Michel Zevaco – Pardayan’ın Sonu

Çevresi Concini’nin muhafızlarıyla kıskıvrak sarılı evden çıktılar. Valvert ‘in atı getirildi. Muhafızlarını bile hayrette bırakan bir sükunetle ve rahatça hayvanına atladı. Sonra etrafını bir kolaçan etti. Dar sokak, bomboş görünüyor, hava da kararıyordu. Valvert, eğer görmüş olsalardı, muhafızlarını epey düşündürecek olan bir şekilde gülümsedi. Altında, her türlü zorlanmaya dayanabilecek bir hayvan bulunduğunu görünce aklından, basan karanlığın } ardımıyla çılgınca bir teşebbüse girişmek geçmişti. Gerçi kendisinde en ufak bir silah bile yokken ve etrafı tepeden tırnağa silahlı otuz kişi tarafından çevrilmişken başarı imkanı pek azdı ama ne olursa olsun, yine de bir kere denemeye değerdi. Zaten nasıl olsa ölüme götürülüyor değil miydi? Birden aklına Landry Coquenard geldi. Onsuz gidemezdi. Onu da kurtarması lazımdı. Gözleriyle arandı ve iki sıra önünde onu da gördü. Fakat Landry’in bağları çözülmemiş, üstelik bir süvarinin önüne çuval gibi atıldıktan başka ata da bağlanmış· tı. Bu durumda Landry’i kaçırmaya imkan olmadığını anladı. Ama öte yandan Landry olmadan kaçmayı aklından bile geçiremezdi.


O halde kendini de feda edecek ve kalacaktı. Kafile yavaş yavaş yola koyuldu. İki mahpus, bir· birlerinden ayrı bir halde ortaya alınmış, sıkı bir göz hapsinde tutuluyordu. Concini, adamlarının on adım kadar ilerisinde Rospignac ile yanyana yol alıyordu. İkisi de keyiflerinden gülüyordu. Concini, Odet de V al vert ve Landry Coquenard ‘ın yakalandı5 ğına memnundu. Rospignac ise çiçekçi kızın, Kraliçenin tahtırevanında gittiğine ve böylece Concini’nin elinden kurtulduğuna seviniyordu. İki adam böyle konuşa gülüşe, yavaş yavaş yollarına devam ettikten bir süre sonra sola sapıp V augirard sokağına girdi. Arkalarından gelen kafile ise Casset sokağında kaldı. Vaugirard sokağında henüz bir-iki metre ilerlemiş ilerlememişlerdi ki birdenbire Concini’nin arkasına oldukça ağır bir şey düşer gibi oldu. Bu ağırlık, az kalsın hayvana hile diz çöktürecekti. Concini: – «Vay Canına!» Diye bağırırken ardına bakıp sırtına yüklenircesine abanan şeyin ne olduğunu görmeye çalıştı. O zaman bütün vücudunun iki müthiş kıskaç tarafından sımsıkı sarıldığını hissetti ve hu kıskaçları söküp atmak için hoşuna uğraştı. Aynı anda, tanıdığı, soğuk, korkunç bir sesin kulağına, tehditkar bir eda ile mırıldandığını duydu: – «İn aşağı, Concini!.» Concini, hu sesi duyar duymaz dehşet içinde kalıvermişti.

Bağırıp imdat istemeye çalıştıysa da sesi gırtlağında boğulup tıkandı. Vücudunu sıkan kıskaçlar, şimdi omuzlarına doğru yükselip gırtlağına yapışmışlar ve kendisini yan yarıya boğmaya başlamışlardı. Korkunç bir kabus görüyormuş gibi olan Concini, birden atın üstünden sökülürcesine kaldırılıp havalandırıldığını ve bir paket gibi fırlatıldığını duydu. Aynı anda nereden çıktıklarını bilemediği ve karanlıkta ancak seçebileceği iki şeytan belirmiş, ürkütücü homurtularla kendisini kıskıvrak yakalayıvermişlerdi O zaman, yalnız sesiyle hile Concini’nin ödünü patlutan ve İtalyanı bir saman çuvalıymış gibi kaldırıp yere fırlatıveren o korkunç yaratık, şaşırtıcı bir çeviklikle kendini de yere attı ve hemen hemen aynı anda Concini’nin yanında bitiverdi. 6 Gecikmeden söyleyelim ki – zaten okuyucularımız da anlamışlardır – bu müthiş yaratık Pardaillan’dan başkası değildi. İki şeytana gelince, onlar da yerden bitivermemiş, sndece saklandıkları bir köşeden fırlamış olan Escargasse’yle Gringaille’den başkası değildi … Ve ikisi de Concini’nin eski ahbaplarıydı. Bütün bunlar o kadar kısa bir zamanda gerçekleşmişti ki, ne efendisinin yanında giden Rospignac işi yeterince kııvramaya vakit bulabilmiş, ne de Casset sokağındaki kafile henüz V augirard sokağına girmişti. Concini şaşkınlığından afallamışken tembihlerini önceden almış olan Escargasse’yle Gringaille de saniye kaybetmeden işe girişip elçabukluğuyla ayağını yere basmadan silahları buhar olmuşçasına uçuvermiş ve İtalyan bu işteki sırrı bir türlü kavrayamamıştı. Sonra iki arkadaş, kendisini sımsıkı tutup aralarına almışlardı. Daha da kötüsü, aynı anda gırtlağında sivri bir hançer ucu belirivermişti. Öte yandan, iki ahbap hem iş görüyor, hem de laf ebeliğini elden bırakmıyorlardı. Escargasse en alaycı tebessümüyle: – «Gelelim ahbaplığa» diyordu. «Nasılsınız bakalım. Sinyor Concini? Birbirimizi görmeyeli epey zaman oldu sanırım.» Gringaille de en ciddi tavrıyla: – «Yine buluştuk … Tevekkeli dağ dağa kavuşmaz, ama insan insana kavuşur, dememişler… Ama belki bizi tı.

nımaz hile… Tabii tanımaz. Küçükler unutulur gider … » İki kocaman ve insafsız çocuk gibi eğleniyorlardı. Eski efendilerinin kem�.ilerini pekala tanıdığının ikisi de farkındaydı. Nitekim Concini, korkusunu açığa vuran bir sesle ikisinin de adlarını çabucak söyleyiverdi: 7 – Escargasse … Gringaille … » Escargasse sevindi: – «Bak. nasıl da tanıdı.» Gringaille de: – «Monsenyör, biz acizleri hatırlamak suretiyle bizlere şeref bahşediyorlar,» dedi. Concini ‘nin korkusu, ikisi de yeterince korkunç oldukları halde, asıl hu ikisini tanımış olmasından ileri gelmiyordu. Pardaillan’ın sesini tanımış olması, başlıca korku nedeniydi onun için. Zaten şimdi, Şövalyenin de pek hoş olmayan bir gülümseyişle kendine doğru geldiğini görmüştü. Ve bu gülümseyiş, Concini’nin korkusunu iki misline çıkarmıştı. Dehşetten titreyen sesiyle: – «Mösyö de Pardaillan» diye söylendi. Şövalye: – «Ta kendisi» dedi. Ve hemen, müthiş bir soğuklukla ekledi: – <<Eğer bu işten yakayı sağ salim kurtarmak istiyorsanız, ·adamlarınıza rahat durmalarını tembih ediniz, Concini … » İyi ama, bu zamana kadar Concini’nin yardakçısı Rospignac ne yapmıştı? Neden hareketsiz kalakalmıştı? Pek basitti: Concini’nin hücuma uğrayıp yere indirilmesi ve iki ahbabın arasında sıkıştırılması o kadar çabuk olup bitmişti ki Rospignac neye uğradığını anlayamamıştı. Kendine geldikten sonra da yol kesenlerin hücumuna uğradığını sanmıştı.

Haksız da değildi. Bu geç saatte, şehir dışındaki bu ıssız yerde böyle bir felaketle karşılaşması pekala mümkündü. Durumu kavrar kavramaz, saldırganlara mukabele etmeye karar vermişti, ama, o zaman da iş işten geçmiş ve Concini’nin derhal hançerleneceğini anlamıştı. Bu düşünce, kendisini olduğu yere mıhlayıverdi. 8 Ama, hiçbir iş görmeden duracak cinsten bir adam da değildi. Değil böyle kalabalık maiyeti varken, yalnız bile olsa muhakkak saldırırdı. Onun için hemen düdükle işaret vererek adamlarına yapılacak manevrayı belirtti. Bir yandan da sert bir sesle bağırdı: – «Heey, çapkınlar! Yaptığınız işe dikkat edin!. Kime sataştığınızın farkında mısınız?» Bu sırada Şövalye ‘nin tembihi, Concini ‘ye soğuk terler döktürüyordu. Tehdidin gayet ciddi olduğunu biliyordu. Fakat herşeye rağmen gururunu kıramadı ve tereddüt etti. Ötede muhafızlar, tam bir düzen içinde, düdükle işaret edilen manevrayı yapıyorlardı. Pardaillan hiçbir şey söylemiyor, hiçbir hareket yapmıyordu. İşten anlayan bir insan tavrıyla manevranın başarılışına bakıyordu ve dudaklarında hiıliı o, Concini’ye soğuk terler döktüren tebessüm vardı … Öte yanda Gringaille ile Escargasse ise hem söyleniyor, hem de harıl harıl iş görüyorlardı ve gördükleri iş yeterince açıktı . Gringaille diyordu ki: – «Benim için namlı Concini’yi hasta bir domuz gibi kıtır kıtır kesmek kadar büyük bir sevinç ve şeref olamaz.

» Bunu söylerken hançerinin ucunu Concini’nin gırtlağı�a adamakıllı dayayarak herifi can acısından kıvrandırıyordu. Escargasse ise gülüyordu: – «Doğrusu, hu kadar keyifli bir· işte benim de payımın olmadığının söylenmesini istemem.» V � ardından o da hançerinin ucunu, kaskatı kesilen Concini’nin gırtlağına dayayıp batırmaya haşlamıştı. Ötede süvariler, atlarını dörtnala sürerek, yıldırım hızıyla hü�uma kalkmışlardı. Bunun üstüne Gringa9 ille ile Escargasse tüyleri bile oynamadan, keyifli keyifli homuı·danarak, hançerlerini Concini’nin gırtlağına dayadılar. Artık Concini, yarım saniye daha tereddüt ederse işinin biteceğini anladı. Ko:ı;kusu gururunu yendi ve bütün gürültüleri bastıran bir sesle: – «Kimse yerinden kıpırdamasın!» Diye bağırdı. Bunun üzerine hücum, diriden çok ölü bir halde bulunan Concini’nin iki adım ötesinde hemen durdu. Aynı anda iki damla kan, Concini’nin gırtlağından kayıp gömleğinin kızıla boyanmış olan yakasında kayboldu. Pardaillan hiçbir şey olmamış gibi aynı sakin tavrıyla: – «Şimdi konuşabiliriz» dedi. Concini kendini toparlamış, düşünüyordu: Pardaillan kendisini neden yakalamıştı? Yanında otuz kişi vardı, Şövalye, onu öldürse bile adamları öcünü korkunç bir şekilde alabilirlerdi. Fakat o öldükten sonra öcü alınmış, kaç para ederdi? Şövalye ‘nin hu işi Odet de Valvert’i kurtarmak için yaptığı aklına gelmiyordu. Çünkü delikanlı ile Şövalye’nin tanıştıklarından huberi yoktu. Pardaillan konuşmaktan bahsetmişti. D .

mek bir pazarlık vardı. Concini pazarlıkta zekasına pek güveniyor ve yakayı mümkün mertebe ucuz kurtaracağına inanıyordu. İlk sersemliğini üstünden atarak kendine acındırır bir tavır takındı ve: – <<Mösyö de Pardaillamı dedi. «Bana karşı hiçbir harekette bulunmayacağınıza söz vermiştiniz . Sizin dürüstlüğünüzden bahsederlerdi ama, demek ki sözünüzü tutmadığınız da olurmuş. Sonra bir tek adama karşı üç kişi saldırıyorsunuz, Mertliğiniz, kahramanlığınız nerede kaldı, bilmem ki?» Pardaillan, hiçbir şey söylemeden onun sözÜnü hi10 tirmesini bekledikten sonra soğuk l.ıir tnvırln gerçeği açıkladı: – «Dürüstlüğü tenkit edilen nılam, ııiz ona karşı hiçbir harekette bulunmadığınız tukdirdı·, o ıln size karşı hiçhil’ şey yapmamaya söz vermiştir» dı•ı li . Concini itiraz etti: – «Ama, hen sözümde durdum.>> Pardaillan kestirip attı: – «Hayır, sözünüzde durmadınız ve benim adamlarımdan birine sataştınız!” Concini Lir türlü Valvert’i akıl edemiyordu: – «Ben mi?,, Dedi. «Eğer böyle bir şey yaptımsa Allah heni kahretsin! >> Pardaillan, yine o her zamanki soğukkanlılığıyla cevap verdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir