Nevill Drury – Şamanizm

Batı düşüncesinde tarihsel yaklaşım biçiminin ilginç bir özelliği, her tür ‘yeni’ olguyu içine alması, sindirmesi, boyutlarım çizmesi ve onu sınırlaması, bir söylem (discourse) haline getirmesidir. Burada ‘yaşayan’ hiçbirşey yoktur. Zamanın salt bir egemenliği söz konusudur. Bu bakımdan istediğiniz kadar baş kaldırabilir, yıkıcı olabilirsiniz. Düşünceler ne denli orijinal olursa olsun bunun hiçbir önemi olamaz. Tek önemi olan, olguların dille ifade edilebilir oluşudur onlar için. Bu anlamda şamanlık eğer tarihsel bir olguysa ve yine tarihsel zaman içinde belirli toplumlarca ‘kabul edilir’ niteliğe sahipse bir batılı için bu, sistematik toplumsal insanbilimin (social anthropology) konusudur. Yani bir ansiklopedinin o başlıklı bölümünde açıklanan ya da ‘işte eskiden insanlar şöyle yaparmış’ gibi ders kitaplarında geçen bir model oluşturur. Zaten bu tür yaklaşımların hiçbir ‘yaşayan’ niteliği yoktur. Eğer bu ‘bölüm’ü seçmişseniz sizin için özel bir anlam taşıyabilir. İşte bu biçimde sınıflanmış, kategorize edilmiş bir yaklaşımda ‘bilgi’nin kendisi de bütünsellikten yoksun­ dur, yani bir uzmanlık konusudur. Zaten yıllar yılı Batıklar şamanlığa bu tür bir bakış açısıyla yaklaşular. Hatta birçok değerli insanbilimci oldukça saygın çalışmalar yapmıştı şamanlık konusunda. Bu çalışmalar ve görüşler özet olarak sunulmuştur bu kitapta. Özellikle en mükemmel yaklaşımlar Mircea Eliade (Romen asıllı Amerikalı insanbilimci) tarafından değerlendirildiği halde Batıklar onu da hatta kitapta adından bahsedilmeyen ünlü Fransız insanbilimci ve düşünürü Claude Levi Strauss’u da tarihsel misyonuna oturttular.


Özellikle C. Levi – Strauss bu konuda oldukça değişik bir yaklaşım sergilemişti. İnsanbilimci, düşünceyi dilbilim ve felsefe ile birleştirerek dilsel kategorilerin insan davranış biçimindeki öncelliğini birincil sıraya alan ‘yapısalcı’ bir bakış açısıyla yaklaşmıştı eski toplumlara. Bu nedenle de dilde, bu yüzyılın başlarında Ferdinand de Saussure’ün öne sürdüğü bazı değişik görüşlerle hareket ettiğinde diğer öğretilerden farklı biçimde ‘eş zamanlı’ (synchronic) bir düşünce biçimiyle bir takım tarihselci (historisist) eğilimlere gölge düşürmeyi başarmıştı. Bu bakımdan geleneksel akademik çalışmaların dışında bazı kategorisel yaklaşımlar ve bu arada analitik Batı düşüncesine bazı ‘bütünsel’ eğilimler getirmeyi başarmıştı. Burada eski toplumları ilkel (primitif), buna karşılık çağdaş toplumları da ‘gelişmiş’ ya da ‘uygar’ olarak tanımlamak, ona göre ideolojik bir ‘yargılama’ oluyordu. Neticede bu konu üzerindeki ‘ortodoks1 görüşleri yerinde eleştirmiş ve akademik ya da bilimsel görüşün tek yanlı bakış açısına bir darbe İndirmiş oluyordu. Bu anlım, bir bakıma yıllar yık eşsüremli yöntemle düşünen ve hareket eden Doğu düşüncesini Batıklar açısından gündeme getirmesi gerekirken durum böyle olmamış, bunun yerine yapısalcılık, yeni bir mantıksal kurguyla kupkuru bir klişeciliğe saplanmıştı. Bu bir bakıma eski bakış açısının yeni bir terminoloji ile tekrar edilmesi oluyordu. Insanbilim dalında tam bir atılım yapılmışken, o güne değin bilinmeyen ya da küçümsenen toplumlar yeni bir görünüm ve anlayışla tekrar gündeme gelmişken yüzyılların getirdiği geleneksel analizci yapı yeniden üste çıkmayı başarmıştı. Drury’nin bu eserinde uzun uzadıya sözünü ettiği Michael Harner’dan oldukça esinlendiği belli oluyor. Gerçekten bir bakıma Harner oldukça cesaret isteyen bir anlıma girişmişti. Şamanlığı salt pastoral ve tarihe özgü bir antropolojik uzmanlığın konusu olmaktan kurtarmaya, ona yeni bir yaşam vermeye, ya da bir bakıma yaşanılır kılmaya çalışıyordu. Tabii bu davranışının son derece ciddi olan üniversite çevrelerince nasıl karşılandığını bilmiyoruz. Ama şamanlık görüşlerine ters gelmeyen bir çifte kişilik yaşadığı düşünülebilir.

Ancak “The W ay o f the Shaman” adlı eserinde birçok şaman görü ve deneyimini yansıtması ve hele ki bu deneylerin kabile üyesi olmayan bir şehir insanınca da tekrarlanabilir oluşu, şamanlığı birçok yabanıl ve son derece tehlikeli olan ve deneyimi olmayan kişiyi her an ölümün eşiğine getirebilecek zor bir karmaşadan soyutlaması ve sanki bir tiyatro olayı gibi insanlara sunabilmesi bu konuda ‘yeni* sayılabilecek bir eğilimi göz önüne sermiştir. Drury özellikle şamanlığm öğelerini anlatırken kupkuru ve yaşanır olmaktan uzak ifadeleri bir kenara bırakmış ve onları olaylar, taruşmalar ve görülerle İç içe ve renkli bir dille günümüze yansıtmıştır. Bu arada gerek Castaneda ve gerekse Lynn Andrews’ü anlatırken konusu şamanlık olan bu iki insana ait eleştirileri oldukça detaylı olarak yansıtmış olmasına karşın şamanlığı şu gün için ‘yaşanılır’ kılmakta gösterdikleri başarıyı gözardı etmemiştir. Drury şamanlığı anlatırken ondaki o sonsuz çeşitliliği ve dinamizmi belirtmek için sayısız örnek vermek zorunda kalmıştır. Eski dönemlere olduğu kadar yeni dönemlere ait örneklere de yer vermiştir. Bunlar arasında Latin Amerikada bulunan ve hristiyanlıkla içiçe girmiş uygulamalar oldukça dikkat çekicidir. Örneğin bizim sufilerimiz de birçok özelliğiyle şamanca davranışlar sergilemektedir. Bedenlerine şiş saplayabılen Rifailerden Sema dansı yapan Mevlevilere değin sayısız örnek sıralanabilir bu konuda. Belki de İslam dinini ayakta tutan ve yayan birçok özellik, sufizme kaynaklık eden ve onun dinamik yanını oluşturan şamanlık sayesinde olmuştur. Elinizdeki kitap şamanlığm öğelerini, şamanın davranışından kullandığı aksesuarların tümüne değin ayrı ayrı ve örneklerle açıklamanın yanısıra şamanlarm her uygulamada göz ardı etmedikleri kozmolojik yapıları da açıkça sergilemiştir. Bu konuda araştırma yapacak insanlar için oldukça fazla sayıda belgeye yer verilmiştir. Drury bu yapıtıyla dünya ölçüsünde bir araştırmaya girişmiş bulunduğundan sade şamanlığa özgü bir terminolojinin yanısıra toplumbilimsel, ruhbilimsel ve bu arada her yöreye özgü birçok sayıda sözcük ve deyime yer vermiştir. Tüm bu sözcük ve kavramlar özellikle konuya yabancı olan insanları oldukça zorlıyabilir. Şamanlarm kullandıkları günlük normal sözcükler dahi eğretileme (metaphor) ve düz değişmece (metonimi)lerle son derece hareketli ve akışkan bir konumda yer alır. Yani sözcükler ancak bulundukları işlevsel bağlam (contex) içinde ve geçici anlamlarla tanımlanabilmektedir.

Drury1 nin önemle belirttiği gibi canlı ve cansız arasındaki ayırım kalkmış olduğundan sözcük, deyim ve tanımlamalarda ‘sade akla göre1 bir tutarlılık aramak yanlış olur. Zaten şamanlar çoğu kez konuşmayı sevmez. O açıdan ve daha bir çok nedenle şamanların dünyasına girmek hatta öykünmek oldukça zordur. Yazar, kitabının sonunda bir ‘son söz1 bağlamında görüşlerini belirtmiştir. “Biz Batıda Şaman Olabilir miyiz?” başlığıyla bütün bu sorunlara o denli güçlü bir anlatımla değinmiştir ki burada ona ilave edecek pek az şey kalmaktadır. Son olarak şunu söylemek istiyorum: Tüm bu kavramlar, ritüeller kafamızı karıştırmamalıdır. Örneğin şamanca yaşamak, en doğal, en gösterişsiz, en sade ve alışılmamış olanı ve de düşünce ve mantık yerine duygu ve sezgileri ön plana çıkararak yaşamaktır. Bunlar bize yabancı olan deyimler değildir, sadece şu ana değin dikkatimizi yöneltmemiş olabiliriz. işte şu son dönemde belki bilmediğimiz, tanımadığımız birçok düşünürün yanısıra Michael Harner olsun Nevili Drury olsun bize tutucu akademik anlayışın bağrından bir kapı araladılar. Bugüne değin ilk defa bilim dünyasından bazı isimler bir öğretiye kendi bedenlerini de katarak giriyorlar. Bu ise şamanlığa yeni bir bakış açısıyla bakmalarına neden olmuştur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir