Melisa Kesmez – Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz

Zili çaldık. Son sekiz yıldır yaşadığımız, iki buçuk ay önce annem tarafından gecenin bir yarısı uyandırılarak apar topar terk ettiğimiz evin zili bu. Babam “Çocukları çok özledim,” diye haber göndermiş, “Bir göreyim,” demiş. Bir görüp çıkacağız. Annem aşağıda arabada bekliyor. Çok kalmak yok, yaramazlık yapmak yok, arka odalara girmek yok, söz verdirmiş. “Kardeşine sahip çık,” diye seslenmiş arkamdan, biz heyecanla tırmanırken bizim kata çıkan merdivenleri. Açılıyor kapı. Babam. Sakalları uzamış, beyazmış babamın sakalları, biraz da zayıflamış sanki. Gülümsüyor bizi görünce, “Girin, girin,” diyor biz ayakkabılarımızı alışık olduğumuz üzere kapıda çıkarmaya çalışırken. Sekiz yıldır yaşadığım eve, olacak iş değil, ilk kez ayakkabıyla giriyorum. Annem görse delirir diye endişe edip parmak ucunda yürümeye çalışsam da, buranın artık annemin evi olmadığını, onun kurallarının çoktan hükmünü yitirdiğini anlıyorum girer girmez. Aynı ev değil burası. Başkası.


Babam da sanki aynı adam değil gibi. Salona geçiyoruz. Tuhaf geliyor odanın hali. Perdeler kapalı. Televizyon kapalı. Ekşi bir koku içerde. Yemek masasının beyaz iş örtüsü ortaya kadar açılmış, açıkta kalan yere gazete serili, üzerinde yumurta9 sı ekmekle sıyrılmış bir tava. Dibinde çayı kurumuş birkaç bardak. Yerde iki torba dolusu boş bira şişesi. Bitmiş Samsun paketleri, çer çöp. Sağda solda top yapılmış çoraplar. Sandalyelerin arkasına asılmış çeşit çeşit gömlek, ceket. Beri yanda annemin dantelleri, annemin menekşeleri, annemin bordo koltuk takımı, annemin zigon sehpası, annemin vitrinin içine dikkatle diziimiş kristal bardakları. Annemin her şeyi. Hala orada.

“Bir toplu iğne bile istemiyorum,” demiş annem iki gün evvel mutfakta anneanneme, ben diniemiyor gibi yapmışım ama duymuşum hepsini, “Her şey onun olsun!” Arka planda annemden kalan eşyalar, önde bekar babamın omuzları düşük yalnızlığı. Yıllar sonra tüm detaylarıyla hatırlayacağım bir resim bu. Bir yabancı gibi ucuna iliştiğim kanepede, karşımda gördüğüm, körpecik çocuk kalbimi lime lime eden bu tezat unutulacak gibi değil. O zamanın modası mermer sehpanın üzerinde, sadece misafirlerin sigaralarını silkınesi için konmuş dev kristal küllük, ağzına kadar izmaritle dolu. Babam, ütüsüz gömleği ve uzamış sakalıyla, pembe çiçekli perdenin önünde, elindeki sigarayı silkiyor kristal küllüğe. Annemin kabartmaktan bir hal olduğu yastıklar, üzerinde uyunmaktan sünmüş. Oda yı boydan boya kaplayan gül desenli halının her daim muntazam, evde koşturup da dağıthğımız vakit illaki azarlandığımız saçakları feleğini şaşırmış. Deve tabanının susuzluktan boynu bükük. Perdenin bir ucu kornişten kurtulmuş, kendini asmış uzun elbiseli bir kadın gibi, boşlukta salınıyor. Babamın bir kahraman değil de sıradan bir adam olduğunu fark ettiğim ilk an, onca hüzünlü hatıramız arasında, sanırım o andan başkası değil. Karşımda kılıcını yere indiriyor usulca babam, pelerinini çıkarıp sandalyenin üzerine atıyor. Sokakta gördüğüm sıradan adamlardan biri şimdi. Kara gözlerindeki ışıklar sönmüş. Sigaradan sararmış bıyığını yakalıyor alt dudağıyla, omuzları önde, yere bakıyor. Lafa nereden başıayacağını bilemezken, sigarasının külü uzayıp uzayıp sonunda annemin lO beyaz dantel örtüsüne düşüyor.

Fark etmiyor külünün düştüğünü. Üzgün babam, yorgun. Yine de belli etmemeye çalışıyor. Ben de onun üzgün olduğunu anladığımı. Karşılıklı bir “her şey yolunda, iyiyim ben, merak etme” tiyatrosu oynuyoruz yarım yamalak gülümseyerek. Hakkında konuşmamak icap eden şeyler var, içimizi kemirse de sormamak lazım gelen sorular. “Aç mısınız?” diyor, sonunda sıradan bir soru sorabilmenin sevinciyle. Biz aynı anda “hayır” anlamında başımızı sallıyoruz. Annemin misafirlik adabı adı altında habire tembihlediklerinin arasında bu da var: “Açlıktan ölseniz bile, aç olduğunuzu söylemeyin, ayıp.” Evimiz çoktan başkasının evi olmuş, kendimizi misafirlikte sanıyoruz. Mutfağa gidip iki litrelik bir Fanta’yı getirip koyuyor önümüze babam, iki kristal bardak indiriyor vitrinden, şu annemin sadece misafire çıkardıklarından. Şaşırıyoruz, çünkü annemin bize Fanta içirdiği görülmemiş hiç. “Dişleriniz dökülür valla” diye korkutmuş, elimiz varımyor hiç asitli meşrubatlara. Canımız ne kadar çekse de söz dinliyoruz, içmiyoruz. Koltuğun kenarındaki siyah bakkal poşetlerinden birine elini daldırıp, bir şey arıyor, sonra bir paket balık kraker çıkarıyor, açıp önümüze koyuyor babam.

Tereddüt etmeden birer tane alıyoruz kardeşimle. Balık krakeri hep yaptığımız gibi, iki dişimizin arasında dikine ikiye bölüp, sırayla ağzımıza atıyoruz. Biz gittikten sonra her şeyin bambaşka bir hale büründüğü o evde, eski bir ritüeli hayata geçirmek tatlı bir hava estiriyor. Tanıdık bir his. Balık krakerler gibi gülümsüyoruz kardeşimle. Galiba içeri girdiğimizden beri ilk kez. Yasak olduğunu bile bile bir dikişte içiyoruz Fanta’yı kristal bardaktan. Hayatımız boyunca annemin kurallarla dolu dünyasına tezat bu paralel baba evreninde, hayat hep bayram olacak, henüz bilmiyoruz. Bunun babamın sevgisinden mi, yoksa babalık maharetlerinden yoksuniuğunda mı olduğunu ise hiçbir zaman bilemeyeceğiz. İkinci bardağı dolduruyor babam. Eve girdiğindeki şokunu atlatıp neşesi yerine gelen kardeşim, birkaç komiklik yapıyor. Okulda ll öğrendiği bir fıkrayı anlatıyor. Ona gülüyoruz hep birlikte. Babam, ben, kardeşim. Annemsiz gülüyoruz, bizim evimizde.

Ne zaman sonra bir koma sesi geliyor dışarıdan. Annemin koması bu. Panikle kalkıyoruz ayağa, kapıya koşuyoruz. Kısaak bir veda am. Sarılamıyoruz babama. O saçlarımızı okşarken, kurtuluveriyoruz elinden, eli havada kalıyor. Kardeşim önde ben arkada merdivenleri inerken arkama bakıyorum, tırabzamn demirlerinin arasından babama bakıyorum son bir kez, göz göze gelmiyoruz. Basamakları koşa koşa inerken “Annerne bir şey anlatmak yok!” diye tembihliyorum kardeşime. “Herıld yani,” diyor. Neşesi yerinde. Tam apartmamn kapısından çıkacağız, bir ayağım kapanmasın diye ağır kapıya dayamış, çocuk bıyıklarındaki turuncu ıslaklığı koluna silerken “Hele Fanta’yı, sakın söylemeyelim!” diye fısıldıyor. Babama ne kadar benziyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir