Mücteba Uğur – Buhari

B uhâa tek kelimeyle Buhâralı demek. Buhârâ’da doğmuş; Buhârâ’da büyümüş, Buhârâ’yı vatan bilerek orada yerleşmiş kimse. Oranm havasmı soluyan, toprağını işleyen, ekinini ekip biçen, suyunu içen, ekmeğini yiyen, kumaşını giyen insan. Kısacası oranın kültürü içinde yetişmiş, mekteplerinde okuyan, hocaları önünde diz çöküp oturan kişi… Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde bir Buhâralıyı o çevrenin insanlarından ve kültüründen ayrı saymaya imkân yoktur. Özellikle Hadîs ilimlerinde erişilmez yüksek bir yeri olan Muhammed b. İsmail el-Buhârî de öyledir. Doğup büyüme Buhâralıdır. On bir asır şu kadar yıl öncesinin Mâverâunnehir Türkellerinde yetişmiş; kendini o devrin Türk Kültürü içinde bulmuştur. Kişiliğini o kültürle kazandığına, ahlakını o kültürle yoğurduğuna şüphe yoktur. Bu bakımdan o da o çevrenin insanlarından ayrı düşünülemez. Türk Milletine has kendine güven, pratik zekâ, metânet, fedâkârlık, cesaret, çalışma disiplini ve benzeri birçok önemli hasletleri benliğinde yaşatmış nice İnsanımız ezelden ebede akıp giden zaman içİnde bu fânî âlemden gelip geçmiştir. Bunlar, sahip oldukları üstün yeteneklerini zamanlarmın ilmi, irfanı ve yılmak yoruİrnak bilmeyen gayretleriyle birleştirerek çevrelerine, milletine, insanlığa ve insanhğın ortak mah olan ilim ve medeniyete unutulmaz hizmetler vermişlerdir. Böyleleri sayılamayacak kadar çoktur. Ne var kİ, büyük çoğunluğu bazı sabeplerle Türklükten uzak görülmüş; en azından Türk dünyasmdan uzak gösterilmiştir. Halen de gösîerilV mektedir.


Öte yandan gıpta diyemiyoruz, hasedden kaynaklanan, en önemlisi de düşmanca duygulardan beslenen kimi sebeplerle de nice âlimimiz Türklükten ayrı tutulmaya çalışılmıştır. Çalışılmaktadır da… Buhârî de İsrarla Türklükle hiçbir ilgisi yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan isim yapmış sayısız âlimlerden biridir. Onu kasıtlı bir şekilde Türk dünyasmdan uzak görmeye ve göstermeye çalışanlar bir hayli fazladır. Oysa Buhârî, en azından, öz be öz Türk Kültürü içinde yetişmiştir. Kendini Türk dünyası içinde bulmuş, kişiliğini o dünyaya has kültürle kazanmıştır.İsIâm Dini’nin ikinci ana kaynağını oluşturan Hadîsle ilgili ilim dallarında ve İslâm Hukukunda önce yetenekleri ve bilgisi, sonra biraz da o kültürün kendisine kazandırdığı hasletlerle doruğa ulaşmıştır. Gerçek böyle iken bütün tarihî kaynaklar Buhârî’nin Türk dünyasıyla ilgisi konusunda son derece ketum davranmışlardır. Bilhassa Hz. Peygamber’in isminin veya peygamberlik vasfının sonuna hemen her zaman bir arabî (arap) sıfatını eklemeyi İhı lal etmeyenler, sanki Türk olmak suçmuş gibi bu konuda susmayı tercih etmişlerdir. Müsteşrikler gibi kimileri de böyle bir âlimi Türklüğe yakıştıramadıklarından mıdır nedir, onun İran asıllı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak bunu ispat edecek herhangi bir delil bulamamışlardır. Burada düşünmeli, Buhârî’nin Türk dünyasıyla hiçbir ilgisi olmadığını iddia edenlerin ellerinde bunu ispat edecek en küçük bir delil olsaydı kimbiür çnu ne kadar ustalıkla işlerler, neler söylemezlerdi? Eğer İran asıllı olsaydı ona önce iranlılar sahip çıkarlardı. Oysa böyle bir şeyi yapamamışlardır. Yapamazlar da. Bu bakımdan Buhârî’yi Türklükten uzak görmeye ve göstermeye çahşanlarm bütün gayretlerinin sonucu iddia ve zandan üeri gidememiştir.

Halbuki iddia ve zan ilim değildir. Gerçeği de hiçbir zaman ifâde etmez. Şu hale göre Buhârî’yi en basit bir ölçüyle yetiştiği çevrenin kültürüyle olgunlaşVI mış bir âlim olduğunu bile bile Türklükten ayrı görmek bizce açık bir çelişkidir. Ne yazık ki, pek çok Tarih ve Biyografi kaynakları Buhârî’nİn Türk olduğu kanaati yaygın la d^^^ Çelişkiye düşmekten kurtulamamışBuhârîyi tanıtmak maksadiyle kaleme alınan böyle bir eserde kaynakların – bizce – kasıtlı olarak üzerinde durm ad^arı, daha doğrusu duramadıkları bu önemU konu üzerinde bir nebze olsun durmak gerekirdi. Bunu biliyoruz. Ancak bu yapılmamıştır. Yapılamamıştır demiyoruz; karşılık onun Türk dünyasının yetiştirdığı bir kimse olduğunu göstermeye yarayacak birkaç aklî delil üzerinde durmakla yetinilmiştir. Bunun sebebi, ilim anlayışımızdır. Yoksa şahsî kanaatimiz pek çok ilim ve fikır adamı gibi, Buhârî’nin Türk dünyasının çok kıymetli bir ferdi olduğudur. Öyle olunca bu konuda son sözü biz de Tarihe bırakıyoruz. Bizi bağışlayacaklarını umduğumuz okuyucularımızın sağduyusuna ise güvenimiz tamdır. olursa olsun, geçmişte yaşayan büyüklerimizi tanımanın, hayat hikâyelerini, çalışmalarını, eserlerini ve düşüncelerini öğrenmenin sayısız yararlannı saymaya gerek var mıdır? Bilmiyoruz. Ancak burada şu kadarını söylemekle yetinelim ki, geleceğe uzanan köprünün ayakları geçmiştedir. Geçmişini bilmeyenin geleceğini bilemjyeceği; üstelik geleceğinden emin olamayacağı kuşkusuzdur. Bu önemli nokta göz önüne alındığında büyük ahm Buhârî’nin üim tarihini süsleyen hayatını, bilhassa ilim uğruna katlandığı güçlükleri öğrenmek; onun ruh yüceliğine, örnek ahlâkına, düşünce ve duygularına dair bilgiler edinmek, gerek kültür tarihimiz, gerekse geleceğin ümidi olarak görmek istediğimiz gençlerimize örnek göstermek yönünden son derece önemlidir.

Bunun yanısıra Buhârî gibi buyuk bir âlimin hayat hikâyesi ve çahşmaları on bir asır ötesinden de olsa, günümüz insanına, bize, bizlere çok şevler söyleyecek niteliktedir. VII Şu küçük hacimli çalışmada bunları birlikte göreceğiz… Bilinen bir gerçektir ki, Tarih ve Biyo^afi kaynakları birbirlerinden nakillerle doludur. Sonrakiler öncekilerden alıntılar ve aktarmalar yapagelmişlerdir. Biz bu çalışmamızda bunu göz önünde tutarak en çok iki ^ a p ç a naktan faydalanmayı tercih ettik. Bunlardan birincisi, Târîhu Bağdâd’dır. Malazgirt Savaşından on bir gün sonp ve zafer müjdesini alamadan ölen el-Hatîbu’l-Bağdâdî nin bu eseri, elimizde bulunan en eski ve güvenilir bir iki kaynaktan biridir. îkincisi ise ilim tarihine ismini yazdırmış Türklerden Semsuddin Muhammed b. Ahmed b. Osmân b. K a y m a z’ez-Zehebî’nin büyük biyografik eseri Siyeru AUâmi’n-Nubelâ’nın Buhârî’ye ayrılmış kısmıdır. Büyük boyda 84 sayfa tutan bu kısımda ez-Zehebî, bir yandan Nişâburlu el-Hâkim’in Târîhu Nîşâbûru ile Buhârâh Guncâr’ın Târîhu Buhârâsı gibi iki eski ve değerli kaynaktan faydalanmış; diğer taraftan da Buhârî’nin arkadaşı ve kâtibi yine Buhârah Ebu Ca’fer Muhammed b. Ebî Hâtim tarafından yazılan Şemâilu’l-Buhârî isimli kitabını baştan sona aktarmıştır. Buhârî hakkında yazılan biyografik eserlerin ilki olan bu kitap hem güvenilir bir kaynaktır; hem de başka kaynaklarda görülmeyen hayli faydalı bilgiler vermektedir. Bu itibarla bu önemli nokta göz önünde tutularak çalışmamızda fazla kitap kanştırmaktansa daha çok ikisi de eski ve güvenilir iki kaynak ön planda tutulmuştur. Ayrıca metinde isimleri geçen şahısların tesbİt edilebilen doğum-Ölüm tarihleri Türkçenin akıcüığını bozduğu düşüncesiyle son kısımda İsimler Sırası başlığı altında verUmiştir.

Kullanılan bu İlmî metotlar sebebiyle alışılmış usul dışına çıkışımız mazur görülmelidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir