Michel Foucault – Güvenlik, Toprak, Nüfus

Fo u cau lt’nun 1970 ile 1984 arasında College de F rance’ta verdiği vc 1999’dan itibaren Fransa’da yayınlanan dersleri, bu düşünürün popüler kültür alanına kadar yayılan ününün ve sıkça indirgendiği “iktidar her yerde dir” form ülünün yarattığı fakir algıyı aşm ak için eşsiz birer kaynak sunuyor. Derslerin Fransızca baskılarında olduğu gibi Türkçe baskılarında da krono lojik bir sıra yerine yayma hazırlık sırası gözetildiği için, yani farklı konu ve dönem leri ele alan dersler karışık bir biçimde yayınlandığı için, bu uzun so luklu araştırm anın farklı parçalarını birbirine bağlamaya çalışmak kullanışlı olabilir. Dolayısıyla bu kısa önsözün ilk hedefi, Michel Sennelart’ın bu cildin sonunda yer alan ve 1978-79 derslerinin kuram sal bağlamını açık bir biçim de ortaya koyan sunum unu tam am layacak biçimde, Foucault’nun 1970 ile 1978 arasında College de France’ta izlediği güzergâha dair birkaç ipucu ver mek olacak: 1960’ların sonunda insan bilimlerinin doğuşundan ve bilmenin arkeolojisinden söz eden Foucault, neden bu derste şehircilik sorunlarından, liberalizmden, hatta pastoral bir iktidardan söz etmeye başladı? Bu karmaşık kuram sal güzergâhın haritasında “strateji”, “no rm ” ve “yönetim ” kavramla rı yol gösterici olacak, zira bunlar 1978 dersinde Foucault’nun ortaya koydu ğu ortam yönetimi, pastoral iktidar ya da liberal yönetimsellik gibi yeni pers pektifleri daha geniş bir bağlam içerisinde anlamamızı sağlayacak. Foucault’nun College de France’ta verdiği dersler, bu dönem de yayıııl.ı nan kitapları ile yer yer kesişse de, düşünürün bu yıllardaki giizerghahını bel ki de kitaplardan daha çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Hu gü/.crgâlı .ıslın da önceden çizilmiş bir rotanın kesinliğine sahip değil, daha ziyade birtakım varsayım ların tarihsel malzemeler üzerinde uygulanarak sınanm ası yoluyla ilerleyen bir araştırm alar bütünü; kimi varsayımlar yolda terk ediliyor, kimileri dönüşüyor, kimileri başka araştırm alara esin kaynağı oluyor. Nitekim derslerin başladığı 1970 yılında Foucault, Bilmenin Arkeolojisi’nde ortaya koyduğu kimi yöntemsel varsayımları sınamakla işe başlar. Bunların başında da kuşkusuz söylem ve pratiklerin birbirlerine eklemlenmesi meselesi gelir: “Söylemin söylemsel olm ayan pratiklerden türem esinin form ları nedir?” sorusuna Arkeoloji’nm tutarlı bir cevap getirememesi, 1970’ten itibaren College’deki derslerin tam da bu form larla ilgilenmesini bir ölçüde açıklar. A rkeoloji’nin nasıl başladığını hatırlayalım : Foucault, Bachelard ve Canguilhem ’in yürüttüğü kavram odaklı bilim tarihine hem övgüler düzer, hem de aslında kavram ın kendisinin tarihyazım ının temel birimi olam ayacağını, k av ram -ö n cesi bir y erd en , k a v ra m d a n d a h a tem el bir öğe olan “sözce”den [enonce] ve onun etrafındaki pratiklerden yola çıkm ak gerektiğini söyler. A rkeoloji’nin en büyük vaadi belki de tarihsel epistemoloji ile sosyal tarihi bir araya getirmek, yani kavram larla toplum sal yapıları doğrudan belirlenim ilişkilerinin dışında, her zam an zaten ilişki içinde olan öğeler olarak düşünm ekti. Foucault’nun “genel tarih ” adını verdiği ve Deliliğin Tarih i’nde de uyguladığı yöntem buydu, yani kapatm a pratiği ile delilik söylemini karşılıklı etkileşimleri içerisinde düşünm ek. “Bilme” (savoir) kavram ı da, biçim kazanm am ış bir tü r çıplak deneyimle, çoktan biçim kazanm ış bir bilim arasındaki işte bu geniş alana işaret eder: Söylemin düzeni tam da bu ara alanda, söylemsel olm ayan pratiklerin söyleme eklemlenme biçimleri itibariyle belirir. Bu anlam da, 1970’teki Bilme İstenci Üzerine Dersler’de,1 adli söylemin kendisinin söylemsel olm ayan birtakım ekonom ik pratiklerden, şiddet içeren tahakküm ilişkilerinden doğduğu yönündeki araştırm alar, Bilginin A rkeolojisindeki önermelerle doğrudan bir süreklilik sergiler.


Neticede A rkeoloji, söylemi politik bir m ücadelenin nesnesi olan nadir bir varlık olarak görüyordu ve bu söylemin her zam an söylemsel olm ayan pratiklerin içinde oluştuğunu ileri sürüyordu. Ancak A rkeoloji, söylemi “ bağlı olsa da özerk bir alan”2 olarak, son derece çelişkili bir biçimde tanım lıyordu. Söylemle pratik 1 Leçons sur la volonte de savoir, Cours au College de France, 1970-1971, Gallimard-Le Seuil, Paris, 2012; |Bilme İstenci Üzerine Dersler, çev. Kerem Eksen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, “ Kıivriunliir vr Pratikler”, 2013]. 2 / ‘Art fH’olotfH’ ılu ttivtur, ( i.ıllım.ırıl, P;iris, 1469, s. 168. arasındaki ilişkilerin belirlenmesindeki bu güçlük, aslında Foucault’nun ötesine geçilerek, 1960’lardaki düşünce ikliminin temel bir gerilimi olarak okunabilir; bu gerilimin izlerini, örneğin A lthusser ve A lthusser’cilerin “teorik pratik” olarak adlandırdıkları kavram da da bulm ak m üm kündür.3 Çok kabaca söylenirse, bilginin üretimiyle genel anlam da üretim arasındaki ilişkilerin biçiminin spesifik olarak saptanm ası, en azından M arx ’tan beri sorun yaratm ıştır ve 1970’te Foucault’nun ortaya koyduğu söylem ile söylemsel olm ayan pratiklerin birbirine eklemlenmesi sorunu da, bu genel ufka dahildir. Böyle bakınca, Foucault’nun neden 1970’te bir yandan Nietzsche ile, bir yandan da beklenmedik bir biçimde analitik felsefeyle ittifak kurduğunu anlıyoruz. İlk başta tuhaf gözüken bu ittifakı, 1971’deki N ietzsche Üzerine D ers’te Foucault şu şekilde ifade ediyor: “gösterge sistemlerinin analizinin, şiddet ve tahakküm biçimlerinin analizine eklemlenmesi.”4 Bu temel tutum u daha sonra, “H akikat ve H ukuksal Biçimler” konferansında daha da açık biçimde ortaya koyacaktır: “Söylemi bir strateji olarak okum ak [gerek], bir anlam da Anglo-Saksonların (W ittgenstein, Austin, Strawson, Searle) yaptığı gibi. Ancak O xford’un bir salonunda, bir fincan çay eşliğinde yapılan bu stratejik söylem analizlerinde bana yetersiz gelen şey, bunların ilginç olsalar da son derece sınırlı kalan stratejik oyunlarla ilgilenmeleridir. Acaba biz bu söylem stratejilerini daha gerçek tarihsel bağlam larda, salon sohbetlerinden farklı pratiklerin içerisinde ele alabilir miyiz? İşte mesele b u dur.

”5 Stratejik bir söylem analizi, söylemle toplum sal oluşum lar arasındaki ilişkileri altyapı/üstyapı biçimine indirgemek yerine, mesela A ustin’in Söylem ek ve Y apm ak’da6 ortaya koyduğuna benzer bir biçimde, hangi sözcelerin ve sözceleme biçimlerinin toplum sal alanda hangi etkileri yarattığıyla ilgilenecektir. Dil yalnızca betimleyici bir işleve sahip değildir ve sözceler, kendilerini kullanan kişilere kimi avantajlar sağlayan ya da tersine onlara bir şeyler kaybettiren stratejik hamleler olarak okunabilir. Nietzsche’ye yapılan gönderm e de burada devre ye girer, zira Ahlakın Soykiitüğü’nde “iyi” ve “k ö tü ” kavram larının ortaya 3 Kapital’i O kum ak’ta bilginin kendine özgü bir gerçekliği, üretim araçları ve kipleri olduğu ama bir yandan da diğer toplumsal yapılarla arasında M arx’ın Verbindung adını verdiği bir bağ bulunduğunu görürüz. Bkz. L. Althusser, “Du ‘capital’ â la philosophie de M arx”, Althusser vd., Lire le Capital içinde, PUF, Paris, § 12, s. 40-45. 4 Bilme İstenci Üzerine Dersler, s. 215. 5 “La verite et les formes juridiques”, Dits et Ecrits, cilt 1, Gallimard, Paris, 2001, s. 1499 | “Haki kat ve Hukuksal Biçimler”, çev. Işık Ergüden, Büyük Kapatılma, Seçme Yazılar 3, Ayrıntı Yay., Is tanbul]. 6 J.

L. Austin, H ow to do things with u/ords, Harvard University Press, 1962 \Söylemek ve Yıipnuık, çcv. Levent Ayscver, Metis Yay., İstanbul, 2009|. çıkışının analizi, bunları kullananların sağladığı avantajlar üzerinden düşünülüyordu. Bu şekilde, “gösterge sistemlerinin analizi, şiddet ve tahakküm biçim lerinin analizine eklem lenm iş” olur ve bu eklem lenm e, A lthusser’i ve M arx ’a özgü sorunları paranteze alm ak üzere, Foucault’nun Nietzsche ile dil felsefesi arasında kurduğu bir ittifak sayesinde gerçekleşir. Adli ve cezai pratikler, 1971-73 arasındaki derslerin başlıklarından da anlaşılacağı gibi (Ceza Kuram ve Kurum lan, Cezai Toplum ), tahakküm ve söylem arasındaki bu ilişkileri gözlemlemek için son derece elverişli, hatta ayrıcalıklı bir alan oluşturuyordu. Bu dönem de Foucault, “hukuki-söylem sel” olarak adlandırdığı ve disipliner iktidar m ekanizm alarını idare etmek bir yana, tasvir etm ekte dahi yetersiz kalan analiz şeklini “soyut” ve “idealist” olmakla eleştirerek, onun yerine “pratik ve stratejik” bir analiz önerir. “Strateji” kavram ı üzerindeki bu ısrar gözden kaçm ayacaktır: Foucault, C lausewitz’in “savaşın politikanın bir devamı olduğu” yönündeki form ülünü tersine çevirerek “politikanın savaşın bir devamı olduğunu”7 ileri sürecektir. Siyaset kuram cıları yasaların m eşruluğunu ve temellerindeki toplum sal sözleşmeyi tartışadursun, hapishane ya da fabrika gibi m ekânları örgütleyen disipliner m ekanizm alar, “askerî bir toplum hayalini” hayata geçirmektedir. Hukuki-söylemsel analiz yasa ve yasanın temeliyle ilgilenir, oysa yasaya değil toplum sal norm lara ve insan bilimlerinden devşirdiği araçlara dayanan disipliner iktidarı incelemek için, pratik ve stratejik bir yaklaşım gereklidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir