Michel Perrin – Şamanizm

Şamanizm, ilk din biçimlerinden biri midir yoksa insanların karşılaştıkları sıkıntıların nedenlerini kavrayıp, onların ortadan kaldırılmalarını sağlayıcı özel bir yöntem midir? Seçkin kimselere özgü tinsel bir yaklaşım mıdır yoksa herkese açık büyüsel bir uygulama mı? Ya da totemizm hakkında söylendiği gibi, birbirini tutmayan olguların ve geçerliliği kalmamış antropolojik kavramların bir araya gelmelerinden doğan düzmece bir kategori mi?1 Bu sorulara antropoloji ve dinler tarihi, çeşitli, kimi kez de çelişkili yanıtlar verirler. Güncel etnolojik bir eğilime göre, Şamanizm toplumun ve kurumlarının tümünü ilgilendiren toplumsal bir olgudur. Hem dinsel hem de simgesel, ekonomik, siyasal, estetik bir olgudur. Bu açıdan bakıldığında şaman, özel nedenlerle ve da- ima açıklık getirilmesi gereken bağlamlarda, aynı anda, eldeki kaynaklardan yararlanan bir yönetici, hastalıkları tedavi eden bir uzman, zeki bir psikolog, yetkin bir sanatçı işlevi üstlenir. Hem Tanrıların sözcüsü olur, hem de siyasal bir planlamacı niteliği taşır. Etnologların ve Batı’da yeni bir tinsellik peşinde koşanların paylaştıkları diğer bir eğilim ise, birçok uygulamayı hemen “şaınancıl” olarak nitelendirmekten ibarettir. Bu yaklaşım, Şamanizm kavramının kapsamını haddinden fazla geniş tutarak kullanmak gibi moda bir tutumu yansıtır. Böyle bir eğilim, geniş yığınlarda olduğu kadar konunun profesyonelleri arasında da gözlenmektedir. Kimbilir, araştırmacılar bu modanın peşine belki de, Batı’ya gitgide boyun eğen toplumlarda yıpranmaya yüz tutan bir konuyu ayakta tutabilmek için bilinçsiz olarak takılmaktadırlar. Bazı kesimler ise, en azından geçici olarak, bir tanım üzerinde anlaşmayı gerekli gördüklerinden çeşitli Şamanizm modelleri önerirler. Ancak bu modeller, daima, kendilerine esin oluşturan deneyin özelliklerinin damgasını taşırlar ve daha sonra “kutsallaştırılma” riskiyle karşılaşırlar. Yandaşları, gerçeğin karmaşıklığını gözardı ederek ve başka oluşumlar karşısında adeta körleşerek, her yerde ne pahasına olursa olsun bu modelin varlığını kanıtlamaya kalkışırlar. O zaman da ortaya neredeyse “şamanolog” ve dünyadaki bölge sayısı kadar Şamanizm çıkar. Elinizdeki kitap okuyucuyu bu konuların tümü hakkında bir durum saptaması yapmaya çağırmaktadır. Bilindiği gibi, Mircea Eliade’nin 195l’de yayımlanan Le chamanisme et les techniques archaıques de l’extase (Şamanizm ve llkel Esrime Teknikleri) adlı ansiklopedik yapıtı, çok sayıda araştırmanın övgü konusu olmuş ama aynı zamanda yanlılığı açısından da kimi eleştirilere uğramıştır.


Elinizdeki yapıt, o tarihten bu yana Şamanizme ilişkin geniş ve güncel bir bilgiler panoraması sunan en önemli kaynak olma özelliği taşımaktadır. Şamanizm, olaylara bir anlam katmak ve olaylar üzerinde egemen olabilmek amacıyla insan zihni tarafından, dünyanın çeşitli bölgelerinde, bağımsız biçimde, tasarlanan büyük sistemlerden biridir. Şamanizmi yerli yerine oturtabilmek için öncelikle bu sisteme ilişkin belirtici bir tanım önerilmesi uygun olur. Şamancı! mantık: Belirtici bir tanım Şamanizm, insanın ve dünyanın özel bir tasarımını içerir. İnsanlar ile “Tanrılar” arasında özel bir bağ olduğunu varsayar. Şamana, her türlü dengesizliği önleme ve her türlü talihsizliğe karşı koyma işlevi yükler. Şaman, insanların başlarına gelen talihsizliklerin nedenlerini açıklamakla, bu sıkıntıların önüne geçmekle ya da acılarını yatıştırmakla yükümlüdür. Bu anlamda Şamanizm bir dizi eylemin altında yatan bir fikirler bütünüdür. Dolayısıyla kavranılması, ancak, uygulanış biçimine ve uygulanışından doğan sonuçlara göz atmakla mümkündür. 11 Şamanizmle bağdaştırılan temel ilkeler üç bölüm altında toplanabilir: İnsanm ve dünyanm düalist bir yorumu İnsanoğlu bir bedenden ve bir “ruh”tan (ya da birçok “ruh”tan) oluşur. Ruh, bedenin kabuğundan sıyrılabilen ve ölümden sonra da yaşamayı sürdüren görünmez bir özdür.1 Ruhun ya da ruhlardan birinin gece boyunca bedenden geçiverici bir uzaklaşması düşe, uzun süreli ayrılığı hastalığa tekabül eder. Bedenden kesinkes kopması ise ölüm anlamına gelir. Sadece insanların değil doğadaki tüm varlıkların, canlı varlıklar gibi nesnelerin de ruhları vardır. Dünya da çifttir: Bir yanda görünür, gündelik ve kutsal olmayan bu dünya yer alır.

Diğer yanda ise, sıradan insanların genellikle göremedikleri öteki dünya vardır. 2 Tanrıların, aracılarının ve her türlü ruhun (cennete ve cehenneme özgü, kötü huylu ya da iyiliksever) dünyası… Hayvanların ya .da bitkilerin efendilerinin, ataların, ölülerin ve hayaletlerinin dünyası… Kısacası, mitlerin betimlediği “kutsal” dünya. Her toplumun bu dünyaya ve öteki dünyaya ait olanları birbirinden farklı kılmak, belirli koşullarda, kutsal olmayanı “kutsal”dan, sıradanı “doğaüstü”nden ayırmak için kullandığı terimler var mıdır? Bu nokta tartışma konusudur. Her şıkta, bu ayrım ne mutlaktır ne de değişmez. Daha ziRuh yerine aynı zamanda ruhsal eş, hayati güç kimi kez bekçi ya da koruyucu ruh da denir. Bu deyimler her kültürün kendi tarzında tasarladığı, genellikle karmaşık ve anlaşılması güç bir kavramı, insanın düalist bir yorumunu (maddi bir beden ve “ruhlar”) ifade etmeye yarar. Şaman toplumlarının çoğunun yaptığı gibi ruhun “yolculuğundan” söz etmek, bu düalitenin bozulmuşluğunu anlatmanın nükteli ve basitleştirilmiş biçimidir. 2 Burada “öteki dünya” deyiminin kullanılması uygun görülmüş, ölüm sonrası kavramını fazlaca çağrıştırdığı için “ahiret” deyiminden kaçınılmış, aynı şekilde “doğaüstü dünya”‘ deyiminden de uzak durulmuştur; çünkü doğal olarak nitelendirdiğimiz olayları “öteki dünya” yönetmektedir. 12 yade, iki gerçeklik düzeyi arasında bir fark olmaktan çok bir yorumlama gereksinmesinin sonucudur. Görünmez, görünüre sürekli olarak çok yakındır. Bu dünyanın anlamını öteki dünya verir. Öteki dünya bu dünyada sürekli vardır. Burada saklanır, yer alır, yaşar; burayı canlandırır ve yönetir. Tanrıların aracıları bu dünyada özellikle geceleri sıradan varlıkların görünümlerini alırlar.

İnsanlar da sık sık bu sürecin sonuçlarına maruz kalırlar. Çünkü ister iklimsel, isterse elzonomik ya da biyolojik yıkımlar (kuraklıklar, açlıklar ve hastalıklar vd.) olsun, insanları vuran büyük felaketlerin öteki dünyanın müdahalelerinden kaynaklandıklarına inanılır. Ve öteki dünya insanbiçimleştirilir: O, bu dünyanın bir yansımasıdır. Öteki dünyada yer alan varlıkların, kendilerini hayal eden insanlarla aynı fikirlerle ve aynı tutkularla can buldukları kabul edilir. Kötülüğün bu kıyıcı anlayışını açıklamak için en sık başvurulan gerekçeler avdan alıntılanmış resimlerle özetlenmiştir: Nasıl insanlar beslenmek için hayvanları öldürürler ve daha genelde çevreye karşı yağmacı bir tutum sergilerlerse, öteki dünyanın varlıkları da insanlara karşı avcılar gibi hareket ederler. Beslenmek amacıyla ama özellikle intikam almak için onları kovalarlar; çünkü öteki dünya bu çevrenin efendisidir, onu denetler. Hastalık veya ölüm ama aynı zamanda kuraklık ve kıtlık, insanoğlunun varlığını güven altına alma uğruna yağmaladığı, harap ettiği çevrenin bedeli olarak öteki dünyaya ödediği borçtur. Dolayısıyla bu borç asla bitmez, sürüp gider. İnsan toplumu ile hayvan ya da bitki türlerinin dünyası arasında, birbirlerinden bir biçimde beslenmeleri temeline dayalı bu kısa mübadele çevrimine, genel olarak, ölüme daha derin bir anlam katan ve mübadele kavramının kapsamını da genişleten uzun bir çevrim eklenir. Bu çevrim, uzun vadede ölülerin ruhlarının özgürlüğe kavuştuklarını ve böylece dün13 yanın sürüp gitmesine, toplumun ve çevrenin yeniden üretimine değişik biçimlerde katkıda bulunduklarını varsayar. Örneğin, ruhlar yeniden dirilebilirler ya da öteki dünyanın varlıkları tarafından “özümlenip” yağmur, bitki örtüsü vb. gibi değişik biçimler altında yeniden yeryüzüne dönebilirler. R. Hamayon tarafından savunulan (1990) ve Sibirya’daki örneklerden yola çıkan güncel savlardan biri, şamanı, insanlar ile “doğaüstü” arasındaki bu mübadelenin bir düzenleyicisi olarak sunar.

“Av Şamanizmi”, yapısalcılıktan etkilenen bu görüş açısından başvurulacak bir örnek olarak kabul edilir. Şamanın doğaüstüyle ittifak sistemi ile diğer iki ittifak ve mübadele sistemi-yani avı meşru kılan sistem ile evlilikle ilgili ittifak sistemi (ayr. bkz. Dördüncü Bölüm, s. 72) -arasında kesin bir paralellik vardır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir