Oral Calislar, Tolga Celik – Erbakan & Fetullah Gulen

Nurcuların lideri Said-i Nursi 23 Mart 1960’ta Şanlıurfa’da yaşa¬mını yitirince, Nurcular, “bundan sonra ne olacak?” kaygısına düştü¬ler. “Üstad’ın ölümü”nü duyan bütün Nurcular bulundukları yerlerden Şanlıurfa’ya akın ettiler. Asker ve polislerin şehirde bir kargaşa çıkmaması için aldığı ola¬ğanüstü güvenlik önlemleri Urfa’ya toplanan Nurcuları tedirgin ediyor¬du. Said-i Nursi’nin en yakınlarından olan Zübeyir Gündüzalp, Bay¬ram Yüksel, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Hüsrev Altınbaşak, Ceylan Çalışkan gibi Nurcuların “ağabeyler” kesimi, bir yandan cenazeyle, bir yandan da akın akın şehre gelen Nurcularla ilgilendiler. Gelen Nurcular hem üzüntülü,, hem de öfkeliydi. Nurcuların önemli isimlerinden Mehmet Kayalar, asker ve polisleri görünce sinir¬lenerek, onlara karşı bir silahlı harekata girişme düşüncesine kapıldı. Urfa’ya gelip yerleştiği otel odasında, yanına gelen Zübeyir Gündüzalp ile Mustafa Sungur’a isyan fikrini açtı. “Silahlı adamlarım hazır. Karar verin, bu askerlere iyi bir ders vereyim ve Nurcuların kim olduğunu göstermek için harekete geçe-yim.” Mehmet Kayalar’a durumun nazik olduğu, şu an cenazenin defni ile uğraşılacağı, isyan fikrinin uygun olmayacağı söylenmesine rağmen Mehmet Kayalar tatmin olmadı. “Hele şu matem havası bitsin, bakın o zaman neler olacak!” diyerek, tepkilerini sürdürdü. Bu konuşmanın ardından birlikte Ulucami’ye gittiler. Mehmet Kayalar, Said-i Nursi’nin cenazesini görmek için gelen¬lerle, fotoğraf çekmek isteyen gazeteciler arasında itişme olunca ga7 zetecileri tartakladı, bir kaçını kolundan tutup sürükledi. Olaylar bü-yümeden, zor yatıştırıldı. Bu kargaşaya, yeni bir kargaşa eklendi: Said-i Nursi’nin cenaze¬si nereye gömülecekti? Said-i Nursi, Isparta ve Barla’da uzun süre sürgün kaldığı için ki¬mi Nurcular cenazenin Isparta’ya gömülmesini istiyordu.


Hatta DP’nin Isparta milletvekillerini devreye sokup, bu isteklerini Başbakan Adnan Menderes’e ulaştırdılar. Menderes, milletvekillerine bu kararı Nurcu¬ların vermesini söyledi. Cemaatin bir kısmı, özellikle Said-i Nursi’nin yakınlarından Hüsrev Altınbaşak cenazenin Isparta’ya gömülmesini sa¬vunurken, Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel gibi “a-ğabeyler”, “Evliyaullah öldüğü yere defnedilir” diyerek Urfa’ya gömül¬mesinden yana tavır aldılar. Zaten Said-i Nursi, “Ben Urfa’ya ölmeye geldim” demişti. Urfa’ya gömülme eğilimi ağır bastı. Şimdi karşılarında daha önemli bir sorun vardı. Said-i Nursi’nin ölümünden sonra Nurcuların durumu ne olacak¬tı? Bölünmeler yaşanacak mıydı? Nurcu harekatının başına kim geçe¬cekti? Şimdiden başgösteren kimi farklılıklar cemaati nasıl etkileye¬cekti? CEMAATĐN YENĐ LĐDERĐ: ZÜBEYĐR GÜNDÜZALP Nurcuların bir kesimi, cemaatin başına bir kişinin seçilmesini is¬terken, kimileri ise Said-i Nursi’nin en yakınlarından oluşan bir ‘Đstişa¬re Heyeti’nin kurulmasını ve bu “Ağabeyler Konseyi”nin hareketi yön¬lendirmesini uygun görüyordu. Bazıları siyasi bir teşkilat kurmayı, ba¬zıları da devlete başkaldırıp silahlı mücadele verilmesini önerdiler. Bu tür farklı fikirler ortaya çıkınca Zübeyir Gündüzalp, Said-i Nursi’nin yakınlarından oluşan ağabeyleri, cemaatin önde gelenlerini ve iddia sahiplerini bir araya topladı. Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı gibi Nur cemaatinin ağabeyleri, içlerinde “en cevval ve en fedakar” gördükle¬ri Zübeyir Gündüzalp’i bu hareketin başına seçtiler. Kendileri de, Zü¬beyir Gündüzalp’in altında bir istişare heyeti oluşturdular. Gerçekte, cemaatin başına Said-i Nursi’nin resmen vekil tayin ettiği Ceylan Ça-lışkan’dı. Zübeyir Gündüzalp’e yöneltilen liderlik sıfatı ve ona yönelik sevgi ağır bastığından Ceylan Çalışkan bu konuda sesini çıkarmamıştı. 8 Çalışkan, bir trafik kazasında ölüp, ceketinin cebinden Said-i Nursi’nin “Ceylan Çalışkan benim vekilimdir” yazısı ortaya çıkıncaya kadar ce¬maatin bu durumdan haberi olmadı. Zübeyir Gündüzalp’in lider seçilmesi, cemaatin içindeki tartış-maları bitirmedi.

Devlet tarafından Nurculara yönelik tutuklamalar, soruşturmalar sürerken, o dönemde sayıları 750 bini bulan Nurcular içinde liderlik yarışmaları da hız kazandı. Cemaat devletle ve post kavgasıyla uğraşmak zorunda kaldı. CEMAATTE ĐLK BÖLÜNME Said-i Nursi’nin sağlığında başlayan “Yazıcılar-Okuyucular” bö-lünmesi bu kez açıkça ortaya çıktı. Bu, cemaatte yaşanan ilk bölünme olarak tarihe geçti. Said-i Nursi’nin ölümünden ve 27 Mayıs ihtilalinin gerçekleşmesinden sonra bu karışıklık daha da büyüdü. “Yazıcılar”, Hüsrev Altınbaşak önderliğinde ayrı bir grup haline dönüştü. Altınbaşak, “Üstad-ı sanilik” (Said-i Nursi’den sonraki Üstad) iddiasını taşıyordu. Çünkü Said-i Nursi’nin ilk talebelerindendi ve Said-i Nursi’nin eserlerini Osmanlıca el yazısıyla yazarak çoğaltanların ba¬şındaydı. Zaten Nurculuk başlangıçta bu yolla yaygınlaşmıştı. Hüsrev, Tahiri, Hulusi Bey, Đslamköylü Hafız Ali, Mübarek Mustafa, Santral Sab¬rı’ gibiler 1930 ve 1940’larda, risaleleri bizzat el yazısıyla kaleme ala¬rak çoğaltmışlardı. Bu yazma ve yazarak çoğaltma işini yapanlar Nur¬cular arasında ‘Yazıcılar’ diye anıldılar. SĐLAHLI MI, SĐLAHSIZ MI? Zübeyir Gündüzalp, Ceylan Çalışkan, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı, Mehmet Emin Birinci ve Bekir Berk gibi isim¬ler ise ikinci kuşaktan Nurculardı. Cemaate sonradan katılmışlardı. Bu ekip, Said-i Nursi’nin eserlerini Latin harfleriyle kitap halinde basıyor¬du. Bu nedenle onların adı da ‘Okuyucular’dı.

Hüsrev Efendi, onlardan sonradan geldikleri için onların kendisine tabi olmasını istiyor, hem de “yazma” işini bırakıp Latin harfleriyle kitap bastıkları için kızıyordu. Çevresindekiler, “Üstad-ı Sani” dedikleri Hüsrev Efendi’ye, za-manla “Ruy-i Zeminin Halifesi” (Yeryüzünün Halifesi) demeye başladı¬lar. Bir başka lider adayı Mehmet Kayalar, etrafındakileri silahlan-dırma çabası gösteriyordu. O, “okumaklayazmakla” değil, “silahla” 9 Nurculuğun yaygınlaşacağı inanandaydı. Mehmet Kayalar gibi düşünen bir lider adayı da Elazığ’dan Müs¬lim Gündüz’dü. Silahlı mücadelenin gerekliliğine inandığı ve Kayseri tarafında yandaşlarıyla atış talimleri yapacak kadar işi ileri götürdüğü bu tarihi bilenler tarafından dile getiriliyordu.(Đslam Yaşar, Muhabbet Fedaileri, Yeni Asya Neşriyatı) Bir başka aday Ankara’dan Said Özdemir’di. Nurcular için önem¬li bir ağabey olan Said Özdemir, cemaat içinde oldukça etkili bir isim¬di. Daha sonra Nurculuğun “Tenvir” kolunu oluşturacak olan Said Öz-demir’in Ankara’da adamlarıyla silahlı dolaştığı söylentisi de yaygındı. BĐR LĐDER ADAYI DAHA: FETHULLAH GÜLEN O dönemde bir lider adayı daha gizli hazırlıklar içindeydi: Erzu-rum’lu bir vaiz olan Fethullah Gülen. Nurculuğun Erzurum’da en etkili ismi Mehmet Kırkıncı Hoca, Osman Demirci (AP’nin Nurcu milletvekili) ve Muzaffer Aslan sayesinde cemaatle tanıştı ve onlara katılmak iste¬di. Fethullah Gülen bu duygularını şöyle dile getiriyordu: “Allah’ım bahtına düştüm, beni de bu arkadaşların arasına kat. Onlardan biri olayım. Bu hizmetle bütünleşeyim. Dıştan gelip giden insan olmaya-yım.

Kendimi bu hizmete vakfedeyim.” Edirne ve Kırklareli’nde görevli olduğu dönemde, camilerde yap¬tığı konuşmalar yoluyla etrafında insanlar toplamaya başlamış, Nurcu¬ları ve diğer dini çevreleri etkilemişti. Hep ağlayan, hep Hz. Muham-med’i ve onun döneminde yaşayan sahabeleri anlatan, bazen kendini yerden yere atan konuşma tarzı ile dikkatleri üzerine çekiyordu. Oku-yuculuk, yazıcılık, silahlı mücadele gibi tarzlardan ayrı olarak “hita¬bet” yoluyla etkiliyordu. O konuşarak hizmet edecekti. Bir başka tarz daha geliştirdi: Açıkça Nurcu olduğunu söylemedi, Nurcu ağabeylerin arasına fazla girmedi, konuşmalarında Said-i Nursi’nin adını pek kul¬lanmadı. Daha Edirne ve Kırklareli’nde iken cemaatin içinde yeni bir tarzın temsilcisi olmayı, etrafında yetiştirdiklerini devletin önemli ka¬demelerine yerleştirmeyi ve bir zaman sonra devleti içeriden fethet¬meyi hedefliyordu. Bütün cemaatlerin ve tarikatların sevip saydığı Di¬yanet Đşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagör’ün teşvikiyle Fethullah Gülen Đzmir’e tayin edildi ve orada hedefine uygun ve kendine özgü bir örgütlenme içine girdi. 10 HÜSREV ALTINBAŞAK: “ZÜBEYĐR BÜYÜK HAĐN” Said-i Nursi’den sonra Nurcu hareketinin asıl liderliği Zübeyir Gündüzalp’in başında bulunduğu “Ağabeyler Konseyi” idi. Zübeyir Gündüzalp, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ceylan Ça¬lışkan, Mehmet Fırıncı, Mehmet Emin Birinci, Avukat Bekir Berk, Ab¬dullah Yeğin gibi isimlerden oluşan bir konseydi bu. Ama “Yazıcı Nurcular”ın lideri Hüsrev Altınbaşak onları “hain” ilan ediyor, Zübeyir Gündüzalp’e de “Hain-i Ekber” (Büyük Hain) di-yordu. Onun bu katı tutumu endişe verici boyuttaydı. Cemaatin yara almaması için Hüsrev Altınbaşak ile görüşmek gerekiyordu ama o gö¬rüşme taleplerini reddediyor, “hainlerle görüşemeyeceğini” söylüyor¬du. Zübeyir’e ve kendine ‘suikast düzenlediğini düşündüğü Bekir Berk’e kesin karşıydı.

Bekir Berk’in Altınbaşak’a gönderdiği düdüklü tencere evde patlayınca Hüsrev Efendi, Bekir Berk’in kendisini yok et¬mek istediğine inanmıştı. Hüsrev Efendi ile yıllarca beraber olan ve ondan yazı dersleri alan Bayram Yüksel görüşmek istedi ama Hüsrev Efendi onunla da görüşmedi. Bayram Yükseli kapıdan geri çevirdi. Israrlı görüşme talepleri artınca Hüsrev Efendi sadece Mehmet Kırkıncı Hoca ile görüşebileceğini söyledi ve Mehmet Kırkıncı Erzu¬rum’dan Hüsrev Efendi’nin yanına geldi. Kırk senedir hiç dışarıya çık¬mayarak Kur’an-ı yazma işini bitirdiğini, şimdi de Cevşen’i (Dua Kitabı) yazdığını söyleyen Hüsrev Efendi, Kırkıncı Hoca’yı dinledi ve “Ben on¬ların hepsini reddettim” diyerek, Kırkıncı Hocayı da yanından kovdu. ‘Yazıcılar’ın lideri Hüsrev Efendi, hareket içinde saygın bir kişiy¬di. Onun etkisiyle ‘Yazıcılar’, Denizli, Kütahya, Eskişehir, Đzmir gibi yerlerde ağırlıklarını hissettiriyordu. Ege bölgesi Yazıcıların kalesi olu¬vermişti. Bunun üzerine Zübeyir Gündüzalp, Mehmet Fırıncı ve Bekir Berk Ege bölgesine gittiler. Çoğu yerde dersanelere alınmadılar, kimi yerde tartışmalar, kavgalar yaşandı, kimi yerlerde ağır hakaretlerle karşılaştılar. Zübeyir Gündüzalp, ancak daha planlı ve merkezi bir yönetimin anlaşmazlıkları çözebileceğini düşünüyordu, Đstanbul’a dönünce Süley-maniye’de Kirazlı Mescit Sokağı’nda bulunan 46 numaralı evi, Nurcula¬rın merkezi olarak örgütledi. Mehmet Fırıncı, M. Emin Birinci, daha sonra aralarına katılacak olan Mehmet Kutlular, Kirazlı Mescit Soka¬ğı’ndaki eve en çok gelip gidenlerdi. Cemaatle ilgili kararlar, Said-i Nursi’nin eserlerinin basımı, nerelerde dersane açılacağı konusu hep 11 bu evde ele alındı. Öyle bir zaman geldi ki, cemaat bu evle anılır ol-du: Kirazlı Mescit Cemaati… Merkezi yönetim sağlanınca, derlenip toplanan cemaate sesle¬necek bir yayına ihtiyaç olduğu düşüncesi cemaatin önde gelenlerin¬de hakim olmaya başladı.

Mehmet Şevket Eygi’ye ait Bugün ve Sabah gazeteleri ile Necip Fazıl Kısakürek’e ait Büyük Doğu gazetesi, Nurcu¬lar için yeterli değildi. O gazeteler daha çok diğer islami oluşumlara yer veriyorlardı. Bir dönem Nurculardan sürekli söz edildiği için, hep Nurcuların reklamı yapılıyor diye Đslamcı basın Nurculara fazla yer ver¬memeye başlamıştı. Gazetelere gidip görüştüler. Baskı altında oldukları için Nurcu-lar hakkında yayın yapamadıklarını belirtti Mehmet Şevket Eygi. Ama eğer zararları karşılanırsa, Nurcuların lehine yayın yapabileceklerini de söyledi. Mehmet Şevket Eygi’ye, gazetelerin tirajlarına katkıda bu¬lunacakları sözünü verdiler. AP ĐKTĐDARI VE RAHATLAYAN TARĐKATLAR Nurcular ve diğer islami cemaatler 1965 seçimlerinde DP’nin de¬vamı olan AP’yi desteklediler. AP iktidar olunca cemat ve tarikatlar daha rahat faaliyet gösterme olanağı buldular. Her cemaat gibi bu dö¬nemde Nurcular da çalışmalarını hızlandırdılar. Nakşi, Kadiri, Mevle¬vi, Bayramı gibi tarikatlar, Nurcular, Süleymancılar, Mücadeleciler, Işıkçılar, Ticaniler gibi cemaatler hem etkinliklerini artırdılar, hem de birbirleriyle rekabet ettiler. Mehmet Zait Kotku, Mahmut Efendi, Sami Efendi, Muzaffer Ozak, Gönenli Mehmet Efendi, Hüseyin Hilmi Işık, gibi tarikat liderle-ri kamuoyunca tanınmaya başladı. Đskenderpaşa cemaatinin lideri Mehmet Zait Kotku, daha çok akademisyen, teknokrat, siyasetçi, bürokrat gibi gelecek vaad eden gençlere yöneliyordu. Bu yönüyle diğer tarikatlardan ayrılıyordu. Mensuplarına okumalarını ve üniversiteye gitmelerini tavsiye ediyor-du.

Necmettin Erbakan, Korkut Özal, Turgut Özal, Osman Çataklı, Yahya Oğuz, Kotku’nun yanında yetişmişlerdi. O dönemde Aykut Edibali’nin önderliğindeki Milli Mücadele hare¬keti de oldukça etkindi. Milli Mücadele grubunun gençleri solcularla kavga içinde sivrildiler ve silahlı mücadeleyi benimsediler. 12 TÜRKEŞ ĐSLAMCILARA YÖNELĐYOR 27 Mayıs’ın etkin isimlerinden Alparslan Türkeş, sürgünden dön-dükten sonra Nihal Atsız ve Dündar Taşer gibi isimlerle birlikte genç-leri Türkçülük ideali etrafında toparlamaya girişti. Alparslan Türkeş, Osman Bölükbaşı’nın liderliğindeki Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)’ni 27 Mayıs’ta birlikte olduğu ve daha sonra sürgüne gittiği ar-kadaşlarıyla birlikte ele geçirdi. Artık Türkeş’in ve ülkücülerin bir par-• tisi olmuştu. Türkeş ve arkadaşları parti örgütlenmesine girince Đslamcı akım¬larla dirsek teması aradılar. Önce partinin adı Milliyetçi Hareket Par¬tisi olarak değiştirildi, fikir olarak da “Türk-Đslam Sentezi” ortaya atıl¬dı. Daha önce Cumhuriyet Gazetesi’nden Cevat Fehmi Başkut’a “Çar¬şaflıları gördükçe tüylerim ürperiyor, ezanın yeniden Arapçaya dönü¬şü bir ihanettir” tarzında konuşan Alparslan Türkeş, “Đslamiyeti tanı¬madığını, Kur’an’ın Muhammed’in kafasından uydurduğu bir kitap oldu¬ğunu” belirten Nihal Atsız’la birlikte tavır değiştirerek cemaatlere ve tarikatlara yönelik mesajlar vermeye başladı. Đslamcılar içinde Nurcular, ağırlıklarını koruyorlardı. Necip Fazıl Kısakürek ve Mehmet Şevket Eygi gibi Đslamcıların etkili yazarları ise Nurcuların bu kadar güçlü olmasından rahatsızlık duyuyorlardı. Her ikisi de gazetelerinde Nurculara ambargo uyguladılar. Mehmet Şevket Eygi, Mustafa Polat’ın Nurcuları savunan yazıla¬ rını gazeteye koymadı. NURCULARIN NECĐP FAZIL’A ÖFKESĐ Necip Fazıl Kısakürek “Son Devrin Din Mazlumları” başlıklı yazı dizisinde, Said-i Nursi bölümünde, onu küçümseyen bazı ifadeler kul¬lanınca Nurcular iyice öfkelendiler. Necip Fazıl, Said-i Nursi’nin “Za¬limler için yaşasın Cehennem” sözünü bir mırıltı olarak değerlendire¬rek eleştirmişti.

Zübeyir Gündüzalp, silahını kapıp Cağaloğlu’na doğru yürüdü. Amacı Necip Fazıl’a haddini bildirmekti. Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci onu zor engellediler. Onlara göre görüşme yapmak daha uygun bir hareket tarzıydı. Bekir Berk, Mehmet Fırıncı, M. Emin Birin¬ci ve Mehmet Kutlular ve diğer Nurcu gruplar Necip Fazıl ve Mehmet Şevket Eygi ile görüşmek istediler ama bu talepleri reddedildi. Bu olay Nurcularda mutlaka bir gazete çıkarmak fikrine yol aç13 ti. Salih Özcan, Nurcu olmamasına rağmen, onlara yakın olan ve Hilal dergisini çıkaran varlıklı biriydi. Zübeyir Gündüzalp’le görüştü ve haf¬talık bir gazete çıkarma konusunda anlaştılar. Daha önce Zülfikar, Uhuvvet gibi kısa süreli yayınlardan sonra bu yeni gazete ile ciddi bir yayıncılığa geçildi. Zübeyir Gündüzalp gazetenin adını “Đttihad” ola¬rak belirledi. Salih Özcan gazetenin imtiyaz sahibiydi. Mehmet Şevket Eygi’nin Nurculukla ilgili yazı yazmasını engellediği Mustafa Polat Umumi Neşriyat Müdürü’ydü. Mehmet Kutlular da gazetenin Sorumlu Yetkilisiydi. Gazete için bir bina tutuldu.

Mustafa Polat gazetenin teknik ha-zırlıklarını yaptı ve 24 Ekim 1967’de Đttihad yayına başladı. Hekimoğlu Đsmail, Ahmet Şahin, Altan Deliorman, Necmeddin Şahiner, Tevfik Paksu, Ali Ulvi Kurucu, Abdürrahim Karakoç, Vehip Sinan, Gürbüz Azak gazetenin yazarları ve çizerleri arasındaydı. Gazete, cemaatten büyük bir ilgi gördü. Bu arada orduda subay olan Ömer Okçu, Hekimoğlu Đsmail takma adıyla ilk islami roman olan Minyeli Abdullah’ı yazmış ama Nurcu Ağabeyler Konseyi “Đslam’da ro¬man yoktur” diye bu çalışmaya sıcak bakmamıştı. Bunun üzerine He¬kimoğlu Đsmail, romanı Sabah gazetesine verdi ve bir süre sonra Min¬yeli Abdullah romanı “Asrın romanı” reklamlarıyla yayınlanmaya baş¬landı. Bu ilk islami roman büyük ilgi gördü ve Hekimoğlu Đsmail, dini kesimlerin en ünlü yazarı oldu. Onun Đttihad’a yazması, Ahmet Şahin’in sahabelerle ilgili menkıbeleri, Abdürrahim Karakoç ve Tevfik Pak-su’nun şiirleri, Vehip Sinan ve Gürbüz Azak’ın çizgileri gazetenin tira¬jını 40 bine çıkardı. Gazete Nurcuların toparlanmasında ve cemaatin inanılmaz bir şekilde büyümesinde önemli bir rol oynadı. Her yerde ardı ardına “Nur Dersaneleri” açıldı, pek çok “Nur şakirtleri” yetiştirildi. Başlangıçtan beri Nurcuların en önemli çalışmalarından biri olan “kamp kurma” olayı da hız kazandı. Türkiye’nin her yerinde, dağlarda, ormanlarda Nurcu kampları kuruldu. Bu kamplarda kitap okuma, spor, döğüş ders¬leri gibi etkinlikler sergilendi. O dönemde o zamana kadar solcuların elinde olan MTTB Đslam-cılarca ele geçirildi. Bu olayda bütün dini cemaatler aktif rol üstlen¬diler ve Nurcular da bunların arasındaydı. 14 2.

BÖLÜM NURCULAR ĐSTEMĐYOR, ERBAKAN PARTĐ KURUYOR Adalet Partisinin 1965 seçimlerinde tek başına iktidara gelmesi ve Süleyman Demirel’in Başbakan olması Nurcuları rahatlatmıştı. Ar¬tık, daha geniş olanaklara sahiptiler. Bu arada islamcı kesim içinde ye¬ni bir isim dikkat çekmeye başladı. Bu isim Necmettin Erbakan’dı. Er-bakan, Odalar Birliği içindeki kavga nedeniyle Süleyman Demirel’le ça¬tışmıştı. Erbakan, Đstanbul’un büyük sanayicilerine karşı Anadolu es¬nafının savunucusu bir çizgiyi temsil ediyordu. Demirel’i de Đstanbul dukalığının adamı olmakla suçluyordu. Necmettin Erbakan, bu kapışmanın ardından yeni bir siyasi ara¬yışa girdi. Nurcular, Erbakan’ın bu girişiminden hoşlanmadılar. Çünkü Nurcular önce Menderes’le daha sonra Demirel’le işbirliği geleneğini sürdürüyorlardı. Necmettin Erbakan, yerli sanayi konusundaki girişimleriyle ta-nınmıştı. Yerli sanayiyi kalkındırma projeleri, Tank Motoru Fabrikası hakkında hazırladığı doktora tezi, Alman ordularının Leopar Tank Mo¬torları fabrikasında baş mühendis olması, Türkiye’ye döndüğünde Gü¬müş Motor Fabrikası’nı kurması ve dindar olduğunun bilinmesi, dinci gruplar arasında geleceğin önemli şahsiyetlerinden biri olarak yorum¬lanıyordu. Gümüş Motor projesini Adnan Menderes’e takdim ettiğinde, Menderes ilgilenmiş ve Erbakan’a projesi için 1 milyon 300 bin dolar¬lık döviz tahsis etmişti. 1959 yılında kurulan Gümüş Motor’da 850 işçi çalışıyor ve beş bin dizel motoru yapılıyordu. 1960 ihtilalinden sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de Erbakan’ı kutlamış ve “arabamıza ‘Devrim’ adını koyalım” demişti.

Üretilen ‘Devrim’ otomobili girişimi fiyaskoyla sonuçlansa da Cemal Gürsel, Erbakan’ı tutuyordu. Sanayi 15 Bakanı olmasını düşünmüş, daha sonra Sanayi Odalarına uygun gör¬müştü. Adalet Partisi döneminde de Odalar Birliği yöneticiliği görevini yürüten Erbakan’ı Başbakan Demirel de beğeniyor ve onu “parlak ze¬ka” olarak tanımlıyordu. Ancak, Demirel’in bir dosyasını uygun görme¬yip iade etmesi Demirel ile Erbakan’ın arasının açılmasına neden oldu. Erbakan, Odalar Birliği’ndeyken Anadolu’daki esnafı örgütlemiş ve bir seçimle Odalar Birliği Başkam olmuştu. Fakat Demirel onu iste¬mediği için Erbakan’ı Odalar Birliği Başkanlığından polis zoruyla indir¬di. Dindar bilinen Erbakan’ın, mason diye anılan Demirel tarafından polis zoruyla Odalar Birliği başkanlığından uzaklaştırılması, “Masonla¬rın Müslümanlar üzerindeki oyunu” şeklinde takdim edildi. Đslamcı ce¬maatler, tarikatlar Erbakan’ın yanında yer aldı ve gençlik kesimi ” ba¬şarılı ve dindar” gördükleri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı sahiplendi. Polislere karşı bir süre direnen ve uzun bir zabıt tutturan Erbakan, gençler tarafından “Müslüman Türkiye!. Müslüman Türkiye!.” ve “Kahrolsun Masonlar!.” sloganlarıyla desteklendi ve alkışlarla Odalar Birliği’nden ayrıldı. O günlerde meydana gelen Hatice Babacan olayı da Đslamcı çev¬relerde yankılar uyandırdı.

Hatice Babacan, Đlahiyat Fakültesinde derslere başörtüsüyle girince, Prof. Dr. Neşet Çağatay ve Prof. Dr. Hü¬seyin Gazi Yurtaydın tarafından okuldan uzaklaştırıldı. Bunun üzerine Đslamcı çevreler, “AP döneminde de müslümanlara zulüm yapılıyor” sloganlarıyla gösterilere giriştiler. BAZI NURCULAR PARTĐ KURMAK ĐSTĐYOR Bu olay üzerine; Bugün, Sabah, Đttihad, Yeni Đstiklal gibi Đslamcı gazeteler, Hatice Babacan’ın okuldan atılmasına tepki gösteren yayın¬lar yaptılar. Bu yayınların da etkisiyle gençler, Türkiye’nin her tarafın¬dan Ankara’ya protesto yürüyüşüne geçtiler. Olay TBMM’ne de intikal etmesine rağmen AP hükümeti bu konuyla ilgilenmedi. Ama AP’nin Adana milletvekili Hasan Aksay ve AP’nin nurcu kökenli Maraş Senatö¬rü Ahmet Tevfik Paksu konuyu parti içinde gündeme getirdiler. Bu olay da Đslamcı kesimler arasında AP’ye olan güveni azalttı ve yeni par¬ti kurma görüşü destek kazandı. Nurcuların Ankara’da açtıkları “Parlamanterler Dersanesi”ne ge¬len Tevfik Paksu, Hüsameddin Akmumcu gibi diğer Đslamcı milletvekil16 leriyle bu konuyu görüştü, Đslamı savunacak bir partinin kurulması ge¬rektiği kararına vardılar ve bu yeni partinin liderliği için son günlerin gündemdeki ismi Necmettin Erbakan’ı uygun gördüler. Paksu ve arkadaşlarının önerisini uygun gören Erbakan, Şeyhine danışmadan evet diyemeyeceğini, bu meseleyi Şeyhine kendisinin aç¬masının da tarikat adabına aykırı olduğunu söyledi. Paksu ve ekibi, bunun üzerine Đstanbul’a gitti, Đskender Paşa ca¬miinde Mehmet Zahit Kotku’dan Erbakan için izin ve icazet vermesini istedi. Şeyhten onay alınınca yeni bir partinin kurulması ve başına Er-bakan’ın getirilmesi kesinlik kazandı.

AĞABEYLER PARTĐ’YE KARŞI Zübeyir Gündüzalp, bu meseleyi duyunca, “Ağabeyler Konse¬yi “ni ve bu işe kalkışan Tevfik Paksu gibi isimleri de acilen toplantıya çağırdı. Tevfik Paksu, Ahmet Gedemenlioğlu, Mehmet Gürbüz, Musta¬fa Romancıoğlu’nun katıldığı toplantıda ilk sözü Tevfik Paksu aldı. “Erbakan’ın örnek hareketinden üstadıma sadakat dersi aldım” diyerek söze başladı ve gelişmeleri özetledi. Paksu’nun bu açıklamasına karşı çıkan ‘Ağabeyler’den Mehmet Fırıncı, “Bediüzzaman böyle bir hadiseye izin vermezdi” şeklinde ko¬nuşunca işin rengi değişti. Mustafa Sungur da aynı görüşte olduğunu açıkladı. Nurcuların lideri olduğu halde bu meselenin ilk önce kendi¬sine gelmemesi Zübeyir Gündüzalp’in zaten canını sıkmıştı. Nurcuların önde gelenleri, AP varken yeni bir partinin kurulmasına onay verme¬diler. Tevfik Paksu ve Hüsamettin Akmumcu ise parti kurmakta karar¬lı oldukları için onların kararına uymadılar. Zaten bazı Nurcu ağabey¬ler de olaya sessiz kalmıştı. Ağabeylerden Said Özdemir ise Partiyi destekledi, Bayram Yüksel itiraz etmedi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir