Michel Zevaco – Pardayan’ın Kızı

Louvre Sarayı bahçelerinin çiçeklenmiş ağaçlarından gelen kokularla dolu, berrak bir ilkbahar sabahıydı. Grenelle Sokağı ‘nın ağzında, üstünde hiçbir arma görünmeyen basit bir tahtırevan durmuştu … Meşin perdeleri sımsıkı kapalıydı. Arkasında on kişilik, atlı ve tepeden tırnağa silahlı bir muhafız grubu vardı. Hepsi de müthiş haydutlara benziyordu. Şık giyinmişlerdi ama, bu, görünüşlerinin korkunçluğunu azaltmıyordu. Hepsi de süslü eyerlerinin üstünde süvari heykelleri gibi hareketsiz ve dimdik duruyorlardı. Gözlerini, tahtırevanın sağında, yine heykel gibi kımıldamadan duran atlıya dikmişlerdi. Bu adamın, 5 her saldırıya dayanabileceği kolaylıkla anlaşılan geniş bir göğsü vardı. Sırtındaki mor kadifeden, sade elbiseye rağmen, her haliyle asilzade olduğunu anlatıyordu. Bakışlarını arabanın meşin perdesine dikmiş; oradan hiç ayırmıyordu. Herhalde bu perdeden sızacak bir emri bekliyordu. Tahtırevanın solunda, fakir halktan kişiler gibi giyinmiş bir kadın duruyordu. Üstü başı temiz, yüzü soluk, gülüşü yılışıktı. Yaşını söylemek zordu. Belki kırkındaydı, belki de altmışında … Fakat hu kadın, yanındaki tahtırevanla hiç ilgilenmiyor, yarı kapalı, boyuna kırpışan gözlerini Saint-Honore Sokağı’na dikmiş, oradaki kalabalığı kolaçan edip duruyordu.


Birdenbire dudaklarını tahtırevanın meşin perdesine yapıştırıp yavaş sesle: – «İşte, madam,» dedi. «İnci Çiçeği veya halkın tabiriyle Gonca geliyor.» Perdenin bir köşesi, belli belirsiz aralandı ve tatlı hakan iki iri, siyah göz belirdi. Kadının gösterdiği kişiye keskin bir dikkatle bakmaya haşladı. «Gonca», aşağı-yukarı onyedi yaşlarında, güzel bir kızdı. Zarif ayakkabıları, şık elbisesiyle gözalıcıydı. Dantelli yakasının altında berrak bir gerdan farkediliyordu. Bakışları çapkın, tebessümü kurnaz ve teninin rengi, elindeki sepette bulunan leylakları hile gölgede bırakacak kadar beyazdı. Kendine güvenli, hafif adımlarla kalabalık arasında rahatça ilerliyor; zaman zaman, çekici, ahenkli bir sesle: – «Çiçekleriniz, mösyöler!» Diyordu. «Gonca’nın güllerini ve leylaklarını alın! Çiçekleriniz, kibar madamlar ve mösyöler! .» Halk, hu genç kızı sempatiyle karşılıyordu. Halkın kendisine sevinçle yol verdiği ve çiçeklerini hiç pazarlık etmeden kapıştığı da dikkate alınırsa, hu genç kızın, sokakların gözdesi ve herkesin sevgilisi olduğu 6 çabuk anlaşılıyordu. Gerçekten de hiç durmadan çiçek satıyordu. Gonca ‘nın arkasında, fakat ondan uzakta, kendisini genç kıza farkettirmemek isteyen bir delikanlı, bütün olanı biteni takip ediyor ve ancak bir avcıda ya da bir aşıkta bulunabilecek sabırla genç kızı kolluyordu … Bu da, ancak yirmi yaşlarında, çevik bir delikanlıydı. Biraz yıpranmış olan gri renkli kadife kostümü, kendisine pek yakışmıştı.

İnce bacaklarını, butlarının yarısına kııdar yumuşak güderi çizmeleri sarıyor, uzun mahmuzları şıkırdayıp duruyordu. Işıldayan yüzünde erkek cesaretiyle delikanlı mahçupluğu birbirine karışıyordu. Elinde bir leylak demeti tutuyor; zaman zaman bu demeti koklamak bahanesiyle, tapınırcasına dudaklarına götürüyordu. Bu çiçeği, Paris sokaklarının dilber çiçekçisinden aldığı belliydi. Uzaktan uzağa, genç kıza diktiği sıcak bakışları görenlerin yanılmasına imkan yoktu: Bu delikanlı aşıktı. Hem de, henüz aşkını açamamış, bir aşık . Tahtırevanın hafifçe kalkık perdeleri arkasından kadın, bu delikanlıyı görmemişti. İri siyah gözlerini genç kıza dikmiş, durmadan onu süzüyordu. Uzun süre çiçekçi kıza baktıktan sonra garip, insanın içine işleyen bir sesle: – cc Halk bu genç kızı pek seviyor galiba … » Dedi. Yaşlı kadın: – ccSevmek de laf mı?» Dedi. cc Paris’e geleli onbeş gün oldu. Her yerde İnci Çiçeği veya Gonea’dan bahsediyorlar. Önce bunun, kızın adı olabileceğini aklıma bile getirmedim. Birkaç gün sonra ona sokakta rastlayınca öyle şaşaladım ki… Kendimi toparlayıp da konuşmaya niyetlendiğimde ortadan kaybolup gitmişti.» 7 – «Peki, Landry Coquenard’ın sana getirdiği yeni doğmuş çocuğun bu kız olduğundan emin misin?» – ccTabii eminim … Landry Coquenard, o zamanlar, Sinyor Concino Concini’nin sağ koluydu.

Sinyor da o sırada henüz … Neyse, buraların gereği yok, madam … Bu kız odur. Concini’nin kızıdır! » Bu sözler, hiçbir şeyin sarsamayacağı bir inançla söylenmişti. Bir anlık sessizlikten sonra, yüzü görünmeyen kadın yeniden sordu: – «Peki, annesinin kim olduğunu da biliyor musun?» Bu soru, sesin tonundan hemen anlaşılan bir kayıtsızlıkla sorulmuştu. Fakat siyah gözlerin kadının kırpışan bakışlarına inatla dikilmesinden, bu önemsemezliğin sahte olduğu hemen anlaşılıyordu. Kadıu, bilmemenin verdiği sıkkınlıkla başını eğdi: – «Kimin? İşte mesele burada. Bu kızın anasının kim olduğunu öğrenmek için elimden geleni ardıma koymadığımı siz de tahmin edersiniz, madam … Lanet olsun! O zamanlar, Sinyor Concini’nin o kadar da çok yavuklusu vardı ki kızı hangi birine mal edeceğimi ben de şaşırmıştım. Böyle olmasına rağmen de bulabilirdim. Ne çare ki İtalyan değilim. Bir budalalık yüzünden Floransa’nın en kibar ailelerinden birinin yanındaki yerimi kaybettim.» Görünmeyen kadın: – «Hanımını soyup soğana çevirmişsin. Budalalık dediğin bu mu?» Dedi. İhtiyar kadın itiraz etti: – «Soyup soğana mı çevirmişim? Laf! Yüz düka altını bile etmeyen kötü bir mücevher için de bu kadar ağır konuşulmaz doğrusu . Neyse madam, o zaman bana olanlar oldu. Yalnız o evden kovulmakla kalmadım. İtalyan zındanlarını boyalamamak için 8 kaçmak zorunda kaldım.

İşte, o zamanlardan nhlınp olduğum Landry Coquenard, benim de Fransız olduğumu farketti ve küçük kızı hana verdi. Ben de aldım, götürdüm. O durumda anasını nasıl arardım’! Hele cepte metelik de olmazsa … » Büyük bir üzüntüyle içini çekerek: – «Yazık ki anasının adını bilemiyorum, madam.» Dedi. ccEn yandığım şey de hu … sırrı bilmiş olsaydını, kimhilir ne paralar sızdıracaktım … » Bu sözlerinde samimi olduğu belliydi. Görünmeyen kadın da gözlerini, kendisiyle hu kadar yakından ilgilendiğinden habersiz, yine harıl harıl çiçek satan Gonca’ya dikti. Biraz sonra da yaşlı kadına dönerek ısrarla sordu: – ccBu kızın o olduğu kesin mi? Yanılmadığından eminsin ya?» – «Elbette! Ayol, hen hu kızı ondört yaşına kadar büyüttüm. Benim yanımdan kaçalı ancak üç yıl oldu. Hem de hana bir oyun oynayıp kaçtı gitti ki aklıma geldikçe hala tepem atıyor … Neyse, zaten hun· lar sizi ilgilendirmez. Değişen bir yanı yok. Biraz büyümüş, o kadar. Daha ilk görüşte, hemen tanıdım.» Dudaklarını ısırdı; gözlerinde hain bir ışık yanarken, tehditkar bir tavırla genç kızdan yana döndü: – ccBakın, ne çok satış yapıyor! Bu işi ona öğre· ten, kendini onun için feda eden de benim … Ne para sızdırıyor halktan, ne para sızdırıyor yarabbi! . Aslına bakarsan, bütün hu paraların benim olması ge· rekirdi. Öyle parası var ki hırsız mendeburun .

Beni soydu, çırılçıplak bıraktı, öldürdü heni. Şimdi gidip yakasına yapışmamak · yerlere dökülmesin diye · çantasındaki bütün paraları aldıktan sonra pntaklaya pataklaya eve sürüklememek için kendimi yiyorum doğrusu!» Yüzü bir türlü görünmeyen kadın: – «Peki, git şunun yanına bakalım,» dedi, «seni tanıyıp tanımadığını anlayabilmem için tek çare, bana kalırsa bu! . » İhtiyar cadı, yüzünü ekşitmiş, saldırmaya hazırlanıyordu ki kadın: – «Bir dakika,» deyip onu durdurdu. «Sakın gidip kıza küfür edeyim, döveyim, parasını alayım filan deme! Bundan sonra senin onunla uğraşmanı yasak ediyorum. Bu kız artık bana aittir. Sözümü dinlememezlik edersen, küstahlığını canınla ödersin!)) Bu sözleri de hiç sesini yükseltmeden, tatlı tatlı söylemişti. Fakat tavrında öyle karşı durulmaz bir otorite ve bakışlarında parıldayan öyle müthiş bir alev vardı ki ihtiyar cadının ensesinden soğuk ecel terleri boşandı. Yerlere yatacakmışçasına eğilirken, tir tir titreyen sesiyle: – «Dediğinizi yapacağım, madam! İnanınız ki yapacağım! » Dedi. Tahtırevandaki kadın devam etti: – <<Zaten bir kaybın olınayacak. Bu çocuk üstünde ne kadar hakkın olduğunu ileri sürüyorsan, bunların hepsini senden satın alıyorum . Sana, onun yüzünden kazanman ihtimali olan paranın yüz mislini veririm. Haydi şimdi git ve aksilik etme. Zorbalığa başvurmamaya da çalış! . »

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir