulunamayacağını bildirdi. Yine de yasaklama kararımdan geri dönmedim. S: Bugüne kadar, olayiann bu şekilde cereyan ettiği bilinmiyordu. H: Bana rektörlüğü üstlenme karannı verdirten neden, Freiburg’da, 1929’da verdiğim, “Metafizik nedirı- konulu açılış konferansımda esasen sözcelendirilmiŞtir: “Bilimlerin alanlan, birbirlerinden uzak bir §ekilde ayrılmışbr. Bilimlerin nesnelerini ele alı� biçimleri, her kezinde kökten farklıdır. Bu dağınık disiplinler çokluğunun bugün, üniversite ve fakültelerin teknik örgütleni�inin aÇmı§ olduğundan başkaca uyumluluğu, ve uzmanlıklanndan oluşmuş pratik kullanım- 14 Heidegger’le Söyleşi lannın dışnda hiçbir ortaklıklan yoktur. Buna ka�m, varlıklanmn temeli içinde bilimlerin kök.

leşmesi, ölmü§ bir �ydir.” Üniversitelerin içinde bulunduklan bu durum kar!jısında, -bugün aldığı aşın biçimlere varıncaya kadar- görev sürern boyunca yapmaya çalı§tığıın şey, rektörlük konuıjmarnda ortaya konmu§tur. · S: 1929 ‘daki o açıklamanızın, 1933 ‘te rektör seçildikten sonra yaptığınız konuşnuula söyledikleriniıle ne şekilde ve ne ölçüde örtüştügünü keşfetmeğe çalışıyoruz. Rektörlük konuşmanızılan bir tümce alacagri burada: “Onca terennüm edilen ‘akademik özgürlük’ Alman üniversitesinden kovulmuştu; zira bu özgürlük, yalnızca ohimsuzluk taşıdığı için gerçek bir özgürlük değildi”. Biz bu tümcenin, en azından kısmen, sizin bugün bile yakın kaldıgınız düşünceleri ifade ettigini varsaymakta haklı oldugumuza inanıyoruz. H: Evet, söylediklerimi savunmaya devarn ediyorum. Zira bu akademik “özgürlük”, çoğu zaman yalmzca olumsuz bir özgürlüktü: yani bilimsel çalı!jmalann gerektirdiği dü§ünümlemeye ve düşüneeye açılma zahmetine girmeme özgürlüğüydü. Kaldı ki alıntıladığınız tümce, tek ba!jllla değil ama içerik bütünlüğüne yerleştirilmiş olarak okunmak gerekir; o zaman “olumsuz özgürlük” derken neyi anlatmak istediğim açık seçik görülür. · S: Elbette. Bununla beraber, ömegin, Hitler’in Reich Şansölyesi olarak atanmasından dört ay sonra, “bu yola koyulu§Un büyüklüğünden ve ihti!jamından” söz ettiğinizde, rektörlük konuşmanızda yeni ve değişik bir ton saptadığımızı sanıyoruz. , H: O sıralar� inanam öyleydi. S: Bunl{ biraz daha geniş açık/ayabilir misiniz? H: Memnuniyetle. O dönemde ba§ka bir seçenek gönnüyo.rdum. Yinni iki siyasal parti tarafından temsil edilen görü§lerin ve siyasal eğilimlerin yarattığı genel kargaşa içinde, Heidegger’le Söyl�i 15 Friedrich Naumann’ın giri§iminin genel anlamında(3>, ulusal ve özellikle de toplumsal bir konum bulmak söz konusuydu.

Size, yalnızca bir örnek vennek üzere, Eduard Spranger’i<4> benim rektörlük k.onu�mamdan çok daha ileriye giden bir denemesini aktarabilirim. S: Siyasal yflŞ!l1111a ilgilenmeye ne zıımıın başladmız? Yirmi iki siyasal parti öte� beri ortadaydı. Ve 193o’da aynı zıımanda milyonlarca işsiz de vardı. H: O zamanlar, hala tümüyle Sein und Zeit (Varlık ve Zaman, 1927) ve daha sonraki yılların yazılannda ve konferanslannda geliştirilmi� olan sorunlarla m�guldüm: bunl.ar, bağlanhlı olarak ulusal ve toplumsal sorunlara da gönderme yapan, düşüncenin temel sorunlandır. Benim için, Üniversite’de ders veren bir ki�i olarak, öncelikle bilimlerin anlamı, ve aynı anda da Üniversite’nin görevinin belirlenmesi sorusu gündeme geliyordu. B.u arayış rektörlük konu�mamın ba!ilığında ifade edil.ınlıjtir: “Alman Üniversitesinin Benliğini Evetlemesi(.5)n. O zamanlar yapılmış olan başkaca hiçbir rektörlük konuşmasına, böyle bir başlık verme cesareti gösterilmemiştir. Ancak, bu konmjmayı tartı!ima konusu yapanlardan acaba hangisi onu derinlemesine okudu, düşündü ve dönemin koşullanndan yola çıkarak yorum.ladı? · S: “Üniversitenin Benliğini Evetlemesr, onca kargaşa içindeki bir alemde biraz zıımansız bir çıkış gibi görünmüyor mu? H: Ne münasebet? -“Üniversitenin Benliğini Evetlemesi”, daha o dönemden başlayarak Parti içinde ve Nasyonal-sosyalist öğrenciler tarafından talep edilen,· sözümona “siyasal bilim”e kar§� çıkar. Bu “siyasal bilim” adlandırmasırun o sıralarda bugün taşıdığından tümüyle farklı bir anlamı vardı; politolojiyi vurgulamıyor, ama şunu söylemek istiyordu: bu haliyle bilimin anlamı ve değeri, ulus için taşıdığı pratik yarada ölçülür.

Bilimin bu politizasyonuna karşıt tavır (6), rektörlük koiuı�masında özellikle vurgulanml!jtır. 16 Heidegger’le .Söyleşi S: Acaba sizi dogru aniayabil dik mi? Üniversiteyi, o sıralar bir yola çıkış gibi duyumsadığınız şeyin içine sürükleyerek, akademik özgürlüğü, ona esasen kendi öz vasjını bırakmayacak ölçüde güçlü akımlara kıırşı ayakta tutmak mı istiyordunuz? H: Elbette, ama benliğini evetleme denen �ey, Üniversite’nin salt teknik örgüHenişi karşısında, Batı Avrupa düşüncesinin geleneği üzerinde bir dü�nümlemeden yola çıkarak, aynı anda yeni bir anlam kazaruna ödevini de kendisine vermek zorundaydı. S: Sayın ProfeSör, o sıralar Üniversite’deki iyileştirmeyi Nasyonal-sosyalistlerle işbirligi halinde sağlamayı düşündügünüzü mü aniamam ız gerekiyor? H: Formülley�iniz yani�. Nasyonal-sosyalistlerle i�irliği halinde değil. Universite kendine özgü bir düşünümden kalkarak kendisini yenilemeliydi ve böylece de -yukanda söylediğim anlamıyla- bilimin politizasyonunun karııısında sağlam bir konum kazanmalıydı. S: Ve bu nedenle, rektörlük konuşmanızda şu üç temel direği ilan ettiniz: “İş hizmeti”, “Askerlik hizmeti”, “Bilme hizmeti”. Böylece, diye düşünüyordunuz o sıralar, bilme hizmeti ötekilerle aynı düzeye konulmak gerekir, bu da N asyonal-sosyalistlerin ona vermedikleri bir konumdu. H: Temel direklerden söz edilmiyor. Eğer dikkatli okursanız, bilme hizmeti sıralamada her ne kadar üçüncü geliyorsa da, anlam ona birinci sırayı veriyor. Düşünülmesi gereken, işin ve savunmanın, bütün insan faaliyetleri gibi, bir bilme içinde temellendiği ve onun tarafından aydınlatıldığıdır. S: Yine de, bugün hdliJ altını imzalayacağınızı düşünemeyeceğimiz bir türnceden söz etmemiz gerekiyor – ve bu cansıkıcı alıntılara hemen son vereceğiz. 1933 sonbaharında şöyle demiştiniz: “Tezler ve fikirler varlığınızın kuralları olmasın. Alman ger- Heidegger’le Söyleşi 17 çekliğinin bugünü ve geleceği ve onun yasası, yalnızca ve bizzat Führer’dlr.”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir