Muammer Yılmaz – Cem Sultan

Cem Sultan Türk dünyasınm en mümtaz şahsiyetlerinden biridir. Diğer şehzadelerden bazdan padişah olmalarına rağmen, Cem kadar ilgi çekmemişler, .sadece oturdukları tahtın sultam olmuşlardı. Halbuki Cem gönüllerin ve kalplerin sultanı oldu. Cem, Edirne’de dünyaya geldiği zaman, İstanbul Fatih’i pek meımıın olmamış, rivayete göre beşiğine de bir tekme vurmuştu. Eğer bu rivayet doğru ise bedbaht Cem, hayatın sillesini daha beşikte yemişti. Doğusunda babasından pek yüz bulamayan Cem, daha sonra Fatih’in gözüne girmiş Şehzâde Mustafa ve Bayezid’e tercih edilmişti. Fatih artık sevgili Cem’ini müşavirlik işlerinde kullanıyor, sefere giderken onu, İstanbul’da yerine vekil bırakıyordu. Aynı zamanda bu Ceni in ilerde padişah olacağına bir işaretti. Cem Sultan’ın macerası Fatih’in ölümüyle haşladı. Bahasının ölüm haberini geç almış, Bayezid’e taraftar olan paşaların entrikaları neticesinde ağaheyisi Bayezid’den önce İstanbul’ a gelememiş ve Osmanlı tahtına oturamamıştı. Padişahlığın kendi hakkı olduğunu iddia eden Cem, çeşitli .sebeplerle alamadığı Osmanlı tahtım isyan yolu ile almaya kalktı. Bundt-. da muvaffak alamayarak yâd ellere sığındı, maceradan maceraya koştu: vatan 1’? evlât hasretiyle kamda kamda yanarak, genç yaşında öldü.


Cem’in abartmaya kaçmaksızın yazılan sâde bir hayat hikâyesi bile meraklı romanlar kadar alâka uyandıran bir konu teşkil eder. Türk tarihçilerinin yanında, Şark ve Garp tarihçileri de Cem’in hayatına, mâcerâlanna dâir küçük ve büyük çapta hayli eser yazdılar; onu, romanlarına konu ettiler. Bununla birlikte bazen üzüldüler, çoğunlukla da göz yaşlan döktüler. Yıllarca esâret altında, yaşayan ve Türklüğü ile gurur duyan Cem, dünya pâdişahlığma karşılık hile yüce dinini, İslâmiyet’i terketmiyeceğini tekrarlıyordu. Son nefesine kadar da terketmedi. Fatih’in vefâtındarı sonra (1481), //. Bayezid’e karşı giriştiği isyân hareketiyle ve Avrupa’da geçirdiği uzun esâret yıllan ve- esrar dolu ölümüyle dikkatimizi çeken Cem Sultan’ın orta halli bir şair olması da kendisine başka bir özellik verir. Cem, ön plânda aşkla ilgili şiirler yazmış, bunlara tabiat ta.svirleri, vatan, sevgisi, yalnızlık ve bezginlik konulanın da ustalıkla eklemiştir. Türkçe ve Farsça olmak üzere iki dîvanı vardır. Cem’iıı havan ve maceraları beni daha okul sıralarında etkilemişti. Tarih öğren imimi tamamladıktan sonra Cem’i incelemek, (.ma ait hiıcşeyler yarmak ¡.itiyordum; bu heyecan ve arzuyla çalışmaya koyuldum, işe Topkapı Sarayı arşivinden başladım; Cem’le ilgili 60 kadar vesikayı okumaya çalıştım. Küçümsenmeyecek kadar kaynağa bakarak hazırlamaya çalıştığım hu (kiiçiikt eserin, hiçbir zaman mükemmel okluğıımı iddia edecek değilim.

Bu mühim mevzuun tamamen aydınlanması için, arşivlerde v<? kütüphanelerde uzun uzadıya çalışmak gerekmektedir. Bu çalışmamla az da olsa bir hoşluğu doiduruhildiysem, kendimi mutlu sayacağım. MUAMMER YILMAZ C EM İN DOĞUŞU-ÇOCUKLUK VE ŞEHZADELİK YILLARI Anadolu Selçuklu Sultanlığının yıkılişmdan sonra, Anadolu’nun bağrında küçük bir aşiret halinde ortaya çıkan Gsmanlı beyliği, değerli devlet adamlarmm sayesinde kııvvetleniyorclu. Küçük beylik az zamanda Türk âleminin ortağı haline geldi. “Küçük devletin, idarecileri büyük, fazileti büyük, müsamahası büyük, ideali büyüktü.” Bu manevî azamet, devletin topraklarını çok kısa zamanda kendi seviyesine getirdi. Üç kıtaya hükmederek bir Cihan Devleti haline geldi. Fatih, bir taraftan yeni ülkeler fethedip, devletin sımrlarmı genişletirken, diğer taraftan da memleketin bünyesine uygun yeni yeni kanunlar çıkarıyordu. İlim ve irfana gösterdiği alâka ile de devrin en ileri düşünceli bir hükümdar! oidugunu ispat ediyordu. 15 ve 16. yüzyıllarda önce İtalya’da başlayan, sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan Rönesa*î.s hareketlerinin Türkiye’de ilk ve gerçek temsilciliğini yapıyordu. Boş zaman buldukça Tarih ve Edebiyat’la uğraşıyor, Avnî mahlasiyle şiirler yazıyordu. İstanbul’u fethederek, yeni bir çağı insanlığın ümidi ve ışığı olarak ardına kadar açan, ilim ve irfan ordusunun da serdarı olan Fatih Sultan Melımed’in o sıralarda Mustafa ve Bayezid adlarında iki oğlu bulunmaktaydı. İlerde türlü maceraların koynunda sabahlayıp çile çekecek olan Cem ise 22/ 23 Aralık İ459’da cumartesini pazara bağlıyaıı gece sabaha karşı Edirne’de dünyaya geldi.

Annesinin adı Gülçiçek veya Çiçek Hatundu. Milliyeti hakkında çeşitli rivayetler çıkarılmış ve onun Sırp, Rum, İtalyan, Fransız, hattâ Macar Hünyadı Janos’un yeğeni olduğundan bile balrsedilmiştir. JO L.Thııasene, Guillaume Caotırsin’den naklen onun bir sırp ‘prensi olduğunu, Hamnıer ise, bir, Sırph valideden doğmuş olduğunu söyleri’). Mehmet Zeki ise, kendisinin son Bizans İmparatoru ile evlendirilmek üzere gönderilmiş, gelişi İstaııburım Türkier tarafından muhasarası ve fethine tesadüf ettiği için, Kostantin Dragazes yerine Fatih’e takdim edilip zevceleri arasına girdiğini, Tevfik Paşa da, Akdeniz’de Türk denizcileri tarafından tutsak edilen Venedikli bir esire okluğunu söyleri^. Milliyeti kesin olarak kestirilemeyen Çiçek Hatun’un Ali Bey isminde bir de kardeşinden bahsedilmektedir. Bu durumda ecnebilik rivâyetlerinin şüpheli olması lazım gelirse de, Osmaıılı sarayındaki harem hayatı incelendiği zaman böyle bir rivayeti doğruladığını, milliyeti kestirilmernekle beraber, kaynakların ışığı altında kendisinin esirlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Rivayete göre Fatih Cem’in doğuşuna pek memnun olmamıştı. İki şehzadenin yeterli olduğuna, saltanat varislerinin çokluğunun ise fitne kaynağı te.şkil edeceğini ve halkın bundan zarar göreceğini söylediğini naklederler. Kemâlpaşazâde ; “Cem’in doğuşundan pek memnun olmayan Fatih’in bir gön kızıp beşiğine tekme atarak yuvarladığım, bayılmış olan Cem’in bu yüzden gözlerinin hafif şaşı kaldığını söylemektedir. Doğuşundan babasından yüz bulamayan ve hayatın sillesini daha beşikte iken yiyen Şehzâde, gitgide Fatih’in gözüne girecek, hattâ büyük şehzade Mustafa Çelebi’niıı ölümünden sonra Bayezid’e tercih bile edilecekti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir