Orson Scott Card – Olulerin Sozcusu – Ender Serisi 2

Yan köydeki halkın bizim kadar insan oldukları düşüncesine henüz tam olarak alışamadığımıza göre, başka evrimsel yollardan geçmiş, sosyal, alet yapan yaratıklara bakıp onları hayvan değil de kardeş, rakip değil de aklın tapınağına yolculuk eden hacı dostlar olarak görmek haddini fazlasıyla aşmak olur. Fakat benim gördüğüm veya görmeyi arzu ettiğim şey bu. Raman ve varelse arasındaki fark yargılananda değil, yargılayan yaratıktadır. Yabancı bir türün raman olduğunu ilan ettiğimizde, bu onların ahlaki olgunluğa eriştikleri anlamına gelmez. Bizim eriştiğimiz anlamına gelir. -Demosthenes, Framling’lere mektup Rooter, Pequeninoların hem en zoru hem de en yardımseveriydi. Pipo ne zaman bölgelerini ziyarete gelse o hep oradaydı ve yasaların Pipo’ya sormayı yasakladığı soruları cevaplamak için elinden geleni yapıyordu. Pipo ona güveniyordu -belki de gereğinden fazla- fakat Rooter gerçekte olduğu gibi sorumsuz ve soytarı bir çocuk gibi oynamasına rağmen, aynı zamanda izliyor, inceliyor ve sınıyordu. Pipo’nun her zaman Rooter’ın ona kurduğu tuzaklara dikkat etmesi gerekiyordu. Rooter biraz önce ağaç kabuklarına yalnızca ayak bilekleri ve uyluklarının iç kısmındaki boynuzsu tabanlarla tutunarak ağaçların üzerinde dans ediyordu. Tırmandığı süre boyunca ellerinde yavaşça ve ritmik olmayan bir biçimde ağaca vurduğu iki sopa taşıyordu; onlara Peder Sopalan deniyordu. Ses Mandachuva’nın kütük evinden çıkmasına neden oldu. Rooter’a önce Erkeklerin dilinde sonra da Portekizce seslendi. “Fra baixo, bicho!” (1) Yakınlardaki birkaç domuzcuk onun Portekizce kelime oyununu duyunca uyluklarını sert bir şekilde birbirine sürterek beğenilerini gösterdiler. Bu sürtünme, bir tıslama sesine dönüştü ve Mandachuva onların alkışları sonucunda sevinerek havaya sıçradı.


Rooter, düşecek gibi oluncaya kadar geriye doğru eğildi. Sonra elleriyle kendini yukarı kaldırıp havada bir takla attı ve birkaç kez sekerek ama tökezlemeden bacaklarının üstüne yere indi. “Demek şimdi de bir akrobat oldun,” dedi Pipo. Rooter kasıla kasıla ona doğru geldi. Bu onun insanları taklit etme yöntemiydi. Düz ve kalkık burnu domuzumsu göründüğünden bu oldukça etkileyici bir alay etme yöntemiydi. Yabancıların onlara “domuzcuklar” demesi hiç de garip değildi. 86’da bu dünyaya gelen ilk ziyaretçiler onları böyle isimlendirmişti ve 1925’te Lusitania kolonisi keşfedildiğinde isim kalıcı olmuştu. Yüz Dünya’nın her yanındaki Xenologlar yazılarında onlardan “Lusitania yerlileri” diye söz ediyordu, Pipo bunun sadece profesyonel ciddiyetle ilgili olduğunu gayet iyi biliyordu, bilimsel yazılar hariç, Xenologlar da şüphesiz onlara domuzcuklar diyordu. Pipo’ya gelince, o onlara pequeninolar diyordu, buna karşı çıkmıyor gibi görünüyorlardı çünkü onlar da şimdilerde kendilerine “küçükler” diyorlardı. Yine de ciddi olsun veya olmasın, bu inkar edilemez bir şeydi. Böyle anlarda Rooter arka ayaklarının üstünde duran büyük bir domuza benziyordu. “Akrobat,” dedi Rooter, yeni kelimeyi deneyerek. “Benim yaptığım mı? Bunu yapan insanlar için bir kelimeniz mi var? Yani bunu meslek olarak yapan insanlar mı var?” Pipo gülümsemeye devam etmesine rağmen sessizce iç çekti. Yasalar, domuzcuk kültürüne bulaşması korkusuyla insan toplumuyla ilgili bilgileri onlarla paylaşmasını kesin bir biçimde yasaklamıştı.

Yine de Rooter, Pipo’nun söylediği her şeyde saklı olan anlamı son damlasına kadar sızdırabilmek için sürekli oyunlar oynuyordu. Ama bu sefer insan hayatına gereksiz pencereler açabilecek saçma sözler sarfedilmesinde Pipo’nun kendisinden başka suçlayacak kimse yoktu. Zaman zaman Pequeninoların arasında kendisini o kadar rahat hissediyordu ki doğal bir biçimde konuşuyordu. Her zaman bir tehlike. Bilgi alıp, karşılığında bir şey vermemeye çalışma oyununda iyi değilim. Sıkı ağızlı oğlum Libo şimdiden bu konuda benden daha iyi, üstelik çıraklığımı yapmaya daha yeni başladı; on üçünü geçeli ne kadar zaman oldu, dört ay? “Bacaklarımda seninkiler gibi koruyucu tabanlar olmasını isterdim,” dedi Pipo. “Senin yaptığını yapmaya kalkışsam ağaç kabukları derimi lime lime parçalardı”. “Bu hepimizin utanmasına neden olurdu.” Rooter Pipo’nun hafif bir endişe gösterme ya da belki diğer pequeninolara dikkatli olmaları için sözlü olmayan bir uyarı gönderme yolları olduğunu düşündüğü bekleyiş içindeki tavrıyla hareketsiz durdu. Bu aynı zamanda aşırı korku belirtisi de olabilirdi ama Pipo bildiği kadarıyla bir pequenino’nun aşırı korku duyduğunu hiçbir zaman görmemişti. Yine de Pipo onu sakinleştirmek için hızlı bir şekilde konuştu. “Merak etme, o şekilde ağaca tırmanmak için çok yaşlı ve dayanıksızım. O işi siz gençlere bırakıyorum.” İşe yaradı; Rooter’ın vücudu bir anda tekrar hareketlendi.”Ağaçlara tırmanmayı seviyorum.

Her şeyi görebiliyorum.” Rooter Pipo’nun önünde çömeldi ve yüzünü onunkine yaklaştırdı. “Yere değmeden çimenlerin üstünden koşarak geçen hayvanı getirecek misin? Öyle bir şey gördüğümü söylediğimde diğerleri bana inanmıyor”. Bir tuzak daha. Ne o Pipo, Xenolog, üzerinde araştırma yaptığın bu toplumun bir ferdini küçük mü düşüreceksin? Yoksa Yıldızyolu Kongresi’nin bu karşılaşmayı yönetmek için koyduğu sert yasaya sadık mı kalacaksın? Çok az sayıda örnek vardı. İnsan türünün karşılaştığı diğer tek akıllı yabancılar böceklerdi; onlarla karşılaşmalarının üzerinden üç bin yıl geçmişti ve sonunda Böceklerin hepsi ölmüştü. Yıldızyolu Kongresi insanlık hata yapsa bile bu sefer hataların ters yönde olacağından emin olmak istiyordu. En az bilgi, en az ilişki. Rooter Pipo’nun tereddütünü, ölçülü sessizliğini fark etti. “Bize hiçbir zaman bir şey söylemiyorsunuz,” dedi Rooter. “Bizi izleyip araştırıyorsunuz ama bizim sizi izleyip araştırabilmemiz için çitinizden geçip köyünüze girmemize izin vermiyorsunuz” Pipo elinden geldiğince dürüst bir cevap verdi ama dikkatli olmak dürüst olmaktan daha önemliydi. “Eğer siz o kadar az ve biz o kadar çok şey öğreniyorsak, ben hala sizin dilinizi öğrenmeye çabalarken nasıl oluyor da siz hem Starkça hem de Portekizce konuşabiliyorsunuz?” “Biz daha akıllıyız.” Rooter geriye doğru eğildi ve kalçasının üstünde döndü böylece sırtı Pipo’ya çevrildi. “Çitinin arkasına geri dön,” dedi. Pipo anında ayağa kalktı.

Libo az ötede üç pequeninoyla birlikteydi, kurutulmuş merdona asmalarını dokuyarak nasıl dam haline getirdiklerini öğrenmeye çalışıyordu. Pipo’yu gördü ve bir an içinde gitmeye hazır bir şekilde babasının yanına geldi. Pipo onu tek bir kelime etmeden götürdü; pequeninolar insan dillerinde çok akıcı olduklarından beri, öğrendiklerini kapının arkasına geçene kadar asla tartışmıyorlardı. Eve gitmek yarım saat sürdü, kapıyı geçip tepe boyunca Zenador İstasyonuna doğru yürüdükleri sırada bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Zenador? Pipo kapının üstündeki küçük levhaya bakarken kelimenin üzerinde düşündü. Kapıda Starkça XENOLOG yazıyordu. Sanırım ben buyum diye düşündü Pipo, en azından yabancılara göre öyleyim. Ama Portekizce zenador ünvanının söylenmesi çok daha kolaydı, Lusitania’da neredeyse kimse Xenolog demiyordu, Starkça konuşurken bile. Diller böyle değişiyor, diye düşündü Pipo. Yüz Dünya arasında anında iletişim sağlayan ansible olmasaydı, müşterek bir dili kesinlikle koruyamazdık. Gezegenler arası yolculuk çok seyrek ve yavaş. Starkça bir asır içinde on bin diyalekte bölünebilirdi. Eğer Starkça’nın bozulup Portekizce’yle karışma izni olsaydı, bir bilgisayarın Lusitania’nın diliyle ilgili değişiklikleri gösteren bir çalışma sunması ilginç olabilirdi. “Baba,” dedi Libo. Pipo ancak o zaman istasyondan on metre uzakta durduğunu fark etti.

Teğetler. Aydın hayatımın en iyi tarafları uzmanlık alanımın dışında, teğet halinde olanlar. Çünkü sanırım uzmanlık alanının içinde bana koydukları kurallar bir şeyi bilmeyi ve anlamayı imkansız kılıyor. Xenoloji bilimi Ana Kilisenin sahip olduğundan daha fazla gizem içermekte ısrar ediyor. Kapının kilidini açmak için elinin izi yeterliydi. Pipo içeri adım attığı andan itibaren akşamm nasıl olacağını biliyordu. Bugünkü karşılaşmalarında neler yaptıkları ile ilgili rapor hazırlamaları ikisinin de terminallerde birkaç saatini alacaktı. Sonra Pipo, Libo’nun notlarını okuyacaktı ve Libo da Pipo’nunkileri ve tatmin olduklarında Pipo kısa bir özet yazacaktı ve bilgisayarların gerisini hallederek notları dosyalayıp Yüz Dünya’nın diğer Xenologlarına ansible kanalıyla anında aktarmasına izin verilecekti. Bütün kariyeri bildiğimiz tek yabancı ırkı araştırmak olan binden fazla bilim adamı var ve uyduların ağaçlarda yaşayan bu tür hakkında keşfedebildikleri pek az şey dışında meslektaşlarımın elinde olan tek bilgi, Libo ve benim yolladıklarım. Bu kesinlikle mümkün olan en az müdahale. Ama Pipo istasyona girdiği anda akşamın tekdüze ama dinlendirici bir çalışmayla geçmeyeceğini anladı. Dona Crista üzerinde manastır kıyafetleriyle orada duruyordu. Daha küçük çocuklarından birinin başı okulla dertte miydi? “Hayır, hayır,” dedi Dona Crista. “Buradakinin dışındaki bütün çocukların okulda çok iyi, onun bir çırak olarak bile olsa okuldan ayrılıp burada çalışmak için çok küçük olduğunu düşünüyorum.” Libo hiçbir şey söylemedi.

Akıllıca bir karar, diye düşündü Pipo. Dona Crista zeki, çekici, hatta belki güzel, genç bir kadındı ama o her şeyden önce Filhos da Mente de Cristo, İsa’nın Aklı’nın Çocukları tarikatının bir keşişiydi ve cehalete ve aptallığa kızdığında güzel göründüğü söylenemezdi. Cehalet ve aptallıkları küçümsemesinin ateşinde eriyen gayet akıllı insanların sayıları inanılmazdı. Sessizlik Libo, bu senin işine yarayacak bir politika. “Burada olmamın nedeni senin çocuklarından biri değil,” dedi Dona Crista. “Novinha ile ilgili buradayım.” Dona Crista’nın bir soyadından bahsetmesi gerekmemişti; Novinha’yı herkes tanıyordu. Korkunç Descolada sadece sekiz yıl önce sona ermişti. Salgın koloniyi başlamasına adil bir şans vermeden yok etmekle tehdit etmiş; tedavisi Novinha’nın anne ve babası olan iki Xenobiyolog, Gusto ve Cida tarafından keşfedilmişti. Hastalığın nedenini ve tedavisini kendilerini kurtaramayacak kadar çok geç bulmuş olmaları kaderin trajik bir cilvesiydi. Son Descolada cenazesi onlarınki olmuştu. Pipo, Piskopos Peregrino cenaze törenine önderlik ederken, orada durup Belediye Başkanı Bosquinha’nın elini tutan küçük kız Novinha’yı çok net hatırlıyordu. Hayır, Belediye Başkanının elini tutmuyordu. Görüntü zihninde yeniden canlandı ve bununla birlikte hissettikleri de. Kendisine Novinha ne hissediyor diye sorduğunu hatırladı.

Bu anne ve babasının cenazesi, ailesinde tek kurtulan o; buna rağmen koloninin insanlarının büyük bir sevinç içerisinde olduklarını hissedebiliyor. Onun kadar genç biri sevincimizin anne ve babasına gösterilebilecek en iyi takdir olduğunu anlayabilir mi? Çabaladılar ve başardılar, ölmeden önceki son günlerinde bizim kurtuluş yolumuzu buldular; onların bize verdiği harika hediyeyi kutlamak için buradayız. Ama senin için Novinha bu daha önce ölen erkek kardeşlerin gibi anne ve babanın da ölümü demek. Beş yüz ölü, son altı ayda bu kolonideki insanlar için yüzden fazla ayin yapıldı; hepsi korku, keder ve ümitsizlik atmosferi içinde gerçekleşti. Şimdi annen ve baban öldüğüne göre korku, keder ve ümitsizliğin hiç olmadığı kadar çok; ama başka kimse acını paylaşmıyor. Zihnimizdeki en öncelikli şey acıdan kurtulmak. Onu izlerken, duygularını hayal etmeye çalışırken, tek başardığı şey yedi yaşındaki Maria’sının ölümü karşısındaki acısını hatırlamak oldu. Kanserli tümör ve her tarafına yayılan mantarlar vucüdunu kaplamış, Maria ölümün rüzgarında yok olmuştu. Derisi şişiyor ya da çürüyor, ayakları ve kafasındaki etler kemikleri görünene kadar açılırken kalçasının içinden kol veya bacak değil yeni bir organ büyüyordu. Tatlı ve güzel vücudu onların gözleri önünde mahfoluyor, parlak zihni acımasızca uyanıkken, kendisine olanları Tanrıya ölmesine izin vermesi için haykıracak kadar net hissedebiliyordu. Pipo bunu ve ardından diğer beş kurbanla birlikte yapılan ayini hatırladı. Orada karısı ve hayatta kalan çocuklarıyla otururken, dizlerinin üzerine çökerken, ayakta dururken Katedraldeki insanlar arasındaki mükemmel birliği hissetmişti. Acısının herkesin acısı olduğunu biliyordu, en büyük kızının ölümü, acının ayrılmaz bağıyla onu topluluğa bağlamıştı ve bu onun için rahatlatıcıydı, tutunacak bir şeydi. Bir acı böyle olmalı, toplu bir yas tutulmalıydı. Küçük Novinha’nın hissettikleri hiç de öyle değildi.

Onun acısı Pipo’nunkinden daha beterdi; en azından Pipo ailesiz kalmamıştı ve o hayatının temelini aniden kaybetmenin dehşeti içindeki bir çocuk değil, bir yetişkindi. Novinha çektiği acıyla topluluğun içine daha da sıkıca çekilmemişti, daha çok dışında bırakılmıştı. Bugün onun dışında herkes seviniyordu. Bugün herkes anne ve babasını övüyordu; yalnız o, onlar için yas tutuyordu, hayatta kalabilmiş olmalarını, başkaları için çare bulmalarına tercih ederdi. Yalnızlığı öyle belirgindi ki Pipo oturduğu yerden bunu görebiliyordu. Novinha elini Belediye Başkan’ından olabildiğince çabuk uzaklaştırdı. Gözyaşları ayin ilerlerken kurudu; ayinin sonuna doğru onu tutsak eden insanlarla işbirliği yapmayı reddeden bir esir gibi sessizce oturuyordu. Pipo onun için çok üzülmüştü. Yine de deneseydi bile Descolada’nın bitmiş olmasına, diğer çocuklarının elinden alınmayacağına sevindiğini gizleyemezdi. O bunu görürdü; onu rahatlatma çabası onunla alay etmek olur, onun daha çok uzaklaşmasına neden olurdu. Ayinden sonra acı bir yalnızlıkla, ona acımasızca anne ve babasının birer aziz olduğunu ve Tanrının sağ tarafında oturacaklarını söyleyen iyi niyetli kalabalığın arasından yürüdü. Bir çocuk için ne tür bir teselliydi bu? Pipo yüksek sesle karısına fısıldadı, “Bugün için bizi hiç affetmeyecek.” “Affetmek mi?” Conceiçao kocasının düşünce akışını anında anlayabilecek türden bir eş değildi. “Onun anne ve babasını biz öldürmedik…” “Ama hepimiz seviniyoruz öyle değil mi? İşte bu yüzden bizi hiç affetmeyecek.” “Saçmalık.

O zaten bir şey anlamıyor; çok küçük.” Anlıyor, diye düşündü Pipo. Novinha’dan daha küçük olduğu zamanlarda Maria bir şeyler anlamamış mıydı? Geçen yıllar boyunca -sekiz yıl olmuştu- onu ara sıra görmüştü. Oğlu Libo’yla aynı yaştaydı ve bu Libo’nun on üçüncü yaş gününe kadar bir çok sınıfta beraber oldukları anlamına geliyordu. Zaman zaman diğer çocuklarla beraber okumalar ve konuşmalar yaptığını duymuştu. Düşüncelerinde Pipo’ya çekici gelen bir zerafet ve yoğunluk vardı. Aynı zamanda tamamen soğuk, diğer herkesten tamamen uzaklaşmış gibi görünüyordu. Pipo’nun oğlu Libo utangaçtı ama buna rağmen bir çok arkadaşı vardı ve öğretmenlerinin sevgisini kazanmıştı. Ama Novinha’nın hiç arkadaşı yoktu, bir zafer anında gözleriyle bakışlarım aradığı kimse yoktu. Onu içtenlikle seven hiçbir öğretmen yoktu çünkü o karşılık vermeyi, tepki göstermeyi reddediyordu. Bir defasında Pipo onun hakkında bir şey sorduğunda Dona Crista “Duygusal bakımdan felç olmuş durumda,” demişti. “Ona ulaşmanın bir yolu yok, mutlu olduğuna dair yemin ediyor ve değişmek için bir neden görmüyor.” Şimdi Dona Crista, Pipo’yla Novinha hakkında konuşmak için Zenador istasyonuna gelmişti. Neden Pipo? Okul müdürünün bu özel yetim kız hakkında konuşmaya gelmesinde tek bir neden düşünebiliyordu. “Novinha’nın okulunuzda olduğu bunca yıl boyunca onun hakkında bir şeyler soran tek insanın ben olduğuma inanmamı mı istiyorsunuz?” “Tek insan sen değilsin,” dedi.

“Birkaç yıl önce Papa ebeveynlerini kutsadığında ona karşı her türlü ilgi gösteriliyordu. Herkes, pek çok insan gibi Gusto ve Cida Os Venerados’ların kızının da ebeveynleriyle ilgili herhangi bir mucizevi olayı fark edip fark etmediğini sordu.” “Gerçekten ona bunu mu sordular?” “Bazı söylentiler dolaşıyordu ve Piskopos Peregrino araştırmak zorunda kaldı.” Dona Crista, Lusitania kolonisinin genç ruhani lideri hakkında konuşunca dudakları gerildi. Hiyerarşinin Filhos da Mente de Cristo tarikatıyla hiçbir zaman anlaşamadığı söyleniyordu. “Cevabı öğreticiydi.” “Tahmin edebiliyorum.” “Aşağı yukarı, eğer annesi ve babası gerçekten duaları dinliyorlarsa ve cennette kendilerini kabul ettirecek etkileri varsa, mezardan çıkıp geri dönmeleri için ettiği dualara neden cevap vermedikleri gibi bir şey söyledi. ‘Bu işe yarar bir mucize olurdu/ dedi ve buna benzer örnekler var. Eğer Os Venerados’ların gerçekten mucize gerçekleştirmek gibi bir güçleri varsa, o zaman onu dualarına cevap verecek kadar sevmiyorlardı. O, anne ve babasının onu sevdiğine ve yalnızca onlarda böyle bir güç olmadığına inanmayı tercih etti.” “Doğuştan bir sofist,” dedi Pipo. “Bir sofist ve suçlama konusunda uzman: Piskoposa, eğer Papa anne ve babasının kutsal olduğunu ilan ederse bunun Kilisenin ebeveylerinin ondan nefret ettiğini söylemesiyle aynı şey olacağını söyledi. Ebeveylerinin azizlik mertebesine yükseltilmesi için bir dilekçe verilmesi, Lusitania’nın ondan nefret ettiğinin ispatıydı; eğer kabul edilecek olursa bu, Kilisenin değersizliğinin bir kanıtı olurdu. Piskopos Perengrino çok öfkelendi.

” “Yine de dilekçeyi yolladığını görüyorum.” “Bu toplumun iyiliği için. Bütün o mucizeler gerçekti.” “Birisi tapınağa dokunuyor ve baş ağrısı geçiyor ve sonra bağırıyorlar ‘Milagre!-os santos me abençoaram!’ Mucize-azizler beni kutsadı! “Kutsal Roma’nın azizlik için bundan daha elle tutulur mucizeler talep ettiğini biliyorsun. Ama bunun bir önemi yok. Papa büyük bir incelikle küçük şehrimize Milagre adını koymamıza izin verdi; artık birisi o adı her söylediğinde Novinha’nın gizli öfkesinin daha da çok alevlendiğini hayal edebiliyorum.” “Veya daha da soğuduğunu. Böyle bir şeyin nasıl bir ısıya gereksinimi olduğunu kimse bilemez.” “Herneyse Pipo, onunla ilgili soru soran tek insan sen değilsin. Ama Kutsanmış ebeveyleri nedeniyle değil, kendisi için nasıl olduğunu soran tek insan sensin.” Bu üzücü bir düşünceydi, Lusitania’daki okulları yöneten Filhos ve geçen yıllarda Pipo’nun ona gösterdiği yetersiz ilgi dışında kıza hiçbir ilgi gösterilmemişti. “Bir arkadaşı var,” dedi Libo. Pipo oğlunun orada olduğunu unutmuştu; Libo o kadar sessizdi ki kolaylıkla gözden kaçınılabiliyordu. Dona Crista da irkilmiş göründü. “Libo,” dedi, “Okul arkadaşlarından biri hakkında böyle konuşmakla sanırım düşüncesizce davrandık.

” “Ben artık bir Zenador çırağıyım,” diye hatırlattı Libo. Bu artık okulda olmadığı anlamına geliyordu. “Arkadaşı kim?” diye sordu Pipo. “Marcao.” “Marcos Ribeira,” diye açıkladı Dona Crista. “Uzun boylu çocuk…” “Evet, kabra’ya benzeyen.” “Güçlü biri,” dedi Dona Crista. “Ama onların arasında bir dostluk olduğunu fark etmemiştim.” “Bir keresinde Marcao bir şeyle suçlandığında o bunu tesedüfen görmüş ve onun lehinde konuşmuştu.” “Buna cömert bir yorum getirmişsin Libo,” dedi Dona Crista. “Sanırım onun suçu asıl işleyen ve Marcao’nun üstüne yıkmaya çalışan çocukların aleyhinde konuştuğunu söylemek daha doğru olur.” “Marcao öyle düşünmüyor,” dedi Libo. “Onu nasıl izlediğini birkaç kez gördüm. Bu fazla bir şey değil ama ondan hoşlanan birisi var.” “Sen ondan hoşlanıyor musun?” diye sordu Pipo.

Libo bir an sessizce duraksadı. Pipo bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Bir cevap bulmak için kendisini yokluyordu. Aradığı, bir yetişkinin onayını almak ya da öfkelendirmek gibi onun yaşındaki çocukların zevk aldığı türden bir cevap değildi. Gerçeği keşfedebilmek için kendisini sorguluyordu. “Sanırım o sevilmeyi istemedi. Bir gün evine geri dönmeyi bekleyen bir misafir gibiydi,” dedi Libo. Dona Crista ciddiyetle başını salladı. “Evet, bu tam anlamıyla doğru, gerçekten de öyle görünüyor. Ama şimdi Libo, düşüncesizliğimizi senden gitmeni isteyerek sona erdirmeliyiz ki biz…” O cümlesini bitiremeden Libo gitmişti, yarım bir gülümsemeyle, evet, anlıyorum anlamında başım çabucak sallayıp çevik bir hareketle çıkışı, orada kalmak için tartışmaktansa sağduyulu davranmayı tercih ettiğini gösteren etkili bir kanıttı. Pipo onun bu davranışından Dona Crista’nın gitmesini istemesinin Libo’yu kızdırdığını anlamıştı; yetişkinleri kendisinin karşısında olgunlaşmamış hissettirmek konusunda ustaydı. “Pipo,” dedi müdür, “Novinha Xenobiyolog olmak için sınava erken girme isteğinde bulundu. Anne ve babasının yerini almak için.” Pipo bir kaşım kaldırdı. “Küçüklüğünden beri bu alanda yoğun bir şekilde çalıştığını iddia ediyor.

Çıraklık yapmadan hemen çalışmaya başlayabileceğini söylüyor.” “O, on üç yaşında, değil mi?” “Benzer örnekler var. Birçoğu sınavlara böyle erken giriyor. Ondan daha küçük biri bile sınavı geçti. Bu iki bin yıl önceydi ama izin verildi. Piskopos Peregrino tabii ki buna karşı, ama Belediye Başkanı Bosquinha, tanrı pratik kalbini kutsasın, Lusitania’nın bir xenobiyoloğa acilen ihtiyacı olduğunu vurguladı; yeni bitki türleri geliştirmekle uğraşmamız gerekiyor ki beslenmemizde bir çeşitlilik olabilsin ve Lusitiania topraklarından daha iyi ürün elde edebilelim. Onun kelimeleriyle söyleyecek olursam, ‘Küçük olması umrumda değil, bir xenobiyoloğa ihtiyacımız var.”‘ “Ve benim onun sınavını denetlememi mi istiyorsunuz?” “Lütfen” ” Memnuniyetle.” “Onlara memnun olacağını söylemiştim.” “Gizli bir amacım olduğunu itiraf ediyorum.” “Öyle mi?” “O kız için daha fazla şey yapmalıydım. Başlamak için çok geç olup olmadığını görmek istiyorum”. Dona Crista güldü. “Ah, Pipo, denemene sevinirim. Ama bana inan sevgili dostum onun kalbine dokunmak buzda banyo yapmak gibi bir şey.

” “Tahmin edebiliyorum. Bu deneyimin ona dokunan insanlar için buzda banyo yapmak gibi bir şey olduğunu tahmin edebiliyorum. Ama bu onun için nasıl bir his olacaktır dersin? Ne kadar soğuk olursa olsun ateş gibi yandığından eminim.” “Şair gibisin,” dedi Dona Crista. Ses tonunda bir alaycılık yoktu; gerçekten söylediklerini kastetmişti. Domuzcuklar elçi olarak aramızdan en iyi olanı yolladığımızı anlıyorlar mı?” “Onlara söylemeye çalışıyorum, ama şüpheciler.” “Yarın onu sana gönderirim. Seni uyarıyorum, sınavlara soğuk bir şekilde girmeyi bekliyor. Teşebbüs edeceğin herhangi bir ön sınava karşı koyacaktır.” Pipo gülümsedi. “Ben sınava girdikten sonra olacaklardan daha çok endişeliyim. Eğer başaramazsa o zaman çok daha kötü sorunları olacak. Ve eğer başarırsa, benim sorunlarım başlayacak.” “Neden?” “Libo Zenadorluk sınavına erken girebilmek için peşimi bırakmayacak. Ve eğer o bunu yapacak olursa benim eve giderek bir kenara kıvrılıp ölmemek için hiçbir nedenim kalmayacak.

” “Ne kadar romantik bir budalasın Pipo. Milagre’de on üç yaşındaki oğlunu meslektaş olarak kabul edebilecek bir insan varsa o da sensin.” O gittikten sonra Pipo ve Libo, pequininolarla ilgili o günkü olayları kaydetmek için her zamanki gibi birlikte çalıştılar. Pipo Libo’nun çalışmasını, düşünce tarzını, anlayış biçimini ve davranış tarzını Lusitania kolonisine katılmadan önce tanıdığı Üniversiteden mezun olmuş öğrencilerle kıyasladı. Yaşı küçük olabilirdi ve hala öğrenmesi gereken teori ve bilgiler olabilirdi ama Libo gerçek bir bilim adamında olması gereken yönteme sahipti ve gerçek bir hümanistti. Gece yapılması gereken işler bittiğinde Lusitiania’nın göz kamaştırıcı ve büyük ayının ışığında birlikte eve yürürlerken Pipo, sınava girsin ya da girmesin, Libo’nun şimdiden bir meslektaş gibi davranılmayı hakettiğine karar verdi. Zaten sınavlar gerçekten önemli olan şeyleri ölçemezdi. Novinha bundan hoşlansa da hoşlanmasa da Pipo onun bir bilim adamının ölçülemez niteliklerine sahip olup olmadığını öğrenmekte kararlıydı; eğer bunlara sahip değilse ezberlediği bilgilere aldırmadan sınava girmesini engelleyecekti. * * * Pipo zor görünmek istiyordu. Novinha yetişkinlerin onun istediğini yapmamayı planladıklarında ama kavga ya da tatsızlık istemediklerinde nasıl davrandıklarını biliyordu. Elbette, elbette sınava girebilirsin. Ama acele etmek için hiçbir neden yok, yavaş yavaş yapalım, ilk denemede başarılı olacağından emin olayım. Novinha beklemek istemiyordu. Novinha hazırdı. “İstediğin her şeyi yaparım,” dedi.

Pipo’nun yüz ifadesi soğuklaştı. Yüz ifadesi hep soğuklaşırdı. Bu önemli değildi, soğukluk önemli değildi, onları soğuktan dondurabilirdi. “Sana zorluk çıkartmak istemiyorum,” dedi. “Senden tek istediğim, üzerlerinden çabucak atlayabilmem için tüm zorlukları sıralaman. Günlerce bekletilmek istemiyorum.” Pipo düşünceli bir ifadeyle bir an ona baktı. “Büyük bir acele içindesin.” “Ben hazırım. Yıldızyolu Yasası sınava istediğim zaman girmeme izin veriyor. Bu benimle Yıldızyolu Kongresi arasında bir şey, bir Xenologun Gezegenler Arası Sınav Kurulu’nu ikinci plana atabileceğine ilişkin yazılı bir şey görmedim.” “O zaman dikkatli okumamışsın.” “Sınava on altı yaşından önce girmek için tek ihtiyacım olan şey yasal koruyucumun onayı. Benim bir yasal koruyucum yok.” “Yanılıyorsun,” dedi Pipo.

“Ebeveylerin öldüğü günden beri yasal koruyucun Belediye Başkanı Bosquinha.” “O sınava girmeme razı oldu.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir