Ozlem Denizmen – Cebinde Mucize Yarat

Diyelim, “1 milyon dolarım olsun” diyorsunuz… Neden? Ne yapacaksınız bu parayla? Hayattaki hedeflerinize, sizi siz yapan değerlerinize nasıl hizmet edecek? Para, amaç değil; bizi değerlerimiz doğrultusunda bir noktadan diğer bir noktaya taşıyan “araç”tır. Parayı amaç olarak koyunca… Sanki o tavşan, siz tazı, “tavşan kaç, tazı tut” oynuyorsunuz. Siz koştukça o kaçıyor. Halbuki parayı ne için istediğinizi düşünüp, bir karara vardığınızda, başka bir deyişle onu sadece bir araç olarak algıladığınızda, o da size bir araç olarak hizmet etmeye başlayacak. Bu algı dönüşümüyle para ile ilişkinizde küçük bir devrim yapacak ve siz paranızın kölesi değil, efendisi olacaksınız. “Para”ya anlam veren biziz. Mars’ta paranın bir anlamı yok! Yerde duran paranın da, birinin eline geçmediği sürece hiçbir anlamı yok. Bu nedenle “para” bizim ona verdiğimiz değer kadar değerlenir. Örneğin; sokakta yere 100 koysam… Öyle kendi başına dursa… Bir gücü, bir yaptırımı, bir anlamı var mı? Hayır, yok. Çünkü bu yerde duran (kimsenin olmayan) paraya anlam veren, anlam yükleyen onu elinde tutan kişilerdir, yani biziz. Para, genelde bir tabu. En yakın arkadaşımızdan, ailemizden bile saklıyoruz parayla ilgili konuları. Asıl önemlisi kendimizden gizliyoruz, bilmiyormuş gibi davranıyoruz… Para konusunda yeterince samimi değiliz, özellikle de kendimize karşı. Para, aynı zamanda görünmez kahraman. Hayatımıza önce madeni halde girdi, sonra hafifledi, kâğıt şeklini aldı.


Şimdilerde ise çip halinde. Hem her yerde ama aynı zamanda da hiçbir yerde. Parayı artık göz görmüyor, kulak duymuyor, el değmiyor. Böyle olunca, yokmuş gibi davranmaya başlıyoruz. Para, bir o kadar da önemli! İster “Çok seviyorum”, ister “Hiç işim olmaz” diyelim, para yaşamamız için gerekli ve önemli bir araç. Annemizin karnında büyümeye başladığımız andan, toprak anaya geri döneceğimiz güne kadar yemek, içmek, gezmek, görmek, okumak, istemek, gitmek, gelmek vs tüm bunların para ile bir bağı var. Para ile ilişkimiz, genelde “Yavrum elleme o pis parayı!” nidasıyla çocukluğumuzda başlar. Paraya dokunulmaz, para ellenmez! “Pis o” tanımıyla beynimize yerleşir. Ve bu ilişki; ailemizden, çevremizden gördüğümüz, yaşadığımız olaylarla şekillenir, çoğu zaman farkında olmadan yaşanır. Parayla ilgili hislerimizi durup düşünmeyiz bile. Para karakterimiz oluşur… Para konusunda çok gayret sarf ediyoruz. Üniversiteye gidenlere, “Neden okuyorsun?” diye sorduğumda, “Çalışmak için…” diyorlar. “Ne olacaksın?” diye sorduğumda “Avukat, mühendis, işletmeci, bankacı, müzisyen…” diye başlıyorlar saymaya heyecan içinde. Sonra “sabah 9 akşam 6” çalışma hayatı başlıyor. Günde sekiz, haftada 42 saat çalışıyoruz.

Ne için? “Para kazanmak” için! Peki, kazanmak için tüm günümüzü veriyoruz da, onu yönetmek için ne kadar zaman harcıyoruz? (Samimiyetle bir sorun kendinize.) Hadi itiraf edelim ki (çekinilecek bir durum yok, biz bizeyiz) parayı yönetmek için zaman harcamıyoruz. Sanki kendi kendine yolunu bulan bir at arabası gibi, bırakıveriyoruz koskoca ormana, atlar ne yana koşarsa at arabası da oraya gidiyor. Bazen hızlı, bazen yavaş, bazen düşerek, bazen çakıllı, bazen düz yolda giderek. Halbuki dizginleri elimize alsak… At arabasının kontrolünü elimize geçirsek… Hem nereye gideceğimizi, hem de nasıl gideceğimizi belirlesek… Kontrol kimdeyse gücün onda olduğunu bir hatırlasak keşke! Bir de para söz konusu olduğunda genellikle ya “utanç” ya “suçluluk” duyuyoruz. Ya kredi kartlarını suçluyoruz ya da çok borçlandığımız için kendimizi! Sonra da bir memnuniyetsizliktir gidiyor. Bunları konuşamadığımız için de utanıyoruz, susuyoruz, paylaşmıyoruz. At arabası oradan oraya savrulup gidiyor. Amacım sizinle “Para Durumu”nuzu konuşmak, paylaşmak, sorunlarınıza çözüm alternatifleri geliştirmek, yön göstermek. Sizi, paranızın patronu yapmak; parayı ne az, ne fazla, gerektiği kadar önemsemenizi sağlamak. Para başlığı altında, çok kapsamlı şeylere değineceğim. Örnek olarak; “Nasıl ev sahibi olunur?”, “Nasıl mortgage (ev kredisi) alınır?”, “Borçlar nasıl kapatılır?”, “Çocukların eğitimi için nasıl para biriktirilir?” “Karı koca arasında para konuları nasıl konuşulur?” gibi soruların hepsinin cevabı ilerleyen sayfalarda… Bu kitapla para yönetimi ile ilgili ilk adımları tüm samimiyetimle sizinle paylaşacağım. Hayat paylaşınca güzel. “Para Karakterinizi Biliyor musunuz?” Her birimizin para ile kendine has bir ilişkisi var. Bu çocukluğumuzda evde gördüklerimizle başlar, sonrasında hayatın akışında şekillenir.

İşte bunlardan birkaçı, acaba siz hangisisiniz? Harcamacı Ateşböceği- Bu para karakterindeki kişiler harcamaktan keyif alır, paralarını düzenli takip edemezler. Harcamacı ateşböcekleri o anki para durumlarını düşünmeksizin ani harcamalar yaparlar. Sevinç, üzüntü, sıkıntı, korku … her türlü duygusal durum harcama yapmalarına sebep olabilir. Genellikle para konularında zorluk yaşarlar. Birikimci Karınca- Bu para karakterindeki kişiler sahip oldukları paranın keyfini bugün yaşamaktansa gelecek için biriktirmeyi tercih ederler. Gün be gün paralarının hesabını yaparlar, günün birinde “yeterli” paralarının olmamasından korkarlar. İyi bir kredi limitleri olmasına rağmen bunu kullanmazlar. Finansal açıdan güvende olmak onlar için çok önemlidir. Başını Kuma Gömen Devekuşu- Bu para karakterindeki kişiler yaşamın paradan ibaret olmadığını düşünür ve mümkün olduğunca başka şeylere odaklanırlar. Hesaplarını, ekstrelerini… incelemezler ve ay sonunda hesapları tutmayınca şaşırırlar. Bu karakterdeki kişilerin sorunları harcama alışkanlıkları değil, parayı kontrol etmek konusundaki isteksizlikleridir. Tıpkı harcamacı ateşböceği gibi, satıcıların en sevdiği para karakterleridir. Paradan Kaçan Tavşan- Bu para karakterindeki kişiler “para elimin kiri” şeklinde düşünürler. Paraya dayalı olmayan basit bir yaşam sürmeye çalışır, “Temel ihtiyaçlarımı alabileyim yeter” derler. Parayı nasıl yöneteceklerine odaklanmak yerine, her sorunda suçlu olarak parayı görürler.

Varlıklı olma düşüncesi bile onları korkutur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2011 senesinde Türkiye’de 7.000 hane ile yaptığı araştırma sonuçları, ailelerde temel sorunun parasızlık ya da geçim değil, aşırı harcama, kredi kartları, lüks ve çiftlerin para konusunda iletişim kuramaması olduğunu gösteriyor. Doğru iletişim kurabilmek için önce kendinizin, sonra eşinizin para karakterini anlayın. Para karakterimizi bilmemizdeki temel amaç, kendimizin ve çevremizdekinin ekonomik davranışlarının altında yatan sebepleri anlayabilmektir. Bunu anlamak ise, hayatımızdaki kişilerle kurduğumuz ilişkilerde karşılıklı güven ve samimiyet sağlar ve iletişimimizin kalitesini artırır, ilişkilerimizin sevgi çerçevesinde yıpranmadan devam edmesini sağlar. Hayatın anlamı da bizim insani ilişkilerimiz değil mi? Bizi biz yapan temel değer taşımız kurduğumuz bu ilişkiler (ailemiz, eşimiz, dostlarımız…). Aslında ben bunu bir binanın kolonlarına benzetiyorum. Bu kolonlar ne kadar dayanıklıysa biz de hayat depremlerine o kadar dayanıklı oluyoruz. Kimse oturup “Benim için para ne anlama geliyor” diye düşünmez, buna ayıracak zamanımız yoktur. Ama para konularının en temelinde de bu yatar; paranın sizin için anlamı… Şimdi tam zamanı, geçmişte yaşadığınız para tecrübelerinizi, para karakterinizi şöyle bir oturup düşünün. Bu sizin para ile ilgili açmış olduğunuz yeni beyaz sayfanın ta kendisi olacaktır. Bunu yaparken Para Durumu’nun üç prensibi sizin yol göstericiniz olsun. Çünkü o üç kurala uymadan para konuları çözülmüyor. Sizin bugüne kadar yaşadığınız önemli ve temel hayat taşları (hastalık, ayrılık, miras, iflas…) nelerdi bir düşünün.

Bunlar paraya yüklediğiniz anlamı, para karakterinizi nasıl şekillendirdi? Bunlarla yüzleşmeye hazır mısınız? Şöyle bir düşünün… Babamdan gelen zarf ve Pollyanna 18 yaşındaydım, İngilizce öğrenmek için Amerika’da bir ailenin yanına çocuk bakıcısı olarak gitmiştim. Yanlarında kaldığım ailenin babası Türkiye’ye gidiyordu, babamla da görüşecekti. Babam bana onunla para gönderecekti elbet… Ama ne kadar bilmiyordum. Amerika’da birinci senemi tamamlamıştım. Bu gelecek ekstra para benim için sadece bir sevinçti. Ama düşünmeden edemiyordum, 3000 dolar mı, 2.000 dolar mı? Ne kadardı? En az 1.000 dolar olmalıydı. Büyük gün geldi, babamdan gelen zarfı açtım, 100 dolar çıktı. Evet, sadece yüz dolar! İnanamadım! Ağlayayım mı, sevineyim mi… Öylece bakakaldım. Sonra kendime ilk olarak, “Ben ailemden para istemiyorum, onlar da göndermiyor, burada sorun ne?” dedim. O an beklenti yönetimini öğrendim. Hiçbir şey beklememek gerekiyor. Küçükken defalarca okuduğum Pollyanna kitaplarımı hatırladım. En sevdiğim kahraman Pollyanna idi.

Peki ben sevinecek ne bulsam diye düşünürken, parayı başkalarından beklememem gerektiğini, kendi kendime kazanmam gerektiğini anladığım anlardan biri de bu oldu. Aynı zamanda para konusunda beklentisiz olmaya karar verdim. Çünkü bekleyince gelmiyor. Onun yerine, “ben hayatta çok istediğim şeyleri yapayım, çok çalışayım, başarılı olayım, böylelikle para zaten gelecektir” kararını aldım. ORHAN GENCEBAY, Türk besteci, ses sanatçısı, şair, enstrümanist, aranjör, müzik yapımcısı, müzik direktörü ve aktör. Param olmasa da beni sevebilir misin? Ben açken sen tok gezebilir misin? Para belki çok şey ama Her şey para değildir ki Aşkın daha büyük Para nedir ki Diyorlar ki mutluluğun Sırrı yalnız paradır Zengin olan daha Mutlu mudur ki? Cevap ver! “Bu şarkıda parayı anlatırken, paranın önemli olduğunu ama her şeyin parayla ifade edilmemesi gerektiğini vurgulamak istedim. Ne kadar çok paran olursa o kadar iyi değilsin. İnsanı insan yapan değerler önce manevi değerlerdir. Tabii ki para bunların korunmasında yararlı olabilir, parasız hiçbir şey olmaz, ben parasızlığı savunmuyorum. Ama paranın esiri olmak, parayı bütün manevi değerlerin önüne koymak olmaz. Paranın yetişmeyeceği, gücünün yetmeyeceği çok değerler vardır. Rahmetli Sakıp Sabancı Beyefendi’ye “Zengin olan daha mı mutludur?” diye sordum. “Hayır Orhancığım, her şey para değil, zengin olan daha mutlu değil” dedi. Bunu başka üstatlarımızdan da duydum. Hatta bir de bunun tersini de yanımızda çalışan bir kadın vardı, o söylemişti.

“Orhan Abi, fakirler daha mutlu” dedi. Neden diye sordum. “Kanaatkarlık var, ne yapacağımızı biliyoruz, onunla avunuyoruz” dedi. Mutluluğun tarifi kolay değildir ama insan huzurluysa, rahat uyuyabiliyorsa, sağlığı yerindeyse gerçek zenginlik budur.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir