Martin Van Bruinessen – Ağa, Şeyh, Devlet

Bu kitap, 1978 yılında tamamladığım doktora tezimin gözden geçirilmiş halidir. Bazı bölümleri yeniden yazdım, bazı detayları çıkardım ve tezi tamamladığım dönemden bu zamana gerçekleşen gelişmeler üzerine yorumlar ekledim; temel tezlerimde ciddi değişiklikler yapmadım. 1978’den beri, burada tartışılan meselelerle ilgili pek çok eser yayımlandı. Gerekli bulduğum yerlerde dipnotlar ekleyerek bu yayınlara gönderme yaptım. Bu yayınların ve yeni bulgularımın, beni ilk fikirlerimi gözden geçirmeye zorladığı bir iki yer oldu (özellikle de 4. Bölüm’de Nurcu hareketiyle ilgili olarak). Diğer yerlerde ilk yorumlarımı ve formülasyonlanmı olduğu gibi bıraktım; başka şekillerde formüle edebileceğim halde. Pek çok insanın ve birkaç enstitünün bilgi toplamamda büyük katkıları oldu. Araştırmaların Geliştirilmesi İçin Hollanda Örgütü (ZWO), verdiği araştırma bursuyla Ortadoğu’da iki yıl geçirmemi sağladı. Londra’daki Devlet Arşivi (PRO), dosyalan okumama ve onlardan alıntı yapmama izin verdi. Utrech Üniversitesi’ndeki danışmanlanm beni destekledi ve motive etti; istediğim tüm özgürlüğü sağlayacak kadar düşünceliydiler. Bu kitap nasıl yazıldı? Bu kitap araştırmanın yapıldığı koşulların izlerini taşır. Çalışmamdaki ana fikirlerden bazılarını araştırma yaptığım sırada geliştirdim ve belki de alan araştırması yaptığım sıradaki koşullar başka olsaydı varacağım sonuçlar da değişik olacaktı. Kürtlere olan ilgim, ilk kez 1967’de henüz fizik bölümü öğrencisiyken Ortadoğu’ya yaptığım bir seyahat sırasında uyandı. Benden önceki birçok ziyaretçi gibi ben de Kürdistan’ın manzarası karşısında huşuya kapıldım.


Halkının misafirperverliğinden çok hoşnut olmuş, uğradıkları ulusal baskıya ve bu baskıya karşı gösterdikleri dirence ilişkin bana anlatılan hikâyelerin etkisi altında kalmıştım. Bu seyahat, tamamen romantik bir hayranlık duyduğum, daha sonralan yaptığım müteakip ziyaretlerim neticesi kendisini daha gerçekçi bir değerlenmeye bırakacak olan ilgimin başlangıcıydı. Bu hayranlığın sürmesinin nedeni yalnızca Kültlerin Kürdistariın bölüşülmesi sonucu değişik ülkelerin yönetimi altında yaşadıkları güç politik koşullar ve bu hükümetlerle devamlı sorunlu olmalan değildi. Ziyaretlerimin diğer bir sonucu da entelektüel ilgi alanımın fizikten sosyal bilimlere kaymış olmasıydı. Antropoloji ve 11 sosyoloji derslerine devam etmeye başlamıştım ve 1960’lann politik ve entelektüel ikliminin de tesiriyle, köylü ayaklanmaları, kurtarıcı ve milliyetçi hareketler ve sınıf bilincine ilişkin teorilere karşı güçlü bir ilgim olmuştu. Kürt tarihinin, bu teorilerin geçerliliğinin sınanması açısından çok ideal bir olanak sağladığı izlenimine varmıştım, zira yalnızca bu yüzyılı bile gözönüne alacak olursak, Kürdistarida hem kurtuluşçu hem de milliyetçi yansımaları olan birçok köylü ayaklanması olmuştu. Ancak Kürtlerin olayı, konuya ilişkin teorileri aydınlatmak için verilen popüler örneklerden daha değişikti. Basitçe söylemek gerekirse köylü ayaklanmalarının sol kanat oldukları iddiasına karşın, Kürtlerin örneği daha sağ kanat bir hareketti. 1961’de Irak’taki Kürt savaşma halkın katılımı giderek artmıştı. 1960’lann sonunda çoğunluğu köylü olan birkaç bin Kürt birbirinin ardına iktidara gelen Irak hükümetlerine karşı gerilla savaşma katılmışlardı. 1974-75 arası bunların sayısı 50.000’i geçiyordu. Bunun da ötesine Kürdistan’a yaptığım muhtelif seyahatlerde de fark ettiğim gibi, bu çatışmalara aktif olarak katılmayan Kürtlerin de büyük bir kısmı şöyle ya da böyle kendilerini bu gerillalarla özdeşleştiriyorlardı. Bu durum sadece Irak için geçerli olmayıp Kürdistan’ın diğer parçalan için de geçerliydi. Bu sayılar gözönüne alındığında ve Wolf’un temel eserinde1 (1969b) verdiği altı örnekteki tanımlamasıyla da karşılaştmldığmda, Kürdistan’daki durum da halk savaşı, köylü savaşı olarak nitelendirilebilirdi.

Ancak sözü geçen bu altı hareketin (köylülerin -hiç değilse kısmen- sınıf çıkarlan doğrultusunda, kendilerini sömürenlere karşı harekete geçmeleri ve bu hareketlerin anti-emperyalist ve sosyal adaletsizliğe karşı olmalan açısından) ilerici olmasının aksine, Kürt hareketi özellikle de 1966’dan itibaren tüm haklı taleplerine rağmen; tutucu neredeyse gerici bir görünüme büründü. Öyle ki, Kürt hareketinin önderleri bölgeye daha da fazla emperyalist müdahalenin olmasından yanaymışlar gibi bir kanı uyandınyorlar1 Bunlar Meksika, Çin, Vietnam, Cezayir ve Küba devrimleriydi. 12 di. Molla Mustafa Barzani Amerika Birleşik Devletleri’ne övgüler yağdırıyor, Kürdistan’ın ABD’ye ellibirinci eyalet olarak katılmasını arzuladığını ve desteği karşılığında ABD’ye Kürdistan’daki petrolün kontrolünü vermek istediğini söylüyordu. Hareket giderek sol unsurlardan arındırılıyor ve başlangıçta genç, kentli milliyetçiler tarafından otoriteleri sorgulanan geleneksel önderlerin, harekete katılmalarının bir sonucu olarak iktidarlarım pekiştirdikleri ya da yeniden elde ettikleri görülüyordu.2 Irak Kürtlerinin büyük bir çoğunluğu Barzani’nin tutumunu destekliyordu. Daha solcu olan rakiplerini ise sadece küçük bir azınlık izliyordu. Bu bakımdan Kürt hareketi, çoğunluğunu aşiretlilerin teşkil ettiği başka bir kurtuluş hareketiyle, Umman’daki Dofarislerin hareketiyle de ters düşüyordu; ki bu hareket çok devrimci bir hareket olarak isim yapmıştı ve sol basının gözdesiydi. Tıpkı Kürt hareketinin de tutucu İngiliz ve Amerikan basını için gözde olduğu gibi… Bu farkı yaratan gözle görülür iki neden vardı; Ummaridaki hareket gerici, baskıcı ve Batı yanlısı bir rejime karşı savaşırken, Kürt hareketi de otoriteryan, reformist, baskıcı, Sovyet yanlısı bir rejime karşı savaşıyordu ve her iki hareketin önderliği birbirinden tamamen değişik bir arkaplana sahipti. Ama yalnızca bu faktörler iki hareket arasındaki farklılığı açıklamaya yeter mi? Bence 1964-1966’da3 Irak’taki Kürt hareketinin açıkça tutucu bir hareket haline gelmesinde içsel nedenler de olmalıydı. Aşiret örgütlenmesi ve “aslî bağlılıklar” (Alavi 1973) ne dereceye kadar yoksul köylüleri kendi haklarını savunarak aşiret reislerine ve toprak ağalarına karşı koymaktan alıkoymuş ve kendi çıkarlarına olmayan davalar için savaşmalarına yol açmıştır? Bu bağlılık ilişkileri çözülmekte midir, eğer öyleyse bu nasıl ve hangi koşullar altında gerçekleşmekte2 Resmi Irak makamlarınca yapılan propagandada, hareketteki bu yöndeki gelişmelerin üstünde fazlasıyla durulmuş ve hayli abartılmıştır. Ancak İrak hükümetleri de Barzani ve Kürt milliyetçilerinin etkinliğini kırmak için bu tip Kürt geleneksel otoriteleri ile ittifak yapmıştır. 3 Bu gelişmelerin vardığı son noktada parti bölünmüş ve 1964’te kentli radikal unsurlar hareketin önderhginden bilen tashye edilmiştir. Bkz. Vanly, 1970: 218- 25; Kutschera, 1979: 246-52: Jawad, 1981: 163-73; İbrahim, 1983; 517-32.

13 dir? Tam olarak emperyalizmin geleneksel Kürt toplumu üzerindeki etkisi ne olmuştur ve bu etki Kürt hareketinin doğasım açıklayabilmekte midir? 1973’te alan çalışmama hazırlandığım sırada aklımda bu ve benzeri sorular vardı. Araştırmamı, yerel düzeyde geleneksel güç ilişkilerine ve bunlar üzerinde artan devlet denetiminin etkisine, bölgenin dünya pazarına dahil oluşuna, sınıf ilişkilerine ve özellikle orta ve yoksul köylünün sınıf bilinci üzerine yoğunlaştırmaya karar verdim. Bunu da daha çok geleneksel antropolojik bir çalışma çerçevesinde yapmayı amaçladım. Oldukça uzunca bir zaman (bir seneden fazla), 3-4 komşu köyden oluşan sınırlı bir bölgede kalacaktım ve böylelikle Kürtler hakkındaki yayınların çoğunda olduğu gibi müphem bir intiba edinmekten ziyade, yoğun veri toplayacaktım. Bu çalışmayı yapabilecek bir bölge seçmek politik nedenlerden dolayı kısıtlıydı. 1974’ün baharında Kürtler ve Irak arasında bir savaşın patlak vereceği gözle görülür bir durumdu ve orada hoş karşılanmayı beklemiyordum. Aynı şekilde Türkiye de Kürtlere ilgi duyan bir antropologu istemez görünüyordu. 1972’de Türk sosyolog İsmail Beşikçi, Kürtler üzerine yaptığı sosyolojik ve politik çalışmasından dolayı, bölücülük yaptığı iddiasıyla on üç yıl hapse mahkûm edilmişti (Beşikçi 1969b).4 Araştırmam için tek mümkün yer İran Kürdistanı gibi gözüküyordu. Buraya iki kısa seyahat yaptım ve en azından ilgilendiğim bazı olgular açısından iyi çalışma yapılabileceğine dair oldukça ümit verici bir yöreyi seçtim. Burası Irak sınırından yeterince uzaktaydı. Irak savaşının yol açacağı karmaşadan uzak kalmak istiyordum ancak ne dereceye kadar olacağını tahmin edemesem de bu savaşa İran’ın bir şekilde karışacağı da aşikârdı. Araştırma yapabilmem için resmî izne başvur4 Beşikçi 1971-1973 yıllarındaki sıkıyönetim döneminde yargılandı. Bu dönemden sonra ilk seçimlerde iktidara gelen hükümetin çıkardığı af kanunuyla serbest bırakıldı. Bundan sonra da Kürt sorunuyla ilgilenmeyi sürdürdü.

Kemalist ideolojiyi ve Kürt politikasını eleştiren kitapları yüzünden 1979’da tekrar hapse mahkûm edildi. Bu mahkûmiyetini de doldurduktan sonra, hapishaneden, yurtdışma gizlice gönderdiği bir mektup bahane edilerek mahkûmiyeti 1987’ye kadar uzatıldı. 14 dum ve tatmin edici bir cevap alamayınca da 1974 Temmuzunda süreci hızlandırabilmek amacıyla Tahran’a gittim. İlk başvurum belirsiz nedenlerden reddedildi, kasımdaki kesin ret cevabına dek birkaç kez daha müracaatta bulundum. Bu arada Kürdistan’a ve hatırı sayılır bir Kürt nüfusunun bulunduğu kuzeydoğudaki Horasan bölgesine defalarca gittim. Bu seyahatlerim sırasında resmî araştırma iznimin olmayışından dolayı sorunlarla karşılaştım. Aynı sorunlarla ilerde de daha pek çok kez karşılaşacaktım. Resmî iznim olmadığından ancak turist olarak seyahat edebiliyor ve bir bölgede belirli bir süreden daha fazla kakmıyordum. Bir bölgede kısa bir zaman kaldığımda da ancak bölgenin güçlü kişileriyle görüşüyordum. Çoğunlukla bunlark yoğun ilişkim oluyordu. Bu kişiler köyde olan biten her şeyi bilmek, özellikle de yabancılar olmak üzere her gelen ziyareçiyle tanışmak ve ziyaret nedenlerini anlamak istiyorlardı. Ziyaretçileri eğlendirmek ve hoşnut etmek köy ağalarının geleneksel ayrıcalıkları, aynı zamanda da yükümlülükleriydi. O nedenle bu rolü üstlenmeye kalkışan her sıradan köylü de ağanın ayrıcalık alanına tecavüz etmiş oluyordu. Bunlara ek olarak, daha ziyade zengin ve nüfuzlularla ilişki kurmamın nedeni, resmî iznim olmadıkça sıradan köylülerin benimle ilişkiye geçmeleri yüzünden başlarının derde gireceğinden korkmamdı. Öğretim görmüş olanların ve zenginlerin yabancılarla ilişkiye geçmeleri daha doğal karşılanan bir şeydi.

Sosyal piramidin tepesindekilerle böyle yoğun ve tabanındakilerle ise az bir ilişki, yanlış bir tanıtıma yol açabilir ve ‘girişimcilerin’ ve güçlü kişilerin5 rolünün abartılmasına yol açabilirdi. Yine de zamanımın çoğunu aşiret reisleri, köy ağalan ve şeyhlerle geçirmenin önüne geçemedim. Daha sonralan sosyal ilişkilerimi geliştirmenin bir yolunu buldum: Başka bir yerde tanıştığım, genellikle köy öğretmeni ya da bir şeyhin kentte okuyan oğlu gibi kişilerin köylerini ziyaret etmeye başladım. Tamamıyla bir yabancı olarak değil de bir tanış olarak bulunduğum köylerde istediğimle görüşme 5 Bailey, Barth vd.’nin onayladığı ve yazann ‘büyük adam paradigması’ olarak adlandırdığı şeye ilişkin iyi bir eleştiri için bkz. Thoden van Velzen, 1973. 15 konusunda daha fazla özgürlüğe sahiptim. Ayrıca şeyhin evinde kalarak daha az ayrıcalıklı olanlarla görüşebilme imkanına sahip oluyordum, zira her tabakadan insan düzenli olarak şeyhi ziyaret ediyordu. Yine de benim alan çalışmama ilişkin notlarımda ve bu kitapta güçlü konumda olanların görüşlerine daha fazla yer verilmiş oldu. Horasan’daki Kürtleri ziyaret edişim sırasında ilk kez aşiret örgütlenmesi ve devlet yönetimi arasındaki yakın ilişkiye vâkıf oldum: Aşiretlerden oluşan konfederasyonlar devletin yarattığı örgütlenmeler gibi gözüküyordu ve aşiretler tarafından üstünlükleri kabul edilen ağalar en azından geçen yüzyılda şahların verdiği resmî unvanlan taşıyorlardı (bkz. 3. Bölüm). Başlangıçta bunun tipik bir örnek olmadığı kanısında olduğumdan bu durumun nasıl ortaya çıktığını keşfedebilmek için tarihî kaynakları okumaya başladım. Daha sonraları birçok Kürt aşiretinin de içinde yaşadıkları devletlerden benzer biçimde etkilendiklerini anladım. Bu konudaki bilgileri sıradan insanlardan ziyade aşiret reislerinden elde edebilirdim ve gerçekten de çoğunluğunu bu yolla topladım.

Alan çalışmama bu konudaki son dört yüzyılda yazılmış olan birinci ve ikinci dereceden kaynakları eleştirel bir gözle okuyarak destek sağladım. Bu çalışma da bu kitabın 3. Bölümü’nün şekillenmesini sağladı. İran Kürdistam’na yaptığım ilk iki ziyaret sırasında zamanımın çoğunu şeyh ve dervişlerle geçirdim. Beni şaşırtan, yollarda, ya Irak’tan mülteci olarak gelmiş ya da genellikle “devrim” diye adlandırılan milliyetçi hareket için esrarengiz görevlerle buralarda bulunan Kürtler gibi birçok yolcunun olmasıydı. Rezaye’de fazlasıyla işgüzar SAVAK görevlileri benim Iraklı Kürtlerle görüşmemi önlemek istediler. Ama Sardaşt, Bane ya da Marivan gibi daha küçük kentlerde kaldığımda Iraklı Kürtlerle rastlaşmamak imkânsızdı, zira çoğunlukla onlarla aynı otel odasını paylaşıyordum. Böylece gazete haberleri dışında savaş çıktığından bu yana Irak Kürdistanı’nda olan bitenler konusundaki ilk intibalarımı edindim. İran’ın tahminlerimin ötesinde bir yoğunlukla olaya karıştığının da farkına vardım. 16 Görüştüğüm Iraklı Kürtler Irak Kürdistam’ndaki kurtarılmış bölgede araştırma yapmamı ve bunun için de Tahran’daki Kürt temsilciliğine izin için başvurmamı önerdiler. İran’dan izin alamayacağım açıklığa kavuşur kavuşmaz buraya başvuruda bulundum. Kürt temsilciler cana yakın ve yardımsever davrandılar ve olumlu yanıt verdiler. 6 Şubat 1975’te planladığım gibi araştırmamı yürütmek üzere sının geçerek Irak Kürdistanı’na gittim. Savaş durumu, benim hareket serbestliğimi engellemesine rağmen; bana Kürt toplumunu savaş içindeyken -ki bu durum Kürtler için banş zamanından daha normaldi- incelemek gibi eşsiz bir olanak da sağlıyordu. Aynı zamanda bağlılığın aşirete veya sınıfa bağlılıkla karşıtlığı sorusu üzerinde çalışmak için de elverişli koşullar demekti.

Bölgeye vanşımdan altı hafta sonra, milliyetçi hareketin yenilgiye uğraması sonucu Kürt savaşçılar ve çok sayıda da sivil halkla birlikte, burayı terk etmek zorunda kaldım. Kürt hareketinin kendini tamamen bağımlı kıldığı şah, geleneksel düşmanı Irak hükümetiyle anlaşmaya vararak Kültlere yardımı derhal kesmişti ve bunun sonuçlan da çok dramatikti. Kürtler ya Irak askerlerine teslim olmak veya İran’a iltica etmek zorunda kaldıklannı gördüler. Bazılan partizan direnişini sürdürmek istediyse de Kürt önderler bunu yasakladı. Köylüler kitleler halinde İran’a kaçtı. 20 Mart’ta kaldığım Balik bölgesi neredeyse tamamen boşaltılmıştı

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir