Michael Newton – Ruhların Yolculuğu

Duyularla algıladığımız gerçekliğin ötesinde bir varlık boyutunun olup olmadığı meselesi her çağda insanlığın zihnini kurcalayıp durmuş bir ontolojik bilmecedir. Ölüm sonrasında bilincin varlığını sürdürdüğü inancı en eski zamandan günümüze tüm kültürlerde mevcuttur. Biz fizik evreni kendi bilincimizin olanakları dahilinde, onun kapasitesini çeşitli araçlarla bir parça genişleterek araştırıp anlamaya çalışıyoruz. Ancak duyularımızın dışına taşan aşkın yönleri araştırmak yalnızca bilincimizin daha derin olanaklarını kullanarak mümkün olabilmektedir. Şu halde evrenin gizeminin anahtarı beynimizin derinliklerinde gizlidir dersek hiç de abartmış olmayız. Evrenin görünür yapısının ardındaki işleyiş ilkelerini anlayıp kavramak için kendi bilincimizin olanaklarını genişletmemiz gerekmektedir. Olağandışı bilinç hallerinde evrenin görünmez dokusuna nüfuz edebilir ve oradaki sonsuz bilgiden yararlanabiliriz. İşte bu yüzden günümüzde birçok araştırmacı olağandışı bilinç halleriyle ilgilenmekte ve bu hallerin getirmiş olduğu bilgilerden yararlanmaya çalışmaktadır. İnsan benliği ikili bir yapıya sahiptir. Yüzeyde duyulara bağımlı ve onların verileriyle şekillenen normal gündelik bilinçli benlik; derinde ise çok daha geniş kapsamlı, hiçbir şeyi unutmayan ve hatta fizik ortamla duyular dışı yolla da iletişim kurabilen bilinçdışı benlik. İşte bu bilinçdışı benliğimiz aynı zamanda ruhsal dünyaya açılan bir kapıdır. Bu kapı bazen kendiliğinden açılabildiği gibi bazen de ipnoz vb. yollarla açılabilir. 20. yüzyıl içerisinde birçok bilinç araştırmacısı ipnozu duyular dışı algılamanın geliştirilmesi ve olağandışı bilinç hallerinin deneyimlenmesi için kullanmışlardır.


Günümüzde pek çok terapist ipnozdan yararlanarak geçmiş yaşamlara yönelik, başarılı regresyon tedavileri yapmaktadır. Dr. Michael Newton da bu araştırmacılardan bir tanesi. Ancak çalışmasının bilinç araştırmaları literatürü içerisinde ayrı bir yeri var. Dr. Newton deneklerini derin transa soktuktan sonra doğum öncesi evrede tutarak onlardan ölüm sonrasında ruhsal dünyada yaşananlar ve daha pek çok metapsişik konu hakkında bilgi toplamaya çalışmış. Ölüm sonrası varlığın durumu, evrenin yapısı ve varlıkların yaratıcılık fonksiyonları ile ilgili başarılı bir biçimde tespit ettiği temel ilkeler çok tutarlı bir çerçeve sergilemektedir. Bu kitabın tüm okurların düşünce ufuklarını genişleteceğini ve yaşamlarını daha anlamlı bir hale getireceğine inanıyoruz. Bu değerli çalışmayı okurlarımıza sunmaktan dolayı sevinçliyiz. Kitabı büyük bir sevgi ve özenle Türkçeleştiren çevirmenimiz sn. Rengin Ekiz hanımefendiye çok teşekkür ederiz. Bilyay Yayıncılık Giriş Ölümden korkuyor musunuz? Öldükten sonra neler olacağını merak ediyor musunuz? Başka bir yerden gelen ve bedeniniz öldükten sonra geldiği yere geri dönen bir ruhunuzun olması mümkün müdür? Yok.sa bu, ölüm korkunuzun doğurduğu bir temenni, bir kuruntudan mı ibarettir? Yeryüzündeki tüm yaratılmışlar arasında, yalnızca insanların normal yaşam sürmek için ölüm korkusunu bastırmak zorunda olmaları bir paradokstur. Buna karşılık biyolojik içgüdümüz varlığımızı mutlak bir şekilde tehdit eden bu tehlikeyi unutmamıza asla izin vermez. Yaşımız ilerledikçe ölümün hayali bilincimizde kendini göstermeye başlar.

Dindar kişiler bile ölümün kişiliğin sonu olmasından korkarlar. Ölüm hakkındaki kaygımız onun ailemizle ve dostlarımızla bütün bağlarımızı sona erdirecek bir hiçlik olduğuna dair düşünceleri çağrıştırır. Ölmek yeryüzüne ait bütün hedeşerimizin boş olduğu hissini verir. Eğer ölüm kendimizle ilgili her şeyin son bulması olsaydı, hayat gerçekten de anlamsız olurdu. Ancak içimizdeki bir güç, insanın buradan sonraki bir hayatı sezmesini ve daha yüksek bir kuvvetle, hatta ölümsüz bir ruhla bağını hissedebilmesini olanaklı kılmaktadır. Eğer gerçekten de ruhumuz varsa, o ölümden sonra nereye gitmektedir? Gerçekten de fiziksel evrenimizin dışında zeka sahibi ruhlarla dolu bir çeşit cennet var mıdır? Varsa nasıl bir yerdir? Oraya gittiğimiz zaman ne yaparız? Bu cennetin sorumlusu yüce bir varlık var mıdır? Bu sorular insanlık kadar eskidir ve çoğumuz için hala bir sır olmayı sürdürmektedir. 9 RUHLARIN YOLCULUGU Ölümden sonra hayatın sırrıyla ilgili doğru cevaplar birçok kişi için ruhsal bir kapının ardında kilit altındadır. Bunun nedeni, bilinçli bir seviyede, ruhla beşer beyninin kaynaşmasına yardım eden ruh kimliğimiz hakkındaki doğal hafıza kaybımızdır. Son yıllarda kamuoyu geçici bir süre için ölen ve sonra tekrar hayata dönerek uzun bir tünel ve parlak ışıklar gördüklerini ve hatta dost ruhlarla karşılaştıklarını anlatan kişilerden haberdar olmuştur. Fakat reenkarnasyon hakkında yazılmış pek çok kitapta da rastlanan bu tanımlar bize ölümden sonraki hayata kısa bir göz atma dışında fazla bir bilgi vermemektedir. Elinizdeki kitap ruh dünyasını konu alan bir seyir defteridir ve yeryüzündeki hayatımız tamamlandığı zaman bize ne olduğunu kesin ayrıntılarla ifşa eden bir dizi inceleme dosyasını önünüze koymaktadır. Ruhsal tünelin ötesine geçecek ve finalde bir başka hayatta yeniden yeryüzüne geri dönen ruhsal varlıkların bunun öncesinde neler yaşadığını öğrenmek üzere ruh dünyasının içine gireceksiniz. Her ne kadar bu kitabın içeriğinden öyle görünmüyorsa da, doğam gereği kuşkucu bir kişiyimdir. Bir danışman ve ipnoterapist olarak uzmanlık alanım, psikolojik bozuklukların tedavisinde davranışların değiştirilmesidir. İşimin büyük bölümü danışanlarımı sağlıklı davranışa doğru ilerletmek için düşünce ve duyguları bağlantılandırmalarına yardımcı olarak kısa vadeli bilişsel yeniden yapılandırmayı oluşturmaktır.

Birlikte inançlarının anlamını, işlevini ve sonuçlarını aydınlığa çıkartırız, çünkü zihinsel problemin hayal ürünü olmadığına dayanırım. Mesleğimin ilk dönemlerinde geleneksel terapi alışkanlığımdan ötürü kişilerden gelen geçmiş hayat terapisi taleplerine direndim. İpnozu ve erken yaşlara geri döndürme tekniklerini rahatsız edici anıların ve çocukluk travmalarının kökenini saptamak için kullanıyordum, ama daha eski bir hayata ulaşma ile ilgili herhangi bir girişimi çizgi dışı buluyor, klinik olmadığı duygusunu taşıyordum Reenkarnasyon ve metafiziğe duyduğum 10 GİRİŞ ilgi entelektüel bir meraktan ibaretti, ta ki ağrılarla başa çıkma konusunda genç bir adamla çalışmaya başlayana dek. Bu hastam sağ yanında hayatı boyunca onu terk etmeyen kronik bir ağrıdan şikayetçiydi. Ağrıyla başa çıkmada ipnoterapinin yöntemlerinden biri deneği ağrıyı daha da kötüleştirmeye yöneltmektir, öyle ki bunun paralelinde ağrıyı azaltmayı da öğrensin ve bu şekilde onun üzerinde kontrol kazanabilsin. Ağrıyı yoğunlaştırmayı içeren seanslarımızdan birisinde bu adam ağrıyı başlatmak için bıçaklandığını gözünün önüne getirmeyi kullanıyordu. Bu imgenin kökenini araştırırken sonuç olarak onun Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa’ da süngüyle öldürülen bir asker olarak yaşadığı önceki hayatı su yüzüne çıktı ve birlikte ağrıyı saf dışı etmeyi başardık. Hastalarımın yüreklendirmesiyle, onların bazılarını zaman içinde geriye, yeryüzündeki son doğumlarının öncesine götürme denemeleri yapmaya başladım. Başlangıçta, bir deneğin halihazırdaki ihtiyaçları, inançları ve korkularıyla bütünleşmesinin hatırlama fantezileri yaratabileceği kaygısını taşıyordum. Bununla beraber çok geçmeden fark ettim ki derinlerde gömülü anılarımız, görmezlikten gelinemeyecek kadar gerçek ve ilintili bir dizi geçmiş deneyimi temsil etmektedirler. Geçmiş hayatlarımızdaki bedenlerimiz, yaşadığımız olaylar ve bugün kim olduğumuz arasındaki halkaların terapi açısından ne kadar önemli olduğunu kavradım. Sonra muazzam boyutlarda bir keşif yaptım. İpnotize edilen bir deneğin zihinsel gözü vasıtasıyla ruh dünyasına bakmak mümkün olabiliyordu; böyle bir denek bana yeryüzü hayatları arasındaki hayatı rapor edebiliyordu. Ruh dünyasının kapısını bana orta yaşlı ve yüksek derecede ipnoza yatkın bir denek açtı. Bir deneğin en son geçmiş hayatını hatırlamayı bitirmesini izleyen o nazik durumdaydı ve bana o sırada hissettiği yalnızlık ve izolasyon duygularını anlatıyordu.

Bu sıra dışı denek kendi kendine değiştirilmiş şuur halinin en yük11 RUHLARIN YOLCULUGU sek durumuna kaydı. Nasıl olduğunu fark etmeden onun bu hareketini kısacık bir emirle başlatmış, arkadaşsızlık duygusunun kaynağına gitmesini telkin etmiştim. Aynı anda kasıtsız olarak ruhsal hatırlamayı tetikleyen kelimelerden birisini kullanmıştım. Özlediği belli bir grup arkadaşının olup olmadığını sormuştum. Birdenbire denek ağlamaya başladı. Onu yolunda gitmeyen şeyin ne olduğunu söylemeye yönelttiğimde, “Grubumuzdaki bazı arkadaşlarımı özlüyorum ve yeryüzünde kendimi bu kadar yalnız hissetmemin nedeni bu.” diye tepki verdi. Kafam karışmıştı ve arkadaşlarının tam olarak nerede bulundukları hakkında onu sorguladım. “Burada, geçici olmayan evimde.” diye yanıtladı, “ve şu anda onlara bakıyorum.” Bu denekle seansımı tamamladıktan ve teyp kayıtlarını tekrar gözden geçirdikten sonra, ruh dünyasını bulmanın geçmiş hayatlara regresyonun bir uzantısı olduğunu fark ettim. Geçmiş hayatlarla ilgili pek çok kitap vardır, fakat benim bulabildiklerimden hiçbirisi bedensiz olarak nasıl bir hayat sürdürdüğümüzden veya kişilerin ruhsal hatıralarına uygun biçimde nasıl girebileceğimizden bahsetmiyordu. Bunu kendim araştırmaya karar verdim ve pratik yapa yapa deneklerim vasıtasıyla ruh dünyasına girme konusunda beceri kazandım. Ayrıca kişiler için ruh dünyasındaki yerlerini bulmanın Yeryüzündeki eski hayatlarını nakletmekten çok daha anlamlı olduğunu öğrendim.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir