Murat Akan – Üst Akıl

Şüphesiz bugünün Türkiye’sinde yaşanan iktidar mücadelesini anlamanın yolu, tarihin derinliklerine inebilmekten geçiyor. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Tanzimat sonrasını ve özellikle Sultan Abdülhamid dönemini tahlil etmeden, günümüz siyasi meselelerini anlamlandırmak mümkün değildir. Zira cumhuriyet dönemine geçiş öncesi ve sonrasındaki ‘seçkin azınlığın iktidar gücünü elde etmek adına uyguladığı yöntemlerle, Sultan Abdülhamid döneminde uygulanan ‘derin iktidar’ mücadelesinin yöntemleri arasında hiçbir fark yoktur. Dün imparatorluğu ihtişamlı günlerine döndürmek için çırpınan Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid iktidarlarına karşı yapılan küresel operasyonlar, günümüz Türkiye’sinde Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da aynen uygulanmıştır. “Üst Akıl” kavramı, her ne kadar ‘soyut’ bir söylem olarak algılan – sa da, aslında iki asırlık tarihsel süreç incelendiğinde bu kelimenin altının sanılandan çok daha dolu olduğuna hayretle şahit oluyoruz. Dün, Tanzimat sonrası ‘hasta adamın iyileşip ihtişamlı günlerine geri dönmesinden korkan Batılı güçler ile Osmanh’nm parçalanmasını “vaat edilmiş topraklarda devlet kurmanın teminatı” olarak görenlerin oluşturduğu ittifak, bugün de Türkiye’nin güçlenerek İslam dünyasına yeniden önderlik etmesini önlemek için büyük bir çaba sarf etmektedir. Küresel sermaye gücünü elinde bulunduran baronlar, dünya çapında kurmuş oldukları sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları ve medya ağı sayesinde çıkarlarına dokunan, orijinal kültür kodlarına dönmek isteyen ve milli imkânları harekete geçiren tüm ülke yöneticilerini hedef olarak görmektedirler. Birçok ülkenin milli bütçesinden daha fazla imkâna sahip olan bu küresel sermaye baronları, ellerindeki finansal gücü ve medya ağını kullanarak toplumun fikir ve düşüncelerini, yaşam tarzlarını ve en önemlisi de meşru iktidarlarını çeşitli operasyonlar yoluyla değiştirebilmektedirler. Dolayısıyla Üst Akıl, küresel ve devletlerüstü bir toplum mühendisliğinin adıdır. Piramidin tepesinde yer alan sermaye baronları, ellerindeki tüm imkanları kullanarak devlet yöneticilerini, ülke bürokrasisini, aydınları rahatlıkla etkileyerek kendi yörüngelerine çekebilmektedirler. I (Kı Akıl Ik tlıı Iktldıirm Kıiiı“-ı-l I latılllal Küresel baronlarından biri olan David Rockefeller, Almanya Ha dendeki Bilderberg toplantısında ‘Üst Akıl’ı tarif ederken aynen şöyle’ diyordu: “Washington Post, The New York Times, Time Dergisi ve diğer büyük yayınlara şükran borçluyuz. Senelerdir toplantılarımıza iştirak etmelerine rağmen ketumiyet sözünü tuttular. Eğer toplantılarda konuştuklarımız kamuoyunun bilgisine sunulsaydı, bizlerin dünya için bir plan geliştirmesi imkansız olurdu. Fakat dünya artık çok daha girift ve dünya hükümetine doğru gitmek için çok daha hazır.


Entelektüel elit ve dünya bankerlerinden oluşan uluslar üstü bir yapı, geçen yüzyıllarda uygulanan kendi ulusal geleceğini tayin etmeden kesinlikle daha iyidir.” David Rockefeller’in, “Dünya bankerlerinden oluşan uluslar üstü yapı” olarak tarif ettiği Üst Akıl, düzenlemiş olduğu gizli toplantılarla dünya siyasetine yön vermektedir. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde seksenine hükmeden bu gizli/küresel seçkinler grubu; siyaset, sanayi, ekonomi, ticaret, banka/sermaye, silah, medya vb. unsurlar başta olmak üzere, birçok alanda güçlü ve gizli bir örgütlenme sağlamışlardır. Dolayısıyla dünyadaki siyasi ve ekonomik krizlerin, savaşların, ihtilallerin, siyasi cinayetlerin, hükümet düşürmelerin meydana gelmesinde bu Küresel Efendilerin rolü oldukça büyüktür. Üst Akim en büyük özelliği sürekliliğidir. Zaman değişir, kişiler değişir, yöntemler değişir; ancak benimsedikleri ideolojilerini, yaşam tarzlarını ve istedikleri yönetim şeklini başka ülkelere dayatmak için giriştikleri toplum mühendisliği asla değişmez. Mesela 1876 yılında Sultan Abdülazize yapılan darbe ile 1960 yılında Adnan Menderese yapılan darbenin mantığı ve gerekçeleri aynıdır. Yine Sultan Abdülhamid iktidarını devirmek için ordu içerisinde gizli şekilde örgütlenen İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen İkinci Meşrutiyet ile 28 Şubat sürecinde kullanılan argümanların hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülhamid, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan ile iktidar mücadelesine girişen güç, aynı küresel güçtür. Zira Tanzimat süreci ile yerleştirilen azınlık ideolojisi’ egemenliğine karşı çıkan her milli unsur, Üst Akim doğal düşmanıdır. Üst Akıl, çıkarlarım korumak adına desteklediği azınlık egemenliğine dayalı vesayetçi sistemi sürdürmek için, askeri darbeleri ve ihtilalleri hep bir araç olarak görmüştür. İttihat ve Terakki Cemiyeti dönemi ile başlayan ‘darbeyle iktidar olma geleneği’ ve azınlık ideolojisini çoğunluğa dayatma yöntemi, hiçbir değişikliğe uğramadan günümüz Türkiye’sine miras olarak kalmıştır. Tanzimat süreciyle başlayan seçkin zümrenin bürokratik zorbalığı, I. ve II.

Meşrutiyet darbeleriyle sonuçlanırken; Cumhuriyet sonrası kurulan ‘vesayet’ rejiminin de temel taşlarını oluşturmuştur. 1876 darbesi sonrasında )’<•!<’11 I MeniniiyıTı anlamadan 1960, 1471, 1980 darbelerini; 1908 ve 1909 daı beleriyle gelen II. Meşrııtiyet’i anlamadan da 28 Şubat ve 27 Nisan süreklerini anlamak mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, yaklaşık iki asırlık tarihi süreci bir bütün olarak ele alma gereği duyduk. Zira legoları birleştirmeden, büyük resmin tamamını görmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Çalışmamızda küresel operasyonların başlangıç tarihi olarak özellikle Tanzimat sürecini baz almamızın nedeni, Türk/îslam coğrafyasında yürütülen derin iktidar mücadelesinin bu tarihten sonra profesyonelce yürütülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. İşte Tanzimat’tan günümüze kadar yaşanmış iki asırlık iktidar mücadelesini, belgeleriyle ve kesintisiz olarak siz değerli okuyucuların dikkatine sunuyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Kobani olayları sonrasında dile getirilen ve kamuoyunda büyük merak uyandıran ‘Üst Akıl’ın kimler olduğunu, Türk/İslam coğrafyasında şimdiye kadar hangi operasyonları yürüttüklerini, bizlere ‘kahraman olarak sunulan şahsiyetlerin aslında nasıl birer ‘cüce olduğunu ilgiyle okuyacağınızı umuyorum. Bu çalışmam sırasında yapmış oldukları katkılardan dolayı, değerli dostlarım Semih Kavak ve Selami Türkoğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Hayırlara vesile olması dileğiyle…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir