Michel Zevaco – Pardayan’ın Zaferi

Isyancılar yeraltı salonundaki toplantıdan teker teker çıkarlarken Pardaillan’ın Chico’yla ateşli bir tartışmaya giriştiğini söylemiştik. Şövalye, Küçük Adam’a mağaranın oradakiler tarafından bilinmeyen ve kendisinin rahat rahat girip çıkabildiği gizli bir kapısı olup olmadığını sormuştu. Cüce önce hu soruya cevap vermek istememişti. Aklınca, elinde silah olarak bir hançerden başka bir şey bulunmayan Pardaillan ‘ın mağaraya girmesi, kendisini öldürmesiyle aynı şeydi. Fransız asilzadesinin mucize kabilinden ölümden kurtulduktan sonra kendini güle eğlene yeni bir tehlikeye atışına aklı ermiyordu. Şövalye’ye karşı gittikçe artan sevgisi yüzünden 5 onun böyle tehlikeli bir oyuna kalkışmasına gönlü razı olmuyordu. Fakat Pardaillan ısrar etmişti. Şövalye’nin öyle bir inandırma gücü vardı ki bu güce dayanamayan Chico nihayet onu almış, bir dehlize götürmüş, orada bulunan ve kendisinden başka kimsenin bilmediği gizli bir kapıyı göstermişti. Cüce’nin yanılmadığını da gördük. Pardaillan’ın geçtiği kapıyı ne Fausta, ne de isyancılar biliyordu. Pardaillan mağaradayken, Chico bir eli gizli kapıyı açan yayın üstünde, azap içinde bekliyordu. Duvarın öte yanında neler olup bittiğini bilemiyordu. Aca� ha kavga mı vardı? Doğru dürüst bir şey duyamıyor ve duvara dayanmış, her dakika, kapının açılmasını haber verecek işareti bekliyordu. Artık Şövalye, Cüce’nin en yakın dostlarından biri olmuştu. Pardaillan temiz ruhu, akıllıca sözleri ve ağabeyce tavrıyla Chico’nun Juana’dan başka kimseye açmadığı kalbinin kapısını aralamayı bilmişti.


Pardaillan kapının açılmasım işaret eden üç darbeyi vurunca, Chico yayı hemen hareket ettirdi ve Şövalye’yi öyle candan bir sevinçle karşıladı ki hu hal Pardaillan ‘ın pek hoşuna gitti. Chico biraz kendine gelince: – «Vallahi buradan sağ çıkmayacaksın sandım,» dedi. Pardaillan gülümseyerek cevap verdi: – ccPostum sağlamdır. Silleler hana öyle kolay kolay tesir etmez … » Chico, Fransız ‘m aklına yeniden bir şey eser de daha belalı bir işe kanşır korkusuyla acele etti: – ccArtık gidiyoruz sanırım!» Pardaillan da: – ccEh, artık gidelim. Böyle yerler baykuşların, 6 yarasaların hoşuna gider ama senin, benim gibi namuslu insanlara göre değil. Gidelim … » Deyince, Cüce pek memnun oldu. * Pardaillan, küçük arkadaşı Chico ile Kule Hanı’­ na vardığı zaman güneş gökte ışıl ışıl yanıyordu. Hanın bütün uşakları harıl harıl ortalığı süpürüyor, siliyor, temizliyorlardı. Gün pazardı ve müşteri kalabalık olacaktı. Mutfağın ocağında bir ateş yanıyor ve Juana’nın dadısı Barbara, her zamanki alışkanlığıyla yine homur homur homurdanıp, dır dır ediyor ve sözlerine kulak asmayan, bütün geceyi uykusuz geçirdikten sonra sabahleyin erkenden yatağından fırlayıp, hizmetçilerin işlerini güçlerini karıştırmaktan başka bir şey yapmayan küçük hanımına veriştirip duruyordu. Yalan da değildi. Juana bütün gece gözünü kırpmamış, sabahleyin erkenden yatağından fırlamıştı, yüzünün rengi uçmuş, gözlerinin çevresinde siyah halkalar belirmişti. Bunlar ya yorgunluktan ya da sabaha kadar ağlamaktan olacaktı. Fakat ne kadar yorgun ve üzgün olursa olsun, Juana şıklığı da bir yana bırakmamış, kendisine en güzel giden saç tuvaletini yapmış, en cici elbiselerini ve ayakkabılarını giymişti. Ortalıkta koşup duruyor, iş yapar görünüyordu ama, aklı başka yerdeydi.

Hizmetçilerin nasıl iş gördüklerine baktığı hile yoktu. Gözü ve kulağı kapıda, birinin gelmesini bekliyordu. Nitekim, Pardaillan’ın yanında Chico olduğu halde girdiğini hemen gördü. Aynı anda narçiçeği kırmızılığmdaki dudaklarına bir gülümseme yayıldı, renksiz yanakları pembeleşti ve bulanık gözleri parıldadı. İkisini de mükemmel surette gördüğü halde 7 tam hu sırada bir beceriksizlik yapan hizmetçilerden birini, kendisinden hiç beklenmeyecek bir tarzda payladı. Nitekim Fransız asilzadesinin hu paylamanın bitmesini yeterince beklediğini hesap edince, sanki geldiğini daha yeni farkediyormuş gibi davranarak, yapmacık bir eda ile: – «A, Mösyö Şövalye, siz misiniz?» Dedi. «Bilseniz, Don Cesar’la Don Cervantes sizi ne çok merak ettiler! . » Pardaillan: – «İyi,» dedi, cchen şimdi onları meraktan kurtarırım.» Fakat işin tuhaf tarafı, birkaç saat önce Şövalye’yi kurtarması için Chico’yu zorlamış, Cüce’ye şükran ve sadakat vaatlerinde bulunmuş olan Juana, ona hiçbir şey söylemeyince, Küçük Adam’ın muzaffer hali kayboldu, neşesi sönüverdi. Juana, Chico’yu hiç görmemiş gibi davrandı. Daha doğrusu gördü, hatta ona şöyle bir haktı da … Ama hu bakışta tatlılık şöyle dursun, ihanete uğramış bir insanın öfkesi vardı. Juana’dan, hakettiği teşekkürü bekleyen zavallı Chico hu hfili görünce beyninden vurulmuşa döndü ve acıyla düşündü: «Yine ne yaptım? Yine bir şey mi oldu?» J uana ise artık Cüce ile meşgul olmaksızın Şövalye ‘ye sordu: – «Mösyö, hemen odanıza çıkıp istirahat mi edeceksiniz, yoksa önceden bir şey yiyip içmek istiyor musunuz?» Pardaillan: – «Juana, güzelim, Önce biraz karnımı doyuracağım … » Dedi. «Bana azıcık bir şeyler hazırlayıverin. Biraz çörekle iki şişe Fransız şarabı olursa yeter.» Juana: – «Size kendim hizmet edeceğim, mösyö,» dedi.

8 – «Üoo, böyle bir hizmet beni pek memnun eder, dilber kızım. Bir ara da eğer uyumuyorlarsa, Don Cesar’la Cervantes’e benim geldiğimi haber verir misiniz?» – «Derhal Mösyö … » Yüzü mutluluk sevinciyle parıldayan kıvrak ve zarif J uana, bir hizmetçiye sofrayı kurmasını söyledikten sonra, Şövalye’nin ansızın döndüğünü, dostlarına haber vermeye koştu. Genç kız ortadan kaybolunca, Şövalye, Chico’ya döndii ve Küçük Adam’ın yüzündeki hüzünlü ifadeyi görünce şakrak bir kahkaha attı. Cüce bu sefer de onu acılı bir sitemle baktığı için, Pardaillan: – «Bu işe aklın ermiyor, değil mi’fn Dedi. «Çünkü kadınları tanımıyorsun!.» Cüce, daha şaşkın: – «Ne bileyim? . » Dedi. «Acaba kendisine hir şey mi yaptım?» Pardaillan omuz silkti: – «Yaptın, herhalde … Beni kurtardın ya … » – «Canım, sizi kurtarmam için o bana yalvarıp durdu.» – «Elbette yalvarır.» Pardaillan, Cüee’nin gözlerinin faltaşı gibi açıldığını görünce yine kahkahayı bastı: – «Hiç anlamaya uğraşma. Seni sevdiğini bil, yeter … » Chico inanmadı: – «Yok canım … Bana bir kelime bile söylemedi. Öyle kızgın kızgın baktı ki. » – «Zaten ben de onun için seni seviyor, diyorum ya … » Cüce, başını üzüntüyle sallayarak inanmadığmı belirtti. Pardaillan acıdı: 9 – «Dinle ve anlamaya çalış,» dedi. «Juana, heni sağ gördüğüne sevindi.

» «Eh, elbette … Çünkü sizi seviyor!» – ccAma, sana fena halde kızdı.» – «Evet, ama niçin? Ben onun istediğini yerine getirmekten başka bir şey yapmadım ki!.» – «İyi ya işte … Juana benim ölmemiş olduğuma sevindi… Fakat heni kurtaranın sen olmana fena hfilde içerledi.» – «Neden?» – «Nedeni var mı? Ben senin aşkta rakihinim. Seven kadın, kendisinin kıskanılınasını ister. Eğer kıskansaydın, heni kurtarmazdın. Kendi kendine hunu düşünüyor, senin onu artık sevmediğini sanıyor ve kızıyor … » – «Canım, sizi kurtarmasaydım, hu sefer yine içerleyecekti. O zaman da yüzüme karşı, kaatil diye bağıracaktı.» ccTahii, bağırırdı … » – «E, şimdi ne olacak?» – ccDünyayı sen değiştirecek değilsin ya … Varsın işler şimdiye kadar yürüdüğü gibi yürüsün. Sen merak etme … Juana seni seviyor veya sevecektir. Allah Allah… Niçin öyle kafanı dikip duruyorsun? Bana güvenin var mı, yok mu? . » – ccVar … Olniaz olur mu?» – «Öyleyse bırak heni de işi istediğim gibi yoluna koyayım. Öyle ters ters bakma … Senin işlerin tıkırında gidiyor, nene lazım … » Bu sözler El Chico’yu pek o kadar tatmin etmedi. Ama Cüce’nin Şövalye’ye güveni vardı ve mademki o işlerin yolunda gittiğini söylüyordu, herhfilde öyle olacaktı. Fakat Juana’nın bir gülümsemesi, onu Şö.

valye’nin bir araba dolusu lakırdısından daha fazla 10 memnun ederdi. Fakat Şövalye’yi kırmamak için, kederini içine gömdü ve neşeli değilse hile ilgisiz bir tavır takındı … Bu sırada Juana da merdivenden inip sesleniyordu: – ccArkadaşlarınız giyiniyorlar efendim. Birazdan aşağıya inecekler. Sofranız da kurulmuş … Omlet pişinceye kadar şu börekten biraz yiyin de … » Pardaillan sofraya yaklaştı ve büyük bir öfkeyle kapılmışçasına bağırdı: – ccNeee? . Bir kişilik mi sofra kurdunuz? Yoksa kahraman bir davetlim olduğunun farkına mı varmadınız?!.» Juana gözleriyle Fransız asilzadesinin bahsettiği hu kahramanı ararken Pardaillan ilave etti: – ccÇahuk, hu kahramana da çatal kaşık getirin. Kendisi en yakın dostlarımdandır.» Doğrusunu söylemek gerekirse, Juana, Şövalye’nin bahsettiği kahramanı araştırırken, Chico da hayret içinde Pardaillan ‘ın dostum dediği hu adamın kim olduğunu kendi kendine sorup duruyordu. Fakat genç kız, yapılan hatayı hemen düzeltti ve bir yandan da kadınlara vergi bir merakla bekledi. Pardaillan, sofraya yaklaşmış olan Cüce’ye de arkalıksız bir i�kenıle göstererek kendisini yemeğe buyur etmişti. Juana, Şövalye’nin El Chico’ya gösterdiği hu itibara o kadar şaştı ki gözlerine de, kulaklarına da inanamadı. Pardaillan keyifli keyifli: – ccGel Chico, gel,» dedi. ccOtur karşıma da birlikte karnımızı doyuralım, dostum … Şu yemeği hakettin ya … » Chico, Pardaillan ‘ın, şimdiye kadar saygı göstermek zorunda kaldığı insanlardan çok daha yüksek, daha asil bir adam olduğunu anlamaya başlıyordu. Gerçi kendisine insanlık hakkında pek fazla bir şey 11 anlatılmış veya öğretilmiş değildi. Ama, o etrafında konuşulanları, olan bitenleri görüp hisse kaparak bir şeyler kavramasını bilmişti.

Artık ona, Pardaillan’ın her dileği, derhal yerine getirilmesi gereken bir emir gibi geliyordu. Zaten Pardaillan’ı böyle yarı-tanrı gibi görmeseydi, her emre karşı gelen gururu, ona karşı gelmez miydi? .• Pardaillan kendisine: «Otur karşıma … » Der demez, Chico tam bir rahatlıkla sofraya çökmüş ve beklenmedik ziyafetten, gerektiği gibi yararlanmaya koyulmuştu. Öte yandan, Şövalye de Cüce’yi bir misafir ağırlar gibi ağırlamaktan hoşlanır görünüyordu. Tam bu sırada Cervantes’le Don Cesar da aşağıya inmişler ve hemen sofraya çökerek, Pardaillan ve Chico ile kadeh tokuşturmaya başlamışlardı. Cervantes ve Don Cesar, Şövalye’nin Chico ile ahbaplığını pek ilerletmiş olduğunu sezmelerine rağmen, bunu hiç belli etmediler. Mademki Şövalye, Chico’ya bir ahbabı gibi davranıyordu, herhalde bunun bir sebebi olacaktı. Onlar da Pardaillan ‘ı taklit ettiler. Ve Juana da ebedi bebeği Chico’nun ayakkabısının ucunu öptürmekle kendisine bir şeref bahsettiğini sandığı kölesinin gittikçe yükselişini ve kendisinin saygı beslediği kimseler tarafından takdir edilişini büyük bir hayranlıkla seyretti … Juana hiçbir şey söylemiyordu ama, Şövalye genç kızın kendisine açıkça soramadığı soruları teker teker onun yüzünden okuyordu. Nihayet genç kızın sorularına dolambaçlı bir cevap vermeyi düşünerek Cervantes’le Don Cesar’a, kurtuluşunun hikayesini anlatmaya koyuldu: – «Hele bir düşünün,ı> dedi. ccBir an geldi ki şu küçük şeytan beni hançerlemeye bile kalktı. Öyle ki, hala nasıl olup da sağ kaldığıma kendim de şaşıyorum!» Cervantes hayret etti: 12 – ccSahi mi? Bu küçük, hu kadar cesur mu? . » Pardaillan ciddi bir tavırla: – «Sandığınızdan fazla … » Dedi. «Bu Küçük Adam’ın göğsünde korkusuz ve iyi bir yürek çarpıyor. Güçlü kuvvetli, anlı sanlı nice koca herifler bilirim ki, hu küçük kahramanın gösterdiği cesaret ve ruh yüceliğinin yarısını hile gösteremezler.

Bilmeyerek gösterilen cesaret, hence daha değerlidir. Bu çocuğun neler başardığını bir gün sırası gelince size anlatırım … Şimdilik size şu kadarını söyleyeyim ki kendisini hem beğeniyor, hem de seviyorum ve sizlerin de ona benim hatırım için değil, hakettiği için dost gözüyle bakmanızı rica ederim.» Cervantes: – «Şövalye,» dedi, «mademki siz onu dostluğunuza layık görüyorsunuz, biz de aynı şeyi yapmakla şeref duyarız.» Chico ne yapacağını şaşırmıştı. Çok seviniyordu ama, her birine erişilmez birer kahraman gözüyle baktığı hu adamlar tarafından övülmek, onu pek utandırıyordu. Fakat bir yandan da hu övgülerin genç kız Üzerinde ne gibi bir etki bıraktığını anlamak için yan yan Juana’dan tarafa bakmayı ihmal etmiyordu. Bakmakta da yerden göğe kadar haklıydı hani. Çünkü J nana artık kendisini büsbütün başka gözlerle süzüyor ve ona tatlı tatlı gülümsüyordu. Cüce’­ nin yüreği gittikçe ferahlıyordu. Utanmasa, Şövalye’­ nin elini yakalayıp şap diye öpecekti. Çünkü Şövalye ‘nin bütün hunları Juana’nın kızgınlığını gidermek için yaptığını anlamayacak kadar saf değildi. Nitekim Şövalye’nin tutumunun verdiği sonuç meydandaydı. Pardaillan, kızcağıza böylece dolambaçlı yoldan bir ders verdikten sonra hu sefer de ona yöneldi ve yarı alaylı, yarı ciddi söylendi: 13 – «Demek ki benim dilber Juana’m, siz hu kimsesiz çocukluk arkadaşınıza bakıp yardım ettiniz, öyle mi? Ona, heni kurtarmış olan hu delikanlıya gösterdiğiniz ilgi dolayısıyla size de minnettarım. Bu minnettarlığımı da unutacak değilim. Ama size de şunu söyleyeyim ki, Chico’nun seveceği kadın, ölünceye kadar onun aşkına güvenebilir.

Bir erkek göğsünde, hu kadar sadık ve cesur bir yüreğin çarptığı seyrek görülmüştür! . »

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir