Matt Ridley – Akılcı İyimser Refahın Evrimi

Bu satırları yazarken, masamda kabaca aym boyut ile şekle sahip, insan yapımı iki nesne duruyor: Bir tanesi, kablosuz bir bilgisayar faresi; öteki, Orta Taş Devri’nden kalma, yarım milyon yaşında bir el baltası.1 İkisi de insan eline oturacak şekilde tasarlanmış; insanoğlu tarafından kullanılmanın kısıtlamalarına uygunlar. Fakat aralarındaki fark muazzam. Biri, girift iç tasarımıyla birlikte birçok akşamın meydana getirdiği karmaşık bir mamul, üstelik onca bilgi katmanının mevcudiyetini de yansıtıyor. Ötekiyse tek bireyin becerisini yansıtan tek bir cisim. Bu nesnelerin arasındaki fark, günümüzde insan hayatının yarım milyon yıl öncesinin yaşantısından epey farklı olduğunu gösteriyor. Elinizdeki kitap, tüm hayvan türlerinden farklı olarak insan toplumunun yaşadığı hızlı, daimi, kesintisiz değişim hakkında. Bir biyolog için bu, açıklanması gereken bir durum. Son yirmi yılda, insanların öteki hayvanlara ne kadar benzediği hakkında dört kitap yazdım. Bu kitap ise insanın hayvanlardan farkı üzerine. Peki insanların hayatlarını böyle harala gürele değiştirmesini mümkün kılan şey ne? İnsan doğası değişiyor diyemeyiz sanırım. Nasıl el baltasını tutan elin şekli ile bilgisayar faresini tutan elin şekli aynıysa, öteki hayvanlar gibi insanlar da her zaman yiyecek aramış ve arayacaktır, sevişmek istemiş ve isteyecektir, çocuklarına bakmış ve bakacaktır, statü rekabetine girmiş ve girecektir, acıdan kaçmış ve kaçacaktır. İnsan türünün pek çok huyu da değişmez. Dünyanın en uzak köşesine gitseniz bile şarkı söyleyenlere, gülümseyenlere, konuşanlara, cinsel kıskançlığa ve mizah anlayışına rastlarsınız; üstelik bu özelliklerin hiçbiri şempanzelerde aynı değil. Zamanda yolculuk yapabilseniz, Shakespeare, Homeros, Konfüçyus ve Buda’nın saiklerini kolayca anlayıp paylaşabilirsiniz.


32.000 yıl önce Fransa’nın güneyindeki Chauvet mağarasında o zarif gergedan resimlerini boyamış adamla tanışabilseydim, her türlü ruhsal özellik bakımından tam bir insan görürdüm, hiç şüphem yok. İnsan hayatı ekseriyetle değişmiyor. Yine de hayatın 32.000 yıl öncesiyle aynı olduğunu söylemek saçma olurdu. Bu süre zarfında mensubu olduğum canlı türü % 100.000 çoğaldı ve belki de üç milyon kişiden yaklaşık yedi mil yar insana ulaştı.2 Kendisine, başka türlerin hayal bile edemeyeceği maddi rahatlıklar ve lüksler sağladı. Gezegenin yaşanabilir her köşesine yerleşti ve yaşanması mümkün olmayan her yerini de keşfetti. Dünyanın görünüşünü, genetiğini, kimyasını değiştirdi ve bütün kara bitkilerinin ürettiğinin belki de %23’ünü kendi amaçlarına alet etti. Kendisini atomların gelişigüzel olmayan ve özgün düzenlemeleriyle, yani teknolojilerle kuşattı; bu teknolojileri neredeyse hiç durmadan icat etti, geliştirdi ve çöpe attı. Bu özellikler başka yaratıklar için geçerli değildir; hatta şempanzeler, şişe burunlu yunuslar, papağanlar, ahtapotlar gibi beyinleri en gelişmiş olanlar için bile. Onların ara sıra alet kullandıkları ve ekolojik yaşam alanlarını değiştirdikleri olur, fakat “yaşam standartlarını yükseltmezler” ya da “ekonomik büyümeyi” tecrübe etmezler. “Yoksulluk” ile karşı karşıya kalmazlar. Ne bir yaşam biçiminden ötekine ilerleme gösterirler, ne de ilerlemeyi beğenmemezlik ederler.

Tarım, kent, ticaret, sanayi, bilişim devrimlerini yaşamazlar; nerede kaldı Rönesans, Reform, ekonomik kriz, demografik geçiş, iç savaş, soğuk savaş, kültür savaşı, kredi daralması gibi kavramları tecrübe etsinler. Bense masamda oturuyorum ve etrafım çeşit çeşit nesneyle sarılmış durumda: Telefonlar, kitaplar, bilgisayarlar, fotoğraflar, kâğıt kıskaçları ve kahve fincanları; oysa hiçbir maymun bunları yapmaya yaklaşmamıştır bile. Bir ekrana sayısal bilgiler aktarıyorum; hiçbir yunus bunu başaramamıştır. Soyut kavramların farkındayım, örneğin bugünün tarihi, hava durumu, termodinamiğin ikinci yasası gibi; hiçbir papağan bunları kavrayamaz. Ben kesinlikle farklıyım. Peki, ama beni bu kadar farklı kılan şey ne? Tek fark, diğer hayvanlara kıyasla daha büyük bir beyne sahip olmam değildir. Nihayetinde, son dönem Neandertallerin ortalama beyni benimkinden büyüktü, ama yine de bu paldır küldür kültürel değişimi yaşamadılar. Dahası, başka hayvan türlerine nazaran beynim büyük olsa da, hava durumu tahmini yapmak şöyle dursun, daha kahve fincanlarının ve kâğıt kıskaçlarının nasıl imal edildiği konusunda bile pek de net bir fikrim yok. Psikolog Daniel Gilbert, her meslektaşının, meslek hayatının bir noktasına geldiğinde “insanoğlu bilmem ne yapan tek hayvandır” benzeri cümleler kurma zorunluluğu olduğunu şaka yollu söylemiştir.3 Dil, bilişsel muhakeme, ateş, yemek pişirmek, alet yapmak, özfarkmdalık, aldatmak, taklit, sanat, din, kavrayıcı başparmaklar, fırlatmalı silahlar, dik duruş, büyükanne ve büyükbabaların torunlara bakm ası… yalnızca insanoğluna atfedilen özelliklerin listesi gerçekten uzundur. Fakat yerdomuzlanna [Orycteropus afet] ya da tüysüz yüzlü Afrika kuşlarına [Corythavcoides personatus] özgü özelliklerin listesi de oldukça uzundur. Tüm bu özellikler gerçekten de sadece insanlara aittir ve çağdaş yaşamın meydana gelmesine epey yardım etmişlerdir. Fakat hayata zar zor tutunan bir maymun adamın, hiç yerinde saymayan ilerici bir modemleşmeci yaratığa olan ani dönüşümünde, bu özelliklerden hiçbirinin doğru zamanda ortaya çıkmadığını ya da insanoğlu tarihinde doğru etkiyi yapmadığını iddia ediyorum; belki dil istisna sayılabilir.4 Bu özelliklerin çoğu hikâyenin epey başında ortaya çıktı ve öyle pek bir ekolojik etkileri falan da olmadı. Vücudunuzu boyamayı isteyecek ya da bir sorunu yanıtlamak üzere akıl yürütecek kadar bilinçli olmak hoştur, fakat bu kadarı dünyayı ve ekolojisini fethetmeye yetmez.

Açıkçası, teknolojik modemitenin hâkim olduğu bir yaşamla başa çıkabilmesi için insanoğluna büyük beyin ve dil gerekli olabilir. Sosyal öğrenme [çevreden öğrenmek] konusunda insanoğlu epey beceriklidir; hatta aslında şempanzelerle kıyaslandığında bile insanlar bire bir taklit işine takıntılı bir ilgi göstermektedir.5 Fakat büyük beyin, taklit ve dil becerileri, tek başına refahın, ilerlemenin ve yoksulluğun açıklaması değildir. Bu vasıflar tek başlarına yaşam standartlarında değişime sebep olamazlar. Neandertallerde bunların hepsi vardı: Devasa beyinler, muhtemelen karmaşık konuşma dilleri ve bolca teknoloji. Fakat yaşam alanlarını asla genişletmediler. Benim iddiama göre, kafamızın içine bakmak, türümüzdeki bu sıra dışı değişim becerisini açıklamak için yanlış yere bakmak anlamına gelir. Bu, beyinde gerçekleşmiş bir olay değildi. Söz konusu olan şey, beyinler arasında gerçekleşmiş bir olaydı. Kolektif bir görüngüydü. Şimdi el baltasına ve bilgisayar faresine geri dönelim. İkisi de “insan yapısı”dır, fakat bir tanesi tek kişinin eseriyken, ötekini yüzlerce, hatta belki milyonlarca insan yapmıştır. Kolektif zekâ ile kastettiğim şey işte budur. Hiç kimse tek başına bilgisayar faresi yapmayı bilmez. Fabrikada aleti montajlayan kişi, plastiğin üretildiği petrolün kuyusunu kazmaktan ya da petrol çıkaran kişi aleti montaj lamaktan anlamaz.

Bir noktada, tüm hayvanlardan farklı olarak insan zekâsı kolektif ve birikimli bir nitelik kazanmıştır. ÇİFTLEŞEN ZİHİNLER İnsan doğasının değişmediğini, ama insan kültürünün değişim geçirdiğini söylemek, evrimi yadsımak anlamına gelmez; aslında evrimi kabul etmek demektir. İnsanlık sıra dışı bir evrimsel değişim patlaması yaşıyor ve bu değişimin itici gücü Darwin’in o eski moda doğal seçilim düşüncesidir. Fakat benim bahsettiğim seçilim fikirler arasında yapılıyor, genler arasında değil. Bu fikirlerin bulunduğu yaşam alanıysa (habitat) insan beyinleridir. Bu kavram uzun süredir sosyal bilimlerde yüzeye çıkmaya çabalıyor. Fransız toplumbilimci Gabriel Tarde 1888’de şöyle yazmıştır: “Bir icat taklit yoluyla yayıldığında, buna toplumsal evrim diyebiliriz.”6 1960larda AvusturyalI iktisatçı Friedrich Hayek, “başarılı kurumların ve âdetlerin taklit yoluyla seçilimi” sosyal evrimde belirleyici etkendir, diye yazmıştı.7 Evrim biyoloğu Richard Dawkins 1976 yılında kültürel taklit birimi olarak “mem” terimini uydurdu.8 1980lerde iktisatçı Richard Nelson ise tüm ekonomilerin doğal seçilimle evrimleştiğini ileri sürdü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir