Mehmet Efe – Mizraksiz Ilmihal

N e bileyim bir tuhaflık vardı bu işte abicim… Durmadan gereklilikler eskitiyoruz… Yanlış birşeyler var, eksik birşeyler.A Aşk mesela! Hergün biraz daha yitiriyoruz: Eşyaya, insana, olaylara/hayata güçlü karşılıklar koyan yanlarımızı…. Ben… Şey yaptım… Ellerim yanıyordu… Avuçlarım… Bunlar, bu söyleyeceklerim… iniltilerim yani… nasıl kabul ederseniz işte… Mesela diyorum ki: yeni ve güçlü soluklarımız olmalı yeni ve güçlü ve şen-şakrak huzur verici sözlerimiz olmalı yeni kitaplarımız. ansiklopedilerimiz olmalı bir yabancı dilimiz arşivlerimiz. kendimizin olan ı -kendimiz olduğumuz evlerimiz olmalı h kıra vermemeliyiz. kendiliğinden olmalı gülüşlerimiz > göğüslerimize gül takabilmeliyiz gül atabileceğimiz sevgilerimiz olmalı yaşamın bir parçası olmalıyız yaşam bizimle yaşanır olmalı ayaklarımızın altında toprak başlarımızın üstünde rüzgar aylarımız nisan anlarımız bayram olmalı bize hergün bayram olmalı iyi olmalı, hoş olmalı zamansız sarhoş olmalıyız. ‘ yani ne bileyim; yeniden doğmalıyız kurdelalardan girip yaşama kadim bir elmasın bütünleştiği yarın olup ikirciksiz dokunarak eşyaya mesela bir yakarış şarkısı gibi yaşamalıyız. yaşamalıyız… Mehmet Efe Haziran 1991/îstanbul Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz Bu kesik dansa karşı bana birşey öğretmediniz Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı Günlere geldim bunu bana öğretmediniz Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim Bunu bana söylemediniz İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler Bunu bana öğretmediniz Kardeşim İbrahim bana mermer putları Nasıl devireceğimi öğretmişti. Ben de gün geçmez ki birini patlatmıyayım Ama siz kağıttaki ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz Sezai Karakoç (Hızırla Kırk Saat) “… Şeytan bir duygu önümüze paralı askerlerini, kiralık katillerini, gerillalarını indirmektedir. Arkamızı verdiğimiz kaya duvar siyaset laboratuarlarında üretilen mikroplar tarafından için için kemirilmiştir. Gerileyip, arkamızı sağlama aldık diye güvenip yaslandığımız anda belki de başımıza yıkılacaktır. O zaman katillerimiz mızraklarını kalbimize saplamadan önce kahkahalarla gülecekler. Ve Beyaz Saray’ın ve Kremlin’in bahçesindeki zafer kütüğüne bir çivi daha çakılacak. Bir kabus bu.” Cahit Zarifoğlu (Bir Değirmendir Bu Dünya) Öndeyiş Hoş gelmişsiniz… Allah’ın esenliği, kaynaştırıcılığı üzerinize olsun.


Eski Yunan Filozoflarından Eflatun, “Bu Dünya Bir Mağaradır.” demiş… İnsanlar bu mağarada birbirlerine zincirlerle bağlı ve yüzleri mağaranın iç duvarına dönüktür. Dış dünyaya dair bütün izlenimleri, mağaranın kapısına yakın geçenlerin bu iç duvara yansıyan gölgelerinden ibarettir… Evet, böyle demiş Eflâtun. Ama biz bırakalım felsefe “parçalama”yı, zaten kimse pek felsefe sevmiyor, çünkü herkes filozof kesildi! Eksi ikinci kat, salon Once karanlığından içinden gündelik hayat-ımız-dan çeşitli sesler duyulmaya başlar. Sesler birbirlerinin üzerine binerek peş peşe geçer: Satıcılar, şarkılardan kısa bölümler, Türkçe, Farsça, marşlar, ilahiler, ezgiler, şiirler, (I. Özel, N.F. Kısakürek, M. Akif, E. Baya-zıt…) Dini konularda çeşitli Radyo-TV Programları, İnsan sesleri. “Gençlik” ya da “İslamcılık” üzerine konuşan çeşitli sesler. £ink Floycrun “The waH) paçasından bir bölümle birlikte İrfan: Yüzlerce kitap ve dergi. Çeşitli gazete sayfalarından yapılmış kolajlar. Siyasi içerikli afiş M T bildiriler. Çeşitli reklam afişleri.

Bir masa. Bir sandalye. Masanın üzerinde büyük bir kitap: Kur’an. İki defter. Kül tablası. Yarısı içilmiş bir çay bardağı. Kirli battaniyeler. Sünger yatak. Bütün bunların içinde İrfan. Dekorun bir parçası gibi masada kıpırdamadan oturmaktadır. Üzerinde bir parka, beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon var. Yavaşça masadan doğrulur. Öne doğru gelir ve durur. Konuşma izni istercesine sağ elini kaldırır. Ağzını açar.

Konuşamaz. Şaşırarak kaldırdığı eline bakar. Elini yavaşça indirir. Tekrar konuşmaya karar vermiş gibi elini kaldırır, yine konuşamaz ve indirir. Aynı hareketi bir kez daha tekrarlar. Sonra birden yavaşça konuşur. Zorlanmaktadır. Abicim bak ben aslında kızlara pek bakan biri değilimdir… Uaha… ne kadar bekleyeceğiz?… Bir dakika daha… Ömrümden diyorum, ömrümden bir dakika daha eksildi… Size anlatmalıyım ağlamamaya çalışarak her şeyi çünkü ağlamak belge kılmaz sözlerimi Ağlamak sözün en güçlüsü ama en aktarılmazıdır… Abicim, tanışalım mı? Tanışmadan başlayamayız konuşmaya herhalde… Değil mi?… Genellikle böyle olur… Bizde… Adım… İrfan Akçiçek. 1968 Batman doğumluyum. İstanbul Oniveritesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü öğrencisiyim… Yedi yıldır. Müs-lü.man.ım. Yani., dindarım… İslamcı, gerici, çağdışı… ya da In-kılabi Müslüman… Radikal Devrimci… Nurcu… Tarikatçı… Şeriatçı… Adnancı… Halim-selim… Partici… Irancı… Rabıtacı… Tek-firci… Osmanlıcı… Cumalı-Cumasız… Entel… Gelenekçi… Selefi… Taklitçi… Mezhepsiz… Mealci… Fıkıhçı… Vesaireci…lerin arasından biriyim işte… Ama lütfen beni İrfan Akçiçek olarak tanıyın… Beş çocuklu köylü bir ailenin ilk çocuğuyum… Tek okuyan da benim.

Babam serbest işçi…. Annem ev kadını. Her ikisi de bana umut bağlamış dürümdalar. Babam öğretmen olacağımı zannediyor… İki yıl önce gönderdiğim son mektupta,—ki Üniversiteye gireli topu-topu attığım beşinci mektuptur bu— o mektupta söyledim ki rahatlasınlar… İki yıl öncesine kadar, onları neredeyse unutmuştum ben. Anlatacağım her şeyin başlangıcı da ondan iki yıl kadar öncesidir… Lütfen dinleyin beni… Yirmi üç yaşındayım ve onyedi yaşımdan beri ben sizi dinliyorum… Konuşmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim… Nereden başlayacağımı bilmiyorum… Bu tür konularda hiç konuşmadım ben… Kendimle ilgili konuların acemisiyim…” Ama nerden girersem gireyim… yanlış olmayacak bu… Ya da belki… Nerden girersem gireyim bir türlü beceremeyeceğim anlatmayı. Ama denemek istiyorum… Affınıza sığmıyorum… Aslında, O’nunla tanışmamla başladı kendimle tanışmam… Abicim bak ben aslında kızlara pek bakan biri değilimdir… S s Eskiden bir kız bir şey sorsa, elim ayağım birbirine dolaşırdı. Sonraları, yani bilinçlenip., kendimi Kurtuluşun Islamda oldu-■J ğuna inanan, bunun için hayatlarını adayan insanların arasında bulunca da zaten kızlar, pek ciddiye alınacak şeyler olmadılar benim için. Başörtülü kızlar da bacılarımdılar benim. Uğrunda çabaladığım, düşünü kurduğum toplumun öncüleriydiler, anneleriydiler onlar… Ama işte hayat, insanı farklı şekilde de karşılaştırıyor… Kader… Allah’ın dediği oluyor daima… Hem, bir de insanın bazı tercihleri bilinçli olmuyor… MUŞ… ne bileyim işte… Başörtüsü Yasağı sıraları… Biliyorsunuz… Ya inandığınız şeyler ya da okulunuz demişti devlet. Ya inanciniz, yani ikinci sınıf vatandaş olmak; ya da inancınızı terkede-rek okulunuz… Hepimiz kenetlenmiştik. Hatta hiçbir zaman olmayacak kadar, halk ta yanımızda yer almıştı. Okuduğumuz, biriktirdiğimiz herşeyi pratize etmek, eyleme geçirmek için bir fırsat olmuştu bu yasak. Protestolar, eylemler, forumlar, tartışmalar, nutuklar, toplantılar, dilekçeler, tutuklanmalar, mahkemeler, gazeteler, dergiler filan… Biliyorsunuz işte… Adeta can havliyle yapışmıştık başörtülerine kızların. Bayrak olmuşlardı, slogan olmuşlardı, sembol olmuşlardı; namusumuz, umudumuz, ebedi kurtuluş vesilemiz olmuşlardı.

Hergün yeni kahramanlar çıkıyordu aramızdan. Bir sürü yazar, bir sürü dergi, bir sürü yeni yayınevi, altı çizilecek yeni cümleler… İran Devrimi’nin düşlerimize eklediği görüntülerin oyuncuları, kahramanları olmuştuk; koridorlarda, meydanlarda… Kimi, zaten kızların okuması gerekmez, terketsinler okulları diyor, kimi onlar da savaşmayı direnmeyi öğrenmeliler diyor, kimi bu yasak, devletin gerçek yüzünü halka sergilememiz için iyi bir fırsattır diyor, kimi hatta devlet camileri de kapatmalı ki halk gerçeği görsün diyor, kimi bu yasak bize Allah’ın Dini’ni hakim kılmak için bir lütuftur diyor, bazı cılız sesler de sakin olalım, bu devletin bir oyunu, oyuna gelmeyelim diyor, sesler çoğalıyor ama sık sık bir ağızdan atılan “Allahu Ekber” sloganlarından başka bir şey duyulmuyor… Neyse işte, kısa kesip asıl konuya geliyorum. Bir gün, okulun önünde oturma eylemi var. Biz erkekler düzenliyoruz. Ama kızlar da gelip oturacaklar ki görüntü tamamlansın. Belirlenmiş kişiler kalkıp bildiriler okuyacaklar… Ben de eyleme katılmak üzere okuldan çıkıyorum. Birden kapıdaki polislerle tartışan bir başörtülü dikkatimi çekti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir