Nikolay Vasilyevic Gogol – Ivan Ivanic Ile Ivan Nikiforovic

Nikolay Vasilyeviç Gogol, ulusal Rus yazını içinde değerli yapıtlarıyla tanınmış, büyük bir yazar olmakla birlikte, aynı zamanda, daha sonraki Rus yazarları üzerinde yaptığı etkilerle ve Rus yazınına soktuğu yeni konularla da ün bulmuştur. Ukrayna’da doğmuş ve her konuda ilk eğitimini burada almıştır. Daha çok küçük yaştayken Ukrayna’nın özelliklerini, ulusal ruhunu tanımış ve bütün yaşamı boyunca onun etkisi altında kalmıştır. Birçok yapıtında, bu sevgi yoğun bir biçimde görülür; sık sık yerel özelliklere raslanır. Bu bakımdan Gogol’ün yapıtlarının, akıcı ve hoş bir deyişle yazılmış olmasına karşın, dilimize çevrilmesi güçtür. Bilindiği gibi Ukrayna, Rusların ve Polonyalıların elinde bulunmuştur. Böylece bu bölgede Ortodoks ve Katolik olmak üzere dinleri ve töreleri farklı olan iki ulusun etkileri görülür. Burada bulunan Rus halkının bir bölümü zaman zaman töre ve dinlerini değiştirmişlerdir. Gogol’ün ailesi de bir zamanlar Polonya dilinden olan “Yanovakiy” soyadını almış ve Katolik dinini kabul etmiştir. Fakat sonraları Rus etkisi artınca bu aile “Gogol” soyadını almış ve yeniden Ortodoksluğa dönmüştür. Gogol, 19 Mart 1809 yılında Poltava eyaletinin Mirgorod Kazasında doğmuştur; annesinin en son ve yaşamda kalan oğludur. Ailesi içinde on yaşına kadar onu yalnızca Nikolay adının küçültülmüş biçimi olan Nikoşa sözcüğüyle çağırdılar. Babası, Vasiliy Afanasyeviç, çiftlik yönetimiyle uğraşırdı; çiftlikte yaşardı. Bununla birlikte, yazına karşı da yeteneği vardı. Hatta iki kısa güldürü bile yazmıştır.


Özetle, Gogol’ün nükteciliğini babasından aldığı söylenebilir. Annesi, Mariya İvanovna çok dindar bir kadındı. Annesinin bu özelliği Gogol’ü çok etkilemiştir. Küçük yaşlarında ondan dinsel eğitim almış ve bu eğitim Gogol’ün bütün yaşamında ve yapıtlarında büyük rol oynamıştır. Gogol’ün ailesi o kadar zengin değildi; fakat hali vakti yerindeydi. O çevrelerde çok zengin vardı. Bu zenginlerden, etkili biri, eski bir bakan olan Troşenko, Gogol’ün anne tarafından akrabasıydı. Bunun çiftlik konağında çevredeki diğer zenginler, öbür gelip geçenler, konuklar toplanırlar, haftalarca kalırlardı. Burada, şarkılar söylenir, oyunlar ve tiyatro yapıtları oynanırdı. Gogol de buraya sık sık giderdi. O, içinde bulunduğu köy yaşamını, incelediği insanları, doğayı, soyluların, köylülerin ve uşakların yaşayışlarını burada daha yakından gördü. On yaşlarında, Poltava Ortaokulu’na girmek istedi. Ama bu sırada hastalandı ve adı geçen okula giremedi. 1821 yılında Nejin Lisesi’ne girdi. Burada sekiz yıl okudu.

Okul yaşamında, derbeder ve tembeldi. Annesine yazdığı mektuplardan, sınavlara altı ay kala derslerine çalışmaya başlamış ve okulu bitirmiş olduğunu anlıyoruz. Küçük sınıflarda sahneye karşı merakı vardı. Okulda, arkadaşlarıyla birlikte oynadıkları Fonvizin’in “Anasının Kuzusu” adlı yapıtında kız rolünü oynamıştır. Çok akıcı konuşurdu. Babası, 1823 yılında, Gogol Nejin’de öğrenciyken öldü. Bu ölüm onu çok etkiledi. Ancak bundan sonra ciddi bir insan oldu; gelecekle ilgili tasarılar yaptı. Bu dönemde, Puşkin, Jukovski, Belinski gibi değerli kimseler, bütün meslek seçenler, sanatçılar, yazarlar, şairler hep Petersburg’da (sonra Leningrad, şimdi yine Petersburg) toplanmışlardı. Yazına ve sahneye meraklı olan başka birçok insan gibi Gogol de yazın devinimlerinin merkezi olan bu kente gitmeyi tasarladı. Gogol’ün daha Nejin Lisesi’ni bitirmeden önce buraya gitmeyi aklına yerleştirdiğini 1827-1828 yıllarında annesine yazdığı mektuplardan anlıyoruz. Gogol, Nejin’de öğrenciyken Petersburg’daki birçok arkadaşıyla da mektuplaşıyordu. Gogol, bu kentte tiyatrolara gideceğini, ünlü şair ve yazarlarla tanışacağını, büyük caddelerden birinde örneğin Nevskiy Caddesi’nde yaşayacağını düşlüyordu. Gogol, kendi üzerinde büyük bir etki bırakan, eski arkadaşlarından Danilevskiy ile birlikte Petersburg’a hareket etti. Bu Nejin-Petersburg yolculukları sırasında eski izlenimlerini yitirmemek için Moskova’ya uğramadılar.

Petersburg’a yaklaştıkça coşkuları bir kat daha artıyor ve ayakta durarak kenti gözlüyorlardı. 1828 yılı Ağustosu’nda, Petersburg’a vardılar. Uzun zamandan beri özlemini çektikleri bu kente geldikleri zaman iki dost kucaklaşarak birbirlerini kutladılar. Ama bu kuzey kenti düşledikleri gibi çıkmamıştı. Burası çok pahalıydı. Nevskiy Caddesi’nde yaşayacaklarını sanırlarken, kentin uzağında bir yerde, rutubetli, karanlık, pis ve küçük bir ev bulabildiler. Zaten duyarlı ve sinirli bir insan olan Gogol’e, Petersburg’un havası hiç yaramamıştı. Böylece Petersburg’dan soğumaya başladı. Sinir hastalığı bu kentte arttı. Bir süre sonra Amerika’ya gitmek için tasarılar yaptı. Hatta vapura bindi, Lübik kentine kadar da gitti. Fakat, buralarda gördüğü yabancı insanlar, görenekler hoşuna gitmedi ve yeniden Petersburg’a döndü. Petersburg’a bu ikinci gelişinde, ilk olarak sahneye çıkmayı denedi. Güzel okuma becerisine güvenerek bir tiyatro yöneticisine çıktı. Ama bu yöneticinin “güzel okuma” anlayışı ve zevki başka türlü olduğu için Gogol beğenilmedi.

Böylece sahneye çıkma düşlemi de gerçekleşmedi. Petersburg’da bulunduğu sıralarda, annesinden Ukrayna’nın özellikleriyle ilgili notlar göndermesini istedi. Bunun üzerine, Petersburg’un sisli havasında Ukrayna anılarıyla küçük öyküler yazdı. Bu öykülerini topladığı “Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları” adlı yapıtını 1833 yılında yayımladı. Özellikle Ukrayna göreneklerine göre her yıl, yaz mevsimi için kurban edilen bir kız çocuğunun öyküsü olan “İvan Kupal Arife Gecesi” adlı öyküsünde Gogol, bu kurban etme göreneğini hafif, güzel bir deyişle canlandırarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Gogol, bundan önce yazdığı bir öyküsünü 1828 yılında yayımlamıştı. Ama “Hans Küshelgarten” adlı bu yapıtı hiç kimse tarafından alınıp okunmadığı için çok duyarlı ve sinirli bir insan olan Gogol, bütün kitaplıklardan bu kitabını toplattırmış ve karalamalarıyla birlikte yakmıştır. Bugün bu yapıtın yalnızca adı bilinmektedir. 1833 yılında basılan yapıtından sonra “Kasaba Panayırı” adlı öyküsü çıkmıştır. Bu yapıtlarıyla, köy yaşamını, köylülerin giyinişlerini, inançlarını ve konuşmalarını betimler. Gogol, artık yavaş yavaş umut ve düşlemlerine kavuşmaya başlamıştır. Tanışmak istediği birçok büyük kişilikle dost olmuştur. Özellikle o zamanın tanınmış Rus yazarlarından Jukovskiy, onunla fazla ilgilenmiştir. Gogol, Jukovskiy’in yardımıyla “Patriyotik Enstitü”ye öğretmen olarak atanmıştır. Bundan başka, Jukovskiy, Gogol’e maddi yardımlarda da bulunmuştur.

Artık Gogol, Petersburg yaşamına alışmış ve ciddi olarak yazın çalışmalarına başlamıştır. Bir süre memurluk yapmış, fakat çok sinirli olduğu için bu yaşama dayanamamıştır. O, bir aralık Kiev’de açılacak olan üniversiteye tarih profesörü olmayı istemiş ve 1831 yılından sonra tarihle ilgilenmeye başlamıştır. Özellikle, Ukrayna tarihi üzerinde incelemeler yapmıştır. Sonra Kiev Üniversitesi’ne atanamamışsa da, Puşkin ve Jukovskiy’in yardımlarıyla Petersburg Üniversitesi’ne tarih profesörü olmuştur. Bu üniversitede bir yıl tarih dersi vermiştir. Bu yolda çok başarılı olmuştur. Bunlardan biri ilk dersi olan “Açış Dersi”, ikincisi de Puşkin ve Jukovskiy’in de hazır bulunarak dinledikleri “El Memun” dersidir. Bu tarih incelemeleri sonucunda Gogol’ün tarihi yapıtlar yazmaya başladığını görüyoruz. Ukrayna Kazaklarının bir destanı sayılan “Taras Bulba” adlı yapıtı bunlardan biridir. Bu yapıtta XVI. yüzyılda Ukraynalıların yaşayışları canlandırılmıştır. Özellikle Kazakların yaşamı olduğu gibi incelenmiş ve anlatılmıştır. Taras Bulba, Gogol’ün en yüksek değerli yapıtlarından biri sayılmaktadır. Tanınmış Rus araştırmacısı Belinskiy, bu yapıtı şu biçimde över (1): “Taras Bulba, bir ulusun yaşamından alınmış büyük bir kahramanlık olayının bir parçasıdır.

Eğer zamanımızda bir kahramanlık destanına olanak varsa, işte size onun en yüksek örneği, ideali ve ilkörneği. Eğer İlyada bütün Grek yaşamı ve kahramanlığını yansıtıyorsa, aynı şeyi, XVI. yüzyılın Ukraynası hakkında Taras Bulba için de söyleyebiliriz. Ve gerçekten garip kültürüyle, coşkunluklarıyla, hovardalıklarıyla, düşüncesizlikleriyle tembellikleriyle, yorulmak bilmeyen çalışmalarıyla, coşkun eğlenceye olan düşkünlükleri ve kanlı baskınlarıyla bütün Kazaklar bu yapıtta gösterilmemiş mi?” “Eski dini inanışlarına sadık kalan çiftlik sahipleri” adlı yapıtında, bir çiftlik sahibi ve karısından başka kişilik yoktur. Eski Rus çiftlik sahiplerinin ne kadar basit, amaçsız ve anlamsız kimseler olduklarını canlandırır. Bu yapıtta, hiçbir işi olmayan ve ancak yiyip içmekle uğraşan çiftlik sahipleriyle alay eder. Kadın, kocasına iyi yemekler hazırlamakla uğraşmaktadır; kocası hastalandığı zamanlar çok üzülür. Kocasıysa kıtlık olduğu zamanlar ne yapacağını şaşırır. Bunlar, iki boş ruhlu insan tipidir; ancak birbirlerini düşünürler ve boş inançları vardır. Kadın, kaçak kedisinin geri geldiğini görünce, inançlarına göre kendisinin yakında öleceği kanısına varıyor ve gerçekten de ölüyor. Artık kocası için yaşamda hiçbir tat kalmıyor; karısının adı geçtikçe ağlamaya başlıyor. Gogol, bu öyküsüyle Ukrayna’daki o zamanki toprak sahiplerinin yaşamlarını çok ince bir biçimde göstermiştir. Gogol, artık bu tiplerle “Ölü Canlar” adlı yapıtına doğru yükselmektedir. Gogol’ü küçüklüğünden beri etkisi altında bulunduran dinsel eğitimi de bazı yapıtlarında göze çarpar. O, hasta denebilecek kadar dindar bir insandır.

Kendisinde, herkese karşı insan gözüyle bakıp iyilik yapma isteği vardır. Bu, “Palto” adlı yapıtında açıkça görülür. Bu öyküsünde, yaşamda hiç kimseyle ilgisi olmayan ve yalnızca harfleri seven bir memur tipi vardır. Bu memur, kendisine bir palto yaptırmak için para biriktiriyor. Bu nedenle, en çok zevk duyduğu alışkanlıklarından vazgeçiyor, örneğin çay içmiyor; ayrıca, geceleri mum yakmıyor, ayakkabıları eskimesin diye yollarda parmaklarının ucuna basarak yürüyor. Yaşamında bir tek amacı vardır; yeni bir palto yaptırmak. Sonunda paltoyu yaptırıyor. Artık bu düzgün giyimiyle kendisini toplantılara çağırıyorlar. İlk gün, bir çağrıdan evine dönerken, kendisini yolda soyuyorlar ve bin bir güçlükle yaptırdığı paltosunu sırtından alıyorlar. Paltosunun bulunması için zavallı memur, polis müdürüne başvuruyor. Ama o sırada, yanında bir arkadaşı bulunan polis müdürü gösteriş yapmak için onu odasından kovuyor. Sonunda o gece çok fazla soğuk alan memur ölüyor. Gogol, bu öyküsüyle basit insanların yaşamlarını Rus yazınına sokmuştur. Daha sonra, bu konuları Dostoyevski ve Gorki de işlemiştir. Gogol’ün yine kendine özgü özellikleri bulunan “Portre” adlı yapıtı, bize onun duygularını daha yakından duyumsatır.

Bu yapıttaki birçok olay Gogol’ün yaşamında da olmuştur. Bu yapıtta, başarılı bir ressam vardır. Bu ressam, sanatıyla, fazla para kazanma sevdasına düşüyor; sanatını yalnızca bu yolda kullanıyor. Gogol, bununla bir sanatçı, ancak sanatını sevmelidir demek istiyor. Bu ressam, faizle para işleten insan tiplerinden birinin resmini yapıyor. Fakat bu resmin gözleri yerine, İblis’in gözlerini koyuyor. Bu resme bakan herkesin içi şeytani duygularla doluyor. Ressamın da artık rahatı kaçıyor ve türlü türlü duygular içinde kalıyor. Bundan sonra ressam, ne zaman bir portre yapsa gözleri hep İblis’in gözlerine benziyor. Sonunda ressam yaptıklarından pişman oluyor; rahip olup Kudüs’e gidiyor ve günahlarını bağışlatıyor. Gogol’de de bu pişmanlığı ve günahlarını bağışlatmak için Kudüs’e gitmeyi daha sonra göreceğiz. Gogol’de, bu yapıtında olduğu gibi, şeytanlardan pek fazla söz ettiğinden, içinde bir rahatsızlık vardır ve herkesin huzurunu kaçırdığını sanmaktadır

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir