Nuriye Celegen – Sunnet Pedagojisinde Ergenlik

AHMED BİN HANBEL HAZRETLERİ, huyun da rızık gibi insanlar arasında taksim edilmiş olduğunu söyler. Her insanın rızkı farklı olduğu gibi, her çocuğun huyu da farklıdır. Herkesi eşitlemek mümkün değildir. Kiminin hırsı ve ihtirası fazla olurken, kiminin de merhameti ve şefkati fazla olur. Huylarımızla sınanırız. Kulluk sınavı, bize rızık olarak verilen iyi huyları doğru için kullanmanın, kötü huyları da iyiye dönüştürmenin fırsatıdır. Tek tip eğitim metodu, farklı huylara sahip olan insan fıtratı ile ters düşmektedir. Şimdiki eğitim, yaş gruplarına göre ayrılmaktadır. Yaşlarımız aynı olabilir, ama huylarımız ve rızkımız farklıdır. Bu farklılığın neticesi olarak, bugünkü ebeveynler—hiçbir dönemde olmadığı kadar—pedagog arayışına girmekteler. Sonuç alınmayınca da yakınmalar başlamaktadır. Peki, pedagogların tavsiyeleri yanlış mıdır? Hayır. Sonuç alamamanın nedeni, onların yanlışlıklarından değil, öngördükleri tavsiyeler bizim çocuğumuzun karakter rızkına uygun düşmediğindendir. Bu sefer de “Benim çocuğuma uygun eğitim nedir?” sorusu karşımıza çıkmaktadır. Peki her çocuğa özel eğitim metodu var mıdır? Rabbimiz her insanın eğitimini de özel kılmıştır.


Beni bir esması ile diğerini de başka bir esması ile terbiye eder. Nasıl bir ilaç birine şifa olurken diğerine zehir olabilir. Her insana özel eğitim metodu Rabbanî eğitimidir. Bu eğitimin uygulama kılavuzu ise sünnettir. Allah Resûlü, Rabbanî eğitimin pedagogudur. “Sünnet Pedagojisi” kavramını kullanmak, bu pedagojiyi tanımak ve yaygınlaştırmak zorundayız. Bu asırda buna çok daha fazla ihtiyacımız vardır. Eskiden çocuklar gelenek ve göreneklerle eğitilirmiş. Kimi karakterler toplumu eğitme metodu ile eğitime girmeyebilirmiş. Şimdilerde ise küçük toplumlardan tüm dünyaya açılan ve etkilenen çocuklar farklı huy ve karakterlerin etkisi altında kalıyor. Bu durum tabiri caizse pek çok hastalığı olan birini, tek bir hastalığın ilacı ile tedavi etmeye benziyor. Bu bakımdan “Sünnet Pedagojisi” bizim asrımızda zarurettir. Sünnette davranış birdir, fakat o bir davranışın içinde bütün esma yansımaktadır. O bakımdan aynı davranış, her insanda farklı esmanın yansımasını oluşturmaktadır. Ruh aynamızda hangi esmaya muhatap isek o esmanın tecellisi bizi kuşatmaktadır.

Ruh aynamızda yansıyan esma ile birliktelik sağlandığından o davranış bana özel olurken, diğerlerine de özel olmaktadır. Durum böyle olunca, sünnet olarak yapılan bir davranış her huyda tesirini göstermektedir. Davranışın uygulaması niyet iledir. Sünnet diye yapmak niyettir. Bu niyetle Rabbimize bağlanıp diyoruz ki: “Yâ Rabbi bu davranışımda yansıyan esman ne ise ben onu imdadıma çağırıyorum. Davranışımı o esmanla, o esmanın en güzel yansıtıcısı olan Resûlünle ve Seninle bağlıyorum.” Davranışımız Allah Resûlü ile bağlandığı için ibadet oluyor, bir kıymet kazanıyor. O davranışın içinde 99 esma yansıdığı için yüz kıymet alıp, yüz cihetle bekâ buluyor. Eğitim metodu ise bir metod olmaktan çıkıyor, esmanın yansıması adedince sınırsız eğitim metodu oluyor. Herkese uygun tarz o kişide tecelli ediyor. Bir başka açıdan da düşünmek gerekirse, Allah Resûlünü Rabbimiz terbiye etmiştir. Küçük yaşta annesi, kendisi doğmadan önce de babası dünyadan alınmıştır. Allah Resûlü, “Rabbim beni terbiye etti, edeplendirdi” buyurmaktadır. Demek ki Rabbimiz terbiyede kulunu kimseye bırakmak istemiyor. Anne ve baba sebep, şu anki ebeveynler çoğu zaman sebep olduğunu unutarak perde oluyor.

‘Rab’ ismi ile çocuğunu bağlamıyor, o esmasından yardım dilemeyi unutuyor. Sünnet ise bu unuttuklarımızı, her an farkına varamadığımız bu hususları fark etmeden de yapmaktır. Çocuğun eğitiminde sünnete uymak, o davranışla çocuğun ellerinden tutarak Allah Resûlü’nün huzuruna götürmektir. Hangi çocuk onun huzuruna gitmiş de terbiye olmamış? İlk önce ona götürmediğimiz çocuklarımızı dünyevî olabilen Batılı pedagoglara götürmekle sorunları çözebiliyor muyuz? Bütün bunların ötesinde her sünnette Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın orada yansıması vardır. Bu yansımanın manevî etkisi vardır. Eğitim, manevî terbiye metodudur. Eğitim ruhun eğitilmesidir. Eğitim, görülenin ötesinde görülmeyeni terbiye etmektir. Onun için eğitimin özü madde değil mânâdır. Manevî içerikten yoksun eğitim metodlarının netice alması zordur. Ergenlik Dönemi Nedir, Ne Değildir? ERGENLİK DÖNEMİ, bilimin ve dinin farklı bakışlarını içermektedir. Bilimin söyledikleri ile dinin söylediklerini Allah Resûlü’nün hayat ekseninde değerlendirecek olursak ciddi tezatlar ortaya çıkmaktadır. Önce şunu belirtmek gerekir ki, buluğ dönemi mükellefiyet dönemidir. Dinî olarak bireyin artık sorumlu olduğu dönemdir. Allah (c.

c.) tarafından muhatabiyetinin kabul edildiği dönemdir. Oysa bilim, ergenlik çağını sorunlu dönem olarak kabul eder. En büyük tezat burada yaşanır. Biri sorunlu dönem derken, diğeri sorumlu olduğu dönemdir der. Birisi sorunlu kabul edip hiçbir sorumluluk yüklemezken, diğeri en önemli kulluk sorumluluğunu yükler. Bilim, ergenlik dönemine genellikle hormonel açıdan bakar. Hormonların değişiminin bireyi agresif ve sinirli yaptığını söyler. Hormonel değişimin, duygusal değişimi netice verdiği bu dönemde ergenin duygusal değişimini kontrol eden Rabbi ile muhatap olmanın önüne geçilirse, birey kimseyle muhatap olmak istemez ve herkesten kaçar. O dönemde duygular zirve yapar, bu ilk muhatabiyetteki heyecanın da göstergesidir. Onun dizginlenmesi ve sükûnet sağlanması muhatabiyetinin idraki ile olur. Bilim, bedensel değişimi ergenin kendi ile yabancılaşması olarak ele alır. Olumlu beden imajının, olumlu benlik kavramı ve benlik saygısı oluşturduğunu, böylece de ergenin arkadaş ilişkilerinde daha uyumlu ve daha özgür olacağını söyler. Oysa bedensel imaj kişinin kendi elinde olan bir şey değildir. Bedensel imaj değişendir.

Bedensel vurgu yapılan gençler fiziklerinde sorun olmasa da mutlaka sorun bulup fiziksel görüntüsü ile sorun yaşar. Ergenin bu yaş dönemine kadarki eğitiminde fiziksel görüntüyü öne çıkartmak, maddeye önem vermek, ergenlik döneminde bedensel imajıyla sorun yaşamasına neden olur. Bilimin ergen için öngördüğü ikinci konu da bedensel imajın devamı olan cinselliktir. Bu duygusunun tatmini ile ergenin sorunlarının biteceğini sanır. Ergenin bu konudaki pervasızlığı aslında önce ergeni rahatsız eder. Bu durumda aşırı derecede saldırgan, kızgın ve agresif olur. Belki de henüz kirlenmemiş ruhu yaptıklarından rahatsızlık duyar. Utanç duygusu hisseder. Bu duyguları bastırmak isteyen ergenin hayvanî özellikleri çoğalır. Çevreye karşı acımasız olur. Şefkat ve merhameti azalır. En önemlisi aşk duygusunu kaybeder ya da kendini aşık sanarak kandırır. Bu yaşlar ergende aşk duygusunun ortaya çıktığı dönemdir. İçte tutuşan, gizli kalan bu duygular ergeni olgunlaştırır. Günah ile cinsellik duygusunu tatmin eden gençlerde duygusal bazdaki hazlar kaybolur.

Asla âşık olamaz. Bu da onu rahatsız eder. Bilim, ergenlik dönemine ‘soyut dönem’ der, somutu öne sürer. Allah Resûlü ergene soyutu öne sürüp, somutun mahiyetini, değersizliğini ve faniliğini gösterir. Ergen somut düşünceden ziyade soyut düşünür. Bunun neticesi olarak da somut algıdan ziyade, soyut algıdan mutlu olur. Çünkü bu yaş dönemi somutu algılama değil, soyutu algılayıp muhatap olma dönemidir. Soyut olan melekleri algılama, soyut olan ahirete ve kabre inanma dönemidir. Bu bakımdan maddî şeyler değil, her konuda soyut şeyler ergeni mutlu eder. Daha da önemlisi maddî sevgiler değil soyut sevgiler ister. Dünyevî sevgilerinde de platonik aşklar ergeni mutlu edip geliştirir. Bilim, ergenlik dönemine ‘fırtınalı ve stresli dönem’ der. Ergenin kavgacı olduğunu bu dönemde ergenin aile ile kavgalı olduğunu söyler. Fırtınalı ve stresli dönemden ziyade, kavgalı dönem olduğu doğrudur. Ergen bu dönemde nefis ve şeytanıyla tanışır.

Onların ilk yüklenmeleri, dinî yaşantısı olmayan ergende fırtınalı olur. Kavga hissi, nefis ve şeytana karşı verilmiş bir duygudur. Ergen bu duygusunu soyut varlıklarda kullanamayınca ailesine karşı kullanır. Bilim, bu yaşlardaki ergen için “Her söyleneni üstüne alır, kırılgan olur, herkese küser, yanlış anlar, yanlış yapar” der. Her söyleneni üstüne alma dönemi, ancak Rabbin söylediklerini üstüne alma dönemidir, dış çevrenin değil. Çünkü mükellefiyet dönemi başlamıştır. Rabbin söylediklerini üstüne alma kapısı kapanırsa ergen arkadaş çevresinin, özellikle de ebeveynin her söylediğini üstüne alır. Hep olumsuz algılar ve kırılgan olur. Ergenlik döneminin yakıcı ve yıkıcı geçmesinin temelinde ergenin ilk günahla karşılaşması vardır. İlk günahların ruhu yakması algılanır. Zamanla o yakıcılık ülfet peyda eder. Genç de ısrarla sürdürdüğü günahlara alışır. Bilim ergenlik dönemine “Bireyin seçim yapma sürecinin başladığı dönem” der. Evet seçim yapma dönemidir. Ebedî seçimi yapma dönemi olurken bunu yalnız dünyevî seçimler ve mesleki seçimlere indirgemek bu seçim duygusunun karşılıksız kalmasını sağlar.

Bilim ergenlik döneminde bireyin ‘endişeli’ olduğunu söyler. Ergenlik, dünya ile tanışmanın ve onu algılamanın zamanı olduğu gibi, dinî açıdan da bireyin Rabbi ile tanışıp muhatap olma dönemidir. Bu dönemde duygular hem dünyaya hem de ahirete sınırsız açılır. Ergenin duyguları dünyaya karşı açılıp ahiret engellenirse, ergen ulaşamadığı her dünyevîlikte bunalım yaşar. Bireyi dünyevî istikbali düşünme endişeye sokar, uhrevi istikbal rahatlatır, mutlu yapar. Ergenin bozulmamış fıtratı ve kabiliyetleri dünyevîliğe isyan eder. Fırat yalan söylemediğinden, ergen bu kabiliyetlerin dünya için verilmediğini bilinçaltında algılar ve bu algılar tepki olarak ortaya çıkar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir