Maurice Lengelle – Kölelik

“Kölelik” sözcüğü, birbirinden oldukça farklı iki sistemi kapsar. Bu ikisi arasındaki tarihi aynm da belirsiz ve karışıktır. İlk önceleri “eski” veya “itaatkar” diye nitelenen tutsaklık biçimi vardı. Bu tip köleler, kendilerini sahiplerine adadıkları takdirde hayatta kalabilmekteydiler. Bu nedenle, biz bugün onları “asgariyle yaşayanlar” diye adlandırıyoruz. Yin� de boğaz tokluğuna yaşanan bu bağımhlığın, yamyamhğın yerini alması sevindiricidir. Kurum, bu sebepten uzun süre ayakta kalıp gelişme gösterebilmiştir. Aç ve mutsuz düşman, yani köle de, bu kurum sayesinde sahibinin yanında yaşaması için gerekli olanakları bulabilmiştir. İki taraf için de oldukça faydalı olan bu sistemde tutsak-hizmetkar ölümden kurtulmakta, sahibi de tüketimi az olan bu işçi sayesinde ekonomik durumunu düzeltmekteydi. Yine bu nede,nle, eşitlik ilkesini esas alan bir din olan Hıristiyanlık, kurumun karşısında olmakta uzun süre çekimser kalmıştır. Buna teşebbüs etmesine rağmen dönemin ekonomik baskısı galip gelmiştir. İkinci tutsaklık biçimi ırk ayrıroma dayanır. Antik dönem ve daha sonra gelen sömürgecil-ik döneminde yönetici sınıflar, kölelerle sahiplerinin ortak tüketmeyecekleri besinierin üretimi için köle kitlelerini yönlendirmişlerdir. Daha sonraki egemen güçler de aynı yolu izleyerek, boyundurukları 7 altına aldıkları kitleler sayesinde ırelişirn gösterebilrnişlerdir. Köleliğin bu yukarda bahsettiğimiz ikinci şekli, bir ‘bakıma birincinin kötüye kullanımından doğmuştur diyebiliriz.


Bu sonuç doğaldır. Çünl,tü insan toplum içinde kıskanç ve bencildir. Homo homirıi lupus (İnsan insanın kurdudur). Bu da genellikle sorumlusu olrnadığırnız bir savaşta, bahtsız düşmana gerekirse hayatını bağışlamak gibidir. Veya bilinçle ve isteyerek bir halkı acımasızca sörnürmek ve ezmektir. İki kölelik biçimi arasındaki farklılıklar, hayvan biyolojisindeki ortak yaşam-parazitlikle benzerlik gösterir. Birinci şekil yani “ortak yaşam”, sahibe ve köleye karşılıklı fayda esasına dayanmaktaydı. Buna karşın ikinci şekil olan parazittik de sahip tutsaklann sırtından geçinmekteydi. Hıristiyan düşünürler, birinci şekil köleliği onaylamakta haklıdırlar. 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar esir tüccarlan ·ve rnerkanti1ist krallar, çeşitli ikiyüzlülüklerle, köle edinrnek için vergi toplamalar esnasında kargaşalar yaratmış ve kendilerini kilisenin otoritesinin arkasına gizleyebilmişlerdir. Sokrates okulunun fılozoflan, “sözleşrneli insan”ın ilk kuramcılanydılar. Onlara göre: Yararlılı- . gı bir güç hayvanınkine eşittir.

Bakımına aynı özeni göstermek gerekir. Aynı zorunluluklar onun içinde geçerlidir. Tavsiyeler veya daha ziyade: Yöneticilerinin çoğunluğunun dikkatle ve titizlikle uygulamaktan kaçınmadıkları sosyal bir devlet üzerine gözlemler … Tanınmış kölelerin çok azının ismi günümüze ulaşabilmiştir. Oysa, o çok tanınmış medeniyetlerin gelişmesine olanak sağlayan, onların ulaştıklan başanda en önemli gücü oluşturan işte bu önemsiz ve adsız köle kitleleridir. 8 Büyük tanm işletmeleri, atölyeler, tersaneler ve kadırga donanmaları eski şehir devletlerinin gururuydu. Köleler, efendilerinin refahını sağlamak ve dünyadaki konumlarını sürdürebilmek için insan emeğini temsil eden devler haline gelmişlerdi. Kan ter içinde, ikiimin kötü koşulları ve zararlı hayvanIann tehJikesi altmda çalıştınlan köleler, tüm hastalıkların kurbanıydılar. Gardiyanlar iyi davranmamaktaydılar ve sonuç olarak inanılmaz ölüm vakaları kaçınılmazd1. Sık sık yinelenen seferlerle, küreğe veya değirmene zincirlenıneye mahkum edilmiş bu insanlar sayesinde, sömürgeci kapitalizmle Antik Şehir Devletleri, Rönesans Dünyası ve Modern Dünya kurulabilmiştir. Köleci toplurolann büyük gelişmeler gösterebilmelerinin sebebi sürekli insan emeği kaynaklarını kullanabilmeleridir. Motorlu aletlerin icadından ve zooteknisyenler tarafından yeni evcil hayvanların yaratılmasından önce varolan farkh ırkların çeşitliliği, onlara gelişmeleri için gerekli olan gücü sağlamıştır. Başka eneıji kaynakları bulmak için, endüstriyel veya tarımsal alanda olsun, teknik bir gelişim gerekliydi: Tanmda çalıştınlan hayvanlar, yakıt, elektrik ve yıpranmış olanı kölenin emeğine devretrnek, onu daha az masraflı kaynaklarm yerine koymak. Aristoteles, o dönemde dahice, kölelik kurumunun kalkması için makinelerin icadının gerektiğini anlamıştı. * * * Acaba köleliğin incelenmesinden iyimser bir sonuç çıkabilir mi? Acaba maddi ilerleme insanın gelişmesine katkıda bulunmuş mudur? Binlerce yıl 9 onu güçsüzleştiren zincirlerden kurtardığı gözönüne alınırsa, makineleşme manevi davasını neredeyse kazanmış durumdadır. Ama, acaba bu doğru mudur? En azından bu hukuken ortadan kaldınlmıştır.

Buna rağmen, günümüzde özgür bir insanlıktan sözetmek kolay değildir. Modern dünyamızda, milyonlarca işçi, yaşamını sürdürebilmek için kişisel özgürlüklerinden, kendilerine yaşamlannda zihinsel olarak pek çok şey kazandıracak binlerce konudan vazgeçmek zorundadırlar. Sözkonusu olan acaba az gelişmiş ülkeler midir? Nato’nun besin araştırmaları ve Gaston Martin veya Dr. Chlche’in sabırla aynı konu üzerindeki çalışmaları, bu ülkelerdeki halkların kalori ve hayvansal protein tüketimlerinin çoğu zaman 18. yüzyılda gemilere yüklenen kölelerinkinden farklı olmadığını göstermektedir. Kölelikle zorunlu çalışmanın arasındaki fark nedir? Zorunlu çahşmayla serbest çahşma ve kölelikle az gelişmiş ülkelerdeki düşük istihdam arasmdaki fark nedir? Aristoteles’in makinesi verdiği sözü tutmadı mı yoksa daha fazlasını yapmaya gücü mü yetmedi? Gelişme, özgürlüğü sağlamahydı. Oysa filozoflar ve sosyologlar bunun gerçekleşmediği fikrinde birleşmektedirler. Bilim-kurgu yazarlan H.G. Wells ve A. Huxley, barbar sisteme geri dönecek kadar teknokrasi tarafından şımartılrnış bir dünya hayal ettiler. Bu hayali toplurnun temelini oluşturacak köleliği de unutmadılar. Oysaki yaşayanlannın hiçbir ulaşamadıklan mutluluğun hakim olduğu dünyalar hayal edebilirlerdi. Derebeylerin ne kendileri ne de çalışanları lO için asla düşünmedikleri güvenlikli, ihtiyaçlara cevap veren, banş dolu bir dünya hayal edebilirlerdi. Bunu yapmadılar ve üstelik sesleri muhalif safların temsilcilerininkine kanştı.

Bu durum, bizlere demiryolları, limanları ve uluslararası yolları ile yeni bir cennet vaadeden 19. yüzyıl sanayicileriyle garip bir çelişki sergilemektedir. Her şey, �anki insanlık, en uygun koşullarda bile, acımasız sefaJetten kurtulmamaya mahkummuş gibi devam etmektedir. Manevi özgürleşmeyi harekete geçiren hayal sadece, çileci1iğinden dolayı antik ekonominin koşulJannda veya atomasyonundan dolayı mod�m ekonominin koşullarında düşünülebilirdi. Oysa ki, tam tersine sürü insanının korkunç teorilerini yaratan, daha sonra da az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında aşılamaz uçurumları oluşturan, bu iki ekonomidir. 20. yüzy1lda varolan yaşam ile ölüm arasındaki eşitsizlik, teknolojik gelişmenin meyvalarını tekeline alan zengin ulusların bencilliğinden oluşmuştur. 3. Dünya ülkelerinin sefaleti, ekonomik ve sosyal güçsüzlüğün ortadan kalkması için, dünya dayanışmasının yeniden gündeme gelmesi gerektiğini göstermektedir. Bu, köleliğin ortadan kaldırılması için gösterilen çabadan daha fazlasını gerektirmektedir. Köleliğin kalkması sorunun sadece bir yönünü ortadan kaldırabilmiş, bu sosyal sorun, üzerinden bir yüz yıl geçmesine rağmen, derinine araştınlmadığmdan değişmeden kalabilmiştir. Tarihteki have et have not (sahip olmak veya olmamak) mücadelesinde kölelik, en açık ve utanmaz, en şaşırtıcı ve vahşi, oysa ki en kolay ortadan kaldırılabilecek dönemden başka bir şey değildi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir