Metin Solmaz – Turkiye’de Pop Muzik

Bir toplumun pop müziği, o toplumun genel özellikleri hakkında epey fikir verir. Herhangi bir ülkenin sadece kaset satış rakamları, kayıtları ve şarkı sözlerinden yola çıkarak çok ciddi ve kapsamlı sosyolojik çözümlemeler yapılabilir. Türkiye’de ise konunun detaylı bir biçimde incelenmesi bir yana adı bile çok yeni kondu. Pop kelimesi, bir müzik terimi olarak şu malûm “infilak” olayına kadar sadece Batı popunu anlatıyordu. Onun yerine TRT’nin icat ettiği Türk Hafif Müziği daha çok itibar görüyordu. 1990 yılından itibaren gerçekten çok fazla şey değişti Türkiye’de. Müziğimizde de günlük hayatımızda da 90’lar her şeyin birbirine karıştığı yıllar oldu. Pop arabeskleşirken arabesk poplaştı. Normal insan olarak yatıp star olarak kalkma devri başladı. 90’ların en olumlu gelişmesi devletin kültürel tavır anlamında kendini kasmaktan vazgeçmesi oldu. Artık halkın homojen bir kütle olmadığının ve umursanması gereken bir kültürel beğenisi olduğunun en azından farkındalar. Özal’ın arabesk dinlediğini itiraf etmesinden, devlet resepsiyonlarında İbrahim Tatlıses’in sahneye çıkabilmesine kadar birçok olay bunun işareti. Kültür Bakanlığı kâğıt üzerinde eski tavrında olsa da pratikte birçok şey değişmiş durumda. Oysa önceden, halkın tercihi, halka malolmuş tek kültürel proje, hem de çok ciddi bir proje olan arabeskin devletin herhangi bir kurumunda yeri olamazdı. Sadece TRT’nin yılbaşlarında avama yaptığı bir “kıyak” olarak karşımıza çıkabilirdi.


Bu bir arabesk reklamı ya da o yönde bir tercih bildirimi değil. Sadece görünen köye yapılan bir kılavuzluk hizmeti. *** “Zamanında incelenmemek” Türkiye müziklerinin kaderi midir bilmiyorum. Osmanlı zamanında bile daha çok Batılılar yazmış Türkiye’deki müziği. Pop müzik de devlet ve entelektüeller tarafından ya yok sayılmış ya da akademik dergilere sıkışıp kalmış. Pop oturup pop kalkıyoruz ama Türkiye’de Meluncanlar’ı anlatan kitap bile yayınlanırken pop müzikle ilgili tek bir değerlendirme ya da inceleme kitabı bile yok. Bu kitap, sadece istesek de istemesek de hepimizin günlük hayatının bir parçası haline gelmiş olan ve Batı anlamında üretilmeye, pazarlanmaya, sektörleşmeye alışılan pop müziğin bugünkü halini ve bu hale nasıl geldiğini değerlendirme çabası taşıyor. Kitabın sonundaki söyleşiler de hem tamamlayıcı bilgiler içermesi açısından, hem de değişik görüşleri bir araya getirmesi açısından önemli. Bu söyleşilerin tamamının kitaptaki sırasıyla okunması kitabın amacına ulaşabilmesi açısından daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Baştan oluşabilecek bir yanlış anlamayı engellemek için kitapta da anlatıyor olmama rağmen, bir kere de burada vurgulamak ihtiyacı duyuyorum: Benim Türk popuna bir garezim yok. Hattâ müziğin, özellikle de pop müziğin çok ciddi bir iş olduğunu düşünüyorum. Candan Erçetin’in, Rafet El Roman’ın, Ahmet’in, Nazan Öncel’in, Mirkelam’ın, Levent Yüksel’in bazı şarkılarının ve daha birçok Türk popu içerisinden çıkan şarkının çok güzel olduğunu düşünüyorum. Ama bence bunlar münferit örnekler ve “genel gidişat” hiç de hoş değil. Tuhaf bir bulamaç halinde bir aynılık söz konusu. Yokluklar devrinde, 45’likler zamanında her şey çok daha çeşitliydi, çok daha “olması gerektiği gibi”ydi.

Bugün her türlü olanak var ve sapla saman birbirine girmiş durumda. Üstelik bütün bunlar sadece benim fikrim de değil. Tarkan ve Mirkelam’ın yapımcısı Mehmet Söğütoğlu’dan Garo Mafyan’a kadar bu kitapla ilgili olarak görüştüğüm (Aysel Gürel hariç) herkes bu konuda hemfikir. Bu da bir başka görünen köy. *** Kitabın hazırlanması gerçekten yorucu bir süreçti. Neyse ki yalnız değildim. Gönül desteği için anneme, Türkçeme ettiği küfürler ve düzeltmeler için Ece Temelkuran’a, kaynak ve hazır bilgi desteği için Murat Meriç’e, fikir bankası Alper Fidaner’e, dünyanın en güzel yayıncıları Işık ve Ferruh Gençer’e, lojistik desteği için İnan Temelkuran’a, bilgi desteği için Emel ve Erol Büyükburç’a, yüzlerce gazeteyi kesip biçtiği için Reyhan Yalın’a, bu sefer virüssüz program yollayan Raşim Özbay’a, bana yıllardır Sezen Aksu reklamı yapan Nur Özkan’a milyonlarca teşekkür. Onlar olmasaydı bu kitap çok başka bir şey olurdu muhtemelen. 1) Pop Dedikleri: Sevsen Öldürürler, Sevmesen Öldün Pop nedir? Masada üretilir, her yerde tüketilir. Adamı zengin eder, rezil de… Ayağa düşürür, bugün gelir, yarın kaçar, bazen ilelebet payidar kalacağı tutar… Pop, bunların hepsi birden belki. Tersi de doğru. Pop, genellikle masada üretilir. Ama 5. Senfoni de bir ara pop olmuştu. Reha Muhtar, jenerik müziği yaptığından beri Carmina Burana da pop.

Loreena McKenneth, geçen yıla kadar elitti. Şimdi İstiklal Caddesi’ndeki bütün plakçılarda, kitapçılarda, cafelerde çalıyor. Pop yani. Masada mı üretildi? Pop, zengin eder. Bunu herkes bilir. Ama Türkiye’nin ilk popstarı, yıllarca genç kızların onun için paralandığı adam, Erol Büyükburç neden zengin değil? Kumar alışkanlığı da yok oysa… Pop, rezil eder. Emre o kadar uğraştı, güzel kızları kumsala doldurup yerlerde süründü, saçlarını bir uzattı, bir kazıttı, her şeyi denedi. Akın o kadar klip çekti, cep telefonunu denize bile attı bu uğurda. Gönül Gül, ateş dansları yaptı, soyundu dökündü, “bi hoş” baktı. Her gün televizyona çıktı hepsi. Kimse iplemedi bile. Ajlan, Mine, Melis Sökmen caz söylüyordu. Şimdi popçu oldular. Ünlüler de. Ama hâlâ kaset satamıyorlar.

Onur Akın klip uğruna Vos Vos’unu yaktı. Olan Vos Vos’a oldu. N’apacağız şimdi? Pop, vezir eder. İnsanı bir gecede 40 yıllık politikacıdan daha etkili hale getirir. Hiçbir Cumhurbaşkanı 5000 kişiye aynı anda saçını başını yolduramaz. Ama Vietnam Moratorium Günü için Give Peace A Chance’ı 500 bin kişi hep bir ağızdan söyledi. Pop, adama kendisiyle alay ettirir. Simpson’lar örneği başta olmak üzere kafayı “Amerikan biçimi hayat”a takmış birçok popüler kültür ürünü, ABD’de en çok seyredilen televizyon programları arasındadır. a) Terim Olarak Pop Pop, popüler’in kısaltılmışı olduğu için birçok zaman bu iki terim aynı şeyi anlatır. Ancak pop daha çok, daha hesaplı kitaplı ve gençleri hedefleyen bir müzik türü için kullanılır. Popüler müziğin ise sınırları daha geniş ve muğlaktır. 1950’lerde özellikle gençleri hedefleyen bir müzikler dizisini anlatmak için popüler müzik teriminden kısaltılarak pop müzik şeklinde ABD’de müzik literatürüne girmiştir. [1] Aslında bu tanım içerisinde Bing Crosby ve Frank Sinatra daha önceki yıllarda pop yapıyor olmasına rağmen bu kısaltmadan nasiplerini alamamıştır. Gerçek anlamda ilk pop şarkının Johnnie Ray’in, Cry’ı olduğu söylenir. Bu şarkının, Crosby, Sinatra ve rock’n’roll arasında kurduğu bağlantı açısından önemli olduğunu zannediyorum.

Pop, kısa zamanda bir “market” olarak özel bir kimlik kazanır. Teenager’lar başta olmak üzere gençlere yönelen bu market, gençleri duygusallık, dans, coşku gibi unsurları göz ardı etmeyerek “kafalamayı” kendine görev edinmiştir. Pop müzik, bütün popüler müziklerden yararlanılarak oluşturulmuş bir türdür. Pop müzik için popüler müzik içerisinde; dansa, gençlere, kolay anlaşılır ve basit olmaya, gelip geçmeye uygun bir alt tür olduğu söylenebilir. Popüler kelimesi (Oxford sözlüğüne göre) ilk olarak 1573’te geçmiştir. O dönemde “anlama, tad ya da sıradan insanlar vasıtasıyla” anlamına gelir. Popüler kelimesi müzikte ilk olarak 19. yy’da kolay anlaşılır müzikler için kullanılmıştır. Sonradan ’30’lu yıllara kadar müzikte pek kullanılmayan bu terim, o gün bu gündür neyi anlattığı tam belirlenmiş olmaksızın başımızdadır. Başlangıçta popüler müzik, klasik müzik kitaplarına giremeyen her türlü müzik için kullanılırken bugün işler karışmıştır. Popüler müzik başlığı bu tarihten sonra; blues, caz, rock, balad, balad opera, brass band, kabare, country, dans müziği, folk, gospel, müzikaller, ragtime, skiffle, spritualler, swing gibi halka malolabilmiş her şeyi içerir. Türkçeye pop kelimesinin, daha doğrusu “Türk popu” teriminin yerleşmesi ise on yıldan kısa bir zamana denk düşüyor. b) Pop Bir Tüketim Kültürüdür Eğlence sektörünün en önemli bölümlerinden birisi pop müziktir. İyi pop müzik için gelişmiş bir sektöre, gelişmiş bir sektör için de gelişmiş bir kapitalist düzene ihtiyaç vardır. Tam da bunun için pop müziğin merkezi Pakistan, Türkiye ya da Çekoslovakya değil, ABD’dir.

Bunun için pop kavramlarında ABD egemenliği vardır. Pop müzik, pazarlanabilir unsurlarla, yani metalarla uğraşan bir popüler kültür ürünü, tüketim kültürüdür. Popüler kültür ürünlerini tüketmek de ideolojik bir eylemdir. Simon Frith’in dediği gibi: “Tüketim ideolojik bir eylemdir. Yorumlama, tartışma ve anlamlandırma sürecinde tüketicilerin kendilerinin de ortaya sürdüğü bir pey vardır. İşte bundan ötürü diğer insanların görüşleri son derece sinir bozucudur. Yine bundan ötürü müzik dergilerinin plak ve konser eleştirileri, en tutkulu okuyucu tepkilerine hedef olur. Pazar tercihi ve tüketim, aynı zamanda bir estetik seçim ve kültürel yargı sorunudur. En “akılsız” tüketici bile bir tartışmaya mutlaka taraf olacaktır.” [2] Genel kanının aksine popta tüketici, yani dinleyici edilgen değildir. Çünkü herkesin bir estetik kaygısı vardır. En fena alçı bibloyu alıp evine koyan bir insan bile bunu estetik bir kararla yapmıştır. Çok kötü ya da iyi, birisi bir kaseti ya da CD’yi satın alıyorsa bir tercih söz konusudur. “Sektör talebi beklemez, yaratır” sözü doğrudur. Ancak sektör talebi yaratırken tüketicinin etkinliğinin de bilincinde olmak durumundadır.

Aksi başarısızlık demektir. Çünkü çok insanın düşündüğü gibi pop ürünlerini tüketmek sigara ya da deterjan tüketmeye benzemez. Bunun için pazarlama yöntemleri de farklıdır. Sektör pop müziği pazarlarken ürününü her seferinde yeniden beğendirmek durumundadır. Marlboro sigarasını beğenirsek bundan sonra Marlboro içeriz. Ama bir müzisyenin kasetini beğenmek, asla bir sonrakini de beğenmek anlamına gelmez. CD, plak ya da kaset, birer sektörel üründür, metadır. Ancak kültürel içeriklerinden dolayı farklı biçimlerde pazarlanır. Çünkü, popüler kültür ürünlerinde ürün, tüketicisiyle doğrudan ve özel bir ilişki içerisindedir. Tüketicisinden çok uzak ve farklı bir ortamda üretilmiş olmasına rağmen! Bunun için pop müzik çok önemlidir ve özel bir konuma sahiptir. Pop müziğin her şeyden önce bir tüketim toplumuna ihtiyacı vardır. Oysa Türkiye’de 80’lerin ortalarına kadar cam silinen su saklanıp yer siliniyor, sonra da tuvalet temizleniyordu. Bugün ise “atmak” neredeyse Batı’daki kadar kolaylaşmış, gönlüne göre tüketmek en istenen/özlenen unsur olmuş durumda. Türkiye’nin bir tüketim toplumu olabilmesi için başlatılan sistemli operasyonu Özal yönetti. 80’lerde yaşanan o malum depolitizasyon süreci içerisinde gelen Özal’la birlikte toplumu bir tüketim histerisi aldı.

Düzeni değiştirme taleplerinin yerini de hayat standartlarına yönelik talepler… Bu arada yüzsüzlüğü, haber çarpıtma ve saklamayı, gündem oluşturmayı birincil görev haline getiren medya da bunu destekledi. Medya ve hizmetinde olduğu burjuvazi, bir bakıma, yapılanları onaylama hattâ rasyonalize etme merkezi haline geldi. Bu arada kesin olan bir başka şey, halkın tüketme histerisini karşılayacak kaynağının olmamasıydı. Çok alışacak, hep tüketecek, tükettikçe mutlu olacak ve yaşadığı düzeni, sunulan hayatı onaylayacak bir toplum için bizzat patronlardan hayat standardının yükselmesi gerektiğine dair sesler yükselmeye başladı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir