Noam Chomsky – Entelektüellerin Sorumluluğu

Elinizdeki kitap, Michael Albert’in günümüzün en önemli muhalif entelektüellerinden Noam Chomsky ile 1993 yılı Ocak ayında yaptığı uzun bir söyleşiden oluşuyor. Söyleşi daha sonra Z Magazine tarafından aynı yıl içinde yayınlandı. 1993 gibi görece eski bir tarihte yapılmış olmasına rağmen hâlâ güncelliğini koruyan bu metin bizi entelektüellerin sorumluluğu üzerine düşünmeye davet ediyor. Söyleşide, sosyal bilimlerin günümüzdeki işlevi ve temel bilimlerle hangi noktalarda farklılaştığı, kültürel kurumların nasıl muhalif unsurları içinde erittiği, Vietnam Savaşı’ndan günümüze Amerikan solunun tarihi, 60’ların aktivizminin neleri başardığı ve hangi noktalarda başarısız kaldığı, dünyada öncü misyonuna dayanan sol hareketlerin nasıl olup da düzenin hiyerarşik yapısını kendi hareketleri ve devletleri içinde yeniden ürettiği, aktivist bir etiğin ve özgürlükçü bir örgütlenmenin nasıl olması gerektiği, alternatif bir eğitimin temel öğelerinin ne olabileceği gibi birçok konu ele alınıyor ve bu alanlarda bir bakış geliştirmek için temel ipuçları tartışılıyor. Söyleşi tarzı, zaman zaman okuyucuda burada ele alınan her bir konunun çok daha etraflıca tartışılmaya ihtiyacı olduğu duygusu uyandırıyor, ama bu aynı zamanda düşünmeyi ve fikir üretmeyi kışkırtıyor. Aklımızdaki sorulara hazır cevaplar bulmak her zaman rahat bir iştir, ama bu konularda düşünmenin, bir bakış ve kavrayış geliştirmenin, bunları tartışmaya açmanın, sonuçta bir uzlaşmaya ya da ortak paydaya varmanın entelektüel ve aktivist bir etiğin temel öğesi olması gerektiği zaten söyleşinin özünü oluşturuyor. BGST Düşünce Dizisi 7 MICHAeL ALBeRT: Bir zamanlar “Sorumluluk ve Entelektüeller” adlı bir makale yayınladınız. Belki bunun hakkında biraz konuşarak başlayabiliriz. Her şeyden önce bir insanı entelektüel yapan şey nedir? Entelektüel nedir? NOAM CHOMSKY: Bu o kadar da ciddiye aldığım bir terim değildir. Hayatımda tanıştığım ve bildiğim entelektüel insanların çoğu, entelektüel meslekler olarak adlandırılan mesleklerden çok uzaktır. Entelektüel işçiler olarak adlandırılan, yani elleri ile değil zihinleri ile çalışan insanların birçoğu kâtiplikten ibaret olan işlerle uğraşmaktadır. Örneğin akademik faaliyetlerin önemli bir kısmı esasen bir çeşit kâtiplik işidir. Kelimeyi olumlu anlamda kullandığımızı varsayalım. Pozitif bir çağrışımla, şeyler hakkında düşünmeye, şeyleri anlamaya, şeyleri çözümlemeye, belki de bu kavrayışlarını açık bir şekilde ifade etmeye ve başkalarına anlatmaya çalışan kimseler hakkında konuşmak isterim. Bu entelektüel hayattır.


Öyleyse bu “şeyler” toplum olabilir, kuarklar olabilir… . : Müzik de olabilir. Spor da olabilir. Öyleyse temelde herkesi ilgilendirdiği söylenebilir… Ama bu bir yana, çoğumuzun faaliyetlerinin önemli bir kısmı tekdüzedir, dikkatli bir düşünme sonunda ulaşılmış değildir, bizi gerçekten ilgilendiren problemlere yönelik değildir ve daha derin bir kavrayış geliştirmeye yönelik çabalar ve hatta fırsatlar üzerine bile kurulmuş değildir. Öyleyse hayatın bu kısmına çoğu kimse az zaman ayırabiliyor-ken, entelektüeller bir hayli zaman ayırabilmektedir. İstedikleri takdirde, zamanlarının ve işlerinin çok büyük bir kısmını bu gibi şeylere ayırabilme ayrıcalığına sahip insanlar vardır. Ancak bunu nadiren yaparlar. Daha ziyade, işin kolayına kaçıp hamallık türünden tekdüze işler yapmayı tercih ederler. Öyleyse bizimki gibi bir toplumun, bazı insanlara entelektüel işler yapmak için daha fazla zaman harcama ayrıcalığı tanıdığını gözönüne alırsak, sanırım bu bağlamda şu soruyu sorabiliriz-. Bu türden bir insanın, yanı bu zamana sahip olan bir insanın sorumluluğu nedir? Bu insanların “görevi” dediğimiz şeylerle, ahlaki sorumlulukları dediğimiz şeyler arasında bir ayrım yapmamız gerekiyor. Görevleri, yani toplumsal kurumların bu insanlara zaman ve olanak sağlamasının nedeni, bu olanakları kullanarak iktidara ve otoriteye destek sağlamaları ve doktriner yönetimi hayata geçirmeleridir. Diğer insanların dünyayı mevcut otorite ve ayrıcalıkları destekleyecek şekilde kavramalarını sağlamak için çalışabilirler. Onların görevi budur. Eğer görevlerini yerine getirmeyi bırakırlarsa kendilerini entelektüel işlere adama fırsatını kaybederler. Diğer yandan, ahlaki sorumlulukları tamamen farklıdır ve aslında bunun tam tersidir.

Ahlaki sorumlulukları, hakikati anlamaya çalışmak, dünyaya ilişkin bir kavrayışa ulaşmak için başkalarıyla birlikte çalışmak, bunu diğer insanlara aktarmaya çalışmak, onların da kavramasına yardım etmek ve yapıcı eylem için zemin oluşturmaktır. Onların sorumluluğu da işte bunlardır. Ancak burada bir çatışma söz konusudur elbette. Eğer sorumluluklarınızı yerine getirirseniz, entelektüel faaliyetleri sürdürmek için sahip olduğunuz ayrıcalıkları kaybedebilirsiniz. 9 Bu oldukça açıktır ve anlaşılması hiç de zor değildir. Farzedelim üniversitede okuyan veya gazeteciliğe başlamış, hatta ve hatta dördüncü sınıf öğrencisi genç bir insansınız ve fazla bağımsız bir zihniniz var, yani sorumluluğunuzu yerine getirmeye başladınız. Sizi bu hatadan saptıracak, eğer denetim altına alınamıyorsanız, marjinalleştirecek ve bertaraf edecek çok çeşitli yöntemler vardır. Dördüncü sınıfta davranış problemleri olan biri olarak görülürsünüz. Üniversitede sorumsuz ve yoldan çıkmış biri olarak görülür ya da iyi bir öğrenci sayılmazsınız. Eğer öğretim üyesi olmayı becerebilirseniz “meslektaşlık” denen şeyi, yani meslektaşlarınızla uyuşmayı başaramayan biri olarak görülürsünüz. Eğer genç bir gazeteci iseniz ve sizin üstünüzde yönetim seviyesinde insanların, üstü kapalı ya da açık olarak, peşine düşülmemesi gerektiğini düşündükleri bir hikâyenin peşinde koşuyorsanız, karakola yollanıp bu işi etraflıca düşünmediğiniz ve uygun tarafsızlık standartlarına sahip olmadığınız vs. türünden nasihatlar alabilirsiniz. Çeşitli yöntemler vardır. Özgür bir toplumda yaşıyoruz, dolayısıyla gaz odalarına yollanmazsınız. Ya da birçok ülkede olduğu gibi ardınızdan ölüm mangaları yollanmaz… Bunu görmek için çok uzağa gitmenize gerek yok, mesela Meksika’ya gitmek yeter.

Ancak yine de, doktriner doğruluğun ciddi bir şekilde ihlal edilmemesini sağlayacak oldukça başarılı yöntemler vardır. Ancak tabii ki entelektüeller yalnızca gazeteciler, ekonomistler, siyaset bilimciler ve benzerlerinden ibaret değildir. Bu, sadece sosyal bilimler içindeki kısımdır. Bunların yanı sıra temel bilimciler de vardır. Biyologlar, fizikçiler ve benzerleri. Bu alanlarda daha az bir toplumsal denetim problemi varmış gibi görünüyor, dolayısıyla daha değişik bir davranışla karşılaşabilirsiniz. Dilbilim bölümündeki entelektüeller ekonomi bölümündekilerle karşılaştırılabilir mi? 10 Her şeyden önce hakikaten bir toplumsal denetim problemi vardır. Ancak bunu aşmış olduğumuz doğrudur. Örneğin Galileo bununla yüz yüze geldi. Eğer Batı’da iki yüzyıl geriye giderseniz toplumsal denetim sorunu çok ciddiydi. Galileo’nun kaderini öğrendikten sonra Descartes’ın, evren üzerine incelemelerinin son cildini, insan aklını ele aldığı varsayılan cildi imha ettiği söylenir. Bu, ölüm mangaları gibi bir şey. Engizisyon tam da bunu yapıyordu. Evet, bu geçmişte kaldı, en azından Batı’da böyle. Ama her yerde değil.

Neden geçmişte kaldı? Başka bir deyişle, en azından bu türden bir bilgi arayışını gittiği yere kadar sürdürmenin, sözgelimi Müslüman bir toplumda değil de, Batıdaki bir toplumda serbest olmasını sağlayan şey nedir? Bir dizi neden sıralanabilir. Bunlardan biri özgürlük ve aydınlanmadaki artıştır. Mutlakiyetçi zamanlara kıyasla daha özgür bir toplum olduk. Yüzyıllar boyunca halkçı mücadeleler özgürlük alanını genişletti. Entelektüellerin de bu işte rolü oldu, örneğin Aydınlanma döneminde engelleri yıkıp düşünce için daha fazla özgürlük alanı yarattılar. Bu iş için epeyce cesaret ve bir hayli mücadele gerekti. Ve bugüne kadar da devam etti. Ancak başka etmenler de var. Burada bir faydacılık söz konusudur. Modern bilim ile birlikte özellikle de son bir ya da iki yüzyılda, evreni daha derin bir şekilde kavramanın modern ekonomik gelişme ve modern güç sistemleriyle kritik öneme sahip bir etkileşim içinde bulunduğu açığa çıktı. Gerçekte bilimin seyri ile askeri girişimlerin seyri ta Arşimed zamanından beri birbirine çok yakındır. Arşimed eninde sonunda askeri amaçlar için araçlar tasarlayan birisiydi. Askeri teknoloji ve bilimin tarihleri modern zamanlarda, özellikle de 19. yüzyılın ortalarından beri iyice iç içe geçmiştir. Bilimler sınai kalkınmaya maddi olarak bilfiil katkıda bulunmaya başlamışlardır.

Burada faydacı amaçlar söz konusudur, ancak bunları abartmayacağım. Bu, sözgelimi kölelik giBGST Düşünce Dizili bi diğer alanlarda da özgürlüğe yol açılması türünden bir sonuçtur. Ya da 150 yıl sonra Amerikan kadınlarının oy kullanmasına izin verilmesi gibi. Bunun gibi şeyler. Bunlar önemlidir. Konumuza geri dönecek olursak, 17. yüzyılın büyük bilimsel açılımlarından sonra öyle bir noktaya gelindi ki, eğer temel bilimler dışında oldukça etkin olan doktriner denetimlere maruz kalırsanız, bilim yapamaz hale gelirsiniz. Bunu yapamazsınız. Newton’un ardından, daha önceki ideolojik fanatikliği esas alan bir fizikçi olmak isterseniz oyunun dışında kalırsınız. İlerleme çok büyüktür. Bu da çok çarpıcıdır. Burada, Cambridge’de bunu görebilirsiniz. Neredeyse tüm yetişkin hayatım burada geçti. Burada birbirinden birkaç kilometre mesafede iki büyük akademik kurum var. Bunlardan biri bilim ve teknoloji temelli MİT (Massachusetts Institute of Technology).

Diğerinde, yani Harvard’da da bilim var, ancak teması temelde beşeri bilimler ve sosyal bilimler. Ve atmosferleri tamamen farklıdır. Gerçekte doğa bilimlerinde tuhaf bir sorun var. Bu sorun da bir iç çatışmanın olması. Burada amaç, ya da kaba bir şekilde ifade edecek olursak, gerçekte size maaş ödenmesinin ve fırsat sağlanmasının nedeni, evrenin gerçeklerini bulmaktır. Bunu da doktriner kısıtlamalar içinde yapamazsınız. Dolayısıyla bir gerilim var. Bir yanda özgür olmanız gerekir, bağımsız düşüncenin teşvik edilmesi gerekir. Diğer yanda, güç ve otorite sahipleri bunun kısıtlanmasını ister. Bu çelişki, doğa bilimlerinde, sosyal bilimlerde ya da beşeri bilimlerde olduğundan çok daha çarpıcıdır. Sosyal bilimlerde ya da beşeri bilimlerde sonsuza dek yalan söyleyebilirsiniz. Ama buradan şu sonuç çıkıyor. Sosyal bilimlerde, ekonomide ve benzerlerinde, kaba bir şekilde ifade edecek olursak, bu insanlara maaş ödenmesinin nedeni gerçeği bulmak değil de başka bir şeydir… 12 Entelektüellerin Sorumluluğu Noam Chomâky İdeolojik hizmetlerini yerine getirdikleri sürece rollerini oynamış olurlar. Basitleştirecek olursak, örneğin serbest pazar ideolojisi biçimindeki modern ekonomik teoriyi ele alalım. İş dünyasında ve hükümette yer alan planlamacılar bu kurallara uyarak zamanlarını boşa harcamazlar.

ABD’nin bugün bir demir-çelik sanayii varsa bunun nedeni bu kuralları tamamen ihlal etmiş olmasıdır. ABD son on yılda sözde serbest pazar doktrini çerçevesinde, yurtdışından tüm ithalatı yasaklayarak, ücretleri düşürebilmek için işçi sendikalarını ezerek, birkaç gün önce de yabancı çelik üzerindeki gümrük vergisini yüzde 100’den fazla artırarak demir-çelik sanayiini yeniden toparlamıştır. Bu planlamadır. Diğer yandan serbest pazar ideolojisi çok yararlıdır. ABD’de nüfusun geneline karşı bir silahtır, çünkü sosyal harcamalara karşı bir silahtır. ABD dışında fakir insanlara karşı da bir silahtır, çünkü onlara “bu kurallara uymalısınız” der. Ekonomistler bu ideoloji için entelektüel bir zemin sağladıkları sürece işlerini yapıyorlar demektir. Gerçek planlama için onlara kulak asmanıza gerek yok. Ama fizikte bunu yapamazsınız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir