Pascale Chapaux – Ikili Iliskilerde Duygusal Mani, Narsist Bir Partnerle Yüzleşmek

Manipülasyon sorunu günümüzde, özellikle de çiŌler arasında gündeme geldiğinde ve “narsisƟk sapkınlık” biçimini ve adını aldığında giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Giderek artan bu kaygı nereden kaynaklanmaktadır? Modern toplum bu tür kangrenleşmiş ilişki için ideal bir kültürel zemin mi sunuyor? Günümüzde geçmişte olduğundan daha fazla mı manipülatör var? Manipülasyon, terimin yaygın anlamında, kendi ikƟdarını yerleşƟrme yönündeki az çok bilinçli bir hedefe yönelik olarak çiŌler arasında -haƩa her grubun içinde- uygulanan küçük entrikaları kapsar. Bunlar, maruz kalan erkek ya da kadın için nahoş durumlar olsa da, yine de suç teşkil etmez. Her insan ilişkisi bir güç ilişkisine yol açar; kimse bundan kaçamaz. İlişki, günümüzde eşlerin dahil olduğu koşullardan destek alan kaçınılmaz mekanizmaları içerir. Karşımızdaki kişi genellikle acilen tatmin bulması gereken bir nesnedir; ve bu doygunluğa bir kez erişildiğinde çatışmalar dayanılmaz “gibi gelir” ve kopmaya yol açar. Neredeyse kaçınılmaz olduğu ölçüde sıradan ve “normal” olan manipülasyonun gözlemlenmesinde yine de patolojik bir işleyişin öncülleri ortaya çıkabilir. Bu, işi kendi nesnesinin -ötekinin- yıkımım gerçekleşƟrmeye kadar vardıran sapkın manipülatörün tutumudur. Bu gündelik durumların patolojik ve dolayısıyla yıkıcı yanlarının ağır basmasına yol açan anları ve düzeyleri doğru saptamaya çalışmak özellikle önemlidir. Manipülasyon kavramım ve farklı ifade biçimlerini tanımlamaya çalışan bu eserin birinci bölümünün konusu budur. Bu kitabın ikinci kısmında özellikle kadınlara hitap etmeyi tercih eƫk, çünkü vakaların aşağı yukarı hepsinde narsisƟk bir sapkınla ilişkinin sonuçlarıyla karşılaşanlar onlardır. Bu kadınların dövülen kadınlarla birçok ortak noktası vardır; şantajlara, aşağılamalara, angaryalara, azarlara, eş ya da sevgililerinden gelen sahte vicdan azaplarına ve kaçamak pişmanlıklara karşı koymak zorunda kalanlar onlardır. Dolayısıyla, kötü muameleye maruz kalanlar onlardır. Eşler arasındaki duygusal manipülasyonla narsisƟk sapkınlık arasındaki mesafe yine de büyüktür: Duruma göre az ya da çok manipüle etmek bir kışkırtmadır, haƩa bazı kişilerin önemsiz bir kusuru olarak da görülebilir. Manipüle edenin yararına bir şeyler yapmaya karşısındakini yönelƟr.


NarsisƟk sapkın ise manipülasyon takƟğini uygulamaya koyar, fakat onun etkisi anlık değildir, sabit ve globaldir. Her evlilik engellerle, güçlüklerle, anlaşmazlıklarla karşılaşır. Eşlerden biri daima diğerine hâkim olmak, hep haklı çıkmak ister. Çok sayıda çiŌin şansına bu durum düşer; insan ilişkilerinde nispeten yaygın bir dinamikƟr bu. Buna karşılık, narsisƟk sapkın işi partnerinin kişiliğini keyfince şekillendirmeye kadar vardırır. Partnerinin iradesini, özsaygısını, geleceğini, coşkusunu… yaşamını elinden alır. Muhtemel ya da potansiyel kurban olarak kadınlara hitap etmek yalnızca bir tercih değildir; böyle bir nüfuzun yol açabileceği yıkıcı sonuçlar -depresyon, gelişim güçlüğü, bağımlılık, intihar. - açısından bu aynı zamanda bir görevdir. Eşinizle ilişkinizde kendinizi boğuluyor mu hissediyorsunuz? İma yollu ya da dolaylı olarak sizi hiç durmadan eleşƟriyor mu, sizin kendinize dair imgenizi yavaş yavaş değersizleşƟriyor mu? Onu mutlu etmeye çalışırken, kendinizi bir hiç olarak, işe yaramaz biri olarak mı görüyorsunuz? Başkaları, aileniz, çevreniz sizin kuşkularınızı ve kaygılarınızı anlamıyorlar ve eşinizi model bir eş ya da koca olarak mı görüyorlar? Kendinizi aşağılanmış mı hissediyorsunuz, partneriniz kimi zaman size bu aşağılanmadan yararlanıyor izlenimi mi veriyor? Hiç dostunuz yok mu ya da pek az mı var; sizi yavaş yavaş onlardan uzaklaşƨrdı mı? Evde ve dışarıda çok farklı mı davranıyor? Her eleşƟriye karşı hırçın mı, sorgulanmayı, büyük ya da küçük hatalarını kabul etmeyi beceremiyor mu? Sizi her konuda ve bir hiç yüzünden sürekli suçluyor mu? Ne yaparsanız yapın onu memnun edemeyeceğiniz duygusu içinde misiniz? Bununla birlikte, giderek daha ender de olsa, zaman zaman yeniden nazik, kibar biri oluyor mu? Eğer böyleyse, ilişkinizin sapkın bir zeminde gelişiyor olması mümkündür. NarsisƟk bir sapkın kimdir? “Ters dönmüş, devrilmiş” anlamına gelen LaƟnce perversus’tan gelen “sapkın” [pervers] terimine kötülük ve acımasızlık, haƩa sapıklık -özellikle cinsel düzeydeeklenir. Yakın zamana kadar sapkınlık yalnızca cinsel alanı kapsıyordu. “Sapkın” kelimesi yaygın âdetlere, iyiliğe, ötekine karşı empaƟye ters bir tutumu belirƟr. Fakat aynı zamanda tutum ve davranışlarının gerçek hedefini gizleyen bir stratejiyi uygulamaya koyabilen birini de belirƟr. NarsisƟk sapkın bir ya da birden çok maske seçer, bunları ustalıkla kullanır: Daha iyi vurabilmek için önce başlan çıkarƨr, aile için çırpınır, öteki için “kendini paralar”; oysa ki sonradan adamakıllı “bölünüp parçalanacak” olan bu “öteki”dir. Sapkın genellikle kendini bir kurban olarak gösterir – bu aynı zamanda onun gözde yok etme takƟklerinden biridir.

Atalarımız, en iyi savunma saldırıdır dememişler midir? Fakat bu sapkın aynı zamanda kendini kurban hissettiğinden, kendini onarmaya da çabalar. Bu “tersine dönme, devrilme” veçhesi narsisƟk sapkında temel önemdedir: Durumları tersine çevirir (maruz kalan kişi aniden suçlu olur), karşısındakinin varlığını bile kabul etmezken (daha doğrusu, öteki ancak sağladığı yarara, sömürülme, onu “besleme” “kapasitesi”ne bağlı olarak vardır) kendini sadık biri olarak gösterir, onu sevdiğine inandırırken hiçbir kalıcı duygu hissetmez (narsisƟk sapkının bu duygusal boşluğuna tekrar döneceğiz), sözel olarak bir yönde kendini ifade ederken diğer yönde hareket eder (örneğin “seni seviyorum” der ama son derece kötü davranır, çünkü bu sözler onun için hiçbir anlama gelmemekledir; bunlar içi boş sözlerdir), kısacası her şey tersine dönmüştür… Gerçekten de, sapkın ile nesnesi arasındaki “alışverişlerin” temel taşıyıcısı ayna etkisidir. Öteki, ancak bu sapkına kendinin ideal bir imgesini yansıtmaya yarar. Bu tutum yine de onun kişiliğinin bir diğer önemli bileşeni sayesinde bir denge bulur; yani abarƨya vardırılmış aşırı bir narsizm. Çünkü narsisƟk sapkın kendine tapar. En azından kendini buna ikna etmeye çalışır… Biz, bu bütünsel programın aldığı biçimleri inceleyeceğiz. Program terimi -üzücü de olsa- uygun düşmektedir: Her durumun kendine özgü yanları olsa da, narsisƟk sapkın ile eşi arasındaki ilişkinin cereyan ediş tarzı açısından nispeten “standart” bir senaryo mevcuttur. Sonuçta, şunu belirtelim ki, bütün narsisƟk sapkınlar elbeƩe manipülatördür, ancak bütün manipülatörler narsistik sapkın değildir. Cılız bir teselli olsa da bu doğrudur… Eşler arasındaki duygusal manipülasyonların acemi biri taraķndan ampirik gözleminden doğan bu kitap, konu üzerindeki düşünmeyi aydınlatan, zenginleşƟren ve destekleyen, klinik gözlemleri ve uzmanlığı zengin psikanalist bakışı olmadan sonuçlanamazdı. Böylece, çok sayıda insanın bu tür durumlardan kurtulma cesareƟni bulmak için gerekli mesafelenmeyi sağlamasına yardım etmek amacıyla işbirliğine girdik. Uyarı Bu kitapta sunulan tanıklıklar eski hastalara (adlar ve ayrınƨlar değişƟrilmişƟr) ya da bu araştırma ve düşünme çalışması kapsamında özel olarak söyleşilmiş kişilere aittir. BİRİNCİ KISIM EŞLER VE DÜŞ KIRIKLIKLARI: SIRADAN MANİPÜLASYON BİRİNCİ BÖLÜM BİR ZAMANLAR EŞLER ARASINDA. Örf ve âdetlerde serbestleşmeye yol açan toplumsal hareketlerin üzerinden otuz yıl geçƟkten sonra kadının statüsünün evrimi meyvelerini vermişe benzemektedir. Yasama meƟnlerinin düzenlenmesi, kurbanlara destek derneklerinin örgütlenmesi ve “ALO… “ hatlarının yerleşmesi, (evlilikteki şiddet gibi) eşler arasındaki muhtemel suçlulukların gerçekten bilincine varılmasını yavaş yavaş sağladı. Bugün arƨk kurbanlar konuşuyor çünkü seslerinin işiƟleceğini biliyorlar.

Daha birkaç yıl önce bir kadın eşini narsisƟk sapkınlıkla niteleseydi ve buna bağlı olan manevi ve/veya maddi şiddeti tarif etseydi, zırdeli ya da “isterik” kabul edilirdi. “Narsistik sapkın” terimi bile işiten birçok kişiyi şaşırtırdı… Bugün her şey farklıdır. Bu tür vakaların bilinmesiyle işlemeye başlayan toplumsal mekanizma bir kartopu etkisi yaraƨyor: Yasalar sözü serbest bırakıyor, söz toplumun dikkaƟni ve ilgisini çekiyor, toplum da bu kötü muamelelerin cezalandırılmasına adım adım göz kulak oluyor. Bununla birlikte, bu olguların daha iyi kavranması onları yürürlükten kaldırmaz. Dolayısıyla bunlardan söz etmeye devam etmek gerekir, çünkü yalnızca bu problemlere yönelik bir duyarlılık ve dikkatli bir kulak verme bunlardan kaçınmayı sağlayabilir. Tersine, aşırı “reklam” ise özel yaşamın “adlileşƟrilmesi”ni teşvik etme ya da her köşe başında narsisƟk sapkın görme riski taşır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl başındaki ekonomik ve toplumsal koşullar rekabeƟ gündelik yaşamımızda giderek artan oranda her yerde mevcut kılmaktadır; bu durumun aşk ilişkileri üzerinde elbeƩe bir etkisi vardır. Öteki, hakkından gelinmesi gereken bir uzlaşmaz çelişki olarak görülür. Ben, hükümrandır, yüceltilir. Bireycilik doruklara erişir. Aileler içinde şu zamana dek fark edilmemiş kimi durumlar böylelikle günümüzde kolaylıkla yüzeye çıkmaktadır. Kadınlar kendilerini ifade etmeye cesaret ediyorlar; “görünürlük” arttı. AİLE NEDİR? ÇiŌin tanımı günümüzde “aile” kelimesi kadar fludur. Aile başlangıçta uzun süre “patriarkal” türdeydi, başta baskın bir erkek bulunuyordu ve ona bağlı da birçok odak vardı: Baba ve anne, çocuklar ve eşleri, torunlar.

O dönemde çiŌ kavramının sınırlan daha belliydi çünkü bizzat ailenin merkezindeydi. Mahremiyete pek az saygı gösteriliyordu, ortak yaşam büyük bir yakınlık, sıkışıklık yaraƨyordu: genellikle grup halinde, büyük aile evlerinde yaşanıyordu. Bu yapının eşler üzerinde doğrudan etkileri vardı: Öncelikle aile yekpare bir gruptan oluştuğundan, çiŌin etraķndaki bu ikinci “zarf’, zorlayıcı olduğu kadar koruyucu da olan bir kabuk gibi, bu grubu daha da sağlam kılıyordu (olayların akışı içinde bu grubu bozmaya daha az cüret ediliyordu). Diğer yandan, ailenin saygın reisi, aile grubunun buyruğundaki “yöneƟcilik” rolüyle birlikte, çiŌin dışında bir gücü temsil ediyor, ama yine de çiŌi etkiliyordu. Kısacası çiŌ bazı uzlaşmalara teslim olmak zorundaydı; üçüncü bir otoriteye, haƩa gerçek bir sultaya kısmen tâbiydi. Fakat kararlar ailenin reisi olan baba taraķndan alınıyordu. Son olarak, bu yaşamın sıkışıklığı eşler arasındaki diyalogu genellikle engelliyor ya da en azından köstekliyordu. Patriarkal rejimdeki çiŌ bu yaşam tarzına kaƨ biçimde bağlı bir ritm izliyordu. Her ikisi de emekli olan Georges ile Aline kendi deneyimlerini anlatıyorlar: “Bir 14 Temmuz balosunda, ikimizin de yaşadığı Cher’deki köy meydanında tanışƨk. Ben askerliğimi yeni biƟrmişƟm ve babamın yanında, onun bağcılık işletmesinde yerimi alabilmek için can aƨyordum, “ diye anlaƨyor Georges. “Aline çok güzeldi. O gün baloda açık sarı bir giysi giymişti; çok iyi hatırlıyorum!” “O da çok yakışıklıydı… “ diye devam ediyor Aline. “Üç ayın sonunda evlendik. Birbirimizi öyle seviyorduk ki beklemek istemiyorduk, üstelik ben oraya otuz kilometre mesafede oturduğumdan ve Georges’un çok işi olduğundan, hızla bir aile kurmayı tercih eƫk. Ben Mülk’e gidip orada yaşamaya başladım.

Mülk deniyordu çünkü Georges’un ailesine ait bağlara hâkim çok büyük bir evdi. Üç çocuğun en küçüğüdür. Ablası evlenmemişƟ; ağbisi karısıyla birlikte Mülk’te yaşıyordu. Biz çaƨ katma yerleşmişƟk. Bizim için düzenlenerek minik bir apartman dairesi haline geƟrilmişƟ. İkinci çocuğumuz doğana dek orada kaldık, sonra köyde bir ev aldık, ama o yıllara dair anılarım çok güzeldir: bütün bu çevrede yaşayanlar insanın kalbini ısıƨyordu. “ 1950’li yıllarda bu geniş (ama günümüzde olabileceği gibi “genişleƟlmiş” değil) ailenin yerini “karı koca” türü aile aldı. Buna “çekirdek” 1 aile de denir; yani genel olarak baba, anne ve çocuklardan oluşan aile çekirdeği. “Çocuklarımız öğrenim gördü, “ diyor Aline, gururla. “Onlar evlendiklerinde şehirde yaşamaya başladılar. Bizimle yaşamayı asla düşünmemişlerdi, normal bu: günümüz gençleri kendilerine karışılmamasını isƟyor. Bizim gibi gözeƟm alƨna alınmak istemezler. Gelişim bunu gerekƟriyor, her şey değişiyor. Elimizden bir şey gelmez. “ Karı kocadan oluşan ailede eşler arasındaki bağ evlilikle sağlanmışƨ ve aile reisi statüsüne hâlâ sahip olan erkek çalışırken, kadın evde kalıp çocukları yetiştiriyordu.

Bu “geleneksel” model günümüzde artık aşılmıştır. Bundan böyle aile, hayal edilebilecek ve olası çok çeşitli biçimlerde görülmektedir: yeniden kurulmuş aile, tek ebeveynli aile vs. Belirgin ve sabit tek bir model yoktur. Sosyolog François de Singly’ye göre günümüzde ailenin tanımı “mahrem kolekƟf’dir… Ona göre bu evrime damgasını vuran üç büyük değişim olmuştur: Öncelikle, 1970 yılında “aile reisi” kavramının ortadan kaldırılmasıyla birlikte babanın mutlak erkinin sonu – anneler de o dönemde “ebeveyn” olarak kabul edildiğinden babanın otoritesi arƨk tek ve egemen değildir; ardından, 1999 yılında eşcinsel çiŌlerin kabulü ve Pacs’ın [Sivil Dayanışma Pakƨ] kurulması; son olarak da 2000 yılında çocukların da yeƟşkinlerle aynı sıfatla “kişi” oldukları ilkesinin ifadesi. 2 Gelenek, görenek ve zihniyetlerin evrimiyle birlikte yasalar da değişir (keza yasaların değişimiyle de gelenek, görenek ve zihniyetler değişir). Marc ve Sophie evlenmemeye ve Pacs’a kaƨlmaya karar verdiler. Sophie bundan heyecanla söz ediyor: “Bize çok kaƨ gelen evlilikten çok daha iyi. Eğer birlikteliğimiz yürümezse bitmek bilmez ve karmaşık yol yordama başvurmadan ayrılabileceğiz; aynı zamanda, her birimizi koruyan somut bir anlaşmayla da birleşmiş ve bağlı buluyoruz. “ “Klasik bir evlilik hiç istememişƟm, “ diyor Marc. “Beni çok sıkıyordu! Pacs benim için gerçekten yapabileceğimin azamisi! Ama Sophie’ye kaƨlıyorum, ilişkinin çerçevesini belirleyen bir anlaşma gerek, yoksa çok kolay, herkes her şeyi yapar. “ “Evet, “ diye onaylıyor Sophie. “Her şey yolunda giderse, iki üç yıl içinde çocuk yapmayı düşünüyoruz, ama önce Marc’ın çalışƨğı yerde süresiz sözleşmeye geçmesi gerek, “ diye ekliyor gülümseyerek.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir