Mustafa Yildirim – Meczup Yaratmak

“Đnandım” diyen kişiyle, inandığı konularda bilim¬sel bir tartışmaya girmek kadar hatalı bir girişim ola¬maz. Çünkü o kişi, “inandım” demekle her türlü tar¬tışmanın önünü kesmiş olmaktadır. Đnanılan bir düşün¬ce değil de bir kişiyse, o kişiye bağlılığı da tartışama¬yız, ama inanılan kişinin yaşamı üstüne yayınlananları, onu yüceltmek uğruna yayılan bilgileri sınayabiliriz. Çünkü inanılan kişinin etkisi büyük ve bağlılarının sa¬yısı ne kadar çoksa, onun hakkında o kadar çok yayın yapılır. Bu yayınlardan manevi ya da ticari medet uman¬lar, gerçekleri tersyüz edebilirler. Bu işi öyle bir kerte¬ye getirebilirler ki, kendi çıkarları uğruna para vererek tanınmış kişilere kitap yazdırtabilirler. Bununla da yetinmezler, inanılan kişinin yazdıklarını değiştirebilir, grup çıkarları uğruna ya da örgütlenecek gençleri ka¬zanmak için inanılan kişinin yazdıklarının bir bölümünü kitaplardan çıkarabilirler. Her inanç odaklı grup, beş özellik taşır: (1) Üye kazanmak, fikir aşılamak ve üyelerini bağlı tutmak için ruhsal (psikolojik) baskı uygular; kişilerin varolan ya¬şam ilkelerini, toplumsal bağlarının dayandığı inançla¬rını siler ve yerine kendi grup inançlarını yerleştirir. (2) Seçkinci tek boyutlu bir topluluk oluşturur. (3) Kurucu lideri kendi kendini tayin etmiş, dogmatik (düşünce 1 saplantılı), kendini dinsel kurtarıcı sayan (Mesihçi), so-rumluluk taşıyan ve etkileyici bir kişidir. (4) Gruba ge¬lir sağlamak için “Amaç uğruna her şey geçerlidir” il¬kesiyle yeni üyeler kazanır. (5) Mal varlıklarından ve zenginliklerden grup üyelerinin çoğunluğu ve toplum yararlanamaz. Hakkında en çok yayın yapılan kişilerin başında Saidi Nursi (Kürdi) gelmektedir. Onun kendi yaşamı üstüne yazdıklarının (yayınladıklarının) yarattığı karışık-lığa yukarıda sözü edilen özel abartmalar da eklenince, gerçekler duman altında kalmış ve maksatlı ya da mak-satsız yanıltıcı bilgiler yeni kuşakların gözlerini ve basi-retlerini bağlar olmuştur. Gerek onun yazdıkları (yayın-ladıkları) ve gerekse onun yaşamı üstüne yazılanlar bü-yük bir ticari olanak yaratmaktadır.


Bu kitap, Said-i Nursi (Kürdi)’nin ve ona inanan¬ların dinsel inançlarını tartışma ya da eleştirme amacı¬nı taşımamakta ve safsata ile gerçeği ayrımsamaya yardımcı olmayı denemektedir. Denemektedir, çünkü şu ya da bu inanca kapılma özgürlüğüne karışılamaz. Ne var ki, yalan ile gerçeği ayrımsadıktan sonra kişinin, istediği seçimi yapması; şu ya da bu inanç öbeği içinde yer alması ve hatta bir faniye bağlanması daha sağlıklı olabilir. Ancak o za¬man gruplara gözü kapalı girmek yerine, düşünerek bir seçim yapabilir ya da bağlandığı gruptan ayrılabilir. Bu düşüncelerle Said-i Nursi (Kürdi) üstüne ya-zanların yapıtlarından yararlanılarak O’nun yaşam öy-küsü özetlenirken, çelişkiler ve yanıltıcı bilgiler yansı-tılmış ve tahrifat vurgulanmıştır. 2 Kanıt gerektirmeyecek kadar açık olmasına karşın, yazanlarca bilerek değiştirilmiş, siyasal-ticari çıkarlar uğruna çarpıtılmış olan tarihsel olaylar yeniden gözden geçirilmiştir. Ayrıca, bazı ünlü yazanların çarpıtmakla yetinmeyerek ne çok uydurma yazabildikleri de sergi-lenmiştir. Kitabın okurları bir yandan Said-i Nursi’nin yaşam özetini tarihsel dizin içinde okurken, öte yandan safsataları, uydurmaları da irdeleyebileceklerdir. Uzun süredir hiçbir kuşku duymadan inan¬dıklarının tersini okuyunca ilk şaşkınlıklarının yarattığı tepkiyi bir yana bırakabildikten sonradır ki, isterlerse senaryonun tümünü gözden geçirebilirler. Ayrıca, dinsel anlatımların altına gizlenmiş olan si-yaset-ticaret-istihbarat bağlantılı ve çoğunlukla yabancı devletlerce güdümlenen bir ağın içinde yer alıp alma¬mayı yeniden değerlendirerek bir karar verebilirler. Ankara, 24 Nisan 2006 Mustafa Yıldırım 3 Said-i Nursi, Bitlis ilinin Hizan ilçesine bağlı Nurs (Nors) adındaki küçük bir köyde, 1873 yılında, kendi yazımına göre 1877 yılında doğdu. Babası yoksuldu. Göbek adı Rıza olan Said-i Kürdi, köklerinin Hz. Muhammed’e dayandığını ileri sürmektedir.1/2 17 Kasım 1921 tarihli “hal tercümesi”nde kimliğini açıklar: “Đsmim Said, şöhretim Bediüzzaman’dır.

Pederi¬min ismi Mirza’dır. Bir sülale-i ma’rufeye nisbetim yoktur. Mezhebim Şafii’dir. Devlet-i Aliye-i Os¬maniye tebaiyetindenim. Tarih-i veladetim 1293 (1877)’tür” 3/4 Sonraki yıllarda mezhebini de şu sözlerle belirt-mektedir: “Mezheb-i Hanefî’nin ulviyetine ve safiyetine mü-nafî bir surette, vicdanını dünyaya satan bir kısım ülema-üs sû’un (kötü âlimler) yanlış fetvalarıyla, benim gibi Şafi-ül Mezheb adamlara, hangi usûl (hak) ile teklif ediyorsunuz? Bu meslekte milyon1Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Toplumsal değişme Bediüzzaman Said Nursi Olayı, (Religion and Social Change in Modern Turkey, The Case of Bediüzzaman Said Nursi ‘den çeviren: Metin Çulhaoğlu), s.109 2 Aytunç Altındal ise doğum yeri Nors’un kasaba olduğunu söylemekte¬ dir. Aynanın Arkası programı, Haber Türk TV, 8.2.2006. 3 Sadık Albayrak, Son Devrin Đslam Akademisi, s.185. 4 Mektubat, Yeni Asya neşriyat, s. 417. 5 lar etbaı (bağlıları) bulunan Şafiî Mezhebini kaldı-rıp, bütün Şafiîleri Hanefîleştirdikten sonra, bana zulüm suretinde cebren teklif edilse, sizin gibi dinsizlerin bir usulüdür denilebilir. Yoksa keyfî bir alçaklıktır! Öylelerin keyfine tabi değiliz ve tanı-mayız!” Bruinessen’e göre, çocukluğunda Hizan Gavsı (Büyük Şeyhi) Seyyid Sibgatullah’a bağlıydı.

Bu veriye dayanarak yazanlar, bu konuda belirgin bir kaynak göstermiyorlar. 5/ 6 Said-i Kürdi, talebelerine; 8-9 yaşındayken Kadiri Tarikatı’nın kurucusu Abdülkadir Geylani’ye bağlı ol-duğunu anlatmıştır.7 1882’de, daha önce yazdırdığı Emirdağ Lahikası¬na göre, Said-i Kürdi dokuz yaşındayken Tag köyüne, Molla Mehmet Emin Efendi’nin yanına gittiğini belirti¬yor. Aynı kitapçıkta “Ustam” dediği Şeyh Abdurrah-man Tagi ile tanıştığını söylüyor. Bu kişi Mevlana Ha-lid’in yöredeki ilk tebliğcisi olarak biliniyor.8/9 5 Şerif Mardin, agk, s. 109 (van Bruinessen’den 1978, 350’den) ve Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya, 1979, s.47 6 Seyid Sibgatullah Arvasi: Bitlis’e bağlı Hizan ilçesinde yaşadı. Van’da Şeyh Muhyiddin’in talebesi oldu. Daha sonra Cizreli Şeyh Halid’in yanına geçti. Daha sonra Şeyh Salih-i Sipiki, Bitlisli Şeyh Musa ve Bitlisli Şeyh Abdülkadir’den ders aldı. Hizan Gasvsı (Büyük Şeyhi) olarak tanındı. 1876’da Hizan’a bağlı Gayda’da öldü. 7 Şerif Mardin, agk. s.

109 ve Sikke-i Tasdiki Gaybi, Redoks, s.116 8 Şerif Mardin, agk. s. 110 ve Emirdağ Lahikası, Redoks, s. 59. 9Abdurrahman-ı Tagi (Şirvan 1831-1886): Sibgatullah Arvasi’nin halifesidir. Babasına vakfedilen Isparit’teki medresede ders verdi. Sibgatullah Arvasi (1870), Hizan’da yaşadı. Taha el-Hak-kâri’nin halifesidir ve “Gavs-ı Hizan” olarak tanınmaktadır. Abdurrahman Memiş, Halidi Bağdadi ve Anadolu’da Halidilik, s.160-162. 6 Said-i Kürdi, çok küçük yaşta bir köydeki hoca-sından ayrılıp bir başka köydeki hocasına gitmesine yol açan anlaşmazlıkları, “On yaşındayken büyük bir kahramanlık tavrını” takınmasıyla açıklıyor.10 O yıl, Tag köyünden de ayrılıp kendi köyü Nurs’a döndü. Kısa süre sonra Pirmis’e gitti. Kısa sürede ora¬dan da ayrılıp Hizan’a geçti.

Daha on yaşındaydı. Mevlana Halid’in ikinci halifesi, “Nakşibendî üstadı” Seyyid Nur Muhammed’in öğrencisi oldu.11 Bu öğrenciliği de kısa sürdü. Çünkü öteki öğrenci-lerle kavga etmişti. Kardeşini de alıp Şeyhan yaylasına gitti. Orada da kardeşiyle kavga etti. ABD’de yerleşik Prof. Şerif Mardin’in ve Şahi-ner’in kitaplarına göre Said-i Kürdi, hocası Mehmet Emin Efendi’ye karşı çıkmış ve hocasının kendisine ka-rışamayacağını, çünkü “gücünü aslında Şeyh Abdurrahman’dan aldığını” söylemiş. Bu durumda hocası da onu köyden uzaklaştırmış.12 Çok sonraki yıllarda bağlılarının en önde geleni olacak olan Mustafa Sungur, onun eğitim durumunu, “Kısa süre Molla Mehmet Emin’in mahalle mektebinde okumuş fakat tahsilini yarım bırakmıştır” diyerek özetleyecektir.13’14 10 Emirdağ Lahikası,Redoks, s. 52-53. 11 Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman Said Nursi, 12. Basım, Yeni Asya, 1996, s.53 ve Şualar, s.

370 12 Şerif Mardin, agk., s.113 ve N. Şahiner, agk., s.53 13 Mustafa Sungur, “Muhterem Bediüzzaman Said’i Nursi kimdir?”, Hilal Mecmuası, Mayıs 1960, s.2’den aktaran Dr. Neda Armaner, “Đslam Dininden Ayrılan Cereyanlar – Nurculuk, s. 16. 7 Đlm-i Kur’an verilmiş oldu Nurs köyüne dönen 10 yaşındaki Said-i Kürdi bir düş görür. Düşünde, Sırat köprüsünün başında bekler. Bütün peygamberlerle görüşür ve onların ellerini öper. Hz. Muhammed Peygamber’den “ilim talep eder.” Peygamber de “Ümmetimden sual sormamak kaydıyla sana Đlm-i Kur’an verilecektir” diye müjdeler.

15 “Đlm-i Kur’an verilecektir” sözünden “ilm-i” sözcüğü çıkarılır¬sa geriye “Kur’an verilecektir” kalıyor. Bu sözler, Ku¬ran indirildiği iddiasının örtülü açıklanışı olabilir mi? Ya da “vahiy” denilemediği için mi, ‘verilecek’ denili¬yor? Ancak o, “verilmek” sözcüğüyle de yetinmez; “De-mek ihtiyaç vardı ki öyle yazdırıldı” diyerek “vahiy”i çağrıştırır.16 Buna benzer örneklere Risale-i Nur adıyla anılan kitaplarda sıkça rastlanmaktadır. Said-i Kürdi, dolaylı anlatımla peygamber mucizelerine benzer du-rumları anlatır: “Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, pencereye vurdu. Biz uçurmak için işaret ettik, gitmedi. Mecbur olduk, dedim: ‘Pencereyi aç, o ne diyecek?’ Girdi, durdu., tâ bu sabaha kadar; sonra o odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım; yarım dakikada döndüm, baktım, “kuddüs kuddüs” zikrini yapan 14″Talebeliğimin hepsini toplasanız iki sene ancak yapar. O devrede talebeye i’lal idgam (ezberleterek vakit israf ediliyordu. Ve ciddi rehberlik yapan da yoktu.” F. Gülen, Küçük Dünyam, s.44. 15 N. Şahiner, agk.

, s.58 16 Ayet-ül Kübra, Redoks, s.10. bir kuş odamda gördüm, gülerek dedim: “Bu mi-safir ne için geldi?” Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum. Bir saat bana baktı; ekmek bıraktım, yemedi; yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim; o misafir de kayboldu.”17 Said-i Kürdi yıllar sonra kitap yazmaya (yazdırma-ya) başlayınca Kur’an-ı Kerim ayetlerinin kendisini anlattığını ileri sürecektir. Nurculuk üstüne yazan Ali Gözütok bu konuyu değerlendirirken, Nur suresinin 35. ayeti ile Said-i Kürdi’nin yazdıklarını kıyaslar. Söz konusu ayet şöyledir: “Onun nuru içinde ışık bulunan bir kandil yuvası¬na benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır, bu, ne yal¬nız Doğu’da ve ne de Batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile ne¬redeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstü¬ne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara örnekler verir, o her şeyi bilir.” Said-i Kürdi bu ayette kendisinin işaret edildiği anlamını çıkarır: “Hem işaret eder ki: Resâil-in Nur müellifi (Said-i Nursi) dahi ateşsiz yanar, tahsil (eğitim) için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur.

Evet bu cümlenin bu mu’cizane üç işârâtı elektrik (3 mu¬cize elektrik işareti) ve Resâil-in-Nur hakkında 17 Sikke-i Tasdiki Gaybi, Redoks, s. 209. 9 hak (doğru) olduğu gibi, müellif (Said-i Nursi) hakkında dahi ayn-ı hakikattir (açık bir gerçektir.) Tarihçe-i hayatını okuyanlar ve hemşehrileri bilir-ler ki, (Said-i Nursi) “Đzhar” kitabından sonraki medrese usulünce (eğitimiyle) onbeş sene ders almakla (görülerek) okunan kitabları Resâil-in-Nur müellifi (Said-i Nursi) yalnız üç ayda tahsil etmiş (okuyup öğrenmiştir.)” 18 Said-i Kürdi yalnızca Hz. Peygamber’in rüyada verdiği görevle ve ayetlerle yetinmeyecek, Hz. Ali’den de görev alacak ve ‘Ceculutiye’ kasidesine dayanarak, “Hz. Ali: ‘Ey değeri yüce olan Đsm-i Azam-ı (Büyük adı) taşıyan kişi! Dövüş, korkma! Savaş, çekinme!’ di¬ye seslenmişti bana” diyecektir.19 Rüyada görevlendirilmeye dönülürse, Said-i Kürdi, daha çocuk yaşta dünyadaki görevini öğrenmiş oluyor. Düşlerinin bir kaydı olmayacağına göre bu satırları ya-zanlara inanmak gerekiyor.20 18Sikke-i Tasdiki Gaybi, s.74 ve Said-i Nursi, Sikke-i Tasdiki Gaybi (Arap harfleriyle teksir,s.6)’dan Ali Gözütok, Müslümanlık ve Nurcu¬luk, s.11-2. 19 Sikke-i Tadiki Gaybi (Arap harfleriyle teksir s.

119-120)’den Ali Gözütok, agk., s. 19. 20″1978 yıllarındaydı (yılındaydı.) Çamaşırlarım birikmişti. Akşam yıkarken bayağı canıma tak etti. Bir ara içimden ‘Acaba evlense miydim?’ diye geçti… Ertesi gün geç vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti: Akşam rüyamda Efendimiz (Hz. peygamber ol¬malı)i gördüm. Size selam söyledi ve ‘evlendiği gün ölür ve cena¬zesine de gelmem’ buyurdu. Bu bir rüyaydı. Rüya ile amel edilme¬yeceğini biliyordum ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım.” F. Gülen, Küçük Dünyam, s.63. 10 Yazılmayan 5 yıl Cumhuriyet döneminde yazdırdığı kitaba göre 10 yaşına, Dar’ül Hikmet-il Đslamiye için verdiği “hal tercümesi”ndeki doğum tarihine göre 6 yaşına dek süren yaşamından ayrıntılar yazanlar, Said-i Kürdi’nin 10 ile 15 yaş arasında ne yaptığına değinmiyorlar.

1888 yılına, yani 15 yaşında önce, Arvas’a, daha sonra da Bitlis’e gittiğini belirten Said-i Kürdi, orada Şeyh Emin Efendi’nin yanına gider. Kısa süre sonra bu hocasına da karşı gelir ve ayrılır. Müküs (Bahçesaray)’e giden Said-i Kürdi, Mir Ha¬san Veli Medresesine girer. Kendi anlatmasına göre bu eğitimine çok hızlı başlar.21 Đlk yedi kitabı atlar ve seki-zinci kitapla başlar. Yazarlar bu kitapların hangi kitap¬lar olduğunu belirtmiyorlar. Sekizinci kitapla başladığı belirtilen bu eğitim de birkaç günde sona erer ve Said-i Kürdi, Gevaş (Vastan / Van)’a gider ve orada bir ay kalır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir