Necdet Tosun – Imam-i Rabbani

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî 17. yüzyılda Hin-distan’da yaşamış bir âlim ve sûfîdir. O bir taraftan İslâmiyet’in Kur’ân ve sünnet çizgisinde yorumlanması ve toplumun hurafelerden arındırılması için mücadele etmiş, bir taraftan da tasavvuf yolunun yüksek tecrübelerine erişip edindiği bilgileri dostları ile paylaşmıştır. Yaşadığı dönemdeki padişahların İslâmiyet’e aykırı uygulamalarına sessiz kalmayan İmâm-ı Rabbânî, hapsedilmeyi göze almış; ancak ilkelerinden ve mücadelesinden vazgeçmemiştir. Sonunda çabaları ve mücadelesi sonuç vermiş, Müslümanların din ve tasavvuf anlayışında önemli bir canlanma ve yenilenme meydana gelmiştir. Bu yönleriyle o, toplumun din ve tasavvuf anlayışını yenileyen (müceddid) bir rehber olarak telâkki edilmiş ve kendisine “Müceddid-i Elf-i Sânî” (hicrî ikinci bin yılın yenileyicisi) lakabı verilmiştir. Ayrıca o, İslâm dünyasının, özellikle Hindistan’ın 19 ve 20. yüzyıllardaki özgürlük, ilim, ıslah ve ihyâ hareketlerine ilham kaynağı olmuştur. Tasavvufî eğitim ve varlık düşüncesi konularında ortaya koyduğu yeni fikirler ve getirdiği orijinal terimler de, tasavvuf kültürüne önemli bir katkı sağlamıştır. İmâm-ı Rabbânî’nin bu yönleri, Doğu’da ve Batı’da birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmalar zincirinin bir halkası olarak tarafımızdan da akademik bir eser ve bazı tercümeler yayınlanmıştır. Ancak akademik eserlerin üslûbunun geniş kitlelere hitap etmede ve onlara faydalı olmada sorunlar yaşadığı bilinen bir gerçekti. Bu sebeple daha önce ele alınmayan konuları da dikkate alarak akademik ağırlıktan uzak kalarak daha geniş kitleler için yeniden bir İmâm-ı Rabbânî kitabı yazma ihtiyacı hâsıl olmuştu. Bu yöndeki talep ve teklifler üzerine bu eser kaleme alındı. Bu eser, bir “Giriş” ve yedi “Bölüm”den oluşmaktadır.


Giriş’te Hint Altkıtası’nda İslâm ve tasavvuf konusu ile İmâm-ı Rabbânî döneminde Hindistan’ın durumu kısaca ele alınmıştır. Birinci Bölüm’de İmâm-ı Rabbânî’nin hayatı; İkinci Bölüm’de ondan geriye kalanlar, yani eserleri, nesli ve halifeleri; Üçüncü Bölüm’de keşif ve kerametleri; Dördüncü Bölüm’de dinî ve tasavvufî görüşleri; Beşinci Bölüm’de İslâm dünyasındaki etki ve yankıları; Altıncı Bölüm’de ibadet hayatı ve günlük davranışları ele alınmış; Yedinci Bölüm’de ise İmâm-ı Rabbânî’nin eserlerinden bazı seçmeler yapılıp sunulmuştur. Eser hazırlanırken öncelikle İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî’nin kendi eserleri ile onun hakkında yazılan en güvenilir eserler kullanılmış, yeri geldikçe yeni çalışmalardan da yararlanılmıştır. Ancak eserin akademik bir kitap ağırlığından uzaklaşması için kaynaklar bazen gösterilmemiş, tasavvuf terimlerini bozmadan sade bir dil kullanmak için çaba sarf edilmiştir. Bu eserin hem genel anlamda tasavvuf düşüncesinin hem de İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî’nin daha iyi anlaşılması yolunda mütevazı bir katkı olmasını temennî ederim. Doç. Dr. Necdet Tosun GİRİŞ I. Hint Altkıtası’nda İslâm ve Tasavvuf Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin bulunduğu, Hint Altkıtası adı verilen bölgede İslâmiyet’in yayılması daha ziyade sûfîler vasıtasıyla olmuştur. Tarihte “Horasan” adı verilen ve Afganistan ile Doğu İran’ı kapsayan bölge, tasavvufun en canlı olduğu bölgelerden biri idi. Hint Altkıtası da Horasan’a komşu olduğu için buradan birçok mutasavvıf Hindistan’a gidip yerleşmiştir. Ayrıca Arap ülkelerinde yaşayan bazı sûfîlerin deniz yolu ile Hindistan’a gittikleri bilinmektedir. Deniz yoluyla Hindistan’a gidenlerden biri Hallâc lakabıyla anılan Hüseyin b. Mansûr’dur. (ö.

309/922) Hint Altkıtası’nın en meşhur sûfîlerinden biri de Keşfu’l-mahcûb isimli Farsça tasavvufî eseri kaleme alan ve Lahor’da medfûn bulunan Ali b. Osman Hücvîrî’dir. (ö. 465/1072) Hicrî 5. (milâdî 11.) asırda yaşayan bu zât, Hint Altkıtası’nda daha ziyade Dâtâ Gencbahş lâkabıyla anılır. Horasan’dan Hint Altkıtası’na gelip yerleşen ilk sûfîlerden biri Ebû İshâk Kâzerûnî’nin (ö. 426/1035) halifesi olan Şeyh Safiyyüddin Kâzerûnî’dir. Rivayete göre, Uççe ya da Ûç isimli şehirde yoga ile meşgul olan yogilerden birisi bazı olağanüstü işler yapmak için Şeyh Safiyyüddin’i yarışmaya davet eder. Önce yogi işe başlar ve gücünü konsantre ederek havaya yükselir, evin tavanına kadar geldikten sonra tekrar yere iner. Sıra Şeyh Safiyyüddin’e gelince o ellerini açıp Allah’a dua eder. Sonra havaya yükselir ve evden çıkıp önce kıble tarafına, sonra Kuzey’e ve Güney’e uçar, ardından eve döner. Bu durumu gören yogi kendisinin uzun yıllar perhiz yaparak ancak bu kadar yükselebildiğini, Şeyh Safiyyüddin’in uçuşunun ise ancak ilâhî bir yardım ve keramet ile olabileceğini kabul eder. “Sizin yolunuz hak, bizimki bâtıl.” diyerek Müslüman olur.

1 Başka bir rivayete göre, Hindistan’da sûfîlerden biri, bir yogi ile yarışır. Her ikisi ayrı ayrı fıçılara girerler. Fıçıların ağzı kapatılarak bir tepeden aşağı yuvarlanır. Fıçılar aşağı indikten sonra fıçıların kapakları açılır. Yoginin öldüğü, sûfînin ise canlı olduğu görülür. Bu durumu gören tüm yöre halkı İslâmiyet’e girer. 2 Bu tür menkıbelerden anlaşıldığı kadarıyla, mistisizmin ve yoganın oldukça yaygın olduğu bu coğrafyada sırf aklî izahlarla İslâmiyet’i yaymak zor olduğu için sûfîler keramet göstermek zorunda kalmışlar ve bu yolla halkı İslâmlaştırmışlardır. Tarihten bugüne kadar Hint Altkıtası’nda en yaygın ve etkin olan tasavvuf ekolleri şunlardır: 1. Çiştiyye, 2. Sühreverdiyye, 3. Kâdiriyye, 4. Nakşbendiyye. Bu dört tasavvuf ekolü kadar etkin olmasa da, Şattâriyye ve Firdevsiyye de bölgede faaliyet göstermiştir. Bu tasavvuf ekollerine mensup birçok sûfî, Hint Altkıtası’nda İslâmiyet’in yayılmasına katkı sağlamıştır. Çiştiyye şeyhlerinden Muînüddin Hasan Siczî Ecmîrî Horasan’dan yola çıkıp Hint Altkıtası’ndaki Lahor ve Delhi gibi bazı şehirlerde dolaştıktan sonra hicrî 561 (1166) senesinde Ecmîr’e (Ajmer) yerleşmiş ve burada hem İslâmiyet’i hem de tasavvufu yaymıştır.

Bu şehirdeki Hindû yönetici (raca) ile tartıştığı ve birçok gayr-i müslimin Müslüman olmasına vesile olduğu nakledilir. Onun mürîd ve halifesi olan Şeyh Vecîhüddin sayesinde Cîpâl isimli Hind yogisinin Müslüman olduğu nakledilir. Yine bir Çiştî şeyhi olan Ferîdüddin Genc-i Şeker (ö. 664/1265) Pencâb’taki birçok Hindû kabilesinin Müslüman olmasına vesile olmuştur. Bu tarikatın önde gelen şeyhlerinden Seyyid Muhammed Gîsûdırâz (ö. 825/1422) Poona ve Belgaum bölgelerindeki halkın Müslüman olmasında önemli bir rol oynamıştır. Çiştiyye, günümüzde Hind Altkıtası’nın en yaygın tarikatı olarak bilinir. Kavvâlî adı verilen mûsikî ile en çok ilgilenen tasavvuf ekolü de Çiştîler’dir. Sühreverdiyye yolunu Hindistan’a getiren kişi Bahâ-eddin Zekeriyyâ Mûltânî’dir. (ö. 666/1267) Mûltânî’nin, Hint Altkıtası’nda İslâmiyet’i yaymak için muhtelif bölgelere mürîdlerini vâiz olarak gönderdiği bilinmektedir. Sühreverdiyye mensuplarından Şeyh Celâleddin Tebrîzî (ö. 642/1244), hicrî 7. asırda Bengâl’de İslâmiyet’in yayılmasına önemli katkılar sağlamıştır. Yine Sühreverdî şeyhlerinden Hüsâmeddin Multânî Gucerât ahalisinin; Mahdûm-i Cihâniyân lakabıyla anılan Celâleddin Hüseyin Buhârî (ö.

785/1384) de Pencâb’daki birkaç kabilenin Müslümanlığa yönelmesinde etkili olmuştur. Abdülkâdir Gîlânî (ö. 561/1166) tarafından Bağdat’ta kurulan Kâdirîlik, İslâm dünyasının birçok bölgesine yayıldığı gibi Hint Altkıtası’na da gelmiştir. Kâdiriyye’yi bu bölgeye getiren ilk kişinin Abdülkâdir Gîlânî’nin torunu Seyyid Safiyyüddin Sûfî Gîlânî (ö. 611/1214) olduğu söylenir. Bununla birlikte, Hindistan’a yerleşerek Kâdirîliğin yayılmasına en çok katkı sağlayan kişinin Ebû Abdullah Muhammed Gavs Gîlânî (ö. 923/1517) olduğu kabul edilmektedir. Kâdiriyye şeyhlerinden Seyyid Yûsufüddin isminde bir zâtın Bağdat’ı terk ederek 826 (1423) senesinde (bugün Pakistan’ın güneyinde bulunan) Sind bölgesine gittiği, Lûhânâ grubundan 700 kişinin Müslüman olmasına vesile olduğu nakledilir. Hicrî 8. (milâdî 14.) yüzyılda Orta Asya’daki Buhara’da yaşamış olan Bahâeddin Nakşbend’den (ö. 791/1389) ismini alan Nakşbendîlik, Semerkandlı Ubeydullah Ahrâr’ın neslinden veya silsilesinden gelen bazı sûfîler vasıtasıyla Hint Altkıtası’na 16. yüzyılda girmiş ise de, bu tasavvuf ekolünün o bölgede güçlü bir şekilde yayılmasını sağlayanlar Muhammed Bâkî Billah (ö. 1012/1603) ile onun halifesi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (ö. 1034/1624) olmuştur.

Bâkî Billah’ın bu tasavvuf yolunu Hindistan’a getirmesiyle ilgili şu sözü meşhurdur: “Bu tohumu Buhara ve Semerkand’dan getirip Hindistan’ın bereketli toprağına ektik.” Bâkî Billah’ın mürîd ve halifelerinden İmâm-ı Rabbânî yazdığı eserler ve mektuplarla Hint Altkıtası’nda İslâmiyet’in güçlenmesi, Müslümanların hurâfelerden uzaklaşması ve sûfîlerin düşünce dünyalarını gözden geçirmeleri için mücadele etmiş bir yenilikçidir. Onun Müceddid-i Elf-i Sânî lâkabına istinaden kendisinden sonra devam eden Nakşbendî koluna Müceddidiyye adı verilmiştir. Bunun dışındaki Ahrâriyye, Ubu’l-Ulâiyye ve Bâkiviyye kolları fazla etkin olamamıştır. İmâm-ı Rabbânî Nakşbendîliğin yanısıra Çiştiyye, Kâdiriyye ve Kübreviyye tarikatlarından de icâzetli idi. Farsça olan mektupları üç cilt hâlinde toplanmış ve sonraları yayınlanmıştır. Vefatından sonra oğulları Muhammed Ma‘sûm ve Muhammed Saîd ile müridlerinden Âdem Benûrî, Müceddidîliğin yayılmasında rol oynayan en önemli şahsiyetler olmuşlardır. Nakşbendiyye-Müceddidiyye Hint Altkıtası’ndaki diğer tarikatların aksine yüksek sesle değil, alçak sesle (hafî) zikretmeyi esas almış, musikî dinlemeye ve halvete çekilmeye ilgi göstermemiş, dinî kurallara Ehl-i Sünnet ve Cemâat anlayışı çerçevesinde bağlı kalmayı öğütlemiştir. Hint Altkıtası’nda yayılan bir diğer tasavvuf ekolü Şattâriyye’dir. Şattâriyye, Orta Asya’da hicrî 8. (milâdî 14.) asırda yaşayan Bâyezîd Aşkî’ye nisbet edilen Aşkıyye (Işkıyye) tarikatının bir koludur. Aşkıyye mensuplarından Şeyh Abdullah Şattâr (ö. 832/1429) Orta Asya’dan Hindistan’a giderek tarikatı bu bölgede yaymaya muvaffak olmuş, kendisinden sonra tarikat, Şattâriyye adıyla devam etmiştir. Şattâriyye’nin Hindistan’daki en önemli simalarından biri Muhammed Gavs Gevâliyârî’dir.

(ö. 970/1563) Kendisinden sonra Şattâriyye’nin Gavsiyye kolu oluşmuştur. Muhammed Gavs Hindû yogileriyle tanışmış, onlardan yoga ve tantra öğrenmiş, Sanskritçe mistik bir yoga kitabı olan Amratkund’u Bahru’l-hayât adıyla Farsça’ya tercüme etmiştir. En meşhur eseri ise dervişler için kuralları ve âdâbı ihtivâ eden el-Cevâhiru’l-hams’tır. Hint kültürünün tesirinde kalan Muhammed Gavs, İmâm-ı Rabbânî tarafından Ma‘ârif-i Ledünniyye isimli eserinin sonunda isim verilmeden eleştirilmiştir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir